DAHA NİCE BAYRAMLARI "HEP BİRLİKTE KUTLAMAK" DİLEĞİ, DUA VE TEMENNİSİ İLE..
Ulusal Haber & Ulusal Ajans: Son Dakika, Güncel Haber, Havadis, Araştırma, İnceleme, Yorum, Analiz,
30 Ağustos 2017 Çarşamba
26 // 30 AĞUSTOS "ZAFER" BAYRAMINIZ HAYIRLI VE KUTLU OLSUN
29 Ağustos 2017 Salı
GÜNÜN HABERİ "ARAKAN’DA KATLİAM NASIL BAŞLADI?" (Araştırma, Haber.Makale)
ARAKAN’DA KATLİAM NASIL BAŞLADI?
Araştırma, Haber Makale
Bütün dünya ve özellikle Müslümanlık iddiasında olan (sözde) İslâm ülkelerinin ve Müslüman halkın gözü önünde; Uzun yıllardır
devam eden Arakan’daki Müslüman soykırım ve katliamı ile ilgili bilinmeyen bir çok yönü
aydınlatacak olan bir makaleyi siz okuyucularımızla paylaşıyoruz. Echo Of Jihad dergisi kaynaklı makalede Budist rahiplerin ve Burma hükümetinin
zulmünü bir kez daha gözler önüne seriliyor. İşte o makale;
Arakan’da
Katliam Nasıl Başladı?
Rohingya’da
müslüman azınlığa karşı başlatılan soykırım, Budist Rahiplerin 3 müslüman
gencin üzerine attıkları iftiranın alevlenmesi ile başladı.
Öncelikle 3
kişilik bir Budist Rahip grubu, 26 yaşındaki Burmalı bir kadına tecavüz edip
ardından onu öldürdüler. Kadına tecavüz eden 3 kişiden birisi, kendisinin erkek
arkadaşıydı ve kısa süre önce kadın tarafından terkedilmişti. Fakat aynı kadına
tekrar geri dönmek istemesine rağmen, kadın tarafından reddedildi. Bunun
ardından aynı kadın kendisine farklı bir erkek arkadaşı buldu. Bu durumu
kaldıramayan eski erkek arkadaşı, yanına 2 kişiyi de alarak önce kadına tecavüz
etti ve daha sonra da onu öldürdüler.
Katil Budist
Rahipler, öldürdükleri kadının cesedini, bölgede bulunan bir müslüman köyünün
yakınlarına bırakıp kaçtılar. Cesedin bulunmasının ardından yetkili Budist
Rahipleri ve Burma Hükümet yetkilileri kadının başına gelen hadiselerden ötürü
müslümanları sorumlu tuttular. Neticede 3 tane masum müslüman genç
tutuklandılar. Tutuklanan gençlerden bir tanesi dövülerek öldürüldü. Diğer
ikisi de mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Böylece hükümet, bir
iftira vasıtası ile tüm dünyanın gözü önünde müslümanlara karşı bir soykırımın
ilk tohumlarını atmış oldu...
Bu hadiseyi
takip eden aylarda, bir çok radikal rahip, Burma içerisinde ve dışarısında
Rohingyalılara karşı bir anti-propoganda başlattılar. Burmalılara karşı
kullandı slogan şöyleydi ; “Rohingya Burmanın bir vilayeti değildir. Onlar
Bangladeşten gelen illegal göçmenlerdir”...
Anti-Rohingya Propogandalarından
bir kare...
Daha sonra bu
gösteriler, bir takım hükümet yetkililerinin katılımı ve desteği ile amacından
saptırılarak çizgiden çıkmıştır.
Soykırım nasıl
başladı ?
3 Haziran 2012 –
Arakan şehri güneyinde bulunan Toungup şehir merkezinde, 8 Müslüman hacı ve
yanlarında bulunan 2 otobüs muavini ve bir kadın, Budist Rahipler tarafından alçakça, hunharca ve öldürüldüler. 5 kişi ise tesadüfen kaçarak, zorlukla canlarını kurtarabildi. Hadise olduğu sırada
öldürülen hacılar Thandwe’deki Thetsa mescidindeki bir dini merasimden ( islami/ilmi
bir toplantı ya da münazara ) dönüyorlardı.
Hacıları taşıyan
otobüs, dönüş yolundayken terörist Budist rahipler tarafından durduruldu.
Durdurulan otobüsün plakası 7(Ga)7868’dir. Rahiplerden birisi kapıya gelerek
“Hepiniz inin aşağıya” diye seslendi. Otobüs şöförü ve muavin müdahale etmek
istediler, otobüste herhangi yabancı birisinin olmadığını söylediler. Buna
rağmen budist rahipler ilk olarak onları dövmeye başladılar. Daha sonra
otobüsün içine dalan Budistler müslüman hacıları hunharca döverek zorla, cebir ve şiddetle otobüsten dışarı
çıkardılar. Sayıları 300’ü bulan cinnet getirmiş cani Budistler, Müslüman hacıları yolun ortasına
alarak ölünceye kadar vahşice, kancıkça ve kalleşçe dövdüler. Buna rağmen ne bir polis, ne bir asker, ne de bir hükümet
yetkilisi olaya müdahale etmedi. Ne olay sırasında ne de olay bittikten
sonra...
