30 Haziran 2017 Cuma

İsyancı Şeyh Said'in asılmasının 92. yıl dönümünde, Şeyh Said için anma toplantıları tertip ve Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarlarının ailelerine teslim edilmesi ve Türkiye'nin özür dilemesini talep edildi!..

ŞEYH SAİD KİMDİR? NEDEN İSYAN ETMİŞTİR?..

29 Haziran 1925 tarihinde Şark İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanarak suçlu bulunmasının ardından 92 yıl önce "Cumhuriyet İdaresi tarafından" idam edilen vatan haini hakkında akıl almaz talepler. 
İsyancı Şeyh Said'in asılmasının 92. yıl dönümünde, Şeyh Said için anma toplantıları tertip edildi.
(Ankara: 30.6.2017-18:16)
ÇOK ALÇAKÇA, HAİNCE VE KÜSTAHÇA BİR CÜRET! BU CESARETİ ACABA KİM'DEN, KİMLERDEN, NEREDEN ALIYORLAR?
Bununla da kalınmayarak, Diyarbakır'da HDP, DBP, Şeyh Sait Derneği ile çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcisi, Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edilişinin 92'inci yıl dönümü nedeniyle düzenledikleri ortak toplantıda, Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarlarının ailelerine teslim edilmesi ve Türkiye'nin özür dilemesini talep etti.
Peki, kimdir bu Şeyh Said? Neden ve niçin isyan etti?
Şeyh Said 1865 yılında Erzurum’un ilçesi Hınıs’a bağlı Kolhisar Köyü’nde dünyaya geldi. Babasının adı Şeyh Mahmut Fevzi’dir. Şeyh Said, 29 Haziran 1925 tarihinde Şark İstiklal Mahkemesi tarafından yargılanmasının ardından idam edilmiştir. “Cumhuriyet’in ilk yıllarında Doğu Anadolu’da çıkan ayaklanma (1 Şubat-15 Nisan 1925). Doğu Anadolu Bölgesi’nde Cumhuriyet yönetiminin uygulamalarına karşı çeşitli muhalefet  hareketleri gelişmişti. Bu muhalefetin en önemli merkezlerinden biri, Kürt İstiklal Komitesi’ydi. Bu örgütün çalışmaları açığa çıkarılmış, ama daha önce yaptığı çalışmaların bir sonucu olarak çeşitli yerlerde ayaklanmalar başlamıştı. Ayaklanmanın önderi Nakşibendi şeyhi Şeyh Said’in adamları jandarma birlikleriyle Elazığ’ın Piran köyünde girdiği çatışma, kısa sürede birçok yere yayıldı. Ayaklanmacılar, Genç, Maden, Siverek, Varto, Elazığ gibi yerleri ele geçirdi. Bu arada, ayaklanmanın başlamasından birkaç gün sonra Fethi Bey (Okyar) istifa etti ve yerine İsmet Paşa (İnönü) yeni bir hükümet kurdu. Meclis, hükümete olağanüstü yetkiler tanıyan Takriri Sükûn Kanunu’nu çıkardı. Ankara ve Diyarbakır’da İstiklâl Mahkemeleri kuruldu. Şeyh Said kuvvetleri 7 martta Diyarbakır’ı kuşattıysa da şehre giremedi. Bölgeye yeni askeri birliklerin sevk edilmesinden sonra, 26 martta saldırıya geçen hükümet kuvvetleri, kısa sürede bölgede denetimi sağladı. Ayaklanmanın lideri Şeyh Said ve 28 ayaklanma önderi hakkında idam kararı verildi ve ertesi gün infaz edildi (29 haziran).”
NEDEN VE NİÇİN İSYAN ETTİ?
“Bizler ve Türkleri bağlayan sadece din kalmıştı, Türk Hükümeti dini de kaldırdı ve artık bizi birbirimize bağlayan hiçbir şey kalmadı.” Bu cümleler Şeyh Said'e ait. Sözde İslamcılar (Her nedense tamamı Türk ve Cumhuriyet karşıtlarıdır.) Said'in bu sözlerini öne sürerek "Din" adına isyan ettiğini ileri sürseler de işin aslı hiç de öyle değil. Atatürk'ün kurduğu Laik-Demokratik cumhuriyette din baronlarına, sahte şeyh ve şıh'lara artık yer yoktu. Ayrıca yeni kurulan Cumhuriyete karşı dış baskılar devam etmekteydi. Aşağıda ki belge isyanın gerçek nedenlerini daha iyi anlatıyor.
Orhan Duru’nun “Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları” (İş Bankası Kültür Yayınları; 26 Ocak 1922 tarihli belge): “Yunanlar önemli bir zafer kazanırsa, Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir biçimde tehdit edebilir, ancak Batı’daki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler ellerindeki yarım düzine yetenekli liderlerden biriyle Kürt sorunlarına son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler, gene de Kürt durumuyla meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.” 
Ayaklanmaların olduğu 1923-1930 arası ilginç bir zaman dilimidir.
Zira onca yıkım, kayıp  ve savaştan sonra genç bir devlettir. Bir taraftan ülkeyi baştan inşa etmeye çalışırken, Bir taraftan Hatay sorunu ile uğraşırken, Seyit Rıza ve çetesinin isyanı, diğer taraftan Musul-Kerkük meselesi ile uğraşırken Şeyh Said isyanlarının çıkması ve büyümesi ve her iki unsurda da İngilizlerin parmağının olması tesadüf değildir. Şeyh Said’in İngizlerin adamı bir vatan haini olduğu belgeleriyle kanıtlanmıştır. Kanıtlar ortadayken, bugün anma toplantıları yaparak Türkiyen'in özür dilemesi istenmektedir. Bunun neticesinde gelecek olan da Türkiye Cumhuriyetinin yargılanmasını talep etmek olacaktır.
Netice olarak O Şeyh Said: " Bir Türk öldürmek, yetmiş gavur öldürmekten daha üstündür" diyen bir kişiliktir. Buna benzer söylemleri PKK'nın da söylemesi tesadüf değildir. (Kaynak: siyasetcafe.com)

29 Haziran 2017 Perşembe

TARİHE DÜŞÜLEN "ÇELİŞKİLİ" BİR NOT VE GARİP BİR "İRONİ": "BUGÜNKÜ (28 HAZİRAN 2017) YÜRÜYÜŞE MENDERES'İN PARTİSİ DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI VE 1000 DP'Lİ DE KATILDI"

