YARBAY ALKAN:
[[15.04.2017// yenicaggazetesi]]
PKK'nın Şırnak'ta jandarma karakoluna yaptığı saldırıda
şehit olan Yüzbaşı Ali Alkan'ın ağabeyi Jandarma Yarbay Alkan, "“Ey Musa
sen haklısın ancak rızkımızı firavun veriyor” diyenlerden olmayacağım"
dedi. Kendisine albay rütbesinin verilmediğini ve sonrasında
emekliliğini beklerken KHK ile TSK’dan ihraç edildiğini ifade eden şehit
ağabeyi Jandarma Yarbay Mehmet Alkan, “Tabi bu olaydan önce, planlı ve
maksatlı olarak yapıldığını düşündüğüm, basınımızın sözde Müslüman ve yandaş
kanadının 21 Temmuz 2016 tarihinde hakkımda tamamen gerçeğe aykırı ‘Telekom’u
basan Yarbay bakın kim çıktı’ şeklinde sözde Ankara’da telekomu basan ekibin
başında olduğum, yakalandığım şeklinde maksatlı bir haber yaptığını da
hatırlatmak isterim.” ifadelerini kullandı.
Alkan açıklamasında "Bunları görüp de haksızlık
karşısında susanlar her kimse dilsiz şeytandır. Yüzyıllar önce dendiği
gibi 'Ey Musa sen haklısın ancak rızkımızı firavun veriyor' diyenlerden
olmayacağım." dedi. Odatv'nin haberine göre, Mehmet Alkan’ın açıklaması şöyle:
"KAMUOYUNA DUYURU
Ben, 22 Ağustos 2015 tarihinde Beytüşşebap’ta şehit
olan Yüzbaşı Ali Alkan’ın ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan…
Bir soruyla başlamak istiyorum: Siz hiç kardeşinizi
kaybettiniz mi? Ben en küçük erkek kardeşimi kaybettim bu duyguyu
yaşamayanların beni anlaması çok zor, beni tam olarak anlayacak olanlar ancak
şehit yakınlarıdır.
Her şeyden önce bir ağabey olarak katıldığım cenaze
törenindeki sonuna kadar arkasında olduğum haklı söylemime değinmek istiyorum.
Tamamen durumsal olarak gelişen tepkim, alışılmadık olsa da, yönetenlerin açık
çelişkisi hakkında milyonların gönlünde olanı dile getirmekten ibarettir. Beni
anlamanız için o anı yaşamanız ve benim yerimde olmanız gerekir. Oradaki tepkime
kurgu, tiyatro, şov diyenlere ancak şunu diyebiliyorum: “Dilerim daha
büyük acıları yaşarsınız da belki o zaman anlarsınız beni.”
NEREYE KADAR BEDEL ÖDENECEKTİR?
Her dönem bir bahane bulunup cehenneme döndürülen bu güzel
ülkede, dile kolay, 33 yıldır bitmeyen bir terör varsa bunun öncelikli
sorumlusu gelmiş geçmiş hükümetlerdir, ülkeyi yönetenlerdir. Ülkeyi yönetenler
bu süreçte giden canlardan, kaybolan hayatlardan, anaların, eşlerin,
evlatların, bacıların, kardeşlerin gözyaşından sorumludurlar ve bunun en
azından siyasi olarak bedelini ödemelidirler. Askerin görevi bellidir
ancak siyasilerin beceriksizliğinin sonucunu canıyla kanıyla sonsuza kadar
ödemek gibi bir yükümlülüğü yoktur. Unutulmasın ki o canlar her şeyden
önce bu ülkenin vatandaşıdır, yaşamaya, mutlu olmaya onların da hakkı
vardır, vatan için ölmek de vardır ama asıl olan yaşamaktır, yaşatmaktır.
Demek istediğimi daha iyi anlatmak için iki örnek vermek
istiyorum;
- Çözüm sürecinde şehirlerin bombalarla
doldurulduğu, askere operasyon yaptırılmadığı, barikatların kurulduğu,
çukurların açıldığı şüphe götürmeyecek şekilde herkesin malumudur. Buna sebep
olanlar, bunları seyredenler kimdir? Asker mi? Polis mi? Tabi ki hayır! Peki bu
hatanın ya da yanlış icraatın bedelini kimler ödedi? Yüzlerce asker, polis,
korucu. Peki bu hatayı yapanlara ne oldu? Taviz vermeden ve kararlı olarak
terörle mücadele ettikleri için alkış aldılar!