Otobüs baskını
sonrasında hunharca dövülerek alçakça öldürülen, canice katledilen Müslüman hacılar...
Dövülerek
hayatlarını kaybeden 8 hacının kimlikleri şu şekildedir;
Muhammed Sharif
- Taung Twin Gyi şehrinden
Muhammed Hanif -
Taung Twin Gyi şehrinden
Shafield Bai -
Taung Twin Gyi şehrinden
Aslam Bai -
Taung Twin Gyi şehrinden
Balai Bai -
Taung Twin Gyi şehrinden
Shuaib - Taung
Twin Gyi şehrinden
Salim Bai –
Myaung Mya şehrinden
Lukman Bai –
Myaung Mya şehrinden
Ve bunlarla
birlikte otobüste görevli olan bir karı-koca çift dövülerek öldürüldüler.
Diğer 5 müslüman
hacı bu katliamdan kaçarak kurtulmayı başardılar. Rahipler kazandıkları bu
zaferi ( ?) yola attıkları cesetlerin üzerlerine tuvaletlerini yaparak ve
içtikleri şaraplarından dökerek kutladılar. Buna rağmen hiçkimse tutuklanmadı
ve bu katillere karşı herhangi resmi bir soruşturma dahi açılmadı. Cesetler
aynı günün akşamında Thandwe de toprağa verildiler.
Hacıların
cesetleri cenaze için götürülürken...
Bu elim
hadisenin ardından ise, Burma hükümetinin verdiği destekle ve iç güvenliği
tehdit ettikleri gerekçesi ile rahipler tarafından müslümanların köyleri
baskına uğramaya ve yakılmaya başlandı...
Budist rahipler
Burma güvenlik güçleri ile beraber gece vakti bir müslüman köyü yakıyorlar...
Rahipler
müslümanların evlerini yakarken, güvenlik güçleri rahiplerin emniyetini
sağlamakla görevlendirilmişlerdi.
Bir Burmalı
güvenlik görevlisi gündüz vakti müslüman köyü yaktıktan sonra böyle resmedildi.
Bir güvenlik
görevlisi alevlerden kaçan müslümanlara ateş ederken...
Çıkan bu
hadiselerde güvenlik güçleri ve Rahipler güruhu, Razak, Lalu ve Syed Ahmet
köylerindeki evleri yaktılar. Müslümanların ticarethaneleri ve 150,000,000
Kyatlık ticari malları yakıldı. Sawmawna köyündeki bir cami ateşe verildi. 200
Rohingyalı evsiz kaldı.
Tarihler 9
haziranı gösterdiğinde 100’ün üzerinde Rohingyalı müslüman hayatını kaybetmiş,
500ün üzerinde müslüman ise evsiz kalmışlardı.
Bunca zulümün
ardından Müslüman halk, Bangladeş devletinin kendilerine bu zor zamanda yardım
edeceğini düşünerek onların kapısını çalmak istediler. Zira halk, polis,
güvenlik güçleri ve rahipler tarafından her gün katliama uğratılıyordu.
Müslümanlar
kaçarak geldikleri Bangladeş ülkesinden barınak talep ederken...
Bangladeşte
karaya çıkmak isteyen müslümanların kayıkları tekrar zorla denize itiliyor...
Lakin bunca
beklentiye rağmen Tağut Bangladeş hükümeti Arakanlı müslümanların ülkelerine
girmelerine izin vermediler. Şayet halk içinden herhangi bir kişi Arakanlılara
ensarlık yapıp ev verirse, derhal tutuklamaya ve muhacirleri de sınır dışı
etmeye başladılar.
Bangladeş
askerleri ülkeye girmek için Burmadan kaçan müslümanların kayıklarını
ararken...
Bangladeş
askerleri karaya çıkmak isteyen müslümanların kayıklarını tekrar denize
itiyor...
Arakanda
tutuklanan bir müslümanın akibetinden, herhangi bir akrabasının haber alması
mümkün değildir.
Yukarıda
anlattığımız hadiselerin yaşandığı 8 haziran ve 19 haziran tarihleri arasında
60 müslüman kadın Hükümet güvenlik güçleri, polisler ve Budist rahipler
tarafından tecavüze uğradılar. Paungzarr köyünden bir kişinin anlattıkları şu
şekilde: “Köylere giren
güvenlik yetkilileri, köyün erkekleri tek bir meydana toplayarak onlarla
gelecekteki durumları hakkında bir toplantı yapacaklarını söylediler. Evlerden
çıkıp köyün dışında bir meydanda toplanan erkekler, orada bir grup tarafından
oyalanırken diğer bir grup polis ve rahip köye girerek onlarca kadına tecavüz
ettiler."
Günümüzde
Arakanlı müslümanları koruyan hiç bir kuvvet yoktur. Maruz kaldıkları onca
zulüm, tecavüz ve evlerinden çıkarılmaya karşı hiç bir koruyucuları
bulunmamaktadır. Buna rağmen Burma hükümeti tarafından, Rahiplerin ölcülük
ettiği bu katliamı meşrulaştıran bir çok kanun tasarısı devamlı olarak kabul
edilip yürütmeye konmaktadır. Hükümet destekli bu sistematik soykırım faaliyeti
günden güne hıncını ve hırsını arttırarak devam etmektedir.
