27 Ocak 2018 Cumartesi

MHP'nin hedefinde üç isim: (Mehmet Göktaş-Alpaslan Kuytul) Yeter bu kadar mikrop saçtıkları, sıraları geliyor. (MHP'nin yayın organı ORTADOĞU Gazetesi ve ABC Gazetesi)

MHP'nin hedefinde üç isim: Yeter bu kadar mikrop saçtıkları, sıraları geliyor!..
MHP’nin yayın organı Ortadoğu gazetesi başyazısından üç hocaya yüklendi. Gazete başyazarı, Mehmet Göktaş, İhsan Eliaçık ve Alparslan Kuytul'u "İslam maskesiyle mikrop saçanlar' olarak tarif etti. MHP’nin yayın organı Ortadoğu gazetesi başyazısından üç hocaya yüklendi. Gazetenin yazarı Yıldıray Çiçek “İslam maskeli Türkiye’deki Lawrence’lar”başlıklı yazısında Mehmet Göktaş, İhsan Eliaçık ve Alparslan Kuytul’u hedef aldı.
Çiçek yazısında şu ifadeleri kullandı: “Mehmet Göktaş, İhsan Eliaçık… Her ikisi de İlahiyat Fakültesi mezunu. Her ikisi de Kayserili… Daha doğrusu Kayseri'nin yüzkaraları demek daha doğru olur. 'Bu isimlerde benim memleketim Kayseri'den' demek gerçekten kendi adıma utanç verici bir durum. Birisi terör örgütü Hizbullah'ın safında sürekli Kürdistan kurulmasından, diğeri de PKK-HDP safından Kürdistan'ın kurulmasından bahsediyor. Türklüğe saldırılarına bakınca etnik kökenlerinin Türk olmadığı anlaşılmaktadır. İslam maskesi takmış ajan gibiler. Kayseri doğumlular ama ömürleri Güneydoğu'da Kürdistan fitnesi yaymakla geçiyor. Bunlarda adeta Türkiye'nin Lawrence'ları gibi…”
'NELERDEN MEDET UMUYOR BAKAR MISINIZ'
Ortadoğu yazarı Çiçek yazısını şöyle sürdürdü:
“Ortadoğu'da bölücü bir İngiliz ajan olarak çalışan Arabistanlı Lawrence görevini ‘Türkiye'ye karşı bir Arap isyanı tahrik etmektir ve onun için de batılı olan dış görünüşümü gizlemek ve az da olsa Araplara benzemek zorundayım’ şeklinde tarif ediyordu. Bunlarda Allah diyor, Peygamber diyor, din diyor, iman diyor. Allah'ın ayetlerini, hadisleri ağızlarından düşürmüyor. Ama sürekli bölücülük tohumları ekiyorlar.
Türklük temelinde milli olan ne varsa düşmanlık görevini üstlenmişler. Onların üzerinde fitne yaymak için yazıyorlar, konuşuyorlar, oradan oraya konferans için koşturuyorlar. İhsan Eliaçık, Türkiye'nin terör örgütlerini temizlemek için başlattığı operasyonu ‘Kur'an'da öz savunma dışında savaşa asla izin yoktur. Fetih adı altında ele geçirme, işgal, yağma, talan, haraç hiçbiri meşru değildir. Peygamberin tüm savaşları 'Medine Şehir Kantonu Savunması'ndan başka bir şey değildir’ şeklinde tarif etmiş… Dünyanın büyük şeytanı ABD'nin kan döktürmek için silah yardımı yaptığı, İslam düşmanı olan terör örgütü PKK'yı koruyabilmek için nelerden medet umuyor bakar mısınız?”
İhsan Eliaçık’ın Öcalan ve HDP’yle ilgili sözlerini aktaran Çiçek, Eliaçık’ın şimdi de Afrin’deki PKK’lıları kurtarmak için devrede olduğu ileri sürdü.
MEHMET GÖKTAŞ’A AĞIR İFADELERLE YÜKLENDİ
Çiçek’in hedefindeki bir diğer isim ise Mehmet Göktaş. Çiçek, Göktaş’a şu ifadelerle yüklendi:
“Kayseri'nin diğer yüz karası Mehmet Göktaş'ın da nasıl bir Türklük, Atatürk, Cumhuriyet düşmanı olduğunu da hatırlayalım mı? : ‘Korkuyoruz halen ‘Kürdistan’ kelimesini kullanmaktan, adam korkuyor. Niye? Hemen Kürtçülükle itham edilir diye. Oluyor mu? Asla! Allah'a sığınırız!’ diyen bu Mehmet Göktaş'tır.
‘Böyle alet icat edilse ve bize, şöyle yüreğimize, tutulsa birkaç kelime kullansalar yanımızda, işte ‘Ben Kürdistan'dan geliyorum’ deseler cazır cazır öter ha bizim alet. ‘Yunanistan'dan geliyorum’ dese, yok bir şey. […] Ama Kürtçe konuşsa ‘ne diyo ya?!…’ Onun için bu hastalık Türklerde’ diyen bu Mehmet Göktaş'tır.
‘Atatürk ilke ve inkılapları buram buram Türkçülükle, Türk milliyetçiliğiyle doludur. Besmele ile söz konusu ilke ve inkılapların birbirinin amansız düşmanı olduğunu, doksan yıla yakın birbirleriyle savaş halinde olduğunu bilmeyen var mıdır bu ülkede?’ diyen bu Mehmet Göktaş'tır.
‘Asıl bizi endişelendiren iktidar partisinin bununla yetinmeyerek sergilediği tehlikeli söylem ve tavırlarıdır. Kürt sorununa bakışının MHP ile aynı çizgiye gelmiş olmasıdır. Operasyonlar esnasında güvenlik güçlerinin bir takım davranışları, mehter marşları, istiklal marşları, komando marşları, her yere bayrak çekilmesi, duvarlara yazılan faşistçe yazıları vs. PKK'nin imdadına yetişen hayat öpücükleri ve can suyu olarak görüyoruz. Daha da kötüsü, operasyon bölgelerinde halkı tahliye ederek uzaktan bütün binaların toptan imha edilmesi düşüncesi, yani MHP'nin ‘taş üstünde taş bırakılmaması’ isteği’ diyen bu Mehmet Göktaş'tır.
‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ kaybetmiştir, ‘Bir Türk Dünyaya Bedel’ kaybetmiştir, ‘Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun’ kaybetmiştir, ‘Türkiye Türklerindir’ kaybetmiştir.’ diyen bu Mehmet Göktaş'tır.”
'HALA NASIL PROPAGANDA YAPABİLMEKTEDİR'
Çiçek “Terör örgütü Hizbullah ve PKK bölgede hâkimiyet kavgası veriyor, yeri geliyor bunun için birbiriyle çatışıyor ama her ikisinin hedefi Türkiye'yi bölmek, parçalamak ve sözde Kürdistan'ı kurmak…” dediği yazısını şöyle sürdürdü:
“Her ikisi de içinde Türklük geçen ne varsa hepsine düşman…
İslam maskesiyle bölücülük yapan bunlara Türk devleti daha ne kadar katlanacaktır?
Bu Kürtçülük yapan Türklük düşmanı, sözde Kürdistan'ın sevdalısı, emekli müftü Mehmet Göktaş hala Kayseri Hunat Camisi içinde ve etrafında nasıl propaganda yapabilmektedir?
Türkiye'yi bölmek için bu kadar mücadele eden, Türklük dendiği vakit ışık görmüş yarasaya dönen İhsan Eliaçık ve Mehmet Göktaş acaba ‘Kılıç artığı’ olarak tarif edilen kişilerden mi?
Yoksa bu kadar Türk düşmanı olmaları ve bu kadar kuyruk acısı içinde kıvranmaları mümkün değildir.”
'YETER ARTIK MİKROP SAÇTIKLARI'
Ortadoğu yazarı Çiçek “Yeter artık İslam maskesiyle bu kadar mikrop saçtıkları” dediği yazısında şunları da kaydetti: “Bir de ‘Kürdistan'dan korkmayın’ diyen Alparslan Kuytul isminde başka bir Lawrence var. Onu da inşallah başka bir zaman değerlendireceğim.
‘Hocaefendi’ maskeli Fethullah Gülen'den sonra sıra bu üçüne gelecektir.
Sözde Kürdistancı İhsan Eliaçık, Mehmet Göktaş ve Alparslan Kuytul'un bölücü söylemlerini Türk milleti ve devleti özenle takip etmeli ve gereğini yapmalıdır.
Yeter artık İslam maskesiyle bu kadar mikrop saçtıkları…”
ELEŞTİRİ, YORUM VE KATKILAR:
Listede bulunan İhsan Eliaçık için çok emin değilim.
Ama diğer isimler konusunda MHP sözcüsü haklıdır.
Ama bu liste eksik.
Neden Cübbeli Ahmet Hoca yok, neden ülkenin en güçlü şizofreni Adnan Hoca, neden Menzilcilerin Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki (ks) dedikleri ve bilinen bütün peygamberlerden daha çok kerameti olduğu ve Allaha yakın niteliklere sahip Abdülbaki Erol bu listede yok.
Bunlar Türklüğe, Türk milletine, devletine ve bunların yüce menfaatlerine zarar vermiyorlar mı?
Dine zarar vermekse söz konusu olan, bunları dinleyen aklı başında Müslümanların dinden çıkmaya yöneldiğinin farkında değiller mi?
Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / oraj_poyraz@alpinaasia.com )

