DEĞERLİ DOSTLAR!..
23 Aralık 2018 tarihi, Cumhuriyet Tarihimiz’de kara bir leke olarak yer
alan Menemen Olayı’nın 88. Yıldönümüdür. Hafızalarımızı tazelemek ve
bilgilerimizi yenilemek ile olay hakkında bilgi edinmek olanağı bulamamış olan
Gençlerimiz’in de bilgilenmelerini sağlamak amacıyla, konuyu bir kez daha ve
özet olarak sunuyorum:
MENEMEN OLAYI (23 Aralık 1930)
“Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye
de muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle
karıştırmamağa çalışıyor, kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyor ve müsaade
etmiyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa Kemal, yurt gezilerinden birinde Edirne’de
bulunduğu sırada, İzmir’in Menemen ilçesinde, şeriat rejimine geri dönülmesiiddiasıyla
gerici ve kanlı bir irticai olayın meydana geldiği haberi alındı.
Ne acıdır ki, bu, genç Cumhuriyet’teki ikinci büyük
ve ciddi bir Dinci Ayaklanmaydı. Kısa bir araştırmadan sonra olayın
arkasında İngilizlerin olduğu öğrenildi.
Ayaklanmanın tertipçisi, Nakşibendî tarikatından
olduğunu söyleyen, dinci, gerici ve yobaz birisi olan Giritli Derviş Mehmet
adında bir meczuptu.
Kökü dışarıda olan bir gücün kullandığı Derviş
Mehmet, Mehdi olduğu iddiasıyla etrafına topladığı ve kendisine inanmalarını
sağladığı birkaç arkadaşıyla birlikte bu eylemi gerçekleştirmeye karar
vermişti.
Meczupların amacı, daha doğrusu hayalleri Şeriat
Düzeni’ni yeniden kurmak, karşı oldukları ise Cumhuriyet Rejimi ile Atatürk
İlke ve Devrimleri’ni ortadan kaldırmaktı.
Bu gerici, yobaz ve dinciler, önce 6 Aralık 1930
tarihinde Manisa’nın köylerinden birinde bir araya gelmişler ve neler yapmaları
gerektiğini planlamışlardı. Eylemlerini İzmir’in Menemen ilçesinde yapmayı
kararlaştıran bu meczuplar, iki haftayı aşan bir süre Manisa ile yakındaki
köyler ve Menemen arasında oyalanmışlar ve 23 Aralık 1930 günü gece yarısından
sonra yola çıkarak, sabahın erken saatlerinde Menemen’e ulaşmışlardı.
Asteğmen Kubilay Şehit Ediliyor
Meczup Derviş Mehmet, kasabanın merkezine kadar geldiğinde Cami’ye girmiş, camidekilerle beraber sabah
namazını kıldıktan sonra, içerideki yeşil bezden yapılmış sözde şeriat
bayrağını almış, Cami’deki15-20 kadar kişiyi de silah zoruyla yanına alıp,
dışarıdaki arkadaşlarıyla birlikte tekbir getirerek yürüyüşe geçmiştir.
Bu dinci güruh, bir yandan tekbir getirirken, bir
yandan da slogan atmayı ihmal etmiyor ve “Şapka
giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti geri getireceğiz”
sözleriyle halkı galeyana getirmeye çalışıyorlardı.
Halk ne olduğunu anlamaya çalışırken, Derviş Mehmet
kalabalığa, Menemen’in etrafının 70 bin kişilik şeriat ordusu tarafından
sarıldığını söyleyerek, “Daha ne duruyorsunuz? Gelin Yeşil Sancak altında
toplanalım ve Şeriat isteyelim!” diye haykırmaya başlamış ve bir yandan da
yürüyerek, Menemen’in merkezi yerindeki Belediye Meydanı’na kadar gelmiştir.