BUGÜNKÜ (28 HAZİRAN 2017) YÜRÜYÜŞE MENDERES'İN PARTİSİ DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI VE 1000 DP'Lİ DE KATILDI.
(HABER: YURT Gazetesi-Barış CAN-Düzce)
Cumhuriyet Halk Partici (CHP) Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından asgari katılımla başlatılan "Adalet Yürüyüşü" bugün 14'üncü gününde. Bugünkü yürüyüş Düzce ili çıkışını takip ederek yolun sonundan itibaren devam etti. Bugünkü yürüyüşe Adnan Menderes'in partisi Demokrat Parti Genel Başkanı ve 1000 DP'li de katıldı. Demokrat Partisi Genel Başkanı Gültekin Uysal Adalet Yürüyüşü izlenimlerini YURT Gazetesi ile paylaştı. Başkan Gültekin Uysal '15 Temmuz'da nasıl meydanlardaysak bugün de adalet için meydanlardayız' derken 'düne kadar terör örgütleriyle müzakere edenler, bugün ana muhaleti terör örgütleriyle beraber olmakla suçluyor' diye konuştu.
YÜKSEK YARGI BAŞKANLARI DA 'ADALETE' GÜVENİLMEDİĞİNİ İTİRAF EDİYOR
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal yüksek yargı başkanlarının bile adalete güvenilmediğini itiraf ettiklerini söyledi. 2015 yılındaki seçimlerde partilerinin sloganının da 'herkes için adalet, herkes için demokrasi, herkes için zenginlik' olduğunu hatırlatan Uysal, CHP liderinin başlattığı yürüyüşe destek verme kararı aldıklarını ifade etti.
'ADALET DEVLET GELENEĞİMİZİN TEMEL DİREĞİDİR'
Adaletin devlet geleneğimizin temel direği olduğununun altını özellikle çizen Uysal "CHP Genel Başkanı sayın Kılıçdaroğlu önemli bir insiyatif alarak Adalet Yürüyüşü'nü başlattı. Türkiye'de yaşanan son hadiselerin ötesinde adalet bu ülkede devlet geleneğimizin temel direğidir. Devletin şekli hususunda bir şart yoktur yalnız onun en temel direği adalettir. Geçmiş devlet geleneğimiz açısından önemlidir. Öne çıkardığımız noktadır. İşte bu açıdan Türkiye'nin derinden nefes almaya ihtiyacı olduğu noktada yüksek yargının başkanları bile Türkiye'de yargıya, adalete güvenilmediği noktasında fikirlerini beyan ederken ana muhalefet liderinin Türkiye'de demokrasinin, demokratik meselelerin demokratik kanallara aktarılmasının yetersiz kaldığını, temsili demokraside problemlere çözüm üretmekte  zorlanıldığını kast ederek toplumsal muhalefetle beraber geniş kitlelere bu talebini mal etmek noktasında bir beklentisi, iktisası, fikri var. Bizler de özellikle 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrası gönlümüz iktidarıyla, muhalefetiyle bir ortak paydada, Anayasal çerçevede, Meclis deneyiminde Türkiye'nin can alıcı meselelerine çözüm üretmek, başta adalet olmak üzere 'herkes eşit ama birileri daha eşit' mantığına  savrulmuş bir Türkiye portresinde, fırsat eşitliğinin olmadığı, fiili düzen var. O nedenle bir parti devletine dönüşme noktasında hem adliyede hem onun dışında mali politikaları ile fırsat eşitliği noktasındaki politikalarıyla dar bir alanda belirli bir vatandaş profilini kapsadığını görüyoruz. Bizim itirazımız Türkiye'de herkes için adalet, herkes için demokrasi, herkes için zenginlik parolası ve sloganıyla 2015 seçimlerinde propaganda yapmış bir parti olarak Türkiye'nin bu talebi, iktidarı - muhalefetiyle yeniden bir idrak tazelemesine vesile olmasıdır. Bugün birilerinin müsaade ettiği kadar hakka, hukuka rıza göstermeyeceğimizi burada katılarak biz de Demokrat Parti olarak prensiplerimiz çerçevesinde bir dayanışma ortaya koyarak gösterdik. Bu çerçevede değerlendiriyoruz." ifadelerini kullandı.
DP GENEL MERKEZİ WEB SİTESİ
Adalet Yürüyüşü’nün 14.gününde Genel Başkanımız Gültekin Uysal ve teşkilat mensuplarımız da yürüyüşe destek verdi. 28 Haziran 2017 Çarşamba
“Bu yürüyüşü; demokratik tavır alanlarının genişletilmesine önemli bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. Birilerinin müsaade ettiği kadar adalete, hukuka rıza göstermeyeceğimizi beyan etmek için buradayız” “Adalet sadece adliyelerde ortaya çıkmaz. Vergi kanunlarıyla, fırsat eşitliğiyle, ülkede keyfilikten uzak bir yönetim anlayışıyla da adalet kendini gösterir” “Bunu kriminalize etmek, dar bir alana hapsederek birtakım sorumsuz beyanlarla çok marjinal unsurlarla bu süreci provoke etmek yanlıştır” 
(DP Basın Merkezi – 28 Haziran 2017) 
Adalet Yürüyüşü’nün 14.gününde Genel Başkanımız Gültekin Uysal ve teşkilat mensuplarımız da yürüyüşe destek verdi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrasında Ankara’dan başlattığı Adalet Yürüyüşü, 14. gününde, Genel Başkanımız Gültekin Uysal, eski Devlet Bakanımız Gürcan Dağdaş ve Demokrat Partili il ve ilçe başkanları ile teşkilat mensuplarının katılımıyla devam etti.