26 Ocak 2018 Cuma

AKP ile MHP arasında kurulan ‘Seçim ittifakı’ komisyonunda yapılan son toplantıda masaya sürpriz bir model getirildi: 31 İL'DE SİSTEM DEĞİŞİYOR"

AKP VE MHP İSTİYOR DİYE: "31 ilde sistem değişiyor!.."
AKP ile MHP arasında kurulan ‘Seçim ittifakı’ komisyonunda yapılan son toplantıda masaya sürpriz bir model getirildi. Yeni dillendirilen bu model benimsenirse 2019 seçimlerinde 31 ilde seçim bölgeleri oluşturulacak ve yeni bir harita ortaya çıkmış olacak.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "MHP, Adalet ve Kalkınma Partisi ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet etme sistemini 2019'da tam manasıyla tesis etme maksadıyla sonuna kadar birlikte ve yan yana mücadelesini sürdürecektir" sözleriyle gündeme getirdiği seçim ittifakı çalışmalarında sıcak anlar yaşanıyor. Yeni Şafak'tan Emrah Yeşilduman'ın haberine göre Bahçeli'nin açıklamalarıyla başlayan seçim ittifakı görüşmelerinde AK Parti ve MHP arasında yeni bir formül masaya yatırıldı. Daha önce seçim barajının aynen korunmasının yanında daraltılmış bölge üzerinde çalışma yapılması planlanıyordu. Ancak son görüşmede yeni bir formül dile getirildi. Buna göre; 6 ya da 8'den fazla vekil çıkaran iller birden fazla seçim bölgesine bölünecek. Bu şekilde hangi parti o bölgede etkinse onun adayı öne çıkartılacak. 6 vekil üzerinden bu sistem uygulanırsa Türkiye’de 31 il, birden fazla seçim bölgesine bölünecek.
31'E YÜKSELECEK
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından 16 Nisan 2017 anayasa referandumun ardından kabul edilen milletvekili sayısının 600’e çıkarılmasının ardından illerin milletvekili sayısı yeniden belirlenmişti. YSK’nın belirlediği yeni listeye göre 31 ilin vekil sayısı 6’nın üzerinde. Daha önce İstanbul, Ankara, İzmir ve son olarak da Bursa seçim bölgelerine ayrılmıştı. Yeni sistemde 6 vekil üzerinde çıkaran iller seçim bölgelerine ayrılırsa 31 ilde yeni seçim bölgeleri oluşacak. İşte bölünmesi muhtemel o iller;
Seçim ittifakından illerin seçim bölgelerine bölünmesi kararı çıkarsa 31 ilde muhtemel tablo böyle olacak. YSK’nın anayasa referandumundan sonra 600 vekil üzerinden belirlediği illerin milletvekili sayısı listesi ise şöyle; Adana 15, Adıyaman 5, Afyonkarahisar 6, Ağrı 5, Amasya 3, Ankara 36, Antalya 16, Artvin 2, Aydın 8, Balıkesir 9, Bilecik 2, Bingöl 3, Bitlis 3, Bolu 3, Burdur 3, Bursa 20, Çanakkale 4, Çankırı 2, Çorum 4, Denizli 8, Diyarbakır 12, Edirne 4, Elazığ 5, Erzincan 2, Erzurum 6, Eskişehir 6, Gaziantep 14, Giresun 4, Gümüşhane 2, Hakkari 3, Hatay 11, Isparta 4, Mersin 13, İstanbul 97, İzmir 28, Kars 3, Kastamonu 3, Kayseri 10, Kırklareli 3, Kırşehir 2, Kocaeli 13, Konya 15, Kütahya 5, Malatya 6, Manisa 10, Kahramanmaraş 8, Mardin 6, Muğla 7, Muş 4, Nevşehir 3, Niğde 3, Ordu 6, Rize 3, Sakarya 7, Samsun 9, Siirt 3, Sinop 2, Sivas 5, Tekirdağ 7, Tokat 5, Trabzon 6, Tunceli 2, Şanlıurfa 14, Uşak 3, Van 8, Yozgat 4, Zonguldak 5, Aksaray 4, Bayburt 2, Karaman 3, Kırıkkale 3, Batman 5, Şırnak 4, Bartın 2, Ardahan 2, Iğdır 2, Yalova 3, Karabük 3, Kilis 2, Osmaniye 4, Düzce 3. (26.01.2018-Cuma, 15:16)

20 Ocak 2018 Cumartesi

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelikleri seçimlerine katılabilme yeterliliğine sahip siyasi partileri belirledi. Listede 9 parti kendine yer bulurken İYİ Parti yer almadı

SEÇİMLERE KATILMA HAKKI BULUNAN SİYASİ PARTİLER "YSK" TARAFINDAN AÇIKLANDI 
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelikleri seçimlerine katılabilme yeterliliğine sahip siyasi partileri belirledi. Listede 9 parti kendine yer bulurken İYİ Parti yer almadı. İYİ Parti Genel Sekreteri Aytun Çıray Twitter'dan yaptığı açıklama ile konuya açıklık getirdi.
YSK'nın Resmi Gazete'de yayımlanan kararında, 298 sayılı "Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun" ile 2820 sayılı "Siyasi Partiler Kanunu"nun ilgili maddelerine göre, 1 Ocak'tan en az 6 ay öncesi itibarıyla illerin en az yarısında teşkilat kurdukları ve büyük kongrelerini yaptıkları saptanan 9 partinin seçimlere katılma yeterliliği bulunduğu bildirildi.
9 PARTİ YER ALDI
Bu partilerin alfabetik sırayla: Adalet ve Kalkınma Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi ve Vatan Partisi olduğu belirtildi.
Diğer partilerin ise genel kongre veya teşkilatlanma koşulunu yerine getiremedikleri, dolayısıyla 298 sayılı kanunun 14. maddesinin 4. ve 11. fıkraları ile 2820 sayılı kanunun 36. maddesinde öngörülen nitelikleri kazanmadıklarının belirlendiği ifade edildi.
İYİ PARTİ'DEN AÇIKLAMA
İYİ Parti Genel Sekreteri Aytun Çıray konuyla ilgili Twitter'dan yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: ​"YSK, bugün yaptığı toplantının ardından an itibarıyla seçime girebilecek partilerin listesini açıklamıştır. Açıklanan listede İYİ Parti'nin yer almaması yasa gereğidir. Çünkü; @iyiparti sözkonusu listeye 1. Kongresi'ni yaptığı 10 Aralık 2017 tarihinden 6 ay sonra girecektir."

19 Ocak 2018 Cuma

Doç. Dr. Mustafa TUNA (Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı) Açıkladı: ANKARA'YA ÜÇ YENİ DEV PROJE. TRAFİK DERDİ KALMAYACAK!.

BAŞKENT TRAFİĞİNİN KİLİT NOKTALARINA NEFES ALDIRACAK ÜÇ YENİ PROJEYE HAZİRAN AYINDA BAŞLANACAK
BAŞKENTLİLERİN TALEPLERİNİ DİKKATE ALARAK PROJELERİ TEK TEK HAYATA GEÇİREN ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI DOÇ. DR. MUSTAFA TUNA, ÜÇ AYRI KAVŞAKTA YOLLARIN YENİDEN DÜZENLENECEĞİNİ SÖYLEDİ
YENİ PROJELER:
1- MEVLANA BULVARI - DİKMEN CADDESİ KESİŞİMİ ALT GEÇİT PROJESİ,
2- SAMSUN YOLU TÜRK TELEKOM BİNASI ÖNÜ ARAÇ ALT GEÇİDİ PROJESİ,
3- AKKÖPRÜ KAVŞAĞI DÜZENLEME PROJESİ
24 saat kesintisiz ulaşım, bakiye aktarma, AŞTİ otoparkında bekleme süresinin 50 dakikaya çıkarılması ve ulaşıma 2018 yılında zam yapılmayacağı müjdelerini veren Tuna, son olarak Ankara trafiğine nefes aldıracak üç dev projeyi daha Başkentlilerle paylaştı.

TRAFİK SIKIŞIKLIĞINA SON
Ankaralıları yakından ilgilendiren üç kavşak projesinin;
1- Mevlana Bulvarı - Dikmen Caddesi Kesişimi Alt Geçit Projesi
2- Samsun Yolu Türk Telekom Binası Önü Araç Alt Geçidi Projesi
3- Akköprü Kavşağı Düzenleme Projesi olduğunu açıklayan Başkan Tuna, bu kavşaklarda yaşanan trafik yoğunluğunu azaltmayı amaçladıklarını söyledi.

OKULLARIN KAPANMASI BEKLENECEK
Büyükşehir Belediyesi birimlerinin üzerinde titizlikle çalıştığı kavşak projelerine yaz aylarında başlanacak. Yaz aylarını tercih etmelerinin temel sebebi olarak okulların kapanmasını gösteren Başkan Tuna, Ankara’nın sorunlu bölgelerindeki trafik akışına nefes aldıracak üç projeyi okullar açılana kadar tamamlamayı hedeflediklerini de ifade etti.
Samsun ve Konya yolları üzerindeki 3 ayrı noktada yapılacak çalışmalarla, Samsun-Konya yolunda iki yönlü kesintisiz trafik akışı sağlanabilecek.

