31 Aralık 2016 Cumartesi

İktidardaki Adalet (!) ve Kalkınma (?) Partisi Hükümeti “Otoyol’a Yüzde 15, Boğaz Köprüleri’ne Yüzde 48 Zam” Yaptı!..

ADALET (!) VE KALKINMA (?) PARTİSİ HÜKÜMETİ 
“OTOYOL’A YÜZDE 15, BOĞAZ KÖPRÜLERİ’NE YÜZDE 48 ZAM” YAPTI!..
Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre, “ASGARİ ÜCRETE  SADECE % 8 ZAM YAPAN HÜKÜMET” 1 Ocak 2017’den itibaren otoyolları geçişleri yüzde 15, Boğaz köprüleri geçişlere ise yüzde 48 oranında ZAM YAPTI. Osmangazi Köprüsü’nde ise geçiş ücretlerinde yüzde 26 oranında indirime gidildi.
Karayolları Genel Müdürlüğü yaptığı yazılı açıklamada, yeni yılda otoyollar ve köprü ücretlerinde yapılan düzenlemeyi kamuoyuyla paylaştı. Yapılan açıklama şöyle: " Daha ekonomik, güvenli ve daha kısa sürede ulaşım imkanı sağlayan erişime kontrollü otoyolların; yapım, bakım ve işletme maliyetleri diğer karayolu ulaşım sistemlerine göre daha yüksektir. Boğaz köprülerine büyük bakım onarımın yapılması, işçilik ve malzeme fiyatlarındaki artışlar ve bakım-işletme maliyetindeki yükselmeler ve 2017’deki tahmini ÜFE oranı da göz önüne alınarak, duyulan gereklilik üzerine ücretli hizmet veren otoyollarda 3 Ocak 2016’dan beri uygulanmakta olan geçiş ücretlerinde yeni bir düzenleme yapılmış, otoyol ücretleri ortalama yüzde 15, Boğaz köprüleri geçiş oranı ise ortalama yüzde 48 oranında arttırılmıştır. Motosikletler 6. Sınıf HGS abonesi olmak şartıyla 1. Sınıf ücretin yarısı ile otoyol ve Boğaz Köprüsü ücret toplama istasyonlarından geçiş yapmaya devam edecektir. Buna göre otoyollarda en yakın mesafe geçiş ücreti 2.25 TL, en uzak mesafe ücreti 20 TL, Boğaz Köprüleri otomobil geçiş ücretleri ise 7 TL olarak belirlenmiştir" denildi.
Açıklamada Boğaz köprülerinde araç sınıfına göre geçiş ücretlerinin Karayolları Genel Müdürlüğü’nün internet sitesi www.kgm.gov.tr adresinden ayrıntılı bir şekilde yer aldığı da belirtildi.
KUZEY ÇEVRE OTOYOLU VE YAVUZ SULTAN SELİM KÖPRÜSÜ YÜZDE 20
Yine Karayolları Genel Müdürlüğü’nden yapılan açıklamaya göre, Yap-işlet-devret sözleşmesi gereği İstanbul Kuzey Çevre Otoyolu ve Yavuz Sultan Selim Köprü ücretlerinin yüzde 20 oranında arttırıldığı belirtildi. Buna göre, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde otomobil geçiş ücretleri 11.95 TL oldu.
Tarife şöyle: Birinci sınıf araçlar 11.95 TL, ikinci sınıf araçlar 15.90 TL, üçüncü sınıf araçlar 29.50 TL, dördüncü sınıf araçlar 74.95 TL, beşinci sınıf araçlar 93.20 TL, altıncı sınıf araçlar 8.35 TL
Karayolları Genel Müdürlüğü’nden İstanbul-Bursa-İzmir Otoyolu’nun Gebze-Orhangazi kesimi ve Osmangazi Köprüsü ile ilgili yaptığı açıklama ise şöyle: "Yap-işlet-devret uygulama sözleşmesi gereği uygulanmakta olan geçiş ücretlerinde yeni bir düzenleme yapılmış, otoyol ve otoyol geçiş ücretleri ortalama yüzde 20 oranında arttırılmış, Osmangazi Köprüsü geçiş ücreti yüzde 26 oranında indirilmiştir. Buna göre Osmangazi Köprüsü geçiş ücreti 65.65 TL olarak belirlenmiştir.ö
Açıklamada, araç sınıfına göre Osmangazi Köprüsü geçiş ücretlerinin ve otoyol ücret tarifelerinin Karayolları Genel Müdürlüğü’nün internet sitesi www.kgm.gov.tr adresinde ayrıntılı şekilde yer aldığı belirtildi.

TBMM (eski) Başkanı, Hüsamettin Cindoruk: "Partili Cumhurbaşkanı Seçilir, Partisi 2. Olursa Cumhurbaşkanı “ANA MUHALEFETİN BAŞI” Durumuna Düşer

PARTİLİ CUMHURBAŞKANI SEÇİLİR, PARTİSİ SANDIKTAN 2.ÇIKARSA CUMHURBAŞKANI “ANA MUHALEFET LİDERİ” SIFATINI TAŞIYACAK.

(PHA-Hüseyin Hakkı KAHVECİ-Özel)
Yeni anayasa paketine göre; partili aday cumhurbaşkanı seçilir, partisi ise sandıktan ikinci çıkarsa cumhurbaşkanı “ana muhalefet lideri” sıfatını taşıyacak. Cindoruk"'Böyle garabet olmaz' dedi.
PARLAMENTO HABER, (H. Hüseyin KAHVECİ) Anayasa paketinde yer alan ve cumhurbaşkanının partili olabilmesine olanak tanıyan düzenleme, önceki gece Meclis Anayasa Komisyonu'ndan geçti. Ancak bu maddeyle büyük bir çelişki de ortaya çıktı. Cumhurbaşkanının aynı zamanda “muhalefet lideri” olma ihtimali doğdu.
İLK KONGREDE ADAY OLACAK: Değişikliğe göre; cumhurbaşkanı, mevcut sistemde olduğu gibi tarafsız konumda bulunmayacak ve partisiyle ilişkisi kesilmeyecek. Partisinin genel başkanlık görevini de üstlenebilecek. 2019 seçimlerinden önce yürürlüğe girmesi öngörülen bu düzenlemeyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da AKP'ye yeniden üye olması ve ilk kongrede genel başkan seçilmesi bekleniyor. 2019 yılında hem Cumhurbaşkanlığı hem de genel seçim aynı gün yapılacak.
Partili aday cumhurbaşkanı seçilir, partisi ise Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çoğunluğu elde edemezse, ilginç bir durum ortaya çıkacak. Partisi seçimlerden ikinci parti olarak çıkarsa cumhurbaşkanı bu kez “Ana muhalefet lideri” sıfatını taşıyacak.
“PAKETİN TÜMÜ PROBLEMLİ”: Bu çelişkiye dikkat çeken TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk yaptığı açıklamada, “Böyle garabet olmaz, partili cumhurbaşkanı ya da başkan sistemi, beraberinde ihtilafı da getirir” dedi. Cindoruk şunları söyledi:
BU sistemin tutar tarafı yok. Paketin tümü problemli… Bu madde ise beraberinde birçok sakıncayı getiriyor. İki seçim bir arada yapıldı, Cumhurbaşkanı seçildi ama genel başkanı olduğu parti TBMM'de çoğunluğu sağlayamadı. Bu durumda başkan ya da cumhurbaşkanı, aynı zamanda ana muhalefet partisinin de lideri olacak.
SABAH BAŞKA, ÖĞLE BAŞKA: Sabah cumhurbaşkanlığı, öğleden sonra muhalefet liderliği mi yapacak? Bakanları kendisi atayacak ve kabineyi kuracak ama parlamentoda en çok sandalyeye sahip partinin genel başkanı başkası olacak. Böyle bir durumda en mantıklısı cumhurbaşkanının genel başkanlık görevinden ayrılması olur.
‘BAŞKANIN HANGİ SIFATIYLA HAREKET ETTİĞİNİ NEREDEN BİLECEĞİZ?': CHP eski Milletvekili ve AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) eski Yargıcı Rıza Türmen, anayasa değişikliği teklifinin toplumu büsbütün kutuplaştıracağını belirtti. Türmen, Cumhuriyet gazetesinde dün “Başkanınız neyi temsil edecek?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. İşte o yazı: “Seçilecek başkan Türkiye'deki istikrarsızlığı ortadan kaldırmak için şimdi alamadığı hangi önlemi alacak?
Bugünkü istikrarsızlığın en büyük nedeni hükümet politikaları sonucu yaratılan kutuplaşma. Başkanlık sistemi ise kutuplaşmayı artırıcı bir etken... (…) AKP önerisinde, bütün güç tek bir kişinin elinde toplanacak. Oysa başkanlık sistemi sert bir güçler ayrılığına dayanır. (…) Siyasi Partiler Yasası'na göre, partiyi temsil yetkisi genel başkana ait. Oysa anayasa, cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil ettiğini belirtiyor. Bir kişi hem partiyi, hem devleti nasıl temsil eder?
Başkanın hangi sıfatıyla hareket ettiğini nereden bileceğiz? Özetle, başkanın partisiyle ilişkisinin kesilmemesi, başkanlık ve milletvekilliği seçimlerinin aynı zamanda yapılması, başkana tabi bir Meclis'in meydana gelmesi sonucunu doğuracak. (…) Başkanlık sisteminin bu sakıncasını önlemenin yolu, bütün iktidarı tek bir elde toplayarak diktatoryal bir rejim mi kurmaktır?”