***
(Murad Gündoğan/@mur_gundogan tarafından 2016 yılında ISLAH HABER için tercüme edilmiştir. Kaynak : Echo of
Jihad Magazine & ISLAHHABER HABER
MERKEZİ)
Etiketler:
Arakan,
Arakan haberleri,
Arakan Müslümanları,
Arakanda katliam nasıl başladı,
Birmanya,
Burma,
ISLAH HABER,
Myanmar,
Son Dakika,
Şok Haber,
ulusal ajans,
ulusal haber
18 Ağustos 2017 Cuma
ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘küre’ ve ‘kılıç danslı’ fotoğraflarıyla hafızalara kazınan Suudi Arabistan ziyaretinin ayrıntıları ortaya çıkmaya devam ediyor.
ŞOK HABER: MÜTHİŞ İDDİA!...
ABD Başkanı
Donald Trump’ın ‘küre’ ve ‘kılıç danslı’ fotoğraflarıyla hafızalara kazınan
Suudi Arabistan ziyaretinin ayrıntıları ortaya çıkmaya devam ediyor. Yeni Şafak
Gazetesi'nden Yılmaz Bilgen'in haberine göre Riyad’daki masada, Türkiye’nin
Suriye denkleminden tamamen çıkarılması gerektiği konuşuldu.
ABD heyetinin
“Suriyeli muhaliflerle Türkiye’nin tüm ilişkileri kesilmeli. Bu konuda
insiyatif yeniden şekillenmeli” dediği ileri sürüldü. Ayrıca merkezi
İstanbul’da bulunan Suriye Muhalif Devrimciler Güçler Koalisyonu (SMDK) ile
Gaziantep’te faaliyet yürüten Suriye Geçici Hükümeti’nin Türkiye dışına
çıkarılmasının da aynı görüşmelerde konuşulan konular arasında yeraldığı iddia
edildi.
İddiaya göre,
yeni karar ve yönetim merkezinin Riyad olmasının kararlaştırıldığı toplantıda,
silah ve lojistik destek konusunda Ürdün ve Mısır’ın daha etkin kullanımı da
karara bağlandı. Trump yönetiminin Suudi Arabistan’ın yeni süreçte ‘lider’ rolü
üstlenmesini istediği, Suudi yetkililerin ise ABD’den İran’ın Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut
Şii koridorunun engellenmesi konusunda desteğini istediği öne sürüldü. Riyad
yönetiminin ayrıca İran’ın Yemen ve Bahreyn konusunda devam eden tutumu
karşısında ABD’den daha etkin destek istediği de iddialar arasında yer aldı.
15 Ağustos 2017 Salı
DARISI "ÖNCE BİZİM" SONRA DA "BÜTÜN İNSANLIK ÂLEMİ VE MEDENİ MİLLETLERİN" BAŞINA OLSUN
MUNDAR PİSLİK,
İĞRENÇ TECAVÜZCÜNÜN SONU!
ELLERİNİ ARKADAN
BAĞLAYIP “LÂNETLER OKUYARAK” İDAM ETTİLER
Yemen'in
başkenti Sana'da 5 yaşındaki bir kız çocuğuna hiç acımadan, kudurmuş köpek domuzları gibi hayvan altı bir mahluk şeameti ile alçakça ve kancıkça tecavüz eden kâfirden bir melanet
yakalanarak Tahrir Meydanı'nın ortasında “tam da olması gerektiği gibi”
lâyık olduğu şekilde asılarak idam ve infaz edildi.. Melânet mahlûkun infazı ve yeryüzünün iğrenç bir pislikten temizlenmesi işi bir vinçle
gerçekleştirildi.
Yemen'de 22
yaşındaki Hüseyin El-Sakit 5 yaşındaki masum ve müsemma bir kız çocuğuna
alçakça tecavüz edip, öldürmek suçundan “hakiki bir mahkeme, geçek bir yargıç
ve evrensel hukukun insani yasaları tarafından öngörüldüğü biçimde” idama mahkûm edildi.
Kâfirin infazı
başkent Sana'nın en kalabalık noktası olan Tahrir Meydanı'nda “halka ve bütün
dünyaya ibret olsun diye” bir vincin ucuna asılarak gerçekleşti. Pis, necis ve
iğrenç tecavüzcü vincin ucuna elleri arkadan bağlı bir şekilde asılarak yavaş
yavaş yerle bağlantısı kesildi.
Lânetli yarattık
acı çeke çeke can verdi. Reuters haber
ajansı tarafında paylaşılan infaz anlarında pislik domuzunun önce yaralı
hali, ardından infaz sonrası cansız kirli ve irinli bedeni görüntülendi. (Kaynak: Reuters Haber Ajansı)
Etiketler:
adil yargıç,
domuz yavrusu,
evrensel hukuk,
gerçek mahkeme,
idam,
İğrenç mahlûk,
infaz,
kâfir köpeği,
pis tecavüzcü,
Sudan,
Tahrir Meydanı,
ulusal ajans,
ulusal haber,
Yemen
11 Ağustos 2017 Cuma
ENTERESAN!.. "VERGİ REKORTMENLERİ LİSTESİNDEKİ GİZLİ LİDER" (DOĞALGAZ'CI) BOTAŞ ÇIKTI!.."