MEVLANA BULVARI-DİKMEN CADDESİ KESİŞİMİNE NEŞTER
Projenin detaylarını ve yapılacak çalışmaları kalem kalem açıklayan Başkan Tuna, Mevlana Bulvarı ile Dikmen Caddesi’nin kesişme noktasında çalışma yapılacağını söyledi.
Kepekli kavşağı olarak da bilinen Mevlana Bulvarı’nın Dikmen Caddesi’yle kesiştiği noktada alt geçit yapılacak. Mevcut durumda sinyalizasyon aracılığıyla trafiğin düzenlendiği kavşakta, yapılacak değişiklikle yaklaşık 470 metre uzunluğunda ve 3 gidiş-3 geliş olacak bir altgeçit inşa edilecek.
Konya-Samsun yolu istikametindeki trafiği kesintisiz hale getirmeyi planladıklarını belirten Başkan Tuna, “Altgeçidin üst bölgesinde yapılacak dönel kavşak sayesinde de Samsun-Konya yolu yönlerinden gelen araçların Dikmen Caddesi’ne giriş çıkışlarını sağlayacağız” dedi.

SAMSUN YOLU TÜRK TELEKOM BİNASI ÖNÜNE ALT GEÇİT
İkinci dev projenin ise Samsun Yolu Türk Telekom Binası önünde yer alan “U” dönüşün bulunduğu noktada hayata geçirileceğini açıklayan Başkan Tuna, bu noktada sık sayıda meydana gelen trafik kazalarını bu sayede önlemeyi amaçladıklarına dikkat çekti.
Havaalanı yönüne giden araçların daha güvenli ve konforlu dönüş yapabilmeleri için Samsun Yolu aksında bir altgeçit çalışması yapılacağını belirten Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Mustafa Tuna, yapılacak altgeçidin de 3 gidiş ve 3 geliş olacağını ve toplam uzunluğunun da yaklaşık 580 metre olacağını ifade etti.
Yapılacak geçit sayesinde Konya istikametinden gelip Havaalanı yönüne devam edecek araçlar ile Samsun istikametinden gelen araçların kesişme yaşamadan devam edecekleri bilgisini paylaşan Tuna, “Projenin getireceği bir diğer fayda da Aydınlıkevler ile Örnek mahallelerinin birbiriyle bağlantısını sağlayacak olması” diye konuştu.
Siteler Kavşağı ile Fatih Köprülü Kavşağı’ndaki trafik yoğunluğunu da rahatlatacak projenin önemine vurgu yapan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Tuna, “Altgeçit inşaatı için 1,5 aya kadar yapım ihalesine çıkmayı planlıyoruz. Aynı şekilde diğer projelerdeki gibi Haziran ayı başında okulların kapanmasıyla işe başlayıp, 3 ay içinde okulların açılmasıyla bitirmeyi planlıyoruz” dedi.

AKKÖPRÜ KAVŞAĞI KÖPRÜSÜ 3 ŞERİDE YAN YOLLARLA 4 ŞERİDE ÇIKACAK
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Doç. Dr. Mustafa Tuna, üçüncü kavşak projesinin de Konya, İstanbul ve Samsun yollarının kesişiminde bulunan Akköprü Kavşağı olacağını açıkladı. Yeni projenin trafik sıkışıklığını rahatlatacak bir çalışma olacağını ifade eden Tuna, yeni köprünün 2’şer şeritten 3’er şeride çıkarılacağını söyledi.
Büyükşehir hazırladığı yeni projeyle, 1998 yılında hizmete açılan Akköprü Kavşağı’ndaki köprüyü genişleterek, orta bölümünde yer alan İstanbul Yolu’na katılım bağlantılarını da Konya ve Samsun yollarının sağ taraflarına alacak.
Akköprü kavşağında yapılacak çalışmanın da okulların kapanmasıyla birlikte Haziran aylarında başlatılacağını belirten Başkan Tuna, şu bilgileri paylaştı:
“Yol, çaprazlama olduğu için Akköprü Kavşağı’na gelindiğinde, düz devam edenler köprü üstlerine sağ taraftan çıkıyor, İstanbul Yolu’na dönmek isteyenler de köprünün orta tarafından sağa ve sola dönüyorlar. Bu da trafik akışında sıkıntıya neden oluyor. Bunu ortadan kaldırmak için yeni bir proje hazırladık. Yolun rampalarını da 3 gidiş-3 geliş olarak hazırladık ama bağlantı yollarının olacağı bölümde köprü 4 gidiş-4 geliş olacak şekilde hizmet verecek.

KESİNTİSİZ ANKARA TRAFİĞİ
Akköprü kavşağında hem Konya Yolu hem de Samsun yolu tarafından yeni yan yol açarak köprünün genişlemesinin sağlanacağı projeyle, sürücüler bundan sonra köprüye girmeden önce hem Ulus istikametine hem de İstanbul yolu istikametine kesintisiz geçiş yapılabilecek.

16 Ocak 2018 Salı

ASLA GİREMEYECEĞİNİZ TÜRKİYE'DEKİ 5 YASAK ALAN (AMERİKAN ASKERİ ÜSSÜ)

Daha fazla içeriğe ulaşabilmek için Abone olabilirsiniz.. Yine beğenerek ve merakla hazırladığım bir video oldu. Girilemeyen yerler hakkında bunları bilmiyordum. Sizinde hem bilgi edinip hemde beğenerek izleyeceğinizi düşünüyorum.

Türkiye'de Giremeyeceğiniz Girseniz de Çıkamayacağınız O (AMERİKAN ÜSLERİ) Yerler

Daha fazla içeriğe ulaşabilmek için Abone olabilirsiniz.. Yine beğenerek ve merakla hazırladığım bir video oldu. Girilemeyen yerler hakkında bunları bilmiyordum. Sizinde hem bilgi edinip hemde beğenerek izleyeceğinizi düşünüyorum.

"AVRUPA’DA TÜRK VATANDAŞLARI ŞOK’TA.." RATHAUS’TA (Belediye) çalışan bir bayan anlatıyor… (Avrupa'da yaşayan Türkler, sürekli takip, tehdit ve baskı altında. Bütün Türkler AB'de fişleniyor.) Mehti SARAÇ