29 Aralık 2016 Perşembe

BÜYÜK UTANÇ VE YÜZ KARASI!.. 2017 Yılında Uygulanacak Yeni "ASGARİ ÜCRET" Belli Oldu: 1300+104 = 1.404 lira... Milletvekili zammı: 1240 TL/ay ?!..

ASGARİ ÜCRET BELLİ OLDU: 1404 lira...
6,5 milyon çalışan 2017 asgari ücret rakamı belli oldu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Yaşadığımız dünya konjonktürü belirli zorlukları getiriyor. Ama bir taraftan da hedefleri olan ülkeyiz. Bakan olarak benim de çok mutlu olamadığım ama yarınlarımızın huzurlu geçmesi için paylaşarak sıkıntıları azaltacağımız bir yolculuğu yapma gayretiyle ortak karar vermeye çalıştık. Asgari ücretin yılbaşından itibaren yılın genelinde geçerli olmasına karar verdik. Enflasyonu 6,5 olarak açıklamıştık. Asgari ücrette yaklaşık yüzde 8 artış oldu. Brüt asgari ücret 1777 lira 50 kuruş neti 1404 lira olacak."
TÜRK-İŞ'İN TALEBİ BİN 600 TL: Daha önceden yapılan 2 toplantıda işçi kesimini temsil eden Türk-İş 2016'da bin 300 TL'ye yükseltilen asgari ücret için bin 600 TL talebinde bulunmuştu.
DİSK: VERGİ DIŞI BIRAKILSIN: DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), ise asgari ücretin tamamen vergi dışı bırakılması gerektiğini ifade etmiş, en az net 2 bin TL olması gerektiğini belirtmişti.
İŞVEREN ZAM İSTEMİYOR: Öte yandan işveren ise DİSK'in ve Türk-İş'in önerilerine karşın herhangi bir zamdan yana olmadığı belirtiliyor.
TÜİK NE DEMİŞTİ: TİSK'in ev sahipliğindeki üçüncü toplantıda ise Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temsilcileri "ağır" işlerde çalışan bir işçinin aylık net yaşam maliyetini bin 668 lira 90 kuruş olarak açıklamıştı.
MEVCUT ASGARİ ÜCRET NET BİN 300 LİRA: Asgari ücret, halen bekar bir işçi için brüt bin 647 lira, vergiler ve kesintiler düşüldüğünde net bin 300 lira 99 kuruş olarak uygulanıyor. Apartman görevlilerinde ise normal işçilerden farklı olarak gelir ve damga vergileri kesilmediği için net bin 399 lira 95 kuruş olarak hesaplanıyor. Asgari ücretin işverene toplam maliyeti ise bir işçi için bin 935 lira 23 kuruş düzeyinde. Bunun bin 647 lirasını brüt asgari ücret, 255 lira 29 kuruşunu sosyal güvenlik primi, 32 lira 94 kuruşunu işveren işsizlik sigorta fonu oluşturuyor.
HÜKÜMET UTANMALI!.. 
HAK, ADALET VE İNSANLIK DÜŞMANLIĞI BU...
MİLLETVEKİLLERİNİN EMEKLİ MAAŞI BİN 240 LİRA ARTACAK
Emekli aylığı alırken aynı zamanda görevlerine devam eden milletvekillerinin alacakları maaş Ocak 2017'den itibaren 1240 artarak 26 bin 620 liraya çıkacak.
2017 bütçe tasarısı görüşmelerinde dün açıklanan rakamlara göre 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında kamuda memur olarak çalışanların ek mesai ücretlerine 9 kuruşluk bir zam yapılmıştı. Memurlara yapılan zamla milletvekillerinin maaşı kıyaslanınca ortaya komik bir rakam çıktı. Meclis genel kuruluna sunulan 2017 yılı bütçe yasa tasarısıyla birlikte emekli aylığı alırken görevlerini sürdüren milletvekillerinin aldığı aylık ücret 2017 yılı Ocak ayından itibaren bin 240 lira artış göstererek 26 bin 620 liraya çıkacak. Bütçe yasa tasarısıyla 2017 Cumhurbaşkanı ödeneği ve bazı kamu personellerinin bu ödeneğe endeksli emekli aylıkları belli oldu. Milletvekillerinin şimdi "ek ödeme" ile birlikte 9 bin 220 TL'yi bulan emekli maaşları 2017 yılı Ocak ayından itibaren 9 bin 978 liraya yükselecek. 2017 yılında memurların ne kadar zam alacağı geçtiğimiz günlerde açıklanmıştı. 2017'de 657 sayılı DMK kapsamında kamudaki memurların maaş zammı merak edilirken açıklama Maliye Bakanı Naci Ağbal'dan gelmişti. Maliye Bakanı Ağbal, 2017'de kamudaki memurların Ocak'tan itibaren mali ve sosyal haklarının yüzde 3, Temmuz ayında ise yüzde 4 olarak artış yapılacağını açıklamıştı.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Atatürk'e Koştular! Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 97. yıl dönümü coşkuyla kutlandı

154897

 Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 97. yıldönümü etkinlikleri coşkuyla kutlandı. "Atatürk Garnizon Koşusu"na Kara, Hava ve Deniz Harp Okulu personeli katıldı.
1415_2
Kara Harp Okulu’ndan başlayan koşu, Kara Kuvvetleri Kavşağı-Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi-Akdeniz Caddesi-Gençlik Caddesi-Anıtkabir Tandoğan Girişi güzergahında yapıldı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 97. yıl dönümü Anıtkabir’de düzenlenen törenle kutlandı
1415_3
Anıtkabir’de tören Tören, devlet erkanının Aslanlı Yol’da yürüyüşü ile başladı. Korteje, Ankara Valisi Ercan Topaca ve beraberindeki heyet ile seğmenler ve diğer yetkililer katıldı. Topaca tarafından Atatürk’ün kabrine çelenk konulmasının ardından saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu.
1415_4
Heyet daha sonra Misakı Milli Kulesi’ne geçti. Topaca burada Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı: "Büyük Atatürk, Türk İstiklal Harbi’nin merkezi olarak seçtiğiniz Ankara’ya gelişinizin 97. yıl dönümünde Ankara il yöneticileri olarak huzurunuzdayız.
1415_5
Tarih sahnesinden silinmek istenen bir milletin küllerinden doğuşu için yaktığınız bağımsızlık meşalesi, Ankara’ya gelişinizle destansı bir mücadeleye dönüşmüş ve dünyada eşine rastlanmayan bir zaferle taçlanmıştır. Ruhunuz şad olsun." Bayram günümüz Daha sonra, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişinde halk ve seğmenlerce karşılandığı ilk yer olan Dikmen Keklikpınarı’nda anma töreni gerçekleştirildi. Ankara Vali Yardımcısı Ahmet Sait Kurnaz, yaptığı konuşmada, Ankara’nın, Kurtuluş Savaşı’nın yönetildiği önemli bir merkez olduğunu belirterek, "Hürriyet ve istiklali yüreklerinde hisseden Ankaralıların, 97 yıl önce Dikmen sırtlarında Mustafa Kemal Atatürk ile yaktıkları özgürlük ve bağımsızlık meşalesinin Türkiye semalarını sonsuza dek aydınlatacağına yürekten inanıyorum.
1415_8
Her 27 Aralık, bizler için bayram günüdür" dedi. Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Ali Gökşin, 27 Aralık’tan bugüne milli mücadele ruhunun asla terk edilmediğini ifade etti. Bunun en canlı örneğinin de 15 Temmuz demokrasi mücadelesi olduğunu dile getiren Gökşin, "Bugün bu topraklarda huzur içinde yaşıyor ve ayakta duruyorsak, vatan için canını feda eden şehitlerimiz sayesindedir. Ülkemiz inşallah bugünlerin de üstesinden gelecek ve terör belasının kökünü kazıyana kadar mücadelesine devam edecektir" dedi.
1415_10
1415_11