Düzce çıkışında kalabalık bir grupla beraber Kılıçdaroğlu’yla buluşarak yürüyüşe katılan Genel Başkanımız Gültekin Uysal,  yürüyüşe 1000 partili ile destek verdiklerini söyleyerek 2015 yılındaki seçimlerde partimizin sloganının “Herkes için adalet, herkes için demokrasi, herkes için zenginlik” olduğunu hatırlattı ve yürüyüşe destek verme kararı aldıklarını ifade etti. Genel Başkanımız Gültekin Uysal, şu açıklamalarda bulundu:
“Prensip olarak adalet prensibine her daim sahip çıktık”
“Son 15 yıldır adaletle, hukukla ilgili yaşananlardan endişelerimiz oldu. Her geçen gün koyulaşan bir fiili rejim var ülkede.  Ülkeye yapılacak en büyük kötülük; koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bir zümrenin, bir parti devleti, bir zümrenin devleti haline getirmektir. Bu süreç her geçen gün ilerliyor. Buna karşılık burada yaptığımız; demokratik bir tavır örneği olarak demokrasiye inanmış tüm siyasi, sivil, iktisadi unsurlarla beraber meşruiyet içerisinde bir irade ortaya koymaktır. Referandum süreciyle beraber adaletsizliğin bir kısmına resmiyet giydirilmeye çalışıldı. Türk Milleti olarak adalet geleneğimiz pek çok şekil değiştirmiştir ama prensip olarak adalet prensibine her daim sahip çıkmışızdır. O açıdan baktığınızda adalet kavramının zaten siyasal aidiyetleri aşan bir manası, önemi var. “Bugün yargıya, adalete güvenin zedelendiğini görüyoruz”
Yusuf Has Hacip’in bir sözü vardır; “Adalet göğün direğidir. Direk çöktü mü, adalet çöktü mü gök çöker” demektedir. Bugün yüksek yargının başı başta olmak üzere yargıya, adalete güvenin çok zedelendiğini kendileri de ikrar eder haldedir.
“Maalesef bugün Türkiye, keyfiliğe teslim olmuş, popülizm kıskacı içerisindedir”
Adalet sadece adliyelerde ortaya çıkmaz. Vergi kanunlarıyla, fırsat eşitliğiyle, ülkede keyfilikten uzak bir yönetim anlayışıyla da adalet kendini gösterir. Maalesef bugün Türkiye, keyfiliğe teslim olmuş, popülizm kıskacı içerisindedir.
“Geçmişten bugüne taşıdığımız temel değerler değişmedi”
Bütün bunlar ışığında bu tavrı, bu yürüyüşü; demokratik tavır alanlarının genişletilmesine önemli bir fırsat olarak değerlendiriyoruz. Birilerinin müsaade ettiği kadar adalete, hukuka rıza göstermeyeceğimizi beyan etmek için buradayız. Geçmişten bugüne taşıdığımız temel değerler değişmedi. Demokrat Parti olarak bütün arkadaşlarımızla bu süreç içersinde böyle bir tavır almak ihtiyacı hissettik.
“Bugün siyaseti yeniden değerler üzerinden kutuplaştırarak gerilim siyaseti sürdürmekteler”
Ortada çok haksız ithamlar var. Demokratik düzlem içerisinde potansiyel suçlar icat ederek Türkiye’de bu ortak paydalar yeteri kadar tahrip edildi. Siyasi alan içerisinde ortak değerimiz haline getirmemiz gereken her mesele, bir siyasi rekabet unsuru haline getirildi.  15 Temmuz FETÖ Darbe Teşebbüsü sonrası ortaya çıkmış iklimden, iktidarıyla - muhalefetiyle bir ortak paydada, Türkiye’nin birikmiş meselelerini çözebilme imkanı varken iktidar; yine kendi siyasal tasavvurunu kuvvetlendirmek adına referandum başta olmak üzere başka bir yol tercih etti. Bugün siyaseti yeniden değerler üzerinden kutuplaştırarak gerilim siyaseti sürdürmekteler.
Referandum sürecinde bloklaşmalardan ziyade prensipler etrafında her siyasi partinin kendi öncelik ve saikleriyle bir tavır geliştirdiğini düşünüyorum. Türkiye’nin kutuplaşma zemininde sert bloklar üzerinden değil, ölçüler üzerinden demokratik ölçüler, Cumhuriyetin kurucu değerleri üzerinden ölçüler geliştirme mecburiyetinde olduğumuzu düşünüyorum.
“Aradığımız; yeniden bu ülkede adaleti milli güvenlik şemsiyemiz haline getirmektir”
Türkiye’ye olumlu katkıyı yapabilmek adına, yeniden bu ülkede adaleti, milli güvenliğimizin teminatı, milli güvenlik şemsiyemiz haline getirmektir aradığımız.  Eşit fırsatlara sahip herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye’yi arıyoruz. Bu manada bu yürüyüşe çok farklı kesimlerden insanlar bireysel olarak destek vermektedir. Bunu kriminalize etmek, dar bir alana hapsederek birtakım sorumsuz beyanlarla çok marjinal unsurlarla bu süreci provoke etmek yanlıştır. Daha geniş bir ortak paydada buluşabilmek lazımdır.” Kaynak ( DP )