AVRUPA’DA TÜRK VATANDAŞLARI ŞOK’TA..
Mehti SARAÇ (TURKISH-FORUM) 
RATHAUS’TA (Belediye) çalışan bir bayan anlatıyor…
–Bir TÜRK olarak RATHAUS’TA çalışıyorum..
Bugün ALMANYA saati ile 13.30 dan sonra (ismini vermeyeceğim) Belediyemize POLİS Müdürleri ve diğer üniformalı POLİS memurları akın akın gelip gittiler..
Bu koşuşturmaca akşam mesai bitene kadar devam etti ve ben birlikte çalıştığım diğer memur arkadaşlarıma, bu telaşın sebebini sorduğumda tam net cevap alamıyordum. Çünkü TÜRK olduğumu biliyorlardı…
Polisler bazen çalıştığım bölüme gelip ya evrak soruyor yada diğer arkadaşlarımla fısır fısır birşeyler konuşuyorlardı..
KORKTUM ve ÜRKTÜM tabii ki..
Mesai bitti ve JAHN adında bir arkadaşım vardı onu kenara çektim ve usulca sordum o bana yalan söyleyemezdi çünkü benden hoşlanıyordu. Ben bu kozu kullanmak zorundaydım ve kendisine bir iki cilve yapmak mecburiyetinde kaldım ve gerçeği öğrendim.
Mesele şu ;
Belediye sınırları içinde ikamet eden TÜM TÜRK ailelerinin adresleri tek tek alınıyormuş..
Sosyal hakları tek tek gözden geçirilip bir takım kısıtlamalara gidileceği yönünde kesin net kararların uygulanacağı, ve bu nedenle bir baskı oluşturularak, oturma izni bile olan TÜRK VATANDAŞLARININ ülkelerini ivedi olarak terk etmeleri ve TÜRKİYE’YE gitmeleri sağlanmış olacak…
Mal varlığı olanlar hakkında kırmızı alarm verilmiş ve satışlarının çok düşük fiyatlar karşılığında yapılması öngörülmüştür..
Yabancılara yönelik çocuk paraları (Yabancı olduğu için ve özellikle TÜRK) özel bir uygulamaya geçilecek ve diğer AVRUPA vatandaşları statüsünden ayrı ve düşük bir rakam ödeneceği konusunda ALMANYA’NIN öncülük yapacağı bir kararla tüm AVRUPA’DA uygulamaya geçileceği konuşulmuştur..
Polis ara sıra TÜRK ailelerinin evlerini ani baskınlarla denetleyecek ve arama yapacakmış..
Mevcut hükumete ait EVRAK, DÖKÜMAN ve TAYYİP posteri bulunan evler kesinlikle tasviye edilecekmiş..
Şimdilik JAHN tarafından bana söylenenler bunlar..Ama kendisi bana, eğer farklı bir gelişme olursa yine bilgi vereceği konusunda söz verdi..
____Yazık, çok yazık… AKP emellerine AVRUPA TÜRKLERİ’DE alet edildi..
Bu nasıl bir DEVLET adamı anlamış değilim, anlamakta istemiyorum.
Gerçekten MİLLETİNİ, VATANINI düşünen, AKLİ SELİM bir LİDER ; Ülkesine ve vatandaşlarına bu kötülüğü yapmaz..
Siz kendinizi ne zannediyorsunuz ?? Ölmeyecek’misiniz ??
Bu kadar MİLLET’E, ÇİLE-IZDIRAP-KORKU saçmaya ne hakkınız var ??
Bakınız, IRKÇI düşünceye sahip yabancılara iyilik etmiş oluyorsunuz.. Onlar yarın-bir gün tüm bu olumsuz gelişmeleri bahane ederek orada yaşayan TÜRK’LERE saldırmayacaklar mı ?? O zaman ALMAN POLİSİ veya HOLLANDA-AVUSTURYA POLİSİ bu durumları sizin yaptığınız gibi es geçerse ne olacak ?? Ve ölen o masum, ekmek parası kazanmak için km’lerce uzakta olan, mücadele eden vatandaşlarımıza olmayacak’mı ? BOK yoluna gitmiş olmazlar’mı ??
Amacın ne kardeşim senin ?? Biz DEVLET adamı görmedik’mi ? Kimsiniz siz ?? Kime hizmet ediyorsunuz ?? Amacınız ne ?? Sizin şu an yaptığınız tüm bu şarlatanlıklar, Ülkeyi dağıtmak, bölmek değil’midir ??
AK TV’LER resmen terör estiriyor. Nedir derdiniz ? Bu MİLLET’LE alıp veremediğiniz şey nedir ?? Diplomasi ve dış ilişkiler böylemi olur ??
Ben hayatımda daha böyle bir DİPLOMASİ yürüten hiç bir hükumet görmedim..
Hadi EVET denildi ve başa geçtiniz, 16 Nisan’dan sonra siz HAYIR diyen TÜRK VATANDAŞLARINA ne yapmayı planlıyorsunuz ?? Her gün tehditlerde bulunmakta neyin nesi ?? Herhalde onları diri diri toprağa gömersiniz.. Sizden beklenir çünkü !!
Yok kardeşim yok senin elle tutulacak hiç bir tarafın yok. Nereden tutsak elimizde kalıyorsun.
Yetti artık MİLLET her gün gergin uyuyor, korku ile yatağa giriyor, geleceğinden endişeli..
SAVAŞ çığırtkanlığı yapan bir tek sensin kusura bakma.. Hollanda-Almanya vs diğer Devletlerin hiç birinde senin yaptığın tehditlerin çeyreği bile yok.. Yinede onları kutluyorum gerçekten çok sabırlı davranıyorlar..
Ne yapacaksın söyle bana, hele söyle ?? İZMİR’İ ne yapacaksın ? ESKİŞEHİR’İ ne yapacaksın ? TEKİRDAĞ-EDİRNE-KOCAELİ-ADANA-MERSİN vs vs ne yapacaksın ??Hepsinin içini boşaltıp öldürecek’misin ??
Ey KILIÇDAROĞLU ; Sende artık adam ol..”TERÖRİST” damgası yerim diye bu yanlış politikaları benimsemek zorunda değilsin.. Bu ülke MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN mirasıdır ve sende o mirasın baş koruyucusu olan CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN başındaki GENEL BAŞKANI’SIN..
Korkma ! Hakkını savun ve bizler, bu ülkenin gerçek sahipleri olarak senin arkanda dik duracağımıza SÖZ VERİYORUZ. Gereğini yap..
3-5 cümbüşün emelleri için kendi topraklarımızı kimseye teslim etmeyeceğiz..
Medya ele geçirilmiş ve tüm yargı organları sindirilmiş, Anayasa yok edilmiş, ORDU neredeyse tasviye edilmiş ve memleketin her köşesi bir fiil işgal edilmiş ve bizler hala DEMOKRASİ’DEN bahsediyoruz.. DEMOKRASİ YOK kardeşim, DEMOKRASİ İŞGAL ALTINDA..
Asıl korku AVRUPA-ORTADOĞU-AMERİKA falan-filan değil. Asıl korku üzerimize çöreklenmiş olan ve her gün medya yolu ile insanları aldatan, sömüren ve fetva veren/okuyan başımızdaki tehlikedir..
Dışarıdaki ülkelerden’de, kendi adına DEMOKRASİ ve İNSAN HAKLARI’NA saygı bekleyen gurursuz, haysiyetsiz bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu unutmayacağız..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Mehti SARAÇ