24 Aralık 2016 Cumartesi

Yeni Başkan Gürsel BARAN ve Yönetimi, Ankara Valisi Ercan Topaca'yı Ziyaret etti

ATO YÖNETİMİNDEN ANKARA VALİSİ’NE ZİYARET
-ATO BAŞKANI BARAN: “TERÖRÜN AMACI AYIRMAKTI, BİZ AKSİNE BİRLEŞTİK”
“ANARŞİ, TERÖR, TEHDİT VE TEDHİŞE KARŞI YAPILAN MİLLİ SEFERBERLİK ÇAĞRISI VE İLÂNINA KATILIYORUZ”
 
Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, üst üste gerçekleştirilen terör saldırılarının amacının insanları ayırmak, bölmek olduğunu belirterek, “Terörün amacı bizi ayırmaktı, biz aksine birleştik. Bombalar patladıkça kenetlendik” dedi.
ATO Başkanı Baran, yönetim kurulu ve meclis üyeleriyle birlikte Ankara Valisi Ercan Topaca’yı makamında ziyaret etti. Vali Topaca’nın ATO’nun seçilen yönetimini kutladığı ziyarette bir konuşma yapan Baran, “ATO’nun yeni yönetimi olarak gece-gündüz, mesai gözetmeksizin çalışıyoruz” dedi.  Baran, El-Bab’da şehit düşen askerler için başsağlığı, yaralılar için acil şifa diledi. Türkiye’nin çok sorunlu bir coğrafyada hem dış hem de iç sorunlara rağmen istikrarını ve güvenini korumayı sürdürdüğünü kaydeden Baran, “Terör konusu bugün sadece Türkiye’nin değil, üçüncü dünya ülkelerinin de gelişmiş ülkelerin de ortak sorunudur. Sayın Cumhurbaşkanımız terör konusunda seferberlik ilan etti. Biz de bu seferberlik ilanına katılıyoruz. Terörle mücadele ulusal bir sorun olarak benimsenip, her kesimin konuya sahip çıkması ve üzerine düşeni yapması gerekmektedir. Biz Ankara Ticaret Odası olarak devletimizin yanındayız, üzerimize düşeni de yaparız.” dedi.
ALMANYA VE AZERBAYCAN’A DİREKT UÇUŞ
Ankara’nın ekonomik ve sosyal gelişimine yönelik uygulamaya koyacakları projeler hakkında bilgi veren Baran, şehrin ekonomik anlamda kalkınması için hava ulaşımı konusunun önemine dikkat çekti. Baran, Ankara’dan 3 saatlik uçuş mesafesinde yaklaşık 20 destinasyon olduğu halde, İstanbul üzerinden aktarmalı uçuş yapmak zorunda kaldıklarını ifade etti.  Baran, “Üç saatte Berlin’e gidilebilecekken, doğrudan uçuş olmadığı için İstanbul’a oradan Berlin’e geçmek için bir gün harcamak gerekiyor. Bugün teknolojideki gelişmeler dünya ticaretini de geliştirdi. İnternet teknolojisi sayesinde anlık işlemler, alım satımlar yapılıyor. Saniyeler bile önemliyken işadamlarımız zamanını yollarda geçirmesin.” dedi. Baran, Ankaralı işadamlarının ilk etapta Almanya ve Azerbaycan’a direkt uçuş talep ettiğini de iletti.
Ziyarette, Ankara Ticaret Odası olarak yürütecekleri çalışmalar hakkında Vali Topaca’yı bilgilendiren yeni ATO Başkan Gürsel Baran, yeni yönetimin projelerini anlattı. Ankara Valisi’ni ziyarette Baran’a ATO Yönetim Kurulu Başkan vekilleri Mustafa Deryal ve Mehmet Aypek, Yönetim Kurulu Üyeleri, Vecdet Fehmi Şendil, Musa Beşparmak, Faruk Köylüoğlu, Selahattin Karaoğlan ile meclis üyeleri Abidin Memili, Sadık Ekinci ve Emin Ayar eşlik etti. 

23 Aralık 2016 Cuma

Emeklilerin ve memurların 2017 Yılı Ocak ayı zam oranları ve zamlı maaşları belli oldu

EMEKLİ VE MEMURLARIN OCAK AYI MAAŞLARI BELLİ OLDU
Emeklilerin ve memurların ocak ayı maaşları belli oldu Emeklilerin ve memurların 2017 yılında alacakları yeni maaşları şimdiden şekillendi, asgari ücretliler ise Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndan çıkacak karara kilitlendi.
Emekli ve memurların ocak ayı maaşları belli oldu. Hem emekliler hem de çalışanlar için Ocak zam ayı olacak. 11.6 milyon emekli, 3.1 milyon memur ve 5 milyonu aşkın asgari ücretlinin maaşı Ocak'ta değişecek. Emeklilerin ve memurların yeni maaşları şekillendi; asgari ücretliler ise Asgari Ücret Tespit Komisyonu'na kilitlendi.
İşte Ocak'ta yapılacak artışlar:
SSK VE BAĞ-KUR EMEKLİLERİ: Ocak'ta maaşlar, 2016'nın ikinci 6 aylık döneminde gerçekleşen enflasyon kadar artırılacak. Enflasyon tahminine göre, zam oranının yüzde 3.73 olması bekleniyor. Ocak zammı yüzde 3.73 olursa en düşük maaş; 2000 yılından önce emekli olan SSK'lılarda bin 339 liradan bin 389 liraya, 2000'den sonra emekli olan SSK'lılarda 798 liradan 828 liraya, Bağ- Kur esnaf emeklilerinde bin 163 liradan bin 206 liraya, Bağ-Kur tarım emeklilerinde ise 916 liradan 950 liraya yükselecek.
MEMUR EMEKLİLERİ: Memur emeklilerine Ocak'ta yüzde 3'lük toplu sözleşme zammı ve 2016'nın ikinci yarısındaki enflasyon yüzde 5'i aşarsa enflasyon farkı yansıtılacak. Halen en düşük memur emeklisi aylığı bin 701 lira seviyesinde bulunuyor. Yüzde 3'lük zamla bu maaş, 51 lira artışla bin 752 liraya yükselecek. Enflasyon farkı oluşursa, maaş daha da artacak.
MEMURLAR: Ocak'ta memurlara, yüzde 3'lük toplu sözleşme zammı ve 2016'nın ikinci 6 aylık döneminde gerçekleşen enflasyon yüzde 5'i aşarsa enflasyon farkı verilecek. Yüzde 3'lük toplu sözleşme zammıyla maaşlar 76 ile 285 lira arasında artacak. Ocak'ta maaşlara yansıtılacak zamlara aile ve çocuk yardımı da eklendiğinde müsteşar maaşı 9 bin 498 liradan 9 bin 783 liraya çıkacak. 12'nci derecenin 1'inci kademesindeki hizmetlinin 2 bin 517 lira olan maaşı 2 bin 593 lira, 13'üncü derecenin 3'ündeki memurun 2 bin 678 lira olan maaşı 2 bin 758 liraya yükselecek.
ASGARİ ÜCRETLİLER: 
Asgari ücret de Ocak'ta zamlanacak. Asgari Ücret Komisyonu, 1 Ocak'tan itibaren geçerli olacak yeni ücreti belirleyecek. Türk-İş masaya halen bin 300 lira olan net asgari ücretin bin 600 liraya çıkarılması teklifiyle oturacak. Zam oranı, Aralık ayının sonuna kadar belirlenecek. Asgari ücretliler, zamlı maaşlarını Şubat'ta cebine koyacak.
MAAŞ ZAMMIYLA İLGİLİ DİĞER HABERLER: Emeklilerin Ocak zamları şekillenmeye başladı. En düşük memur emeklisi maaşı bin 752 liraya çıkacak, ayrıca buna enflasyon farkı eklenmesi ihtimali de var. İşçi ve Bağ-Kur emeklileri ise yeni maaşını öğrenmek için bu yılın ikinci yarısında gerçekleşecek enflasyonu bekleyecek. Tahmini rakamlara göre; en düşük aylık esnaf emeklilerinde bin 204 liraya, 2000'den önce emekli olan SSK'lılarda bin 386 liraya yükselecek.
YILDA İKİ ARTIŞ: SSK ve Bağ-Kur emeklileri her yılın Ocak ve Temmuz dönemlerinde, bir önceki 6 aylık dönemde gerçekleşen enflasyon kadar zam alıyor. 2016'nın ikinci 6 aylık döneminde gerçekleşen enflasyon, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin Ocak zammını belirleyecek. Bu oran da 3 Ocak'ta Türkiye İstatistik Kurumu tarafından enflasyon verilerinin açıklanmasıyla belli olacak. Türkiye Emekliler Derneği (TÜED) verilerine göre; halen en düşük maaş 2000'den önce SSK'dan emekli olanlarda bin 339, sonra emekli olan SSK'lılarda 798, Bağ-Kur esnaf emeklilerinde bin 163, Bağ-Kur tarım emeklilerinde ise 916 lira seviyesinde. Yılın ikinci yarısında enflasyonun yüzde 3'ün üzerinde olması bekleniyor. Eğer yüzde 3.5 civarında çıkarsa; Ocak'ta en düşük maaş 2000 yılından önce emekli olan SSK'lılarda bin 386, 2000'den sonrakilerde 826, Bağ- Kur esnaf emeklilerinde bin 204, Bağ- Kur tarım emeklilerinde ise 948 liraya yükselecek. SSK ve Bağ-Kur emeklileri, 2017'nin ikinci zammını da Temmuz'da alacak. Bu zammın oranını da 2017'nin ilk 6 aylık döneminde gerçekleşecek enflasyon belirleyecek.
YENİ YILA YENİ MAAŞ: Memur emeklilerinin zamları, memurlarla birlikte toplu sözleşmeyle belirleniyor. Bu kapsamda Temmuz'da maaşları yüzde 5 artırılan memur emeklileri, Ocak'ta da yüzde 3 zam alacak. Ayrıca 2016'nın ikinci 6 aylık dönemindeki enflasyon yüzde 5'i aşarsa, aşan kısım da Ocak'taki zamma ilave edilecek. Halen en düşük memur emeklisi aylığı bin 701 lira seviyesinde bulunuyor. Yüzde 3'lük zamla bu maaş, 51 lira artışla bin 752 liraya yükselecek. Eğer 2016'nın ikinci yarısından enflasyon farkı oluşursa, maaş daha da artacak.