‘GİZLENEN’ VERGİ REKORTMENİ
BELLİ OLDU
GELİR VERGİSİ REKORTMENLERİ
AÇIKLANDI. 2016 YILINA İLİŞKİN GELİR VERGİSİ GİZLİ REKORTMENİNİN BOTAŞ OLDUĞU
ORTAYA ÇIKTI.
2016 yılına
ilişkin kurumlar vergisi rekortmenler listesinin ilk sırasında isminin
açıklanmasını istemeyen bir kurum yer aldı. Kurumun bu tavrı ise merak konusu
oldu. Hürriyet yazarı
Sefer Levent gizlenen rekortmenin BOTAŞ olduğunu yazdı. BOTAŞ’ın sitesinde yer
alan 2016 bilançosunu inceleyen Levent “BOTAŞ kurumlar vergisine konu olan 2016
bilançosunu zaten kendi internet sitesinden duyurmuştu. BOTAŞ’ın resmi internet
sitesindeki bilanço incelendiğinde mahçup ya da gizli şampiyonun BOTAŞ olduğu
net bir şekilde görülüyor. 2015 yılında 541 milyon lira kar elde eden BOTAŞ
geçtiğimiz yılı 8.9 milyar liralık kar ile kapatmış” diye yazdı.
Maliye
Bakanlığı'nın yayınladığı vergi rekortmenleri listesindeki gizli lider BOTAŞ
çıktı. 2016'da 1.9 milyar TL vergi ödeyen BOTAŞ, şampiyon oldu.
Maliye Bakanlığı Gelir
İdaresi Başkanlığı bu yıl 2016'da vergi şampiyonu olan kurumları kimseye
haber vermeden internet sitesine koydu. En ilginç rakam ise bu yıl vergi
şampiyonu olan kurumun adının açıklanmamasıydı. En çok vergi ödeyen ikinci
kurum ise geçen yılların şampiyonu Ziraat Bankası1 milyar 863 milyon lira
vergi ödedi. Şampiyon kurumun ise doğal olarak vergisinin bu rakamın üstünde
olması yani en az 1.9 milyar lira civarında olması gerekiyor. Bu vergi ise en
az 8 milyar liralık bir kâr rakamının olması gerektiği anlamına geliyor. Gazete Habertürk'ten
Rahim AK'ın haberine göre, Türkiye'de bu büyüklükte kâr eden tek kurum ise
Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ yani kısa adı ile BOTAŞ'tan başkası
değil. BOTAŞ, 2015'te 2.4 milyar lira kâr ederken bu tutar 2016'da 8.1
milyar liraya çıktı.
REKOR KÂR FİYAT VE KURDAN
BOTAŞ'ın rekor kârının nedeni ise 2016'da dünya doğalgaz fiyatlarının (MMBTU) 3 bin dolardan bin 639 dolara inmesi ve bunun yanı sıra dolar kurunun da 3 liranın üstünden 2.79'a kadar gerilmesi. Böylece hem kurdan hem satış maliyetinden avantajlı hale gelen BOTAŞ'ın kâr rakamı 3.5 kat artmış oldu. Kurumun satışları 2015'te 37 milyar liraydı. Bu rakam fiyatın düşmesiyle 29 milyar liraya indi. Doğalgazın BOTAŞ'a maliyeti ise 34 milyar liradan 21 milyar liraya geriledi. Böylece vergi öncesi faaliyet kârı rakamı 2 milyar 357 milyondan 7 milyar 996 milyona tırmandı. 2015'te karşılık ve önceki dönem giderleri nedeniyle vergi ödenecek bir tutar oluşmayan kurumun 2016 vergisi 1 milyar 998 milyon lira oldu. Net kâr rakamı ise 6 milyar 935 milyon TL olarak gerçekleşti. Bu kârda Merkez Bankası'nın da rolü oldu. Merkez'in BOTAŞ için yaptığı döviz alımları şirketin gaz satın alma maliyetlerine avantaj sağladı. Türkiye'nin ithal ettiği doğalgazı, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) dağıtım şirketlerine belirli bir bedel üzerinden satıyor. Dağıtıcılar da aldıkları doğalgazı üzerine kârlarını koyarak hanelere ve işyerlerine ulaştırıyor.
BOTAŞ'ın rekor kârının nedeni ise 2016'da dünya doğalgaz fiyatlarının (MMBTU) 3 bin dolardan bin 639 dolara inmesi ve bunun yanı sıra dolar kurunun da 3 liranın üstünden 2.79'a kadar gerilmesi. Böylece hem kurdan hem satış maliyetinden avantajlı hale gelen BOTAŞ'ın kâr rakamı 3.5 kat artmış oldu. Kurumun satışları 2015'te 37 milyar liraydı. Bu rakam fiyatın düşmesiyle 29 milyar liraya indi. Doğalgazın BOTAŞ'a maliyeti ise 34 milyar liradan 21 milyar liraya geriledi. Böylece vergi öncesi faaliyet kârı rakamı 2 milyar 357 milyondan 7 milyar 996 milyona tırmandı. 2015'te karşılık ve önceki dönem giderleri nedeniyle vergi ödenecek bir tutar oluşmayan kurumun 2016 vergisi 1 milyar 998 milyon lira oldu. Net kâr rakamı ise 6 milyar 935 milyon TL olarak gerçekleşti. Bu kârda Merkez Bankası'nın da rolü oldu. Merkez'in BOTAŞ için yaptığı döviz alımları şirketin gaz satın alma maliyetlerine avantaj sağladı. Türkiye'nin ithal ettiği doğalgazı, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) dağıtım şirketlerine belirli bir bedel üzerinden satıyor. Dağıtıcılar da aldıkları doğalgazı üzerine kârlarını koyarak hanelere ve işyerlerine ulaştırıyor.