Kalabalık meydana vardığında yüz kişiye kadar
ulaşmış, hep bir ağızdan tekbir getirmeye ve şeriat ilan edildiğini haykırmaya
başlamıştır. Meydandaki halkın bir kısmı bu meczuplara katılırken, bir kısmı
ise sessiz kalmış, olup-biteni seyretmeye koyulmuştur.
Olayı duyan İlçe jandarma Bölük Komutanı, 24
yaşında bir öğretmen olan ve askerliğini Yedek Subay olarak yapan Asteğmen
Mustafa Fehmi Kubilay’ı, komutasındaki bir takım askerle birlikte durumun
ayrıntısını öğrenmek amacıyla asilerin olduğu yere göndermiştir.
Cesur ve yürekli bir vatansever olan Kubilay,
Meydana geldiğinde, Derviş Mehmet ve adamlarından silahlarını bırakıp teslim
olmalarını isteyince, gözü dönmüş ve insanlıktan nasibini almamış asiler, sözlü
uyarıya ateşle karşılık vermişler ve Asteğmen Kubilay’ı yaralamış, olaya
müdahale etmeye çalışan iki bekçiyi de öldürmüşler.
Bununla yetinmeyen meczup Derviş Mehmet ve
beraberindeki yobaz takımı, yaralı bir
halde hemen oradaki caminin merdivenlerine kadar ulaşabilmiş olan Asteğmen
Kubilay’ın yanına gitmişler, bağ-bahçe işlerinde kullanılan ve testere ağızlı
kör bir bıçakla Kubilay’ın başını vücudundan keserek ayırmışlardır. Sonra da
Kubilay’ın kesik başını elindeki yeşil bezin bağlı olduğu sopanın tepesine
bağlamış ve ilçe sokaklarında dolaştırmaya başlamışlardır.
Asiler Bertaraf Ediliyor
Olay etraftan çabuk duyulmuş ve yakındaki bir
karargâhtan hemen olay yerine takviye olarak gelen askeri birliğin, “Teslim
Ol!” çağrısına, “Bize Kurşun İşlemez!” sözleriyle karşılık veren asiler, askeri
birliğe ateş etmeye başlamışlardır.
Yaşanan kısa süreli yoğun bir çatışma sonucunda,
Giritli meczup Derviş Mehmet ve birkaç arkadaşı vurulmuş, kaçanlar da kısa
sürede yakalanmıştır.
Hükümetin olaya büyük bir titizlik ve duyarlıkla
yaklaşması sonucunda çatışmadan sağ kurtulabilen asilerden 25’i Menemen’de, 13
kişi ise Manisa’da yakalanarak tutuklanmıştır.
Yaşanan bu dinci, gerici ve yobaz bir zihniyetin
ürünü olan menfur saldırı, başta Mustafa Kemal olmak üzere, hükümet, basın ve
kamuoyu sert tepkiler göstermiştir. Olay sırasında Edirne’de bulunan Devlet
Başkanı Mustafa Kemal, yurt gezisini hemen keserek, olayın üzerinde titizlikle
durmuş, bu ve benzeri olayların Cumhuriyet’i yıkmayı hedef almış hareketler
olduğunu belirtmiştir.
Mustafa Kemal, olaydan duyduğu üzüntü üzerine
yayımladığı demecinde, mürtecilerin Kubilay’ı katlederken gösterdikleri vahşet
karşısında, halktan bazılarının alkış tutmasının, cehaletle değil insanlıkla
ilgili bir husus ve bunun da utanılacak bir durum olduğunu vurgulamıştır.
Mustafa Kemal, orduya başsağlığı dilemiş ve “Büyük
ordunun genç subayı ve Cumhuriyetin aydın öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Asteğmen
Mustafa Fehmi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet canlılığını tazelemiş ve
kuvvetlendirmiş olacaktır!” sözleriyle tepkisini dile getirmiştir.
Hükümet’in Aldığı Önlemler
Mustafa Kemal, İstanbul’da, 27 Aralık 1931
tarihinde Başbakan İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi(Çakmak) Paşa, Meclis Başkanı Kâzım(Özalp) Paşa ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın katıldığı bir
toplantıda, Menemen olayını ayrıntılı olarak görüşmüş ve değerlendirmiştir.