15 Aralık 2016 Perşembe

YUNANİSTAN’IN İŞGAL ETTİĞİ 18’İNCİ ADA MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI İÇERİSİNDE; HÜKÜMET, TBMM VE SARAY SEYİRCİ!..

YUNANİSTAN’IN İŞGAL ETTİĞİ 18’İNCİ ADA! 
Yunan bayrağı çekilen Aydın sınırlarındaki Marathi Adası’nın 1933’te CHP tarafından Milletler Cemiyeti’ne Türk adası olarak ve ismen tescil ettirildiği belgelendi.
Sözcü'den Özlem Gürses'in haberine göre Ege Denizi'nde Yunanistan tarafından işgal edilen 18'inci ada olan Marathi Adası'nın, 1933'te CHP tarafından Milletler Cemiyeti'ne Türk adası olarak ve ismen tescil ettirildiği ortaya çıktı. Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay Ümit Yalım'ın ulaştığı belgede kayıt numaraları ile genel sekreterinin imzası da var.
Uluslararası hukuka göre, Türkiye'ye bağlı olan Marathi Adası'nın 2004'ten beri Yunan işgali altında olduğu, adaya Yunan vatandaşlarının yerleştirildiği ve Yunan bayrakları asıldığı belirlenmişti. Adanın işgalini Ege'de Türkiye'ye ait 17 ada ve 1 kayalığın işgal edildiğini de gündeme getiren Ümit Yalım kamuoyuna açıkladı. Ümit Yalım, işgal altındaki 18'inci adanın tescil belgesini istedi. Ofis yetkilileri Marathi Adası'nın tescil belgesini Yalım'a iletti.
MİSAK-I MİLLİ SINIRLARI İÇERİSİNDE
Marathi Adası'nın, 30 Ekim 1918 tarihinde işgal altında olmadığını, bu sebeple Misâk-ı Milli sınırları içinde bulunduğuna dikkat çeken Ümit Yalım, şunları kaydetti:
Türk-İtalyan Sözleşmesi
“4 Ocak 1932'de Türk-İtalyan Sözleşmesi imzalandı. Sözleşmenin onay süreci devam ederken Türkiye, 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. Türk-İtalyan Sözleşmesi, 14 Ocak 1933'de TBMM tarafından kabul edildi ve 25 Ocak 1933 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Resmi Gazete'de yayımlanan Türk-İtalyan Sözleşmesi'nin 1. maddesinde, Marathi Adası'nın Türkiye'nin egemenliği altında olduğu belirtilmiştir. Sözleşme, 24 Mayıs 1933'te Milletler Cemiyeti Sekreterliği'ne tescil ettirilmiştir. Bu belge arşivlerde…”

10 Aralık 2016 Cumartesi

MİLLİ DAVA KIBRIS, KKTC İHANET KISKACINDA VE TÜRKLERE HAİN PUSU "KIBRIS TÜRK BASIN KONSEYİ MEKTUBU"