28 Haziran 2017 Çarşamba

SON DAKİKA: "Tehlike Kapıda. Körfez ülkelerinin Katar'a Türkiye'nin askeri üssünün kapatılması talebinin de yer aldığı 13 maddelik bir liste yollamasının ardından Bahreyn'den Katar'a ‘müdahale' tehdidi geldi."

KATAR'DA ‘TÜRKİYE VE ABD CEPHE SAVAŞINDA KARŞI KARŞIYA GELEBİLİR'
[[© REUTERS/ Rodi Said 13:04 28.06.2017 Elif Sudagezer]] 
Körfez ülkelerinin Katar'a Türkiye'nin askeri üssünün kapatılması talebinin de yer aldığı 13 maddelik bir liste yollamasının ardından Bahreyn'den Katar'a ‘müdahale' tehdidi geldi. Uzman Bulut'a göre ABD'nin çıkarlarına paralel olası bir çatışmanın Türkiye'ye faturası çok ağır olur. Olası savaş ayrıca NATO'da da kamplaşmaya yol açar.
TÜRK ASKERİ ABD'NİN SİLAHLANDIRDIĞI KÖRFEZ'DE SAVAŞA MI SÜRÜKLENİYOR?
Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed bin Muhammed Al Halife, Doha'nın bölge ülkeleriyle anlaşmalara uymaması halinde Katar'a ‘acil bölgesel müdahale' tehdidinde bulundu. Bahreyn'den gelen açıklama, Basra Körfezi'nde askeri çatışma ihtimalini ve Türkiye'nin tam ortasında kalması olası bir krizi gündeme getirdi. Zira, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn, Mısır ve Kuveyt gibi ülkelerin, Katar'a gönderdiği 13 maddelik liste içerisinde Türkiye'nin askeri üssünün kapatılması talebi var. Sputnik'e konuşan Ortadoğu uzmanı Faik Bulut'a göre, Ankara'nın ‘İslami romantizmin' etkisiyle dış politikada attığı ‘bilinçsizce adımlar' sebebiyle Türk askeri Körfez'de olası bir çatışmanın ortasında kalmış durumda. Ortadoğu meselesine dış politikayı çok iyi incelemeden müdahalede bulunulmasının başarısızlıkla sonuçlandığını söyleyen Bulut "Türkiye, maalesef bir çok kez duygusal bir şekilde, deyim yerindeyse İslami romantizmin etkisiyle, gerekli incelemeleri yapmadan bölgeye müdahale ediyor ve bu müdahalesinde başarısız oluyor. Burada esas, Arap ülkeleri arasındaki sorunlar konusunda tarafsız kalmak olmalıydı Ancak olan oldu ve Türkiye Katar'ın tarafını tuttu. Burada problem şu; Türkiye tarafsızlığını kaybettiği için sıcak çatışmayı önleyecek durumda değil. Amerika'nın bölgedeki planlarıyla ve İran'ı sıkıştırma politikasıyla ilintili olası bir çatışmanın eşiğindeyiz. Ve çatışma çıkarsa Türkiye'nin yapabileceği çok bir şey yok" dedi. Katar'a yönelik tehditlerin şu an için ‘baskı aracı' olmaktan ibaret olduğuna işaret eden Bulut"Katar henüz bir geri atakta bulunmuyor. Çok yakın bir gelecekte bir savaş görmüyorum. Ancak böyle bir savaş çıkarsa bu hem Türkiye hem bölge ciddi olumsuz sonuçlarla karşılaşır" dedi.
'TÜRKİYE, KATAR KRİZİNE KARIŞMAMALIYDI'
‘TÜRKİYE KÖRFEZ VE ABD'YLE KARŞI KARŞIYA GELİRSE ZAYİAT AĞIR OLUR'
Türkiye'nin Katar'da konuşlandıracağı asker sayısının 3 ila 5 bin arasında olduğunu hatırlatan Bulut "Bu en fazla 5 bin asker, Amerika'nın yanında yer alacaksa —ki öyle görünmüyor- belki bir anlamda kendisini kurtarır. Ama Körfez ülkeleri müdahalesi karşısında yer alırsa Türkiye, ABD ile karşı karşıya gelmiş olacak. Eğer çatışma çıkarsa, Türkiye ilk defa sıcak bir cephe savaşına girmiş olacak. Karşısında ise bir tarafta Amerikan bir tarafta Körfez askerleri… Ağır silahların da kullanıldığı düşünüldüğünde zayiat büyük olacaktır. Türkiye çok iyi planlanmamış maceracı politikalar izliyor. Bu politikaların içeriye de yansımaları olur" ifadelerini kullandı.
‘KATAR'IN YANINDA SAF TUTAN TÜRKİYE KÖŞEYE SIKIŞTI'
‘İHTİLAF NATO'YU DA İKİYE BÖLER'
Türk askerlerinin Katar'da konuşlandırılmasının meşruiyet tartışmalarını beraberinde getirdiğinin hatırlatılması üzerine Bulut "Afganistan'da El Kaide'ye karşı Somali'de barış gücüne destek olarak uluslararası mutabakat sonucu asker gönderilmişti. Ama Körfez'deki durum, uluslararası alanda böyle bir kabul yok. Bu aynı zamanda Türkiye'nin o bölgede iddia ettiği popülaritenin ne kadar daraldığını gösteriyor. İlk defa Türkiye dışarıda bir cephede taraf olarak yer oluyor. Bu ihtimal uzak olsun ancak böyle bir cephede sayısı giderek artabilecek asker ölümleri söz konusu olabilir. Bu da ‘Enver Paşacılık mı oynuyorsunuz' şeklinde tepkilerin önünü açar" dedi. Askeri ve siyasi alanın dışında Türkiye'nin ekonomik anlamda da zarar göreceğini ifade eden Bulut "Katar'dan 8-9 milyar gelmiş olsa da Türkiye'nin pazar alanı buradaki tutumu sebebiyle daraldı. Türkiye bu süreçten sadece askeri ve siyasi değil ayrıca ekonomik olarak da olumsuz etkilenir" ifadelerini kullandı. Olası bir çatışmanın sadece bölgede değil NATO üyeleri arasında da kutuplaşmalara yol açabileceğinin altını çizen Bulut "Böyle bir çatışmada, İran Türkiye'nin yanında yer alacak. Belki çok dolaylı olarak Rusya da bu cepheye destek olacak. Ancak süreç Türkiye'nin NATO ilişkilerini de yakından etkileyecek. Almanya ve İngiltere, bu Katar müdahalesine nispeten sıcak bakmayan iki ülke. İngiltere şu an için sessiz kalsa da; bu iki ülke hangi tarafı tutar ve nasıl bir tutum sergiler, bu belirsizliğini koruyor" diye konuştu.

22 Haziran 2017 Perşembe

Allahın Belâsı kâfir mütecavize "Linç Edilerek İdam ve İnfaz" Kararı Vermeyen Yargı ve Yargıç Kahrolsun

İSLAMCI DERNEĞİN BAŞKANI 'PEYGAMBERİN BİR GÜNÜ' ADLI KİTABI OKUTURKEN 4 ERKEK ÇOCUĞA TECAVÜZ ETTİ
İslamcı “Gençlik İlim ve Hikmet Derneği” (GİHDER) Genel Başkanı Rafet Ermiş’in yerel mahkeme tarafından verilen cezası Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından onandı.
Sinop’un Gerze ilçesinde 2015 yılında 4 erkek çocuğuna tecavüz ve cinsel tacizde bulunduğu iddiası ile çıkartıldığı Sinop Ağır ceza mahkemesi tarafından 23 yıl 9 ay Hapis cezası alan İslamcı “Gençlik İlim ve Hikmet Derneği” (GİHDER) Genel Başkanı Rafet Ermiş’in yerel mahkeme tarafından verilen cezası Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından onandı.
"PEYGAMBERİN BİR GÜNÜ" ADLI KİTABI OKUTURKEN TECAVÜZ ETTİ
Halksesi’nden Mete Çağdaş’ın haberine göre; 2015 yılında yaşanan olayda Gerze ilçesinde GİHDER’e bağlı kuran kursuna gelen erkek çocuklarına cinsel tacizde bulunan Ermiş, o zaman 7 yaşında olan  A.B.T. isimli çocuğu kucağına oturtarak ve “Peygamberin bir günü” adlı kitabı okuturken tecavüz etmişti.
Tecavüze uğrayan çocuk yaşadığı o anı şöyle anlatmıştı: “Ben bilgisayar masasında otururken yanıma geldi ve ‘beraber kitap okuyalım’ diyerek kendi odasına götürüp kapıyı arkadan kilitledi. Daha sonra masa üzerine kitap koyarak okumamı söyleyip beni kucağına oturttu ve benim pantolonumu aşağı doğru indirdikten sonra, kemerini açarak beni kucağına oturttu. Benimle birlikte ileri geri sallanarak cinsel organını bana temas ettirdi. Bu sırada canım çok yandı ve korktuğumdan bir şey diyemedim, donup kaldım. Bu olayların olduğu sırada kardeşim kapıyı açmaya çalışınca benim pantolonumu yukarı doğru çekerek, kucağından indirip kapıyı açtı.”
“İNŞALLAH HAPİSTE ÖLÜR”
Yargıtay kararı için konuşan baba C. T. ise “Cezasının onanması sevindirici ama bana göre verilen ceza az oldu. Rabbimden tek dileğim hapisten çıkamamasıdır. İnşallah hapiste ölür” dedi. Öte yandan baba C. T. mahkeme esnasında sinirlerine hakim olamamış ve sanık Rafet Ermiş ve avukatı ile mahkeme esnasında tartışma yaşamıştı. Bu nedenle C. T.’ye  14 ay hapis cezası verilmişti. O ceza için de acılı babanın bir üst mahkemelere olan itirazları sürüyor.
AKP’Lİ AVUKAT DA KURTARAMADI
İslamcı dernek başkanı Rafet Ermiş’i, 7 Haziran 2015 seçiminde İstanbul’dan AKP milletvekili aday adayı olan Avukat Necip Kumandaveren savunuyordu. Tecavüze uğrayan çocuğun “Rafet Ermiş yanıma geldi ve beraber kitap okuyalım diyerek beni kendi odasına götürüp kapıyı arkadan kilitledi. Daha sonra masa üzerine ‘Peygamberin Bir Günü’ isimli kitabı koyarak okumamı söyleyip beni kucağına oturttu…” sözlerini mahkemede yalanlayarak itiraz eden avukat ile tecavüz mağduru baba mahkeme hakimi karşısında sözlü arbede yaşamışlardı.