VERGİYİ YÜZDE 26 TIRMANDIRDI
BOTAŞ'ın da
etkisiyle 2016'da kurumlar vergisi tutarı % 26 artarak 37 milyar liradan 46.9
milyar liraya tırmandı. Kurumlar vergisi 2015'te yüzde 5 ve 2014'te yüzde 11
artabilmişti.
İSTE BOTAŞ'IN 2016 YILI BİLANÇOSU
Kurum 2016'da safi kârını 3.5 kat artırarak 8.6 milyar liraya çıkardı ve 1.9 milyar lira vergi ödedi. BOTAŞ'ın 8.1 milyarlık rekor kârı ile Maliye Bakanlığı, Kurumlar Vergisi'nde önemli bir gelir elde etti. Maliye Bakanı Naci Ağbal, Türkiye'de yüzde 20 olan Kurumlar Vergisi oranının tahsilatı ve yatırımları artırmak için ileride indirilebileceğini açıklamıştı.
DOĞALGAZ FATURASI 1 YILDA YAKLAŞIK YÜZDE
27 GERİLEDİ
BOTAŞ, 2010'da
doğalgazın standart metreküpünü (Sm3) dağıtıcılara 0.4713 TL'den verdi. Aradan
geçen süre içerisinde BOTAŞ'ın doğalgaz fiyatları 0.8484 TL'ye kadar çıksa
da 2016'da bu fiyat 0.7041 TL oldu. 2016'nın başından itibaren petrol ve
doğalgaz fiyatlarının da etkisiyle Türkiye'nin doğalgaz faturası azaldı.
2012'de 42.3 milyar dolarlık doğalgaz ithalatı yapan Türkiye, doğalgaza
2015'te 24.8 milyar dolar, 2016'da ise yaklaşık 16 milyar dolar ödedi. BOTAŞ'ın
faturası ise dolar bazında yüzde 27 gerileme ile 2015'te ortalama 230 dolardan
180 dolara kadar inen doğalgaz fiyatı ile birlikte yaklaşık 7.5 (21 milyar TL)
milyar dolara indi. Dolar kuru da gerileyince Türk Lirası bazında geliri önemli
oranda arttı.
ZİRAAT BANKASI 1.8 MİLYAR TL İLE İKİNCİ
İLK 10 REKORTMENİN 8'İ BANKALARDAN
2015'te listenin
zirvesinde Merkez Bankası, 2014'te Ziraat Bankası yer almıştı.
İkinci Ziraat Bankası'na 1 milyar 863 milyon 822 bin 27 lira vergi
tahakkuk ettirildi. 2015 yılında listenin ilk sırasındaki Merkez Bankası,
tahakkuk ettirilen 1 milyar 625 milyon 60 bin 930 lira ile 3. sırada yer aldı.
Kurumlar Vergisi rekortmenlerini, sırasıyla Garanti Bankası, Akbank, Türkiye
İş Bankası, Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Türkiye Halk
Bankası, Elektrik Üretim AŞ izledi. Türkiye Halk Bankası'nın
katılımıyla listenin ilk 10 sırasındaki banka sayısı 8'e çıktı. Listede
bankacılığın yanı sıra telekomünikasyon, enerji, inşaat, çimento, şirketleri ön
plana çıktı. İlk 100'e giren kurum ve şirketlerden 27'si ise isminin
açıklanmasını istemedi.
ÇOK ÖNEMLİ BİR ANALİZ, YORUM VE
KATKI
EY OLİGARŞİK TEKELCİ!
NECATİ DOĞRU
15 yıllık
yönetim mayasının içinden bir de “tekelci…” çıktı! Bekledim. Normal olarak “Ey
oligarşik tekelci… Sen benim başı örtülü bacıma, camiye giden inanmışıma,
Anadolu Kaplanı işadamıma bunu nasıl yaparsın…” diye kızacak.
Haddini
bildirecek.
Boşa bekledim.
Bir haykırış
olmadı.
Kabullendiler.
“Oligarşik
tekelci büyük sermaye, Batı'yla bir oldu bizi devirmeye, iktidarımızı bitirmeye
çalışıyor, bunu başarabilmek için de ekonomimizle oynuyor, bizi halkın gözünde
başarısız göstermeye çalışıyor…” iddiası yere düşmüş taze yumurta gibi
oldu. 15 yıllık Tayyip Erdoğan yönetimi içinden “oligarşik tekelcilik” de
çıktı.
Sessiz
kabullendiler.
Gördünüz değil
mi!