Toplantıda olay yöresel bir ayaklanma olarak değil,
aksine devrimlere ve Cumhuriyet Rejimi’ne yönelik olarak Karşı Devrimciler
tarafından hazırlanmış bir tertip olarak değerlendirilmiş ve ivedilikle gerekli
tedbirler alınması öngörülmüştür. Sonrasında Hükümet, 31 Aralık 1930 tarihinde
Menemen ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süreli sıkıyönetim
kararı almış ve karar Meclis tarafından da hemen onaylanmıştır. Daha sonra
sıkıyönetim kararı bir ay daha uzatılmıştır.
Devrimlerin korunması için Hükümet’in sert
tedbirler alması kaçınılmaz bir hal almıştır. Bölgeye, suçluları yargılamak
üzere Korgeneral Mustafa(Muğlalı)
Paşa başkanlığında bir askeri mahkeme(Divan-ı
Harp) gönderilmiş, yargılama sonucunda olayla ilgileri görülen Nakşibendî
Şeyhi Esat ve müritleri tutuklanmıştır. Çoğu Giritli ve Rumeli göçmeni 36 kişi
hakkında ölüm ve 41 sanık hakkında da değişik hapis cezaları verilmiştir.
Menemen olayının suçluları Askeri Mahkeme’de hesap
verirken; gericiliği bir şekilde körükleyenler cezalandırılmaya başlanmış ve bu
amaçla yurdun çeşitli yerlerinde, bu yola başvuranlardan çok kişi tutuklanarak,
gerekli cezaya çarptırılmıştır.
Haklarında idam kararı verilenlerin durumu
kendilerine bildirilmiş ve kararın uygulanması için Meclis 2 Şubat 1931
tarihinde onay vermiş ve kararlar 3 Şubat 1931’de uygulanmıştır.
Olayın Yurt Çapındaki Etkisi
Menemen olayı bütün yurtta büyük üzüntü ve nefret
uyandırmıştır. Ülkenin dört bir yanında menfur saldırıyı lanetleyen mitingler
düzenlenmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde, 31 Aralık 1930 günü büyük bir miting
yapılmış, mitingdeki konuşmalarda olayın boyutlarının ne denli ciddi olduğu ortaya
konularak, Cumhuriyet’in ve Türk Ulusu’nun birlik ve beraberliğinin, bu dinci,
yobaz ve gerici zihniyete karşı korunmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
Başka bir öğrenci grubu da; “Hainleri Telin ediyoruz. Kahrolsunlar!” şeklinde slogan atarak
Taksim’e doğru hareket edip, eylemlerini orada da biraz sürdürdükten sonra
sessizce dağılmışlardır.
Ankara’da da, 3 Ocak 1931 günü Türk Ocakları
Merkezi’nde büyük bir miting düzenlenmiştir. Aynı gün Konya, İnegöl, Bergama,
Bursa ve Balıkesir’de de mitingler yapılmıştır.
İzmir Vilayet Meclisi de olayı meydana getirenleri lanetleyen bir
bildiri yayımlamıştır. Rize’de de 4 Ocak 1931 günü büyük bir miting tertip
edilmiştir.
İlginç Tespitler
Bölge’de o dönemde görev yapan Askeri Mahkeme
Başkanı Korgeneral Mustafa Muğlalı Paşa’nın anılarında yer alan:
“Dinci
Ayaklanmanın asıl tertipçisi olan Şeyh Esat yurt dışı bağlantılı birisiydi.
Hilafet Komitesi’yle ilişkili olduğu doğrultusunda bir itirafname hazırladığı
biliniyordu. Yunanistan’daki İngiliz Ajanları ile de münasebeti olduğunu
ifadelerinde doğruluyordu. İtirafnamesini tamamlamasına hastalığı engel oldu”
şeklindeki sözleri, olayın nerelere dayandığının açık bir kanıtıdır.