21 Haziran 2017 Çarşamba

TERÖR VE TEDHİŞ ÖRGÜTLERİ TARAFINDAN ÜRETİLİP PAZARLANAN BONZAİ NEDEN ÖNLENEMİYOR

BU MEMLEKETTE EĞER; HÜKÜMET VE EMNİYET VARSA “TERÖR VE TEDHİŞ ÖRGÜTLERİ TARAFINDAN ÜRETİLİP PAZARLANAN” BONZAİ VE TÜREVİ UYUŞTURUCULARIN OLMAMASI GEREKİR.   
Aziz ve Mübarek Ramazan Ayı'nda; İstanbul, Taksim'de yürek burkan; İnsanlık, Devlet, Hükümet ve Emniyet adına utanç veren çok rezil; Üzücü ve düşündürücü, vahim ve ürkütücü bir manzara!
Taksim'de bonzai denilen sentetik uyuşturucuyu kullanan genç kız kendinden geçti. Üniversite öğrencisi olduğu öğrenilen 24 yaşındaki genç kıza yardım etmesi için sağlık ve polis ekiplerine haber verildi. Sağlık ekiplerinin müdahalesiyle kendine gelen genç kız olay yerinden ayrıldı. Çevredekilerin ifadesine göre genç kız alnında "enayi" yazan dövme bulunan bir kişinin verdiği uyuşturucu maddeyi kullanmış. [Ersan SAN/İSTANBUL, DHA]
Yer Taksim.  Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nün hemen yanı başındaki ara sokaktaki merdivenlerde genç bir kız baygın halde yatıyor. Çevredekilerin ifadesine göre, yaklaşık yarım saat önce yanına gelen alnında "enayi" yazan dövme bulunan bir kişinin verdiği uyuşturucu maddeyi kullanmış. Üniversite öğrencisi olduğu öğrenilen 24 yaşındaki genç kıza yardım etmesi için sağlık ve polis ekiplerine haber verildi.  Kısa sürede müdahale eden sağlık ekipleri genç kızı ayılttıktan sonra olay yerinden ayrıldı.
YAZIK BU ÇOCUKLARA
Görgü tanığı otopark görevlisi,  "Buralarda dolaşan bir kişi var. Kıza uyuşturucu madde içirdi. Kız burada bayıldı kaldı. Bonzai denilen bir illet var. Buralarda ve civarda genelde içiliyor.Devlet büyüklerimizden rica ediyorum. Buna bir çare bulun.Yazık bu çocuklara" dedi.
BİZ KADINI BAYGIN HALDE BULDUK
Burada aynı durumda çok kişinin olduğunu belirten mahalle esnafı, "35 yaşlarında alnında 'enayi' yazan dövmeli bir adam kıza uyuşturucu madde içirmiş. Biz kızı baygın halde görünce adamı yakaladık. Ama polis ekipleri gelmeyince adam kaçtı. Biz olay yerine ambulans çağırdık. Ambulans geldi kıza şeker verdi gitti" diye konuştu. Sağlık ekiplerinin müdahalesiyle ayılan genç kız, daha sonra ara sokaklara girerek gözden kayboldu. 

14 Haziran 2017 Çarşamba

SON DAKİKA... CHP MİLLETVEKİLİ ENİS BERBEROĞLU TUTUKLANDI

CHP MİLLETVEKİLİ "ENİS BERBEROĞLU" TUTUKLANDI
CHP milletvekili Enis Berberoğlu hakkında son dakika kararı..."MİT TIR'ları görüntülerinin yayınlanması" davasında CHP İstanbul Milletvekili Kadri Enis Berberoğlu 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve hakkında tutuklama kararı verildi. Tutuklanan Berberoğlu Maltepe Cezaevi'ne götürülecek. Karar sonrası CHP MYK, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında olağanüstü toplandı. 'MİT TIR'ları görüntülerinin yayınlanması" davasının 8. duruşması İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya tutuksuz yargılanan CHP Milletvekili Enis Berberoğlu ile gazeteci Erdem Gül katıldı. Yurtdışında olan Can Dündar ise duruşmaya katılmadı.  Son savunmaları alındıktan sonra mahkeme başkanı ara verdi. Daha sonra ise mahkeme kararını açıkladı.
ÖNCE MÜEBBET, SONRA 25 YIL HAPİS...
Mahkeme CHP İstanbul milletvekili Enis Beberoğlu'nun "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini, siyasal ve askeri casusluk maksadiyla açıklamak" suçunu işlediği gerekçesiyle  önce "Müebbet hapis" cezasına çarptırdı. Mahkeme "cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri " gözönüne alarak cezada indirim takdirini kullandı. Cezayı 25 yıla indirdi.  Berberoğlu hakkında  tutuklanma kararı da verdi.
BERBEROĞLU TUTUKLANDI 
Mahkeme heyeti, Berberoğlu'nun HTS kayıtları, Can Dündar'ın kitabında geçen  beyanları dolayısıyla işlediğinin sabit olduğu anlaşılan suç dolayısıyla  hükmolunan cezasının haddi itibarıyla, kaçacağı ve saklanacağı hususunda somut  emarelerin bulunması nedeniyle tutuklanmasına kararlaştırdı.Mahkeme heyeti, sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis  cezası mahkumiyetinin sonucu olarak seçme, seçilme ve diğer siyasi haklarını  kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verdi. Hüküm açıklanırken çevik kuvvet polisleri de duruşmada hazır bulundu.  Kararın ardından Enis Berberoğlu , polis tarafından tutuklama işlemlerinin yapılması için adliye binasında bulunan polis merkezine götürüldü. Berberoğlu tutuklandı. 
CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL'ÜN DOSYASI AYRILDI
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, MİT tırlarının durdurulması olayına  ilişkin eski Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar, gazetenin  Ankara temsilcisi Erdem Gül ve CHP Milletvekili Enis Berberoğlu'nun "silahlı  terör örgütüne üye olmaksızın bilerek ve isteyerek yardım etme" suçundan açılan  dava dosyasının ayrılmasına karar verdi.
BERBEROĞLU'NDAN KARAR SONRASI İLK AÇIKLAMA
Tutuklama kararı sonrası Enis Berberoğlu, adliye koridorunda konuştu. Berberoğlu, "Olmadık bir işten böyle bir mağduriyet yarattılar. Bunu yaratanlar utansın" dedi. Berberoğlu, "Siz beni unutmayacaksınız, ben de sizi unutmayacağım" diye konuştu.
CHP'DEN AÇIKLAMA GELDİ 
CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasına ilişkin ilk açıklama CHP Grup Başkanvekili Engin Altay'dan geldi. Altay,  "Bu karar muhalefete gözdağı kararıdır. Bu mahkeme kararını milletimizin vicdanına havale ederken, parti genel merkezimizde, CHP Meclis grubumuzda bütün üyelerle birlikte direneceğimizi, demokrasiyi yaşatmak konusundaki  kararlılığımızı da yüce milletimize taahhüt ediyorum" dedi.
CHP YÖNETİMİ VE GRUBU OLAĞANÜSTÜ TOPLANDI
CHP MYK, İstanbul  Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklama kararının ardından Genel Başkan Kemal  Kılıçdaroğlu başkanlığında olağanüstü toplandı.  Toplantı, parti genel merkezinde basına kapalı yapılıyor.Kılıçdaroğlu'nun toplantı sonrası açıklama yapması bekleniyor. Öte yandan, kararın ardından CHP TBMM Grubu da olağanüstü toplantıya  çağrılmıştı. Bu toplantı da grup başkanvekilleri başkanlığında Meclis'te  gerçekleştirildi.