- Tarafsız cumhurbaşkanı geçenlerde dedi ki; "Eğer
bugün Mardin’e yılda 10 milyon turist gelmiyorsa bunun sebebi terör örgütüdür,
teröristlerdir.” Bu cümle üzerinden gidelim; tamamen katılıyorum çok doğru
bir söylem çünkü terör varsa güvenlik yoksa elbette Mardin gibi güzel bir şehre
bırakın yabancıyı yerli turist bile gelmez. Sorulara devam edelim peki
yıllardır devam eden bu sorunun çözülmemesinden kim sorumludur? Hatta şunu
soralım 2002 yılında örgütün eylemleri neredeyse sıfırlanmışken terörün mevcut
hale gelmesine sebep olanlar kimlerdir? Yönetim hatası varsa bedeli neden
sadece güvenlik güçleri ödemektedir?
Geçen yıl Mayıs ayında Osmaniye Şehit Yakınları ve Gaziler
Derneğindeki bir sohbet sırasında yukarıdaki benzer düşünceleri dile
getirdikten sonra TSK’dan ihraç talebiyle hakkımda soruşturma başlatıldı ama
bir karar verilmedi. Bu gelişmelerden sonra emeklilik planımı 2018 yılından,
Albay rütbesine terfi edeceğim 30 Ağustos 2016 tarihine aldım ve bu kararımı
ilgili yerlere bildirdim.
“HAKKIM OLAN RÜTBE VERİLMEMİŞTİR”
Ancak hakka, hukuka, vicdana, akla sığmayacak bir işlemle 01
Eylül 2016 tarihli 672 sayılı KHK ile memuriyetten ihraç edildim. Bir memura
uyarı cezası vermek için bile soruşturma yapılması gerekirken, bu cezaya karşı
bile Danıştay’a kadar yargı yolu açıkken sorgusuz sualsiz 48 bin kişinin
ihraç edildiği listede bir satır olarak yer almamın sebebi konusunda hiçbir
bilgim yoktur.
Tabi bu olaydan önce, planlı ve maksatlı olarak yapıldığını
düşündüğüm, basınımızın sözde Müslüman ve yandaş kanadının 21 Temmuz 2016
tarihinde hakkımda tamamen gerçeğe aykırı “Telekom’u basan Yarbay bakın
kim çıktı” şeklinde sözde Ankara’da telekomu basan ekibin başında olduğum,
yakalandığım şeklinde maksatlı bir haber yaptığını da hatırlatmak isterim.
Terör kurşunu yiyenler gazilik unvanı için mahkemelerde hak
ararken hiçbir yaralanma derecesine bakılmaksızın kanunla gazi ilan edilenler
için Kaymakamlar görevden alınırken, tüm kurumlar seferberlik ilan ederken,
onlara terör mağdurlarından daha çok haklar verilirken, birileri için Allahın
bir lütfu olan darbe girişimi sonrasında, binlerce masum memur ve öğrenci
gibi hakka, hukuka, vicdana sığmayacak bir şekilde fetö torbasına atılan şehit
ağabeyi Mehmet Alkan’a yapılanlar bununla da sınırlı kalmamıştır. Hakkımda
hiçbir idari ve adli soruşturma olmadığı halde karşılaştığım ve uygulanan
yaptırımlar şunlarıdır.
- 30 Ağustos 2016 tarihinde “Albay” rütbesine
yükselmem gerekmesine rağmen hakkım olan rütbe verilmemiştir.
- Sahip olduğum yeşil pasaport KHK ile
iptal edilmiş, normal pasaport almak için yaptığım başvuru ise KHK
ile ihraç edilmiş olmam gerekçesiyle reddedilmiştir.
- OYAK nezdindeki birikimim sırf KHK
ile ihraç edilmiş olmam nedeniyle verilmemiş, icra yoluyla talep etmem üzerine
de hukuka aykırı olarak tedbir konulmuştur,
- Bilirkişilik başvurum KHK ile ihraç
edilmem gerekçe gösterilerek reddedilmiştir,
- Emeklilik için 28 Eylül 2016
tarihinde başvurmama rağmen sırf KHK ile ihraç edilmiş olmam nedeniyle bugüne
kadar maaş bağlanmamış ve emekli ikramiyem verilmemiştir.
- Hukuk Fakültesi mezunu olmam nedeniyle
başladığım avukatlık stajının 6’ncı ayının sonunda Adalet Komisyonu
tarafından KHK ile ihraç edilmem gerekçe gösterilerek avukatlık stajı ve
avukatlık yapamayacağım bildirilmiştir.