13 Ocak 2018 Cumartesi

Son dakika! YÖK yardımcı doçentlik yerine gelecek yeni sistemi açıkladı

Son dakika! 
YÖK yardımcı doçentlik yerine gelecek yeni sistemi açıkladı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı yardımcı doçentliğin kaldırılmasıyla ilgili düzenlemeyle akademide de köklü değişiklikler yapılacak. Yardımcı Doçentlik kalkarken yerine Doktor Öğretim Görevlisi kadrosu gelecek. Doçentliğe geçişte ise sözlü sınav kalkacak, asgari dil şartında seviye düşürülecek, üniversitelere yetki devri sağlanacak. Akademik personelin verimli kullanılması için platform kurulacak. İşte Meclis'e sevk edilmesi beklenen yeni düzenlemenin ayrıntılar.
YÖK. geçen hafta MEB'e gönderdiği düzenlemeyi paylaştı. Meclis'e yasa tasarısı olarak sunulacak değişiklikle üniversitelerin akademik yapılanmasında köklü değişikliklere gidilecek.
AKADEMİK KARİYER PLATFORMU GELİYOR
Düzenlemeyle Akademik Kariyer Platformu oluşturulacak. Bu platform vasıtasıyla, doktorasını tamamlayan mezunlar kendilerine doğru ve hızlı bir şekilde üniversite pozisyonu bulabilecek. Düzenlemyele özellikle yeni kurulan ve gelişmekte olan üniversiteler ile misyon farklılaşması ve ihtisaslaşma programları kapsamındaki üniversitelerin amaçlarına yönelik doktoralı insan kaynağı ihtiyacının karşılanması hedefleniyor. Bu şekilde öğretim üyeliği istihdamı sürecinin daha şeffaf ve performans odaklı olarak yürütülmesi sağlanacak. Doktorasını bitirenler ile akademisyen ihtiyacı içinde olan üniversiteler şeffaf bir yöntemle bu platformda buluşturulacak. Doktorasını bitirenler daha hızlı bir şekilde üniversitelerde kadroya geçeceklerdir.
ÜAK DEĞİŞECEK
Son yıllarda üniversite sayısının hızla artması karşısında işlevselliği azalan Üniversitelerarası Kurul teşkilat şemasında ÜAK’ın hiçbir yetkisini daraltmadan, daha verimli ve hızlı çalışabilmesi Yönetim Kurulu oluşturulması, ÜAK’ın doçentlik süreçlerini daha hızlandırabilmek için bazı değişikliklere gidilecek. YÖK'ün açıkladığı sisteme göre,
- Doktor unvanına sahip Araştırma Görevlisi ve Uzmanların da ders verebilmesi,
- Yükseköğretim kurumlarından ayrılan öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumlarına geri dönebilmesi sürecinin Yükseköğretim Kurulundan uygunluk alınmadan doğrudan üniversitelerimiz tarafından yürütülmesi,
- Tezsiz yüksek lisans ücretlerinin belirlenmesi yetkisinin Yükseköğretim Kurulundan uygunluk alınmadan doğrudan üniversitelerimiz tarafından yürütülmesi,
- Yükseköğretim kurumlarında çalışmasına ihtiyaç duyulan sözleşmeli sanatçı öğretim elemanlarının ilgili mevzuat dahilinde çalıştırılabilmesi sürecinin Yükseköğretim Kurulu'ndan uygunluk alınmadan doğrudan üniversiteler tarafından yürütülebilmesi, sağlanacak.
İşte YÖK'ün açıkladığı yeni sistemin soru ve cevaplarla detayları:
1. Yasa değişikliği önerisinde Yardımcı Doçentlik kadrosunun kaldırılması mı önerilmektedir?
Evet.
2. Doktorasını bitirenler doğrudan doçentliğe başvurabilecekler midir?
Evet, aslında yasal zorunluluk bulunmasa da ve aykırı örnekleri olsa da uygulamada “doktoradan sonra doçentlikten önce zorunlu bir kademe olarak kabul edilmekte olan” yardımcı doçentlik kaldırılacak ve doktorasını bitirenlerin doğrudan doçentliğe geçişi aşağıdaki düzenlemelerle kolaylaştırılacaktır.
3. Mevcut durumda Yardımcı Doçent kadrosunda bulunan öğretim üyelerinin durumu ne olacaktır?
Mevcut durumda “Yardımcı Doçent” kadrosunda bulunan öğretim üyelerine hak kaybı olmadan ihdas edilen “Doktor Öğretim Görevlisi” kadrosuna herhangi bir işlem ve şarta gerek duymaksızın geçirilecektir.
Ayrıca ihdas edilen bu kadronun aylık ücretleri, yardımcı doçent kadrosuna göre daha iyi olacaktır.
4. “Doktor Öğretim Görevlisi” kadrolarına doktor veya eşdeğer unvana sahip tüm adaylar da başvurabilecek midir?
Evet.
5. “Doktor Öğretim Görevlisi”’nin sistemdeki mevcut öğretim görevlisi kadrosundan farkı nedir?
Mevcut öğretim görevlileri öğretim üyesi statüsünde değildir. “Doktor Öğretim Görevlisi” ise öğretim üyesi statüsünde olacaktır. Dolayısıyla iki kadro birbirinden farklıdır.
6. “Yardımcı Doçent” kadrosunun kaldırılmasında ve “Doktor Öğretim Görevlisi” kadrosunun oluşturulmasındaki gerekçe nedir?
Bilindiği gibi yardımcı doçentlik kadrosu 2547 sayılı kanun ile sisteme girmiştir. Akademinin kendi tabii ihtiyacı ve doğası sonucu değil, o günkü sorunlara pratik çözüm üretmeye yönelik olmak üzere icat edilmiştir. Yükseköğretim Kanunu’ndaki “yardımcı doçentlik” kadrosu “doçentin yardımcısı” şeklindeki bir yanlış algı oluşturmaktadır. Bu gerçek ve dünyadaki gelişmiş yükseköğretim sistemlerinde aynı pozisyon için kullanılan ibarelerin anlamları dikkate alınarak, “Doktor Öğretim Görevlisi” kadrosu ihdas edilmiştir.
Bu düzenlemeyle doktora sonrasında öğretim üyeliğine geçiş sürecinin daha hızlı bir şekilde gerçekleşmesi mümkün olabilecektir.
Doçentlik sürecinde aşağıdaki iyileşmelerde dikkate alındığında “Doktor Öğretim Görevlisi” kadrosunun geçici bir öğretim üyeliği kadrosu olması beklenmektedir.
7. Konu Doçentlik ile de doğrudan ilişkili olduğundan doçentlik başvurularında ve doçentlik kadro atamalarında mevcut sistemde değişiklikler olacak mıdır?
Evet olacaktır. Yardımcı doçentliğin kaldırılması; doktor öğretim görevlisi kadrosunun getirilmesi düzenlemesinin doçentlik sürecindeki köklü değişiklikler ile birlikte hayata geçirilmesi planlanmaktadır.
Mevcut sistemde doçentlik başvuruları (a) yabancı dil barajı, (b) eser inceleme ve (c) sözlü sınav olarak üç aşamada gerçekleştirilmektedir. Doçent unvanına sahip kişilerin doçentlik kadrolarına atanma süreci ise üniversitelerin kendi senatolarınca belirlenen atama kriterlerince gerçekleştirilmektedir.
Dünyadaki gelişmiş yükseköğretim sistemlerinde bu süreç üniversiteler tarafından yürütülmektedir. Bu dikkate alınan birinci husustur. Diğer taraftan ilk defa yardımcı doçentlik ve doçentlik konusuyla ilgili çok geniş bir görüş alma süreci gerçekleştirilmiştir. Gelen görüşler doçentlik konusunda iki konuda sorun olduğunu ortaya koymuştur. Büyük çoğunluk merkezi sözlü sınavının kaldırılmasını talep etmektedir. Belli bir nispette de dil barajının merkezi olarak belirlenmesinin yanlış olduğu dile getirilmektedir. Yeni düzenlemeler bu iki sorunlu alanı ortadan kaldıracaktır. Yani kanunda yer alan yabancı dilde asgari 65 puan ön şartı ve sözlü sınav zorunluluğu kaldırılacaktır.
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından sadece eser incelemesi süreci gerçekleştirilecek ve başarılı olan adaylara “Doçentlik Yeterlik Belgesi” verilecektir. Bu, eser/yayın inceleme esaslı yeterlik belgesi olacaktır. Doçentlik yeterlik belgesine sahip adayların doçent kadrosuna atanması süreçleri ise üniversiteler tarafından yönetilecektir.
Bu aşamada ise üniversitelerimiz mevcut sistemdeki atama süreçlerinde olduğu gibi Yükseköğretim Kurulundan uygunluk alınmak üzere senatolarınca ilave kriterler belirleyebileceklerdir.
Bu husus tek tip akademi ve akademisyen oluşturmaktan uzaklaşmayı ifade etmekte olup YÖK tarihindeki üniversitelere en büyük yetki devridir.
8. ÜAK’dan doçentlik yeterlilik belgesi alan bir öğretim elemanının doçentlik kadrosuna atanabilmesi için istenen asgari yabancı dil puanı barajı ne olacaktır?
Mevcut sistemde asgari 65 olan yabancı dil puan şartı, doktora için gerekli olan asgari 55 puandan aşağı olmamak kaydıyla ilgili üniversite tarafından belirlenebilecektir. Üniversitelerimizin bir kısmı mevcut uygulamada doçentlik kadrosuna atanma için bunun üzerinde puan aramakta idiler, bu devam edebilecektir. Bununla birlikte üniversitelerimiz 55 puan ile de yetinebilirler. Bu konuda yetki üniversitelerin yetkili kurullarında olacaktır.
9. Yükseköğretim kurumları dışından doçentlik başvurusunda bulunma devam edecek midir? Edecek ise sistem bunlar için sistem nasıl işleyecektir?
Evet, bu uygulama devam edecektir. Yükseköğretim kurumları dışından Doçentlik başvurusunda bulunanlar için doçentlik unvanının verilmesi ÜAK tarafından gerçekleştirilecektir.
10. Doçentlik süreçlerinin bir aşamasında bulunanlar için ne düşünülmektedir?
Bu durumda olanlar için hak kaybı oluşturmayacak, kendilerinin seçimine bırakılacak seçenekler oluşturulacaktır.
11. Mevcut sistemde eser inceleme aşamasında başarılı olup sözlü sınav aşamasında başarısız olan doçent adaylarının durumu nasıl olacak?
Bu adaylar eser inceleme aşamasından başarılı olduğundan Doçentlik Yeterlik Belgesi alabilecek ve doğrudan üniversitelere başvuruda bulunabileceklerdir.
12. Bu adayların isterlerse sözlü sınav aşamasına girmesi ve başarılı olması durumunda ÜAK tarafından verilecek doçent unvanı alması mümkün olabilecek midir?
Evet. Mümkün olabilecektir.
13. YÖK’ün doktoralı insan kaynaklarının akademi de daha şeffaf ve performans odaklı istihdamına yönelik bir çalışması olacak mı?
YÖK bu konuda akademi ve toplumdaki hassasiyetleri de dikkate alarak bir çalışma başlatmıştır. Konuyla ilgili olarak paydaşların da görüşlerini almaktadır. Bu çalışma kapsamında Akademik Kariyer Platformu oluşturulmaktadır. Bu platform vasıtasıyla, doktorasını tamamlayan mezunlar kendilerine doğru ve hızlı bir şekilde üniversite pozisyonu bulabileceklerdir. Ayrıca bu proje özellikle yeni kurulan ve gelişmekte olan üniversiteler ile misyon farklılaşması ve ihtisaslaşma programları kapsamındaki üniversitelerin amaçlarına yönelik doktoralı insan kaynağı ihtiyacının karşılanması sürecine katkıda bulunacak ve bu şekilde öğretim üyeliği istihdamı sürecinin daha şeffaf ve performans odaklı olarak yürütülmesi mümkün olabilecektir. Kısacası doktorasını bitirenler ile akademisyen ihtiyacı içinde olan üniversiteler şeffaf bir yöntemle bu platformda buluşturulacaklar, doktorasını bitirenler daha hızlı bir şekilde üniversitelerde kadroya geçeceklerdir.
14. Bu düzenleme paketinde başka yasa teklifi bulunulan konular var mıdır?
Evet, başkaca konularda da değişiklik teklifleri vardır. Bunlar;
Son yıllarda üniversite sayısının hızla artması karşısında işlevselliği azalan Üniversitelerarası Kurul teşkilat şemasında ÜAK’ın hiçbir yetkisini daraltmadan, daha verimli ve hızlı çalışabilmesi için ÜAK Yönetim Kurulu oluşturulması, ÜAK’ın doçentlik süreçlerini daha hızlandırabilmek için bazı değişiklikler,
Doktor unvanına sahip Araştırma Görevlisi ve Uzmanların da ders verebilmesi,
Yükseköğretim kurumlarından ayrılan öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumlarına geri dönebilmesi sürecinin Yükseköğretim Kurulundan uygunluk alınmadan doğrudan üniversitelerimiz tarafından yürütülmesi,
Tezsiz yüksek lisans ücretlerinin belirlenmesi yetkisinin Yükseköğretim Kurulundan uygunluk alınmadan doğrudan üniversitelerimiz tarafından yürütülmesi,
Yükseköğretim kurumlarında çalışmasına ihtiyaç duyulan sözleşmeli sanatçı öğretim elemanlarının ilgili mevzuat dahilinde çalıştırılabilmesi sürecinin Yükseköğretim Kurulundan uygunluk alınmadan doğrudan üniversitelerimiz tarafından yürütülmesi.
Dolayısıyla bütün bu değişiklik önerileri, akademik yükseltilmelerde daha şeffaf ve sorunları giderici, merkeziyetçilikten daha uzak bir YÖK yönetimi, üniversiteleri karar alma süreçlerinde daha öne çıkaran ve onların kendi markalarını oluşturmaya ve sistemde çeşitliliğe imkan tanıyan düzenlemelerdir.