12 Haziran 2017 Pazartesi

Çanakkale, Gelibolu "ÇİMPE KALESİ" RESTORE EDİLMELİ (HABER: Fethi Murat Doğan, E. Öğretim Gör.)

ÇİMPE KALESİ RESTORE EDİLMELİ
Gelibolu sınırları içinde yer alan ve Türklerin Trakya ve Rumeli’deki ilerlemesinde köprübaşı niteliğindeki Çimpe Kalesinin hali, tarihimizle ilgili duyarlılığı olan herkesi derinden üzüyor. Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşanın Rumeli’ye geçtiği yerin yakınındaki kale, çeşitli dönemlerde kısmi bakım görmüş; ancak pey zamandır kaderine terk edilmiş halde bulunan kalede, defineciler rahatlıkla hazine aramışlar!
Tarihimiz bakımından çok önemli olan Çimpe Kalesinin ihmal edilmiş hali, yakındaki Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’ı derinden yaralamış; toplum olarak bu konularda çok daha bilinçli olmamız gerektiğini belirtiyor. Tarihimize hepimizin saygı göstermesini ve bunun partilerüstü yaklaşımla ele alınmasını vurgulayan Başkan Özcan, Çimpe Kalesinin restore edilmesine gönül vermiş, bunun için gerçekten didiniyor.
Oyuncu ve sunucu Mimoza Elezi vasıtasıyla bizi de Çimpe Kalesini görmeye davet eden Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan ve aynı duyarlılıktaki eşi mimar Şengül Özcan’ın bu örnek davranışını görünce yerel yönetimlerin tarihi eserlere ilgi gösterilmesi konusunda ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Bu öncü ve duyarlı davranışın diğer belediye başkanlarımızca da örnek alınmasını dileriz.

Kültür Bakanlığı ile diğer yetkililerin ve tarih dergilerinin, üniversiteler ve aydınlarımızın, Çimpe Kalesinin restore edilmesi için gereken ilgiyi göstermeye davet ediyorum. Mutlaka içinde Rumeli Fatihi Gazi Süleyman Paşanın büstü de yer alsın. (HABER: Fethi Murat Doğan, E. Öğretim Gör.)

8 Haziran 2017 Perşembe

FAS’TA300 BİN YILLIK İNSAN İSKELETİ KALINTISI BULUNDU

BİLİM DÜNYASINI DERİNDEN SARSACAK BİR GELİŞME YAŞANDI. 
FAS’TA300 BİN YILLIK İNSAN İSKELETİ KALINTISI BULUNDUĞU BİLDİRİLDİ.
Fas Kültür ve İletişim Bakanlığından yapılan açıklamada, Faslı bilimadamı ve araştırmacı Abdulvahid binNasır ve Alman araştırmacı Jan Jack Yublan’ın öncülüğünde çalışan uluslararası bir arkeoloji ekibinin Fas’ın Yusufiye bölgesi kırsalında yer alan Cebel İhud köyü yakınlarında yaptıkları kazı çalışmalarında Homo sapiense ait iskelet kalıntılarına rastladıkları belirtildi.
200 BİN YIL DAHA ESKİ
Kalıntıların yaklaşık 300 bin yıllık olduğu belirtilen açıklamada, yapılan testler sonucunda kalıntıların şimdiye kadar keşfedilen en eski insan kalıntıları olduğu ifade edildi.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda en eski 100 bin yıllık kalıntılara ulaşıldığı kaydedilen açıklamada, Fas’ta keşfedilen kalıntılara ilişkin ilmi makalenin 8 Mayıs 2017 tarihinde Almanya’da çıkan "Doğa" dergisinde yayımlandığı kaydedildi. Cebel İhud civarında 2014 yılında yapılan kazı çalışmalarında 16 bin yıl öncesine ait insan kalıntıları bulunmuştu. (08 Haziran 2017)
BİR YORUM: Bilim dünyası derinden sarsılmış.
Bana göre sıkıntı yok. Bilim dünyası silkinir, ıkınır, sıkınır, bir yol bulur. Benim esas merak ettiğim ilahiyatçılar bu işe ne diyorlar. Bakın size bir hizmet yaptım, yanda Kısas-ı Enbiya yani Ahmet Cevdet Paşa tarihi kitaplarının da bağlarını iletmiş oldum. Okuyun ilim irfan edinirsiniz. Peki Kısas-ı Enbiya bu konuda ne diyor? Kur'an ne diyor, hadisler ne diyor? İnsanlığın yaradılışı şu bulunan iskelet karşısında nasıl oluyor da oluyor? Adem nerede, Havva nerede? Yahu bir anlatın, biz de anlayalım. (Oraj POYRAZ) 

7 Haziran 2017 Çarşamba

TRUMP’IN SUUDİLERE 110 MİLYAR DOLARLIK SİLAH SATIŞI YALAN HABER Mİ?