KIBRIS TÜRK BASIN KONSEYİ MEKTUBU:
Kıbrıs (KKTC) Türk Basın Konseyinin Kuzey Kıbrıs TÜRK Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı M. Akıncı’ya hitaben gönderdiği 8 sayfalık mektup ilişikte bilgi, ilgi ve değerlendirmelerinize sunulur. Saygılarımızla,
Sayın Mustafa Akıncı
KKTC Cumhurbaşkanı,
Lefkoşa
Son günlerde Kıbrıs sorununun çözümüne çok yakın olduğumuz mesajlarını almaktayız. Ne var ki çözümün nasıl olacağı ile ilgili esrar perdesi devam etmektedir.
Açıkça ifade edelim ki bu gizliliği onaylamıyoruz. Doğru olan her aşamada önemli hususları halkın bilgisine getirmeniz ve ülkemiz aydınlarının tüm olasılıkları tartışmasına olanak sağlamanızdır.
Türk tarafında özenle sürdürülen gizliliğe karşı Rum kesiminde halkı bilgilendirme ve görüş alış verişinde bulunma çalışmaları devam etmektedir. Rum kesiminin bu yaklaşımını şeffaf yönetim ve demokrasi anlayışına daha uygun bulmaktayız. Maalesef bu nedenle en hayati konuları Rum kesiminden öğrenmek zorunda kalmış bulunuyoruz.
Gizlilik içinde yürütülen görüşmelerin Kıbrıs Türk Halkını aldatma operasyonuna dönüşme olasılığı vardır. Bu nedenle 1974’den beri devam eden barış ortamından uzaklaşacağımız ve bir iç savaşa doğru gideceğimiz kaygısı içine girmiş bulunuyoruz.
Elde ettiğimiz bilgilere göre dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş, sadece güçsüz toplumların ezilmesi sonucu doğuracak HİLKAT GARİBESİ bir federasyon kurulmak istenmektedir. Mülkiyet sorunu, toplu göç yaşanmış ülkelerin hiçbirinde uygulanmamış ve uygulanması düşünülemeyecek bir şekilde, bireysel yöntemle yani iki halkın bireylerini karşı karşıya getirip kavga ettirerek çözülmeye çalışılmaktadır. Böyle bir uygulamanın gerçekleşmesi halinde Kıbrıs’ın demokrasi, barış ve çözüm getirilecek diye iç savaşa sürüklenmiş diğer Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ülkelerinden farkı olmayacaktır. Kıbrıs çözümsüz sorunlar ve çatışmalar içine girecek, Libya, Irak, Suriye’ye benzeyecektir.
Algı operasyonları ile Kıbrıs’ın Türk kesiminde 1974’den beri mevcut barışı, kabul edilemez bir durum, çatışma ortamı yaratılmasını ise barış olarak niteleyen bir kesim oluşmuştur. Sürekli olarak uluslararası çevrelere yağ çeken bu kesim onların çıkarları doğrultusunda mevcut barışı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Kendilerine solcu, barışsever veya ilerici diyen fakat gerçekte Rum milli tezini desteklemekten başka bir şey yapmayan bu kesimi uyarma ve gerçekleri anlatma görevinin size düştüğüne inanıyoruz.
Rum milli çıkarları 1974’den beri Kıbrıs’ta mevcut barış ortamının kalıcı olmasını engellemeyi ve zamanla tüm Kıbrıs’a egemen olabilecekleri bir ara düzen oluşturmayı gerektirmektedir.
Kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen uluslararası güçler de Kıbrıs’ta kontrol edilebilir bir kaos veya iç çatışma ortamı yaratmayı çıkarlarına daha uygun bulmaktadırlar. Bu tehlikeli gidişi durdurma görevi size düşmektedir. Bunu yapabilmeniz ve atılacak adımları gözden geçirmeniz için aşağıdaki hususları bilginize getirir sorduğumuz soruları yanıtlamanızı rica ederiz.
Rum Propaganda ordusu ile onlarla işbirliği yapan uluslararası güçler algı operasyonları ile Kıbrıs’ın ateşe atılmasına neden olacak yalanları Kıbrıs Türk Halkının bilincine işlemeye çalışmaktadırlar. Cumhurbaşkanı olarak gerçekleri söyleyerek halkımızı bu yalanlardan kurtarmanızı rica ederiz.
1) İki halkın siyasi eşitliği yalanı
Varılacak çözümde siyasi eşitliğin sağlanacağını söylüyorsunuz. 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde iki halkın siyasi eşitliğini sağlayan Cumhurbaşkanı Muavininin veto hakkı ve yasaların iki halkın milletvekilleri tarafından ayrı ayrı kabul edilmesi gereği idi. Kıbrıs Cumhuriyetinde Başkanlık sistemi uygulandığı için bu düzenleme iki halkın anlaşarak adayı yönetebileceği anlamına geliyordu. Aldığımız duyumlara göre siz Kıbrıs Türklerinin veto hakkından vazgeçmeyi düşünüyorsunuz. Buna karşılık önemsiz ve etkisiz bazı haklar, yani kağıt üstünde kalacak makyaj düzenlemeleri elde etmeyi yeterli bulmaktasınız. Bilginize getirmek isteriz ki eşitliği sağlayan kurallardan uzaklaşarak saf insanları aldatmak için tasarlanabilecek düzenlemelerle siyasi eşitlik sağlamak mümkün değildir.
Siyasi eşitlik büyük ve küçük bağımsız devletler arasında olur. 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde siyasi eşitlik veto hakkı ile gerçekleşmişti. Daha sonra fiilen iki devlet oluştuğu için eşitlik bulunmaktaydı. Buna karşılık bir federasyonda %80 ile %20’nin arasında eşitlik söz konusu olamaz. Özellikle veto hakkı yitirildikten sonra gösterişten başka işe yaramayan düzenlemelerle Kıbrıs’ta siyasi eşitlik olduğunu iddia etmek mümkün olmayacaktır. Tasarlanan koşullarda siyasi eşitlik olduğunu iddia etmek ciddi uluslararası ortamlarda ve uluslararası Mahkemelerde alay konusu olacaktır.
Bu nedenle veto hakkından vazgeçilip vazgeçilmediği konusuna açıklık getirmenizi rica ederiz. Saf insanları aldatmak için düşünülebilecek düzenlemelerle halkımızın haklarının yitirilmeyeceğini açıklamanızı rica ederiz.
2) Mülkiyet sorununun Almanya benzeri bir formülle çözülebileceği yalanı
Dünyada savaşlardan ve toplu göçlerden sonra mülkiyet sorununun nasıl çözüldüğünü öğrenmek zor değildir. Böyle bir durumda mülkiyet sorunu toplu olarak, yani devletler arasında tüm tazminat konularının dikkate alındığı bir anlaşma ile çözülür. En iyi formülü Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus ve taşınmaz mal mübadele anlaşması ile gerçekleştirmiştir. Atatürk formülü dünyada tüm savaşlardan ve toplu göçlerden sonra barışsever insanların izlediği veya izlemeye çalıştığı bir yöntem haline gelmiştir. Bu formülün barışı gerçekleştirmede başarısı nedeniyle Yunan Başbakanı Venizelos, Atatürk’ü 1934 yılında Nobel Barış ödülüne aday göstermiştir.
Bu gerçeğe rağmen Kıbrıs’ta hiçbir yerde olumlu sonuç vermemiş ve yeni iç savaşlara neden olmuş bireysel yöntemle mülkiyet sorununun çözülebileceği yalanı sürekli olarak söylenmektedir. Bu bağlamda Almanya’nın bu yöntemle mülkiyet sorununu çözdüğü ve bizim de aynı başarıyı gösterebileceğimiz öne sürülmektedir
Bilginize getirmek isteriz ki uluslararası alanda en büyük sahtekarlık benzemeyen olayları emsal göstermekle gerçekleşir. 2.ci Dünya Savaşında Polonya’dan ve Çekoslavakya’dan göç eden Almanların durumu, Kıbrıs’ta 1974’de göç edenlere benzemektedir. Buna rağmen Kıbrıs Türk halkını aldatmak isteyenler bu gerçeği göz ardı ederek hiç ilgisi olmayan bir durumu emsal göstermekte ve Kıbrıs’a hiç benzemeyen koşullarda iki Almanya’nın birleşmesinde yapılan anlaşma ve yasayı örnek almaya çalışmaktadırlar.
2004 yılında Çekoslavakya’dan göç eden Sudet Almanları bugün Kıbrıs’ta uygulanmak istenen yöntemle, yani bireysel olarak hak talep ederek topraklarına geri dönmek istemişlerdi. O tarihte Almanya Başbakanı olan Gerhard Schroeder bunun iki halkın çatışmasına neden olacağını, yeni bir savaş anlamına geldiğini, artık dünyada kimsenin savaş istemediğini, her devletin kendi ülkesinde yaşayanları tazmin etmesi gerektiğini söylemiştir.
Siz Schroeder gibi barıştan yana mısınız? Yoksa Kıbrıs Türk halkının aldatılarak ezileceği bir çatışma ortamına sürüklenmesini mi destekliyorsunuz?
3) KKTC’nin tanınmasının mümkün olmadığı yalanı