Özel ve devlet
bütün şirketler; ilk 10, ilk 20, ilk 50, ilk 100 diye sıralandı, liste
yayınlandı. Bu listenin en başındaki ilk 10'unun birincisi yani en yüksek
kurumlar vergisini ödeyen şirket, ismini gizledi.
İsim yeri boş
bırakıldı.
Şerefli bir iş
yapmış.
Kazanmış.
Vergisini de
ödüyor.
Bunu niçin
gizliyor?
Tuhaf!
Çok tuhaf kaçtı!
* *
*
O, devlet
şirketiydi.
Devlet tekeli.
Tek el.
Tek yetkili.
Tek alıcı.
Tek satıcı.
Tek fiyat
koyucu.
Oligarşik gücü
var.
Herkes ona
mahkum.
Ülkenin ihtiyacı
olan doğal gazı Rusya'dan o alıyor. Alış fiyatının üstüne boru hattı işletme
giderlerini koyuyor. Kârını da koyuyor. Belediyelere (evlere, dükkanlara,
işyerlerine) fabrikalara, doğal gazdan elektrik üreten santrallere o satıyor.
Vatandaşın, fabrika sahibinin gidip doğal gaz alabileceği bir başka el yok.
Doğal olarak.
Normal olarak.
Küresel ilke olarak.
Akılcı ekonomik
davranış olarak. Petrol fiyatları ve ona bağlı olarak doğal gaz fiyatları
dünyada düştüğü zaman onun da düşürmesi, arttığı zaman da haklı olarak
yükseltmesi gerekir.
Fakat o ne yaptı?
Doğal gaz fiyatı
arttığı zaman yükü kullanan halka, fabrikaya, santrale yükledi. Fakat dünyada
doğal gaz fiyatı indiğinde ise indirmedi, yine yüksek fiyata sattı.
* * *
Petrol dünyada düştü.
Doğal gaz da ona bağlı
düştü
2013: doğal gaza
ödenen:
35 milyar dolardı.
2016 doğal gaza
ödenen:
15 milyar dolara kadar
indi.
Bu 3 yıl içinde
Türkiye'nin Rusya'dan aldığı doğal gaz birim fiyatı dolar bazında yüzde 60.7 ve
Türk Lirası bazında da yüzde 33.4 ucuzladı. Ama bu ucuzlama evlerdeki doğal gaz
faturalarına, fabrikalara, işyerlerine yansıtılmadı.
Halk yine pahalı doğal
gaz ile ısındı, sanayici pahalı doğalgazla üretim yaptı. Böylece BOTAŞ,
kâr rekortmeni olduğu için vergi rekortmeni de oldu.
Türkiye'nin yıldızı
oldu.
En kârlı şirket o
oldu.
Listenin başına o
oturdu.
Yaman avcı oldu.
Adam demiş ki:
Ben yaman avcıyım.
Attığım kuşu vururum.
Nasıl diye sormuşlar.
Kuşu ağaca bağlarım.
Ateş ederim.
Kuş benden kurtulamaz.
Ben yaman avcıyım!
3 Ağustos 2017 Perşembe
Çapulcu Barzani'ye: "STATÜKO ANTE" mutlaka dayatılmalı; İki Yüzlü Kalleş ve Küstah ABD'ye: "Küre, DİYARBAKIR Kaçak Üssü ve İNCİRLİK'e ACİLEN VE DERHAL KAPATMA" Yaptırımı uygulanması Şarttır.
BARZANİ’YE KARŞI
ELİMİZDEKİ BÜYÜK KOZ: "STATÜKO ANTE"
AHMET TAKAN
Çapulcu başı
Barzani, ateşe odun taşımakta ısrarcı… Küstahça meydan okumaya devam ediyor. 25
Eylül’de Kuzey Irak’ta bağımsızlık konusunda referandum düzenleyeceğini her gün
papağan gibi tekrarlıyor. Dış destekçileri hepinizin bildiği gibi. Sırtını
sıvazlayıp duruyor!.. İran referanduma şiddetle karşı çıkıyor.
Peşmerge paçavrasını Türkiye’de göndere çeken AKP iktidarı sessiz
kalarak çapulcu başına ve sözde Kürt devletine desteğini sürdürüyor. Peki, bu duruma
karşı, Türkiye çaresiz mi?.. Eli kolu bağlı mı?.. Uluslararası anlaşmalardan
kaynaklanan hakları yok mu?.. Tabii ki var. Hem de kapı gibi!.. Ama bunların
gündeme getirilmesi ve harekete geçilmesi için önce millî bir Hükümet
gerekli.
Adam yerine koyanların Allah bin türlü belasını versin. |
Sene 2002… ABD’nin
Bahreyn Manama’da konuşlu 5’inci Deniz Kuvvetleri Filosu’nun Komutanı
Koramiral Timoty Keatings, Ürdün Amman’da katıldığı bir resepsiyonda Türk
Askeri Ataşesi’ne önemli açıklamalarda bulunur… Koramiral Keatings, "ABD’nin,
İngiltere ve Türkiye ile birlikte Irak’ta savaşa girmek istediğini ve Saddam
yönetiminin devrilmesi sonrasında Irak’ı üçe bölerek kuzeyde Kürt Devleti orta
bölgede Sünni Devleti ve güneyde Şii Devleti kuracaklarını" söyler.