TRUMP’IN SUUDİLERE 110 MİLYAR DOLARLIK SİLAH SATIŞI YALAN HABER Mİ?
ABD Başkanı Donald Trump’ın önceki hafta gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinin merkezinde 110 milyar dolarlık silah satış sözleşmesi olduğu medyaya yansımıştı. Söz konusu haberlere göre ABD bu silah satışının önümüzdeki 10 yılda ulaşacağı miktar ise 350 milyar dolar olacaktı. Ancak ABD Savunma ve Güvenlik İşbirliği Dairesinin (DSCA) Pazartesi yaptığı resmi açıklama kafaları karıştırdı. DSCA’nın açıklamasına göre ABD Dışişleri Bakanlığının yaptığı anlaşma sadece 1.4 milyar dolarlık ‘olası’ silah satışını içeriyor. Bunun 662 milyon dolarlık kısmı radar sistemleri, cephane, askeri kamyonlar ve teknik destek, 750 milyon dolarlık kısmı ise askeri eğitim programını içeriyor. Düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsünün uzmanlarından eski CIA yetkilisi Bruce Riedel’e göre buradaki anahtar sözcük ‘olası’. Ona göre ‘’ortada bir anlaşma falan yok. Hepsi bir ‘fake news’.’’:
‘’Savunma sanayi sektöründe ve Kongre’deki birçok kaynakla görüştüm. Hepsinin söylediği tek şey şu: Ortada imzası atılmış 110 milyar dolarlık bir anlaşma yok. Sadece bir kaç niyet mektubu var, ama kontrat yok. Birçoğu savunma sanayinin Suudilerin birgün ilgilenebileceğini düşündüğü alımlar tahminlerinden oluşuyor. Pentagon’un silah satışından sorumlu dairesi DSCA da, ‘’Niyet edilmiş satışlar’’ diye yorumluyor. Yeni hiçbir  somut satış yok, mevcut satışlar, Obama döneminde imzası atılmış satışlar. Suudiler ve Amerikan yönetimi, geleceğe dönük olası taleplerinden tasavvur ettikleri olası satışları bir araya getirip bunu bir sözleşmeymiş gibi kamuoyuna sundular. Bu tamamı ile bir ‘fake news’.’’
Riedel, Suudiler 110 milyar dolarlık bir silah alım sözleşmesine imza atsaydılar bile, düşük petrol fiyatlarından dolayı bunu ödeyecek paraları olmadığına dikkat çekiyor. Suudilerin, 2012’de Obama yönetimi ile imzaladıkları büyük silah alım sözleşmesinin bedelini bile ödemekte zorluk yaşadıklarına dikkat çeken Riedel, o dönemde anlaşmanın hayat geçmesinin tek nedeninin Obama yönetiminin İsrail ile de benzeri bir anlaşma imzalaması olduğunu kaydetti.
Riedel’e, göre Suudiler şu anda satın alacakları tek şey, en yoksul Arap ülkesi olan Yemen’e yönelik bombardımanlarımı devam ettirmek için mühimmat olacak. Riedel, eğer İsrail ABD’den ‘niteliksel avantajı koruma’ için yeni bir silah paketi talebi olursa, o zaman söz konusu 110 milyar dolarlık anlaşmanın da yaşama geçme şansı olduğunun düşünülebileceğine vurgu yaptı. ABD dış politikasının temel yaklaşımlarından biri, İsrail’i çevresindeki ülkelerden askeri olarak sürekli daha avantajlı konumda tutmayı öngören ‘niteliksel avantajı koruma (Qualitative Military Edge)’ politikası. AMERİKA BÜLTENİ (6 Haziran 2017)
http://amerikabulteni.com/2017/06/06/trumpin-suudilere-110-milyar-dolarlik-silah-satisi-yalan-haber-mi/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed%3A+amerikabulteni+%28Amerika+Bulteni%29

2 Haziran 2017 Cuma

"TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR" Zeytinimiz, yağımız, ekmeğimiz, aşımız, aşkımız, milli değerimiz, gelecek kuşaklara aktaracağımız en büyük mirasımız, velinimetimiz, şifa kaynağımız ZEYTİN AĞAÇLARINA amansız saldırılar düzenlemeye başladı

ZEYTİN AĞAÇLARI YİNE TEHDİT ALTINDA!
Zeytin ağacımız, zeytinimiz, zeytinyağımız, ekmeğimiz, aşımız, aşkımız, milli değerimiz, gelecek kuşaklara aktaracağımız en büyük mirasımız,
“Kendi kültürüne,
Tarihine,
Özüne,
Köküne,
İşine, gücüne,
Nefesine,
Aşık olduğu tadına,
Soluduğu havasına,
Duacı olduğu sağlığına,
Evine, ailesine, canına, kasteder mi insan?”
HAYIR, ETMEYECEK! (etmemeli!)