Kbrıs’ta 1974’den sonra fiilen iki ayrı devlet oluşmuştur. İki halkın anlaşarak kurdukları bir ortaklık devletinin yıkılmasından sonra bu devleti yıkan tarafın kurduğu devlet daha yasal olamaz. Ortaklık devletini yıkma girişimi Rum tarafından geldiği için hukuk ilkelerine göre KKTC Rum devletinden daha yasaldır. Bu ilke üzerinde durulacağına ve Akritas ve İfestos etnik temizlik planlarına dikkat çekileceğine, Rum Yönetiminin tanındığı için yasal olduğu varsayımı içinde müzakere yapılması hatalıdır.
Bülent Ecevit, Atatürk’ün izinde giderek askeri üstünlüğe rağmen Kıbrıs’ın 2/3’ünü Rum halkına bırakmış ve Rumların kendi devletlerinde özgür ve refah içinde yaşamalarına olanak sağlamıştır. Maalesef Rum faşizmi bu barış formülünü içine sindiremediği için Kıbrıs’ta sorun yaşamaya devam ediyoruz. Barış istediğinize göre iki devletin birbirini tanımasını ve iki halkın yan yana sonsuza dek barış ve huzur içinde yaşamasını önermeniz gerekmiyor mu? AB devletleri birbirlerini tanıyıp eşitlik ilkesini uygulayarak savaşları önleyebilmişlerdir. İki devletin iş insanları birbirini tanıyan devletlerin eşitlik ortamında sorunsuz iş yapabilmektedirler. Kıbrıs’a gelince tamamen ters bir yöntemle iki halkı birbirine karıştırıp kavga ettirerek çözüm aranması doğru mu?
KKTC’nin kurulduğu 1983 yılından sonra dünyada büyük değişiklikler olmuş ve birçok yeni devlet bağımsızlığına kavuşarak BM üyesi olmuştur. Bu devletlerin koşullarını KKTC ile kıyasladığımız zaman hiçbirinin KKTC’den daha haklı olmadığını görürüz. Buna rağmen KKTC halkına BM Güvenlik Konseyi kararı olmadan KKTC’nin tanınamayacağı yalanı söylenmektedir. Gerçekte devletlerin bağımsızlığa kavuşması şu veya bunun kararı ile değil, kendi halklarının ısrarlı talepleri ile gerçekleşmektedir. Maalesef Kıbrıs Türk Halkı algı operasyonları ile aldatılarak tanınma istememeye alıştırılmıştır. Böylece bağımsız ve özgür devletinden vaz geçirilmeye ve azınlık haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Bir halk için en değerli şey olan bağımsızlık ve özgürlüğü korumaya mı, yoksa Rum milli emelleri ve uluslararası güçlerin çıkarları doğrultusunda tanınmanın erişilemeyecek bir hayal olduğunu söyleyerek barışı ortadan kaldırmaya mı çalışıyorsunuz.?
4) Demopoulos davasının mülkiyet sorununun çözümünde yol gösterici olduğu yalanı
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) KKTC tapularının geçersiz olduğu yönünde bir kararı yoktur. Böyle bir kararı verebilmek için tapuları veren makamın, yani KKTC’nin Mahkeme önündeki davaya katılması, tapu verme gerekçelerinin açıklanması ve Mahkemenin daha sonra bu gerekçeleri ret etmesi gerekiyordu. Bu yapılmamıştır. Buna rağmen yalanlarla Kıbrıs Türk Halkı aldatılarak KKTC tapularından kendi isteği ile vazgeçirilmeye çalışılmaktadır.
Demopoulos kararı Türkiye’nin Barış Harekatını yapmakla haksız fiilde bulunduğu varsayımına dayanan kararlar serisinin bir devamıdır. Bu davaları savunan Türkiye hukukçularının yetersiz kaldığını söyleyebiliriz. Çünkü ilk dava olan Loizidu davasında Mahkeme önce Rumların haksız talebini ret etmişti. Daha sonra Türkiye’nin pasif tutumu nedeniyle Rumlar kaybettikleri davayı tekrar açmayı başardılar ve Barış Harekatının haksız bir eylem olduğu ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta meydana gelen olaylardan sorumlu olduğu kararını aldırabildiler. Hukuk ilkelerine tamamen aykırı olarak alınan bu karar nedeniyle Kuzeyde kalan mallarına gelemeyen Rumlara Türkiye’nin tazminat ödemesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu kurulmuştur.
Demopoulos davasında Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu faaliyetlerinin yeterli olup olmadığı tartışılmıştır. Yeterli değilse davacıların doğrudan AİHM’e başvurma hakları olacaktı. Davacılar eski Rum tapularının geçerli olduğu görüşünden hareket ederek her olayda iade kararı vermemekle Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonunun hatalı hareket ettiğini iddia ettiler. AİHM, bu görüşün doğru olmadığına, tüm malların iade edilmesini gerektirecek bir prensip kararı olmadığına ve Taşınmaz Mal Tazmin Komisyonu kararlarının tatmin edici olduğuna karar vermiştir.
Demopoulos kararının bir yerinde Davacıların iddialarının ne kadar tutarsız olduğunu anlatmak için “Bir taşınmaz malda sadece mal sahibinin değil, kullanıcıların da insan hakları vardır” demiştir. Rum görüşlerini destekleyenler bu cümleyi cımbızla çekerek ve çarpıtarak “AİHM, KKTC tapularının geçerli olmadığına, KKTC tapu sahiplerinin sadece kullanıcı hakkı olduğuna karar verdi” demeye başlamışlardır. Bu görüş, faşist Rum propaganda birimleri ve Kıbrıs’ı kaosa sürüklemek isteyen uluslararası çevreler tarafından yoğun bir şekilde desteklenmiştir.
AİHM’in kendi kararı olan ilk Loizidu Kararı ile çelişerek ve Rum propagandası etkisinde kalarak verdiği haksız ikinci Loizidu Kararını ve onu izleyen kararları düzeltmesini sağlamak Türkiye’nin hukukçularına düşen bir görevdir. Ancak hiç değilse AİHM kararlarının doğru yorumlanması gerekir. AİHM kararlarının çarpıtılmasını ve KKTC halkının haklarını ortadan kaldıracak yorumlar yapılmasını önlemek de size düşen bir görevdir.
Demopoulos davasından çarpık bir anlam çıkarılması Kıbrıs Türk halkının Mahkeme kararlarını anlamayacak kadar saf olduğu ve aldatılabileceği varsayımına dayanmaktadır. AİHM kararlarına mevcut olmayan bir anlam vererek, KKTC vatandaşlarının mülkiyet hakkı olmadığı, sadece kullanıcı hakkı olduğu görüşünden hareket ederek müzakere yapmak doğru olamaz.
Demopoulos kararının saptırılmasına karşı çıkmanız, KKTC tapularının geçerli olduğunu ve kimsenin bu tapuları tartışmaya hakkı olmadığını, KKTC tapu sahiplerinin kullanıcı hakkı değil, mülkiyet hakkı sahibi olduğunu açıklamanız gerekmiyor mu?
5) Kurulacak Mülkiyet Komisyonunun belirlenen kriterler ışığında mülkiyet sorununu çözeceği yalanı
Aldığımız duyumlara göre yapılmak istenen anlaşmada eski Rum tapuları geçerliliğini koruyacak ve KKTC tapu sahibi ile eski Rum tapu sahibi arasındaki anlaşmazlığı kurulacak yeni Mülkiyet Komisyonu çözecektir. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir toplu göçte mülkiyet sorunu böyle çözülmüş değildir. Bu yöntem iki halka ait bireylerin binlerce davada karşı karşıya gelmesi ve deyim yerinde ise iki halkın birbirinin boğazına sarılması demektir. Bu yöntem Kıbrıs’ta iç savaş çıkarma girişiminden başka bir şey değildir.
Mülkiyet sorununu çözmek için 23 kriter belirlendiği ve Mülkiyet Komisyonunun süratle sorunları çözeceği söylenmektedir. Halbuki gerçekte kriterler ne kadar fazla olursa olsun Komisyon hiçbir davada süratli karar veremeyecektir. Mallarını yitirmek istemeyen iki hak sahibi sonuna kadar mücadeleye devam edecektir. Bu nedenle Kuzeydeki malların %80’den fazlasının uzun süre belirsizlik içine girmesi kaçınılmazdır. Böyle bir anlaşma gerçekleşirse KKTC tapusu mal sahiplerinin mallarına uzun süre çivi bile çakmaları mümkün olmayacaktır.
Öyle anlaşılıyor ki uluslararası menfaat grupları Kıbrıs’ta devam eden barıştan çok rahatsızdırlar ve kontrol edilebilir bir kaos yaratmayı tercih etmektedirler. Saf Kıbrıs Türklerini yalanlarla aldatmaya ve kendi kuyularını kazacak duruma düşürmeye çalışmaktadırlar.
Cumhurbaşkanı olarak bu belirsizliğe son vermeniz ve uluslararası hukuk ilkelerine göre Rum Yönetiminden daha yasal olan KKTC’nin başta Rum Yönetimi olmak üzere tüm dünya devletleri tarafından tanınması gerektiğini açıklamanız gerekmiyor mu? Mülkiyet sorununu, diğer tüm benzer durumlarda olduğu gibi global bir şekilde çözmeye odaklanmanız gerekmez mi? Böylece Kıbrıs’ta 1974’den beri mevcut barışı kalıcı hale getirmek göreviniz değil mi?