- Türk Ticaret Kanununa göre bir ticaret
şirketi olan konut yapı kooperatif yöneticisi olamayacağım
belirtildiğinden kooperatif yöneticiliğinden ayrılmak zorunda kaldım.
KHK’ya göre apartman yöneticisi bile olunması mümkün değildir.
- Sahip olduğum askeri kimlik kartı
geri alınmış ve er rütbesiyle terhis belgesi düzenlenmiştir.
- Silah taşıma ruhsatım iptal edilmiş ve beylik
tabancam geri alınmıştır.
- Arkadaşlarım! dostlarım! tanıdıklarım ne
olur ne olmaz diyerek beni aramaktan, ziyaret etmekten, benimle görünmekten
imtina etmekte olup, toplum içinde bir nevi cüzamlı gibi
yaşamaktayım. 22 yıllık çalışmamın, alın terimin sonucu ve anamın ak sütü gibi
helal ve hakkım olan maaş, ikramiye ve OYAK emeklilik yardımı 8 aydır
verilmediğinden eşimin memur maaşıyla yaşamımı idame etmeye çalışmaktayım.
Sayılan işlemlere ait belgeler mevcuttur ve bazı bakanlara gönderilmiştir. Devlet
kurumları olarak sistemli bir şekilde yapılan bu işlemlerin talimatla
yapıldığını düşünüyorum.
Oysa ben diyorum ki; varsa suçum gereğini yapın ama suçum
ama olmadığı halde bana bunların yapılması hakka, hukuka, adalete vicdana
sığmaz, yazıktır, günahtır. Allahtan korkmaz mısınız yoksa sizin Allahınız yok
mudur?
“RIZKIMIZI FİRAVUN VERİYOR”
DİYENLERDEN OLMAYACAĞIM
DİYENLERDEN OLMAYACAĞIM
Masumiyet karinesi, suç ve cezaların kanuniliği, adil
yargılanma, mahkemeye erişim, etkili başvuru gibi uluslararası hukuk kuralları
ihlal edilerek ben ve KHK ile ihraç edilen diğer masumlar bir nevi “medeni
ölüme” terk edilmiştir. Bir devlet vatandaşına zulüm yapmaz yapamaz, en
azılı suçlulara bile insani şartları sağlamak ve onların insan onurunu korumak
zorundadır. Oysa bu konuda çok acı örnekler yaşanmaktadır.
Terör örgütü üyeliğinden yıllarca hapis yatanlar,
yalancılar, soyguncular, hırsızlar milletvekilliği, belediye başkanlığı vb.
görevler yaparken ben olmadığım bir şey sebebiyle toplumdan soyutlanmakta,
mülkiyet gibi seyahat gibi çalışma gibi anayasal haklarım ihlal
edilmektedir. En acısı da bu işlemlerin hedef örgütün, aynı hedefe paralel
yollardan yürüyen siyasi şeriklerince ve fütursuzca yapılmasıdır.
Bu noktada diyorum ki; bana yapılan haksızlığa tahammül
edemiyorum, bana yapılanı sindiremiyorum, eziyet ve zulüm had safhaya
ulaşmıştır. Ama ben hiçbir zaman susmayacağım, çünkü haklıyım güçlüyüm ve
kimseden korkmuyorum. Bu aşamadan sonra bana yapılacak tek şey susturmak
için özgürlüğümü engellemektir, buyursunlar onu da yapsınlar ama düşüncelere,
vicdana kelepçe vuramazlar. Nasıl olsa zalimlerle er ya da geç hesabımız
görülür, dünya ahret iki elim onların yakasında olacaktır.
Bunları görüp de haksızlık karşısında susanlar her kimse
dilsiz şeytandır. Yüzyıllar önce dendiği gibi “Ey Musa sen haklısın ancak
rızkımızı firavun veriyor” diyenlerden olmayacağım.
Son olarak diyorum ki; Bu yazıyı kaleme almamın temel sebebi
bana yapılan haksızlık ve hukuksuzlukların bilinmesidir. Şehit Yüzbaşı Ali
Alkan’ın ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan hakkında işlem yapanlar kendilerinin yüzde
biri kadar fetöcü olduğumu ispat edin ben hiçbir talepte bulunmayacağım."
(ALINTI & KAYNAK: http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yarbay-alkan-nereye-kadar-bedel-odenecektir-161434h.htm)