Zeytin ağaçlarımızın koruma kalkanı olan 3573 sayılı kanun, değişiklik talebiyle yeniden gündeme getirilmiştir. Zeytincilik kanununda öngörülen değişikliğin yapılması, hem çevremize hem de ülke zeytinciliğine büyük ve geriye dönüşü olmayacak zararlara yol açması anlamına gelmektedir.
Küresel iklim değişikliklerinin yaşandığı dünyamızda daha ne kadar yeşilden vazgeçebiliriz.
Zeytincilik Kanunu yönetmeliğinin değiştirilmesi, tabiatın, canlıların yaşam alanlarının, ekosistemin ve ülkemiz zeytinciliğinin yok edilmesi anlamına gelmektedir.
Herkesi ama herkesi zeytinciliğimizin ölüm fermanı olacak bu yasa tasarısına itiraz etmeye ve "ZEYTİN AĞACIMA DOKUNMA" demeye davet ediyorum.
Sizlerden ricam sosyal medya hesaplarınızda kampanyayı, kişisel mesajınızı da ekleyerek paylaşın. Bu kampanyayı imzalamanın sizin için ne anlama geldiğini yazarsanız listenizdeki pek çok kişinin sizin hislerinizle bağlantı kurmasını sağlayabilirsiniz. (Change.org 02 HAZ 2017)
AYVALIK ZEYTİN ÜRETİCİLERİ DERNEĞİ ADINA
AYDIN ŞENSAL
BAŞIKESİR, Türkiye
YORUM, ELEŞTİRİ VE KATKI YERİNE KAİM OLMAK ÜZERE:
AKP'NİN YENİ PEŞKEŞ PLANI; “ZEYTİNLİK”
Ahmet TAKAN
​Televizyon ve gazete reklamlarını çok önemserim. Gidişatımızı ve eğilimlerimizi görmek açısından önemli bir ölçüdür benim için. Toplumun değişik gelir seviyelerine göre arz-talebi takip ederim. Bir zamanlar özellikle televizyonlarda (çok değerli büyüğüm Burhan Ayeri abimizin alanına haddim olmayarak giriyorum. Affetmesi dileğimle-aht-) çiklet ve kadın çorabı reklamından geçilmezdi. 12 Eylül kuşağıyız. Çocukluğumuz yağ ve tüp kuyruklarında geçti. Sonra, biraz bir şeyler olmaya başladı memlekette.. Yağ reklamlarını görmekten acayip mutlu olmaya başladım. Yörük çocuğu olmamdan mı nedir?.. Zeytin ve zeytinyağı reklamları çok büyük keyif verirdi bana... Reklam demek "daha çok tüket, harca" demektir. Ancak, ülkenizin sanayi, tekstil, tarım ve gıda üretim reklamlarını görmek farklı bir mutluluktur diye düşünenlerdenim.
AKP iktidarı döneminde garip şeyler oldu. Televizyon ve gazetelerde lüks konut ve banka reklamlarından başka bir şey göremez olduk. Türk markalı  reklamlara hasret kaldık. İnanın bana, Hacı Şakir ve Eyüp Sabri reklamlarını arar oldum!.. Kendi payıma zeytinyağı reklamlarına hasret kaldım!.. Televizyon ve gazeteler, Amerikan dili ve edebiyatı (!) ürünü olan konut reklamlarından geçilmiyor. Bir de İngiliz, Yunan, İspanyol vs. vs.. kökenli  bankalarınkinden...
Ülkemizde sanayi yatırımları neredeyse sıfırlandı. Tarım ve hayvancılığımız bitme noktasında. İthal et yiyoruz, ithal buğday tüketiyoruz. Bir zamanların en önemli ülke meselesi, buğday silolarımızın doluluk oranıydı. Fukara yemeği kuru fasulyenin şarkısı vardı. Garibi, yoksulu anlatırken, "sofrasında kuru ekmek, peynir zeytinden başka bir şey yok" denirdi. Ya şimdilerde?.. Fakir fukara, garip gureba pilav üstü kuruya, peynir zeytine de hasret!..
*
Zeytin ve zeytinyağı, ne hikmetse bir zamanlar dünyanın en önemli üretici ülkeleri arasında olduğumuz memleketimizde lüks tüketim kalemleri arasına girdi. Daha da tehlikeli bir gidişat var. Günlerdir, CHP milletvekilleri seslendiriyor ama tınlayan yok!.. CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan avaz avaz bağırıyor, "zeytinin kökü kurutulacak" diye. TBMM, Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda bugün  görüşülecek olan "Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi" başlıklı tasarı. Torba!.. Kazım Arslan, "Birçok maddesi üretim reformuna ilişkin olmasına rağmen, üretimle ve sanayileşmeyle ilgisi olmayan, ZEYTİNİ VE ZEYTİNCİLİĞİ, MERALARI VE KIYILARI YOK ETMEYE yönelik maddeler taşıyor" diyor. Ve tehlikeye şu tespitlerle dikkat çekiyor:
"AKP usulü bir taslakla zeytinlikler, kıyılar, meralar daha fazla imara açılmak ve yapılaştırılmak isteniyor. AKP usulü yasa yapma mantığıyla, iki iyi şeyin içine üç kötü şeyi doldurup arada torba yasayla gece yarısı geçirmeye kalkıyorlar. Bu yasa geçerse kıyılardaki dolgu alanlarında, denizcilik faaliyetini, deprem riskini, çevre faktörünü hiçe sayacak, uydurma bir 'kamu yararı kararı' alacak Bakanlar Kurulu, kıyı dolgu alanlarında endüstri bölgesi ya da denize sıfır konumda kamu hastanesi projesini hayata geçirecektir. İktidar, ya yandaşı şirketlere yeni kapılar aralayacak ya da çevreyi ve kent planlarını altüst ederek çevreye rağmen endüstri bölgesi ve hastane kurmaya kalkacaktır.
Denize Sıfır Manzaralı Kanser Tedavisi
Birilerine 'Denize Sıfır Manzaralı Kanser Tedavisi' satmaya kalkacak olanlar, aynı tasarıda meraları yapılaşmaya açıyorlar ve böylece kıyıları yok etmek istiyorlar. Zeytinliklerde koku ve duman çıkaracak sanayi faaliyetlerine göz yumacaklar, zeytinlikleri yok etmeye dönük bir adım atmaya çalışıyorlar. Bu tasarının mera ve zeytinliklerle ilgili maddeleri, tarım ve hayvancılıktaki üretimi düşürecektir. Tasarı sanayi üretimini artırmayı hedeflemişse de çok büyük yanlışın içindeler. Zeytine rağmen, meraya rağmen, kıyı alanlarına rağmen sanayicilik olmaz. Zeytin, stratejik bir tarımsal sanayi ürünüdür. Teşvik edilmesi, daha çok geliştirilmesi gerekirken olmadık bir sebebe dayandırılarak yok edilemez. Ayrıca sanayi, tarıma ve hayvancılığa, çevreye ve kent planlamasına alternatif şekilde büyüyemez.
Zeytinlik saha tanımını maksatlı biçimde daraltan yeni tasarı, zeytini korumayı değil, yandaşı korumayı ve kurtarmayı hedefliyor. Zeytin kesene hapis cezası öngören kanun artık para cezasıyla işi kurtarıyor. Yeni 'zeytinlik saha' tanımı ve devamındaki maddeler, zeytinliklerde hayvan otlatmanın cezai yaptırımını düşürmüştür.
Partili cumhurbaşkanının talimatı, partiye güdümlü valinin izniyle partili şirketlerin zeytinliklere dalmasına zemin yaratılıyor. Yandaş için çıkarılacak Bakanlar Kurulu'nun 'kamu yararı kararı', kanuna eklediği bu istisna hükmüyle dünyada görülmemiş bir çarpık sanayileşme uğruna tarımı gözden çıkarmaktadır.
Meclis, farklı sanayi kolları ile tarımdaki üretimin, altyapı ve ulaştırma ile tarımdaki istihdamın birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olduğunu bilerek hareket etmelidir. Zeytinliklerin ve meralara yok edilmesine, kıyıların peşkeş çekilmesine ilişkin bu düzenleme, tarımda ciddi ölçüde gelir ve istihdam kaybı yaratacak, bu üç alanda telafisi imkansız zararları ortaya çıkaracaktır."
Şimdi gel de şu soruyu sorma!.. Zeytinliklerimizi de, Ege'de Yunan'a peşkeş çektiğiniz adalarımıza mı benzeteceksiniz?..