11 Ocak 2018 Perşembe

AJANİMO: "Hayvana Tecavüze Yine Hapis Yok: Tüm Gerçekleriyle Yasa Tasarısı"

Hayvana Tecavüze Yine Hapis Yok: Tüm Gerçekleriyle Yasa Tasarısı



Daha önce “katliam yasasına” güzelleme yapan ana akım medya yine tasarı içinden yaralı maddeleri cımbızlayarak kamuoyuna sundu. Peki yasa tasarısındaki maddeler yeterli mi? Hayvana yönelik şiddet gerçekten hapis cezasıyla mı sonlanacak?

Hayvana şiddet olayları ülkemizde dur durak bilmiyor. Cezaların caydırıcı olmaması da bu olayların önüne geçilmesini engelliyor. Hayvan aktvistleri uzun yıllardır hayvana yönelik suçlara caydırıcı cezalar gelmesini bu suçların kabahat kanunundan ceza kanununa geçmesini talep ediyorlardı. Ancak beklenen yasa bir türlü çıkmadı. Hayvana yönelik suçlar her seferinde en iyi ihtimalle para cezası ile sonuçlandı. Geçtiğimiz gün basında hükümetin yeni bir yasa tasarısı hazırladığı ve bu tasarıyla hayvana şiddete hapis cezası geleceği iddia edildi. Ancak yasayı inceleyen hayvan aktivistleri ve hukukçular yasanın yetersiz olduğu ve basına yansıtıldığı kadar umut verici maddeler içermediği konusunda hem fikir.


Yasa tasarısının ayrıntılarını İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Av. Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu ve Hayvan Hakları İzleme Komitesi Koordinatörü Veteriner Teknikeri Burak Özgüner ajanimo.com’a yorumladı.

Av. Deniz Tavşancıl Kalafatoğlu:

Sahipli Hayvan da TCK’dan Çıkarıldı
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; arzumuz TCK’da madde değişikliğine gidilmesi iken yine değişikliğin sadece 5199 sayılı kanunla sınırlı kalması, TCK’ya madde eklemek yerine bütün yasal düzenlemelerin hayvanları koruma kanununda yapılmış olması çok üzücü olmustur. Bu kadar önemli bir cezai düzenlemenin özel kanun yerine genel kanunda yapılmış olmasını tercih ederdik. Evet bu tasarıda sahipli – sahipsiz hayvan ayrımı kaldırılmıştır. Ancak; amacımız sahipsiz hayvanların da TCK kapsamına alınması iken, bir de üstüne sahipli hayvanların da tck dan çıkarılarak sahipli sahipsiz bütün hayvanların 5199 kapsamına alınmış olması buyuk bir hayal kırıklığı yaratmıştır.
Tasarı iceriginden bahsetmek gerekirse; burada çarpıcı olan cok önemli bir iki husus vardır:
1. Zaten sahipli hayvana karşı yapılan eziyete 4 aydan 3 yıla hapis cezası veriliyordu. Bu kapsama sahipsiz hayvanların da alınmış olması sevindiricidir ancak cezanın alt sınırınin 2 yıl olmaması cezanın paraya çevrilmesine ve ertelenmesine yol açacaktır. O nedenle getirilen ceza caydırıcı değildir. Alt sınırların en az 2 yıl olarak düzenlenmesi gerekirdi.
 2. Diğer belki de en önemli husus; şikayet hususudur. Sahipli hayvana karşı yapılan eziyette hayvan sahibinin sikayeti aranmakta, Sahipsiz hayvana karşı yapılan eziyette ise Orman ve Su İşleri Bakanlığının şikayeti aranmaktadır. Böylelikle, kişi kendi hayvanına zarar verebilecek ve ceza sistemi o kişi hakkında çalışmayacaktır. Bunun yanı sıra, vatandaşların derneklerin biz istanbul barosu hayvan hakları merkezinin şikayet hakkı ortadan kaldırılmaktadır. Bu hak sadece bakanlığa tanınmaktadır. Böylelikle bizlerin yaptığı onlarca BİMER ve CİMER şikayetlerinin önü kesilmiş olacaktır. Kaldı ki bugüne kadar kadro anlamında oldukça yetersiz kalan Orman ve Su İşleri Bakanlığının, özellikle İstanbul’da 39 ilçeye bakmakla görevli sadece 2 veteriner Hekimi varken ve ihlallere fiilen yetişemiyorken, bu tasarı ile böyle bir yükün altından nasıl kalkabileceği büyük bir soru işaretidir.
3. Çok önemli başka bir husus, Belediyeler maalesef hayvan haklarını en çok ihlal eden müesseselerin basında gelmektedir. Tasarıda belediyelerin ihlallerine karşı özel ve ayrı bir yaptırım getirilmediği gibi, Belediyelerin de, hükümetin partisinden olması halinde nasıl bir prosedür işleyeceği muammaya dönüşmüştür.
4. Diğer eleştireceğim önemli husus da, ülkemize hayvan hak ihlallerinin basında hayvana tecavüz gelmektedir. Oysa hayvana tecavuz eylemi, yeni tasarıda cezai müeyyide olarak hapis cezası ile cezalandırılmamış, sadece 300-tl olan idari para cezası 2.000-tl olarak yükseltilmiştir. Sapıklık sapkınlık olarak ortaya çıkan hayvan tecavüzüne getirilen bu para cezası, paralellik arz eden çocuk tecavüzlerinin de önüne geçilmesine hizmet etmeyecektir.
5. Son olarak; hayvan dövüştürülmesine de 2 aydan 2 yıla kadar hapis cezası getirilmiş olması sevindiricidir, ancak hayvanların birbirlerine zarar vermiş olması şartı aranmaktadır. Hayvan dövüşü de hayvan hakkı ihlali oluşturmaktadır ve zarar görmeleri şartının aranmamış olması, hayvan hakkı açısından daha doğru bir düzenleme olurdu. Kaldı ki, hayvan dövüşü – tehlikeli ırk saçmalığı çok önemli sorunlardır ve tasarıda çözülmüş olması gerekirken üstünden öylesine geçilmiştir. Kısaca bu tasarı bizleri mutlu ve tatmin etmemiştir. Adeta son zamanlarda oldukça yükselen sesin ve tepkinin havasının alınması için yapılmıştır. Düzenleme mutlaka tck kanununa madde montesi ile eklenmelidir ve sahipli veya sahipsiz hayvanlara işkence yapan, zehirleyen, döven, dövüştüren, sağlığının veya alıgılama yeteneğinin bozulmasına sebep olan, yaralayan, aç veya susuz bırakan, gücünü açıkça aştığı görülen fiillere zorlayan, yetkisi dışında cerrahi müdahalelerde bulunan veya cinsel duyguları tatmine yönelik her türlü hareketlerde bulunan, cinsel ilişkide bulunan, her ne suretle olursa olsun fiziksel veya psikolojik acı çektiren, zarar veren kişinin, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır şeklinde olmalıdır.
Bu suçu işleyenlerin ise a) Gebe hayvana karşı, b) Kişinin kendi sahibi olduğu hayvana karşı, c) Silahla, d) Birden fazla kişi tarafından birlikte, e) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, f) Kimyasal, uyuşturucu veya uyarıcı madde kkullanmak sureti ile, g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi veya hhizmet ilişkisi sırasında veya nedeniyle, İşlenmesi halinde, yarı oranında arttırılması şeklinde düzenlenmelidir. Yoksa, bu hali ile, bu tasarı, asla ihtiyaçları karşılayacak, hayvanları ve haklarını sonuna kadar koruyacak ve topluma huzur ve adalet getirecek bir yasal düzenleme mahiyetinde olamayacaktır.