6) Mülkiyet konusunda tazminatın uluslararası kuruluşlar tarafından ödeneceği yalanı.
Aldığımız duyumlara göre bazı hallerde mal Ruma iade edilecek bazı hallerde ise tazminatı ödeme koşuluyla Türk’te kalacaktır. Malı alacak Türk, parayı nasıl bulup ödeyecektir? Eğer uluslararası bir kuruluş kredi sağlayacaksa daha sonra bu krediyi Türkün ödemesi gerekmeyecek mi? Yardımcı olacak kredi kuruluşu hangisidir? Bir kişinin satın aldığı veya inşa ettiği evin arazisi için tekrar bedel ödemesi dünyanın neresinde görülmüştür? Hangi İnsan Hakları Mahkemesi böyle bir uygulamayı insan haklarına uygun kabul etmiştir. Yoksa Kıbrıs Türk Halkı eşit ve uygar bir halk olarak kabul edilmiyor mu?
Bir anlaşmadan önce tazminat ödenmesine yardımcı olacak kredi kuruluşlarının ismini açıklamanız ve kesin bir taahhüt almanız gerekmiyor mu? Ödenecek parayı kendi malını tekrar alacak Türkün değil başka bir kaynağın ödemesi gerekmiyor mu?
7) 50.000–100.000 arası Rumun KKTC topraklarına geri geleceği söylenmektedir. Onların geleceği yerlerden çıkacak Türklerin yerleşebileceği başka yerler bulunabileceği yalanı
Rumların geri döneceği yerlerden göç etmek zorunda kalacak Türklerin mağdur olmayacaklarını, onlara yeni evler yapılacağını söylüyorsunuz. Ancak göç edecek Türklerin nereye yerleşeceklerini söylemiyorsunuz. Bir anlaşmadan önce bu yerleri belirlemeniz gerekmiyor mu? Gerçekte göç edecek Türklerin yerleşebileceği ve Rumların hak talep etmediği hiçbir yer yoktur. Rumların hak talep ettiği yerleri ise kurulacak Mülkiyet Komisyonu karar verene kadar yani yıllarca kimse kullanamayacaktır.
Kesinleşmesi gereken en hayati konularda sessiz kalmanız Kıbrıs Türklerini aldatma operasyonuna katıldığınızı göstermiyor mu?
8) Anlaşmadan sonra Kıbrıs Türklerinin refah düzeyinin artacağı yalanı
Kıbrıs Türklerinin ekonomisi başlıca üç temele dayanır.
a) Toprak: Kıbrıs Türklerinin elinde bulunan toprağın %80’den fazlasının tartışmalı hale geleceğini gördük. Hangi kriterler belirlenirse belirlensin bu tartışma yıllarca muhtemelen 20, 30 sene devam edecektir.
b) Devletten maaş çekenler: Halen KKTC Maliyesi ayda 70.000 çek çıkararak kamu görevlilerine, emeklilere ve yardıma muhtaç kişilere dağıtmaktadır. Tasarlanan anlaşmadan sonra federal devletin bu ödemeleri yapacağı hususunda herhangi bir garanti alındı mı? Alınmamışsa tüm geçimini devletten aldığı maaşa bağlamış insanlarımızın bir felaketle karşılaşacakları açık değil mi? Anlaşmadan sonra KKTC devam edecekmiş ve maaşlarını ödemekle yükümlü bir makam kalacakmış gibi tanıtım yapılması Kıbrıs Türklerini aldatma operasyonunun bir parçası değil mi?
c) Üniversiteler: Üniversitelerin devam etmesi Kıbrıs Türk halkı için hayati önemi haizdir. Bu durumda üniversitelerimizin verdiği diplomaların tanınması ve öğrencilere vize verme yetkisinin Kıbrıs Türk makamlarında olması gerekmiyor mu?
Halkımızın ekonomik yaşamını ilgilendiren en önemli konularda sessiz kalmanız doğru mu?
9) Müzakereler sonunda varılacak anlaşmanın kalıcı olacağı yalanı
Kıbrıslı Türkler arasında iki tarafın karşılıklı taviz vermesi ve anlaşması ile çözüm ve barış olacağına inanan büyük bir kesim oluşmuştur. Buna karşılık Rum tarafında böyle düşünen yoktur. Rum devlet başkanı ve diğer siyasilerin söylemleri biraz dikkatle incelendiği zaman Rum milli ideallerinin değişmediği, tüm Kıbrıs’ın onlara ait bir ada olduğunu düşündükleri ve soğuk savaşla Kıbrıs Türklerini aldatarak, Türkiye’ye ise uluslararası baskı yapılmasını sağlayarak bu ideale ulaşmaya çalıştıkları kolayca anlaşılır.
Rum yöneticiler bu ideale ulaşmanın kolay olmadığı bilinci içindedirler. Bu nedenle mevcut iki fiili devlet statüsünü yıkacak ve onlara tüm adaya egemen olma yolunu açacak bir ara düzen oluşturmaya razıdırlar. Bu düzenin kontrollü bir kaos veya kontrollü bir iç savaş olmasını istemektedirler. Uluslararası çevrelerin de böyle bir kavga ortamını çıkarlarına daha uygun gördükleri anlaşılmaktadır.
Türk müzakere heyeti sanki Rumlar da kalıcı bir anlaşma yapmak için müzakere yapıyormuş varsayımı içindedir. Müzakerelerde iki tarafın çoğu kez birbirini anlamaması ve sağır dilsiz konumunda görüşme yapılmasının nedeni budur.
Hukukta normlar hiyerarşisi vardır. En üstte anayasa, daha altta yasalar ve daha altta tüzükler bulunur. Tüzükler yasaya, yasalar ise anayasaya uygun olmak zorundadır. Bir normun üstteki norma uymaması halinde alttaki norm geçersiz olur ve iptal edilir. Tıpkı bunun gibi Avrupa Birliğinde de normlar arasında hiyerarşi vardır. En üstteki norm AB ye katılım anlaşmasıdır. Bu AB’nin birincil hukukudur. Yerel anlaşmaların bu anlaşmaya uygun olma zorunluluğu vardır.
Lüksemburg’ta oturum yapan Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) AB hukukunu yorumlamaya yetkili en üst yargı organıdır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin katılım anlaşması Orams davasında yorumlandığı için yerel bir anlaşmanın 2004 Rum Cumhuriyetinin katılım anlaşmasına aykırı olması söz konusu olamaz. Şu halde Kıbrıs’ta yapılan anlaşmanın bir anlam ifade edebilmesi ve kalıcı olması için yeni bir katılım anlaşması yapılması veya başka bir yöntemle AB’nin birincil hukuku haline getirilmesi gerekir. Yapılacak anlaşmanın AB’nin birincil hukuku haline getirilmesi konusunda bir anlaşma yoksa iki toplum arasında yapılan anlaşma geçici olacaktır. Bu anlaşmanın ABAD tarafında iptal edilmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla sadece kısa bir süre uygulanması söz konusu olabilir.
Rum siyasiler yapılacak anlaşmanın AB’nin birincil hukuku olmasını kabul etmediklerini açıkça söylemektedirler. Bu durumda yapmaya çalıştığınız anlaşma Kıbrıs Türkleri haklarını yitirinceye kadar yürürlükte kalacak geçici bir anlaşma olabilir.
Kıbrıs Türklerinin mallarını mülklerini ve her şeylerini yitirecekleri bir anlaşmayı hem de geçici olarak yapmanız ve bu gerçeği halktan gizlemeniz doğru olabilir mi?
10) Türkiye’nin garantisinin ve Türk askerinin Rumların güvenliğini tehdit ettiği yalanı
Rum Yöneticiler Türkiye’nin garantisinden ve Türk askerinden rahatsızlık duyduklarını söylemektedirler. Halbuki Türkiye’nin Rum yönetimine karşı bir tehdit amacı olsa 1974 de tüm adayı alırdı. Anlamıyor musunuz ki Rumların Türkiye’nin garantisi ve Türk askerinin mevcudiyeti üzerinde durmaları, tasarlanan yeni anlaşmanın bir iç savaşa neden olacağını bilmelerindendir.
Rum Yönetimi geçmiş saldırıların tekrarlanacağını bildiği için katliamlar başladığında Türkiye’nin müdahale olanağının ortadan kalkmasını istemektedir.
Sayın Cumhurbaşkanı, bu gerçekler ışığında eğer bir barışsever iseniz ve Nobel barış ödülüne layık bir Cumhurbaşkanı iseniz Rum yöneticilere, Sn. Bülent Ecevit’e Kıbrıs’ın 2/3’sini onlara bıraktığı için teşekkür borçlu olduklarını, kendi bölgelerinde bağımsız ve özgür bir halk olarak yaşamaları ve KKTC’yi tanımaları gerektiğini, iki devletin yan yana sonsuza dek barış içinde yaşayabileceğini söylemelisiniz. Bunu yapmayıp Kuzey Kıbrıs’ı işgal etme ve iki halkı karışık yaşatma emellerinden vaz geçmedikleri süre onların da tehlike içinde olacaklarını anlatmalısınız. Bu gerçekleri söylemeyip yalanlarla Kıbrıs Türk Halkının aldatılmasına yardımcı olduğunuz ve Kıbrıs Türk Halkını kendi özgür devletinden vazgeçerek iç savaşa neden olacak koşulları kabul etmeye zorladığınız takdirde tarihin karanlığında yerinizi alacağınızı bilmelisiniz.
O zaman kendinize nasıl bir sıfatın uygun olacağına kendiniz karar verin.
Kıbrıs Türk Basın Konseyi