Ayrıca bu insanlık dışı olayın birçok kişi
tarafından tertiplendiği gerçeğini tarih önümüze koymaktadır.
Birisi;
“Manisa eski Mutasarrıfı ve aynı zamanda Nakşibendî
tarikatı mensubu olduğu bilinen Giritli Hüsnü Bey’dir. Bu şahıs, Eylül-1922
başında, Ordumuz İzmir’e girmek üzereyken Yunan Ordu Güçleri’yle birlikte
Yunanistan’a kaçmıştır. İlk olarak dini inancını Ortodoks Hıristiyanlığı’na
dönüştürmüş, adını ise Hüsnüyadis olarak değiştirmiştir. Meczup Derviş
Mehmet’in de öz amcası olduğu bilinmektedir.”
Diğeri ise;
“Menemen eski Belediye Başkanı Giritli Şeyh
Sükûti’dir. Bu kişi de İngiliz Muhipler Cemiyeti(İngilizlerin Çıkarlarını Koruma Derneği) üyesi ve Şeyh Esat’ın da
müritlerinden birisidir. Şeyh Sükûti de Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı
esnasında Yunan Güçleri’yle birlikte kaçanlardandır.”
Ne ilginçtir ki; Şeyh Sükûti ile Hüsnüyadis Yunanistan’da
bir araya gelmiştir. Her iki şahsın,
Dinci Ayaklanmanın dış bağlantılarında önemli isimler olduğu ve İngiliz
Gizli Servisi(Intelligence)’yle
bağlantılı olduğu Askeri Mahkeme Kayıtlarıyla kanıtlanmıştır.
Menemen Olayı, hızlı bir Devrim hamlesi
gerçekleştirilmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nde ciddi bir irtica tehlikesi
bulunduğunu, devrimlerin yerleşmesi için daha çok ve sistemli çalışmanın
gerekli olduğunu göstermiştir.
Ayrıca, Olaya sebebiyet verenlere çok ağır cezalar
verilmesi, Hükümet’in Devrim Politikası’na uygun düşmekle beraber; ilgililerin
bu konuda ne denli ciddi ve kararlı olunduğunun bir göstergesidir.
Türk Ulusu’nun büyük çoğunluğu Devrimlerin devamını
arzu ederken, bir kısım dinci, gerici, yobaz ve karşı devrimci unsurların
Devrimlere karşı hareketlerde bulunması, hele şeriat fikri ile hareket etmesi,
hiç kuşku yok ki, devrimleri tehlikeye
düşüren hareketlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken asıl önemli konu;
“Atatürkçü
Düşünceye, Atatürk İlke ve Devrimleri’ne, Laik Cumhuriyete ve dolaysıyla da
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğüne kasteden gerici ve bölücü
hareketlerin tamamının emperyalizmden güç almakta olduğudur.”
Şu gerçeği göz ardı edemeyiz:
“Din elden
gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti Geri Getireceğiz.” yaygarasını koparanların
bilmesi gereken en önemli hususa sadece bir örnek olarak;
Mustafa Kemal’in, 28 Ekim 1923 günü Fransız
Gazeteci Maurice Pernot ile yaptığı söyleşisinde dile getirdiği;
“İslamiyet,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ideolojisi değil, aksine Türkiye Cumhuriyeti
Vatandaşları’nın inanç sistemidir, dinidir.” Sözlerini hatırlatmam sanırım
yeterlidir.
Mustafa Kemal’e göre, devrimcilerin her zaman bu
tip hareketlere hazır olması kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Cumhuriyet Rejimi adına hayatını veren Asteğmen
Mustafa Fehmi Kubilay’ın adı 26 Aralık 1934’de Menemen’de açılan bir anıtla
ölümsüzleştirilmiştir.
Saygılarımla…
CENGİZ
ÖNAL TARAKÇIOĞLU
Kaynak:
Doğumundan Ölümüne ATATÜRK adlı kitabım.