Burak Özgüner:

Hayvana Tecavüze 3000 TL İdari Para Cezası Keserek Tecavüzcüler Engellenemez
Tasarı, basında “hayvana işkenceye hapis cezası geliyor” şeklinde yer buldu. Geçmişteki lobicilik deneyimlerimden ve yaptığım görüşmelerden, hapis cezası konusunda, etkin bir düzenleme, caydırıcılık tabii ki beklemiyordum ancak tasarıyı okuduğumda oldukça öfkelendiğimi çok net söyleyebilirim. Tasarı, bu haliyle hayvanları ve onların haklarını korumaktan oldukça uzak. Hayvana tecavüze 3000 TL idari para cezası keserek tecavüzcüler engellenemez. Bu tasarıyı hazırlayanlar kimler ise vicdanlarını ne zaman kaybettiklerini gerçekten merak ediyorum. Sokaktaki hayvanı öldüren şahsa, belediyeye 4000 TL idari para cezası keserek Türkiye genelinde her gün yaşanan, tekrarlanan katliamlar engellenemez. Tasarı, neyin suç olup olmadığı konusunda korkunç, endişe verici bir keyfiyet sağlayacak.
Sivil Toplum Kuruluşlarının Suç Duyurusunda Bulunması Engellenecek
Tasarıda “suç” olarak tanımlanan fiiller, hayvana işkence, “haklı bir neden olmaksızın” öldürme, birbirine zarar verecek şekilde dövüştürme ve nesli yok olma tehlikesi bulunan hayvanı öldürmekten ibaret. Bu suçların savcılıklarca soruşturulabilmesi için Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yazılı başvuru şartı aranacak. Bu şart, vatandaşların, biz sivil toplum kuruluşlarının, aktivistlerin, bu suçlar için soruşturma talebi ile savcılığa başvurmamızın önünde büyük bir engel. Bulunduğumuz suç duyurusu ya da ihbar, savcılık tarafından “Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yazılı başvurusu” olmadığı gerekçesi ile direkt yok sayılabilir. Tasarı ile yapılmak istenen bu düzenleme, bakanlığın sadece soruşturulmasını istediği, soruşturulmasında sakınca görmediği hak ihlallerini gerçekleştiren faillerin yargılanmasının önünü açacaktır. Hayvanları her gün kasıt ve ihmal ile öldüren, zehirleyen, ölüm kamplarında açlığa, susuzluğa, hastalığa mahkum eden belediyeler ve onların yetkilileri tabii ki bakanlığın yazılı başvurusunun bir öznesi olmayacaktır, bu şekilde hayvanlara karşı suç işleyen kamu görevlilerine ikinci bir devlet koruması sağlanmış olacaktır. Zaten belediyelerde kamu görevlilerinin soruşturulması bile izne tabii iken bu düzenleme ile hayvanlara karşı suç işleyen kamu görevlilerine yönelik cezasızlık daha da artacaktır. Ben, belediyecilere, kamu görevlilerine ceza öngörmeyen bir tasarıyı asla kabul etmiyorum. Hukuk, imtiyazlı bir şekilde uygulanamaz.
Bu Tasarı Vitrin Çalışmasıdır
Tasarının hukuk nosyonu ve hukukçu gözü ile yazılmadığı, hukukçu eli ile hazırlanmadığı çok belli çünkü ben hayatımda böyle bir kanun çalışması ne okudum ne gördüm. Tasarıda, hayvanlara yönelik birçok haksız fiil için yine idari para cezası, çok nadir durumlarda da adli para cezası öngörülmüş. Bu hali ile tasarının amacı, devletin kasasını idari ve adli para cezaları ile doldurmak. Tasarıyı kamuoyuna “hapis cezası geliyor” şeklinde duyurmak, hayvan haklarını önemsemeyi, gözetmeyi filan geçtim artık, biz aktivistlerin, kuruluşların ve toplumun aklı ve vicdanı ile dalga geçmektir!
Bu tasarı, tam bir vitrin çalışmasıdır. Bu vitrin çalışması da toplumsal infiali önlemeye yöneliktir. Bu tasarıda kötü niyet yoksa barolarla, STK’ler ile müzakere ortamı sağlanarak hayvanların haklarını gerçekten koruyacak, suçları engelleyecek bir adım atılır. Bu adım atılmaz ve tasarı bu haliyle yasalaşırsa bunu “şeytani” bir girişim olarak tanımlamaktan da imtina etmem. Bu aşamada, basına büyük görev düşüyor. Bilgi kirliliğine yol açmadan, bu tasarının hayvanları ve onların haklarını koruyamayacağını, yeniden ele alınması gerektiğini sürekli vurgulamaları gerekiyor. Yoksa şimdi olduğu gibi, toplum, hayvanlara yönelik işkenceyi, şiddeti önleyebilecek bir tasarı hazırlandığını düşünebilir. Bu da uzun yıllar boyunca hayvanların sistematik bir şekilde öldürülmesinin, onlara işkence edilmesinin devamlılığına hizmet eder.
Tasarı STK’larla Hazırlanmalı
Tasarı bu hali ile sadece, toplumsal infial yaratan suçların caydırıcılıktan uzak bir şekilde cezalandırılması amacını güdüyor. Sadece bakanlık başvurusu ile başlatılabilecek soruşturmalar davaya döner ise mahkemeler, çoğu davada ya adli para cezası ya da ertelemeli hapis cezasına hükmedecektir. Adli para cezalarının taksitlendirilerek ödetildiği, idari para cezalarının ise ödenmediğinde ceza uygulanan kişiye hiçbir olumsuz etkisinin olmaması düşünüldüğünde yine vurgulamak istiyorum: Ortada, devlet kasasını, cezalar ile doldurma niyeti vardır. Ama buna yargılama, vekalet, tebligat vs. gibi giderler eklendiğinde bu niyet de boşa çıkacaktır. Hayvanları düşünmeyip kasa doldurma niyetinde olanlar, devletin, kamunun zarara uğratılmasına neden olacaktır. Bu yanlıştan dönülmeli, tasarı hayvan hakları STK’leri ile müzakere edilerek, hayvanların lehine, onların haklarını gözetecek şekilde düzenlenmelidir.

10 Ocak 2018 Çarşamba

Yeni "Hayvan Hakları" kanun tasarısına göre sahipli veya sahipsiz hayvanlara işkence edip öldürenler 4.5 yıl, nesli yok olma tehlikesi olan hayvanları öldürenler 7 yıla kadar hapse mahkum edilecek

Sayın: ULUSAL HABER GAZETESİ
Bana aşağıdaki mesajınız ulaştı. Konuya yabancı olduğunuz Tasarıya koşulsuz verdiğiniz destekten belli. Bizler, ki yıllardır hayvan hakları için savaş veren kişileriz,  bu Tasarının birçok noktasına  karşıyız. Tasarıdaki eksiklikleri,  boşlukları ve en fazla hayvan öldüren belediyelerin bu Tasarının dışında bırakılmasını defalarca gündeme getirdik. Siz bu noktaları incelemeden nasıl böyle yanlış yönlendirmelere  destek veriyorsunuz ?
Prof. Dr. Mirat Gürol
Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu
(HayKonfed) 
Onur Kurulu Başkanı www.haykonfed.org

MÜJDELİ BİR HABER: YENİ HAYVANLARI KORUMA KANUN TASARISINDA "SOKAK HAYVANLARINA İŞKENCE EDEN VANDALLARA 4.5 YIL HAPİS"