8 Aralık 2016 Perşembe

TBMM 18. Başkanı, Başbakan Yardımcısı, İçişleri ve Milli Savunma Bakanı İSMET SEZGİN; Siyasetin "İSMET ABİ"si, (07 Aralık 2016 - Çarşamba günü) vefat etti.

TBMM 18. Başkanı İSMET SEZGİN’in Cenaze Merasimi ve Defin Programı


TBMM 18. Başkanı Merhum İSMET SEZGİN’in
Cenaze Merasimi ve Defin Programı:
09 Aralık 2016 – Cuma

Saat: 11.00,                   TBMM Anma ve Uğurlama Töreni
Saat: 12.45 – 13.15       Ankara Kocatepe Camii (Cuma Namazından sonra Cenaze Namazı)
Saat: 14.00 sonrası      Devlet Mezarlığına Defin 
İSMET ABİ, “İSMET SEZGİN” VEFAT ETTİ
Eski Meclis Başkanı ve bakanlardan İsmet Sezgin tedavi gördüğü GATA'da 88 yaşında hayata veda ederek aramızdan ayrıldı..
Eski Meclis Başkanı ve bakanlardan İsmet Sezgin 88 yaşındaydı. Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin (GATA) yoğun bakım servisinde yaklaşık bir aydır kalp yetmezliği tedavisi görüyordu. Sezgin, akşam saatlerinde septik şoka bağlı çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
"Türk siyasetinin 'İsmet Abi'si"
Cumhurbaşkanı  Tayyip Erdoğan, İsmet Sezgin'in vefatı dolayısıyla taziye mesajı yayımladı. 
Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamaya göre Erdoğan mesajında, "Türk siyasetinin saygıdeğer isimlerinden İsmet Sezgin'in vefatını derin bir teessürle öğrendim. Meclis Başkanlığı ve bakanlık başta olmak üzere üstlendiği çeşitli görevlerde ülkemize değerli katkılarda bulunan, Türk siyasetinin 'İsmet Abi'si olarak da tanınan merhum, her zaman saygı ve sevgiyle yâd edilecektir. Merhum İsmet Sezgin'e Allah'tan rahmet niyaz ediyor, yakınlarına başsağlığı diliyorum" ifadelerini kullandı.
Kılıçdaroğlu'ndan taziye
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Sezgin'in vefatı nedeniyle bir taziye mesajı yayımladı.
"İsmi çok partili siyasi hayatla özdeşleşmiş Sezgin'in vefatının üzüntüsü içinde olduğunu" belirten Kılıçdaroğlu, "Sezgin'in 1955'te merhum Başbakan Adnan Menderes'in memleketi Aydın'dan belediye başkanı seçildiğinde henüz 27 yaşında olduğunu" hatırlattı.
"Türkiye'nin en genç belediye başkanlarından biri olarak ismini Türkiye siyasi tarihine yazdıran Sezgin'in, zaman içerisinde yalnızca mensubu olduğu Demokrat Parti, Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi geleneğinin değil, siyasi karşıtlarının da 'İsmet ağabeyi' olduğunu" ifade eden Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı:
"Sezgin'in siyaset hayatımızda kazandığı bu yer, Mustafa Kemal Atatürk cumhuriyetine bağlılığı, demokrasiye olan inancı, yol arkadaşlarına gösterdiği vefa ve kullandığı uzlaştırıcı dilin sayesindedir. Demokrat Parti il yöneticiliğinden TBMM Başkanlığı'na uzanan siyasi yaşamında bakan, milletvekili ve parti genel başkanı olarak ülkesine hizmet eden Sayın İsmet Sezgin'e Allah'tan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum."
İsmet Sezgin kimdir?
İsmet Sezgin, 1928'de Aydın'da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra, İzmir Yüksek Ekonomi ve Ticaret Okulu'na girdi ve 1950'de mezun oldu. Eğitiminin ardından Denizli'de Emlak Kredi Bankası şubesinde görev aldı. Politikayla ilgisi 1952 yılında başladı. Denizli'de Demokrat Parti (DP) İl İdare Kurulu’nda yer aldı. 1955’te Aydın'dan Belediye Başkanı seçildi, bu görevinden 27 Mayıs 1960 darbesinde tutuklanması nedeniyle ayrıldı.
Tutukluluk süresinin sonunda Aydın'da Adalet Partisi’nin (AP) teşkilâtlanmasını kurdu, 1961’deki genel seçimlerde Aydın milletvekili olarak parlamentoya girdi. AP'den 12, 13, 14, 15 ve 16. dönemlerde milletvekili olarak TBMM'de yer alan Sezgin, böylece 1961'den 1980'e kadar olan süreçte aralıksız olarak AP'den Aydın milletvekili seçildi. Gençlerbirliği Spor Kulübü'nün 1966-1967 yılları arasında başkanlık görevini yürüttü. 1968'de AP Genel Başkan Yardımcılığı'na getirildi.
Süleyman Demirel'in başbakanlığı döneminde, 1969'da Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın kurulmasıyla bu göreve getirilen ilk bakan unvanına sahip oldu. 1979'da Maliye Bakanlığı görevine getirildi, 12 Eylül 1980 darbesi nedeniyle bu görevini bırakmak zorunda kaldı.
Siyasi yasakların kalkmasından sonra 1987'de Doğru Yol Partisi'ne (DYP) katılan Sezgin, 1991'de DYP'den yeniden Aydın Milletvekili seçildi. 20 Kasım 1991'de İçişleri Bakanlığı görevine geldi. Demirel'in Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından 1993'te DYP kongresinde genel başkanlığa aday oldu, kongrenin ikinci turunda adaylıktan çekildiğini açıkladı. DYP Genel Başkanlığı'na Tansu Çiller'in seçilmesinin ardından İçişleri Bakanlığı'ndan istifa etti, 1995'te TBMM Başkanlığı'na seçildi.
DYP'den 1996'da istifa eden Sezgin, 7 Ocak 1997'de Demokrat Türkiye Partisi'nin (DTP) kurucuları arasında yer aldı. 30 Haziran 1997'de Mesut Yılmaz'ın başbakanlığında kurulan 55. Hükümet'te DTP koalisyon ortağı olarak yer aldı. Sezgin, bu hükümette Milli Savunma Bakanı oldu. 11 Ocak 1999'da Bülent Ecevit'in başbakanlığında kurulan 56. Hükümet iş başına gelinceye kadar bakanlık görevine devam eden Sezgin, 1999 seçimlerinde DTP'nin Genel Başkanlığı'na seçildi. 18 Mayıs 2002'de genel başkanlıktan ayrılarak aktif politikayı bıraktı. (Kaynak: AA_Ulusal Haber & Ulusal Ajans)

5 Aralık 2016 Pazartesi

Demokrat Parti (DP) Konya İl Başkanı Durmuş ALAGÖZ; Genel Merkez sultası, haksızlık ve adaletsizliğe baş kaldırdı ve Demokratlara "Davaya sahip çıkın" dedi.


PAYLAŞIM, ELEŞTİRİ, YORUM VE KATKILAR: 

Adana kongresi hakkinda bir partili olarak izlenimlerim..

1- Teşkilat başkanımızın 2 gün önce Adana'ya gidip uzlaştırıcı birlestirici ve kucaklayici kongre zemine hazirlamaktansa adaylar arasında adaletsiz davranarak bir adayı taraftarlarını tehdit ederek 'kazanmanız halinde bile genel merkez olarak feshedilecegini söyleyerek kongreye gölge düşürmüştür.
2- Adana gibi AP ve DYP kalesi olan ilde, 130 delege ile OLAGAN kongrenin yapıldığı, 170 delegenin IPTAL edildiği...
3- Diğer il kongrelerinde tespit ettiğim gibi Adana kongremizde de" Turgut ULUMAN " büyük kongre delegesi olarak Adana disindan yazıldığı geçmiş mahalli seçimlerde başka partilere destek veren ve adayı yapılan taseronların organize bir şekilde büyük kongrede delegeligi ele geçirilerek SIZMA işlemi gerçekleştiğine şahit oldum...
4-Kongre Divani hazırlıksız acemice bir yönetim sergilendiğini mesela faaliyet raporu okunduktan sonra konuşma Hakki verilmemesi...Ozellikle liderimiz rahmetli Demirel'in Ne isminin ne de resminin kongre salonunda olmadığını ve zikredilmedigini hayretler içerisinde şahit oldum.
5-Genel Başkanımızı katildigi kongrelerde yeterli titizlik gosterilmedigini ve yanilttiklarini başkanımızın birleştirici ve butunlestirici özelliğine DARBE vurduklarini müşahade ettim.
6-Bu teşkilat başkanı ya istifa etmeli . Ya da bu il kongreleri için Özel bir Komisyon oluşmalı.. Aksi takdirde 60.000 aldığımız OYU bile ararız.
Partili olarak takdirinize sunarım.
Davanıza sahip çıkalım kardeşlerim.

Yusuf Bahadır Karakullukcu
Değerli Demokratlar, öncelikle hepinize saygılarımı sunuyorum, Sn.Durmuş Alagöz Başkanımın yazdıklarını okuyunca üzüldüm ancak şaşırmadım çünkü aynı oyunlar İzmirde de yapıldı üstelik Sn.Gn.Başkanımız, kongre konuşmalarında iki adaydan birisi için " bizim adayımız " diye anons ettiler.
Özellikle ben hem İl Bsk Yrd hem de MKK olarak, İl Başkanımızla beraber her şeyi Sn.Gn.Başkanımıza anlattık yani bilgisi vardı detaylıca, tüm yapılanlardan. Ama başarılı olamadık daha doğrusu kendimizi dinletemedik.
Şimdi düşünmenizi istiyorum; 3 yıldır İl yönetiminde görev alan, MKK üyeliği yapan, her g.seçimde Milletvekili adayı olan, partinin dibe vurduğu dönemde partisi için 1 BİR EV parası harcayan ben, tarafıma teklif edilen İl Başkanlığını kabul etmediğim ve Tamer Yentürü desteklediğim için ihanetle suçlandım.
Bizi destekleyen delegelere her türlü baskıyı hem de Gn.Başkanımızın adını kullanarak yaptılar, siyasi hayatımı bitirmekle ilgili beni tehdit ettiler, delegelerin listelerini değiştirdiler .....
Sonuç; KİM KAZANDI
Ben görevimi yaptım ve Sn.Gn.Başkanıma her şeyi anlattım ama olmadı ve tüm yanlışları internetten Demokrat Ailemle paylaştım çünkü başka yol bırakmadılar. Bu sefer de " ayıp parti içi meseleler paylaşılmaz " dediler.
.... Şahsi Düşüncem ....
EMLAKLAR KİMİ ZAMAN PARTİNİN GELECEĞİ VE BAŞARISI İÇİN SATILABİLİR ANCAK BALGAT DP NİN SON KOZUDUR VE BU GN.BAŞKAN YARDIMCILARI İLE ŞEFFAFLIK SAĞLANAMAZ VE SON KOZ HEBA OLUR. Bizler Devletini ve Partisini seven insanlarız. Saygılarımla
BeğenYanıtla21 saatDüzenlendi
Veli Kara Degerli demokratlar ihtilaflı konuları n üzererinde çok duruyorsunuz peki demokratları buyrun ayaga kaldıralım dediğimizde sizde çıt yok öküzün altında buzağı aramayalım buyrun hep birlikte ayaga kalkalım il teşkilatkarını güçlendirelim
Dursun Altaş Başkanım bunlardan bişey olmaz
Ömür Arslan Bu yönetim baştan sona DP safdışı etmek için kiralanmis ajanlardan oluşmuş bunlara parti değil keci dahi emanet edilmez genel başkan da dahil şeytan görsün yüzlerini ya bunlar partiden gider yaparti sahneden gider
BeğenYanıtla145 dk.