Türk Askeri
Ataşesi’nin, "Kuzey Irak’ta 3,5 milyon Türk var, onlar ne
olacak?" sorusuna verilen cevap daha da ilginçtir. Keatings, "Kuzey
Irak’taki Türkler, kurulacak Kürt Devletinin egemenliği altında yaşarlar,
beğenmezlerse Türkiye’ye giderler" der. Bunun üzerine Türk Askeri
Ataşesi, şiddetli bir tepki gösterir, "Irak’ın üçe bölünmesi halinde
5 Haziran 1926 Antlaşması’nın geçerliliğini yitireceği ve ‘statüko ante’ye
dönülerek Musul ve Kerkük petrol alanları dahil olmak üzere Kuzey Irak
bölgesinin Türk toprağı olacağını" ABD’li generalin suratına
haykırır. Türk Askeri Ataşesi’nin, "ABD’nin kurmak istediği devlet
Kürt Devleti mi yoksa İkinci İsrail Devleti mi" sorusuna karşılık
olarak Koramiral Keatings, "yorum yok" demekle yetinir,
pabucun pahalı olduğunu görünce hemen oracıktan sıvışır!..
Merak ettiniz
değil mi bu Türk Askeri Ataşesi’nin kimliğini?.. YENİÇAĞ okurları çok
yakından tanır. Yıllardır Ege’deki adalarımızın Yunanistan tarafından nasıl
işgal edildiğini belgeleriyle ortaya çıkaran ve yılmadan mücadelesini sürdüren,
Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay AlbayÜmit Yalım.
Yıllar önce,
bizzat kendisinden dinlediğim bu olayı yazmak için müsaadesini aldığım Ümit
Yalım ile, "Barzani’nin karşısında Türkiye çaresiz mi?"yi
konuştuk. Yalım, tarihi gelişimi sıraladıktan sonra"Bağımsız Kürt Devleti" ifadesinin
tamamen paravan olup Kuzey Irak’ta kurulacak olan İkinci İsrail
Devleti‘ni gizlemek için kullanıldığının altını çizdi, "referandumun
gerçekleşmesi ve bağımsız devlet kurulmasına karar verilmesi halinde Türkiye ve
İran, İkinci İsrail Devleti ile komşu olacak"dedi. AKP
iktidarının da Barzani’ye zemin hazırladığını örnekleriyle anlatan Ümit Yalım
şunları söyledi:
"Amerika,
Irak Savaşı sonrasında Saddam yönetimini devirdikten sonra,
Kerkük-Ürdün-Hayfa/İsrail Petrol Boru Hattını açmak istedi. Ancak Ürdün
Hükümeti boru hattını açmayı kabul etmedi. Amerika, Ürdün’ün açmadığı petrol
boru hattı yerine daha kolay bir yol seçti ve petrolün Türkiye üzerinden
Akdeniz’e çıkarılmasını sağladı. Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, boru hattını
işletmeye açarak Barzani yönetimine hayat öpücüğü verdi ve İsrail’in petrol
maliyetlerini düşürdü. Barzani, PKK terör örgütüne silah, mühimmat, yiyecek ve
giyecek desteği sağlıyor. Yani Türkiye üzerinden Akdeniz’e çıkarılan petrol,
Mehmetçiğe kurşun olarak geri dönüyor."
"Kuzey
Irak’ta İkinci İsrail Devletinin kurulması halinde Irak’ın güney bölgesinde
bulunan Şiilerin de İran ile birleşmesi kaçınılmaz bir durumdur. Böyle bir
birleşme bölgedeki gerilimi iyice artıracaktır" diyen Ümit Yalım,
Türkiye’nin haklarını nasıl savunabileceğini tane tane anlattı:
"Türkiye
ile Irak arasındaki sınırı belirleyen ve komşuluk ilişkilerini düzenleyen
Ankara Antlaşması, 5 Haziran 1926 tarihinde, Türkiye, Irak ve İngiltere
arasında imzalanmıştır. Antlaşmanın1’inci maddesi ile Türk-Irak hududu,
Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 tarihinde kararlaştırıldığı
şekilde (Brüksel Sınır Çizgisi) kesinleşmiştir. Kuzey Irak’ta bağımsız bir
devlet kurulması halinde1926 Ankara Antlaşması ile Milletler Cemiyeti’nin 29
Ekim 1924 tarihli kararı ortadan kalkmış olacaktır. Böyle bir durumda ‘statüko
ante’ye dönülerek Musul ve Kerkük petrol alanları dahil olmak üzere Kuzey Irak
bölgesi yeniden Türk toprağı olacaktır.
Türkiye ne
yapmalı ?
Türkiye, 1926
Ankara Antlaşması’nın tarafları olan İngiltere ve Irak nezdinde diplomatik
girişimlerde bulunmalı, tarafları referandumun neden olacağı vahim sonuçlar
konusunda uyarmalı ve referandumun yapılmasına kesinlikle engel olmalıdır.
Türkiye,
İngiltere ve Irak’ın yeterli tepki vermemesi halinde 29 Mart 1946 Türkiye-Irak
Dostluk ve iyi Komşuluk Antlaşması’nın 11’inci maddesinden kaynaklanan
hakkını kullanarak uygun tedbirlerle referanduma engel olmalıdır.
Anılan madde Türkiye’ye, Irak’ın ülke bütünlüğüne yönelik hareketlere karşı
engel olma yetkisi vermektedir.
Kuzey
Irak-Ceyhan boru hattı derhal kapatılmalı; Barzani’nin
Türkiye’de bulunan paravan şirketlerine el konulmalıdır.
1926 Ankara
Antlaşması’nın taraflarına, ABD ve Birleşmiş Milletler’e, Kuzey
Irak’ta referandum yapılması halinde Türkiye’nin "statüko ante"den
kaynaklanan hakkını kullanacağı diplomatik nota ile duyurulmalıdır."
Lozan’ı
beğenmeyenler!.. Her şey ortada… Haydi bakalım görelim sizi!..
1 Ağustos 2017 Salı
DES “TOPLU GÖRÜŞMELERDE ZAM ORANI YILLIK EN AZ YÜZDE 30 OLMALI”
2018 ve
2019 yıllarını kapsayan ve ağustos ayında başlayacak olan 4.toplu sözleşme
pazarlığının geçen yıllarda olduğu gibi bu yılda hezimet ile sonuçlanmaması
gerektiğini söyleyen Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı İshak
ÇELEBİ, “Toplu Sözleşme masasına oturacak sendika temsilcilerini dikkatli,
memurun ve emeklisinin hakkını korumaya hükümeti de insaflı olmaya davet
ediyorum” dedi.
ÇELEBİ, “Dört
kişilik bir memur ailesi kira, gıda, giyecek, yakacak, eğitim, sağlık,
haberleşme, ulaşım ve temizlik gibi zorunlu ihtiyaçlarını yüzde 5-6 lık
zamlarla karşılaması mümkün değildir. Memur maaşlarına düşük zam verme yoluyla
tasarruf yapmak hükümetin sürdürdüğü yanlış bir politikadır. Bu durum
Türkiye’ye ve kamu çalışanlarına büyük zararlar vermektedir. Bu tür
politikaların sonucudur ki memurlar sosyal hastalıklara karşı adeta itilmiş,
ikinci üçüncü ek iş arayışına girmiş ve akabinde kamudan hizmet alan vatandaşın
da memnuniyetsizliğini her geçen gün artmıştır. Hükümet gerçekleşen reel
enflasyon üzerine milli gelirdeki büyümenin maaşlara yansıtılmasıyla maaşlara
yılın 1. Dönemi için % 15, 2. Dönemi
için %15 zam yapılmalı ve ikinci yıl
içinde aynı oranlar uygulanmalıdır. Hükümet memurların bu makul talebini dikkate
almalıdır.”
TÜİK’İN
İNSAFINA KALDIK, HÜKÜMETİN VE MEMURUN ENFLASYONU FARKLI !
Ülke
gündemimizin içerde ve dışarıda meydana gelen gelişmelerle meşgul olduğunu
söyleyen DES Genel Başkanı İshak ÇELEBİ, “Yanlış ithalat-ihracat politikaları
ve ücret ve zam uygulamaları başta olmak üzere, tarım politikalarının
çarpıklığı ve siyasi krizler yüzünden vatandaşın mutfağında yangın çıkmıştır.
Vatandaşın mutfak savaşı unutuldu, memurun sofrası kurudu. Türkiye’nin
enflasyon oranı yüzde 11 deniliyor ama memurun enflasyonu yüzde 40- 50 olduğunu
belirtti. Memurun sofrasındaki enflasyonun TÜİK enflasyonunu üçe dörde katladığını
ve memurların ve emeklilerinin geçinmek için ikinci üçüncü işlerde çalışmak
zorunda kaldığını da ifade eden DES Genel Başkanı İshak ÇELEBİ, “Hükümetin
yüzde 5-6'lık zamlara mahkûm ettiği öğretmenler, memur ve emeklilerinin ücret,
maaşları reel olarak erimeye ve gerçek enflasyon karşısında aşınmaya devam
ediyor. Tüketici Fiyat Endeksi'nde (TÜFE) gıdanın ağırlığı, yüzde 24 düzeyinde
bulunuyor. Öte yandan TÜİK’in enflasyon hesaplamalarında cips, badem gibi
fantezi ürünler dışarıda tutulup, memurun en fazla tükettiği temel gıda
ürünleri baz alınırsa enflasyon artışının daha fazla olduğu ortaya çıkacaktır.
TÜİK veri tabanında yer alan TÜFE madde sepeti ve ortalama fiyatlarına göre
bazı ürünlerdeki yıllık fiyat artışı yüzde 100'e yaklaştı.” diye konuştu.
Memur ve emeklilerinin uğradığı bu zararın telafisi için toplu sözleşme süreci önemli bir fırsattır.
Memur ve emeklilerinin uğradığı bu zararın telafisi için toplu sözleşme süreci önemli bir fırsattır.
Memur ve
emeklilerinin uğradığı bu zararın telafisi için toplu sözleşme süreci önemli
bir fırsattır. Bu fırsatı hem yetkili sendikaların hem de hükümetin insaf ve vicdan
ile hareket edip çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)