Milliyet’in ulaştığı kanun tasarısı taslağına göre sahipli veya sahipsiz hayvanlara işkence yapan, öldürenler 4.5 yıl, nesli yok olma tehlikesi altında olan hayvanları öldürenler 7 yıla kadar hapse mahkum edilecek...
Adalet Bakanlığı’nca, son dönemde hayvanlara yapılan işkenceyi önlemek amacıyla hazırlanan kanun tasarısı taslağının torba taslağa dönüştürüldüğü, taslakta TCK, CMK, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Kabahatler Kanunu’ndaki çok sayıda maddede de değişiklik yapıldığı ortaya çıktı. Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürlüğü’nce Türkiye genelindeki adalet komisyonu başkanlıklarına görüşe gönderilen 27 maddelik 48 sayfalık taslağa Milliyet ulaştı. 4 Ocak tarihli yazıda, kanun tasarısı taslağıyla ilgili 30 gün içinde görüş bildirilmesi istendi.
ALT SINIR 4 AY HAPİS
Taslağa göre Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikler şöyle: Sahipli veya sahipsiz hayvana acımasız ve zalimce muamelede bulunan veya eziyet eden ya da haklı bir neden olmaksızın öldüren 4 aydan 3 yıla kadar hapis. Birden çok hayvana karşı bu suçu işleyenin cezası yarı oranında artırılarak 6 aydan 4.5 yıla çıkacak. Nesli yok olma tehlikesi altında olan bir hayvanı öldüren 3 yıldan 7 yıla kadar hapis. Birden çok hayvana karşı bu suçu işleyenin cezası yarı oranında artırılarak 4.5 yıldan 10.5 yıla kadar hapis olacak. Hayvanları birbirlerine zarar verecek şekilde dövüştürenler 2 aydan 2 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.
BAKANLIK BAŞVURUSU
Sahipli hayvana karşı işlenen suçlar sahibinin şikâyetine, sahipsiz hayvanlara işlenen suçlar ise Orman ve Köyişleri Bakanlığı tarafından Cumhuriyet başsavcılığına yazılı başvurusuna bağlandı. Bakanlık bu görevi bölge müdürlükleri ile il ve ilçelerdeki taşra teşkilatları     aracılığıyla yerine getirecek.
İNANÇ VE DÜŞÜNCE HÜRRİYETİ ENGELİ SUÇUNDA CEZA ARTTI
TCK 115: İnanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleyene verilen 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasının sınırları 2 yıldan 5 yıla şeklinde artacak.
TCK 123: Kişilerin huzur ve sükununu bozanlara verilen 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası da 6 aydan 3 yıla şeklinde yükselecek.
TCK 142: Nitelikli hırsızlık suçunun cezası 3 yıldan 7 yıla kadarken, 4 yıldan 8 yıla kadar olacak. Suçun nitelikli halinde ceza en az 6 yıl olacak.
AKIL HASTASINA RAPORLU TAHLİYE VERİLMEYECEK
TCK 57: Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin düzenlendiği maddede yapılacak değişiklikle, ağırlaştırılmış müebbet veya müebbet hapis cezasını gerektiren bir suç işleyen akıl hastası en az üç yıl, 10 yıl ve daha uzun süreli hapis cezası gerektiren bir suç işleyen akıl hastası ise bir yıldan az olmamak üzere yüksek güvenlikli sağlık kurumunda tedavi görmek zorunda olacak. Mevcut düzenlemede, akıl hastalarının tedavi süreleri belirsiz. Ayrıca sağlık kurumunun raporu veya mahkeme kararıyla akıl hastası serbest kalabiliyor.
TCK 52: Günlük adli para cezası miktarının alt sınırı 20 liradan 50 liraya yükseltildi.
TCK 75: Ön ödemeli suçlarda da hapis cezasının günlük maddi karşılığı en az 50 liraya yükseltildi.
TCK 86: Basit tıbbi müdahale gerektiren kasten yaralama suçlarında cezanın alt sınırı 4 aydan 6 aya çıktı.
TCK 87: Ağır yaralama suçlarında cezanın alt sınırı 3 yıldan 4 yıla çıkacak. Kemik kırılması varsa alt sınır 5 yıl yerine 6 yıl olacak. Hamile kadının çocuğunun düşmesine yol açanlar en az 5 yıl yerine 6 yıl ceza alacak. Kasten yaralayarak ölüme yol açanların cezası 8 yıldan 12 yıla kadar hapis. Bu ceza 10 yıldan 14 yıla kadar hapis olarak değişecek. Suçun nitelikli halinde de 12 yıldan 16 yıla kadar olan hapis cezası 14 yıldan 18 yıla kadar hapis şeklinde yükseltilecek.
SES VEYA GAZ FİŞEĞİ ATMAK
TCK 170: 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası gerektiren genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçunun cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapis şeklinde yükseltildi. Ses ve gaz fişeği atanlar da aynı suçtan cezalandırılacak. Suçun, kamu hizmetine tahsisli bina veya eklentilerinde ya da kişilerin toplu bulundukları yerlerde işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılarak, 6 yıldan 15 yıla çıkacak.
TCK 179: Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçları tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edenler 1 yıldan 3 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. Mevcut halde bu ceza 3 aydan 2 yıla kadar hapis gerektiriyor.
Dolandırıcılığa ağır hapis
TCK 148: 6 yıldan 10 yıla kadar hapis gerektiren yağma suçunun cezası 7 yıldan 12 yıla kadar hapis olacak.
TCK 149: 10 yıldan 15 yıla kadar olan nitelikli yağma suçunun cezası da 12 yıldan 16 yıla kadar hapis şeklinde belirlendi.
TCK 157: Dolandırıcılık suçunun cezasının alt sınırı 1 yıldan 2 yıla çıkarıldı.
TCK 158: Dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerinden suçlananlara verilen cezanın alt sınırı da 3 yıldan 4 yıla çıkarıldı.
Silahlı çetelerin cezası artırılacak
TCK 220: Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek suçunun cezası 2 yıldan 6 yıla kadar hapis gerektiriyor.
Ceza
5 yıldan 10 yıla kadar şeklinde değişecek. Bu örgüte üye olanların cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapis gerektirirken, bu ceza da 2 yıldan 5 yıla kadar şeklinde yükselecek. Örgütün silahlı olması halinde verilecek cezalar artık yarı oranında artırılacak. Taslak yasalaşırsa silahlı örgüt kuran ve yönetenler 7,5 yıldan 15 yıla, bu örgüte üye olanlar 3 yıldan 7,5 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Hakkında Kanun’un 105/A maddesine eklenecek madde ile TCK 220. maddesindeki suçlardan mahkum olanlar denetimli serbestlikle tahliye olamayacak.
KAMU DÜZENİNİ BOZANA TUTUKLAMA
CMK 100: Tutuklama nedenlerinin arasına, “aynı veya daha ağır bir suçu yeniden işleme” ve “Suçun işlendiği hal ve koşullar veya meydana gelen zararın ağırlığı dolayısıyla fiilin kamu düzenini önemli ölçüde bozması” bentleri eklenecek. Madde gerekçesinde, Kıt’a Avrupası hukuk sistemi içinde yer alan AlmanyaFransaBelçika, Avusturya, İsviçre ve Hollanda gibi ülkelerde yeniden suç işleme tehlikesinin bir tutuklama nedeni olarak kabul edildiği, keza işlenen suç nedeniyle kamu düzeninin bozulması durumunda da Almanya, Fransa ve Hollanda gibi ülkelerin hukuk sistemlerinde şüphelinin tutuklanabilmesinin mümkün olduğu belirtiliyor.

6 Ocak 2018 Cumartesi

ŞOK HABER "Türkiye’nin ilk çocuk kütüphanelerinden biri olan Çorum’daki Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi yerini Çorum Belediyesi’nin aldığı kararla dokuz katlı apartmanlara bırakacak!.."

ÇORUM BELEDİYE MECLİSİ "TARİHİ BİR UTANÇ VE YÜZ KARASINA" TAM BİR GAFLET VE HIYANETLE "EVET" DEDİ!.. "Çocuk kütüphanesini yıkıp yerine 9 katlı 'beton yığını ucube' apartman yapacaklar!"
Birinci Dünya Savaşı kahramanlarından biri olan Faik Tonguç’un 1964 yılında tüm kitaplarını bağışlayarak kurduğu Çorum’daki çocuk kütüphanesi yıkılarak yerine 9 katlı apartmanlar yapılacak… HABER: Yusuf Yavuz
Türkiye’nin ilk çocuk kütüphanelerinden biri olan Çorum’daki Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi yerini Çorum Belediyesi’nin aldığı kararla dokuz katlı apartmanlara bırakacak. Kütüphanenin bulunduğu Çöplü Mahallesinde kentsel dönüşüm kararı alan belediye, bölgedeki konutları yıkarak yerine altı ticarethane olarak belirlenen dokuzar katlı apartmanlar yapacak. TOKİ’nin uygulayacağı projeyle ilgili imar planı onaylandı. Tek katlı ve bahçe içinde bulunan çocuk kütüphanesinin yıkılmasını istemeyen Faik Tonguç’un torunları, Çorum Belediyesi ile temasa geçerek taleplerini ilettiler. Çorum Belediyesi ise aileye verdiği yazılı yanıtta, kütüphanenin bulunduğu parselin de projede altı ticarethane 9 katlı konut alanında kaldığını bildirdi. Bir çok çocuk kitabına imza atan Faik Tonguç’un torunu yazar Şafak Okdemir Elginöz, ‘Dönüşüm’ daha iyi, daha güzel olsun diye yapılmaz mı? Acaba bu imar planını çizenler, onaylayanlar, daha güzel bir mahalle yaratma iddiasındaki ‘yetkililer’, ülkenin en eski çocuk kütüphanelerinden birini yok edip, yerine 9 katlı bina dikmeyi düşünenler; Çorum’da büyüyen binlerce çocuktan biri değiller miydi?” sözleriyle karara tepki gösterdi.
Faik Tonguç 1916, 1917 yıllarında.JPG
(Birinci Dünya Savaşı patlak verince İngiltere’deki eğitimini bırakıp cepheye gitmek için ülkesine dönen Faik Tonguç, 1916-17 yıllarında)
SAVAŞ ÇIKINCA İNGİLTERE’DEKİ EĞİTİMİNİ BIRAKIP CEPHEYE KOŞTU
1889’da Çorum’da doğan Faik Tonguç, Mülkiye mektebini bitirdikten sonra ailesinin isteğiyle dil eğitimi almak üzere Fransa’ya gitti. Ardından İngiltere’de eğitimine devam eden Tonguç, bu sırada Birinci Dünya Savaşı patlak verince ülkesine dönerek savaşa katıldı. Doğu Cephesinde, Sarıkamış’ta Ruslarla savaştı. Ruslara esir düşerek dört yıl esir kamplarında ölümle burun buruna yaşadı. Bolşevik devriminin ardından esir kampından kaçmayı başardı. Binlerce kilometrelik yolculuğun ardından ülkesine döndüğünde mülkiyeli olarak idareci olma hakkı bulunmasına rağmen Faik Tonguç Ankara’ya yerleşti ve mütevazı bir evde, yaşamını ticaretle sürdürmeye başladı. Savaş yılları ve esir kamplarında yaşadıklarını ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Yedek Subayın Anıları’ adıyla bir kitapta toplayan Tonguç, aynı zamanda okumayı çok seven gerçek bir kitap tutkunuydu. 1964 yılında memleketi olan Çorum’da bir çocuk kitaplığı inşa edilmesini sağlayarak evindeki kitapları da bu kitaplığa bağışladı. 1968’de yaşamını yitiren Tonguç, arkasında binlerce çocuğun yaşamına dokunan bir çocuk kütüphanesi bıraktı.
Faik Tonguç torunlarıyla.jpg                                            (Faik Tonguç torunlarıyla birlikte)
FAİK TONGUÇ ÇOCUK KÜTÜPHANESİ YIKILIP APARTMAN YAPILACAK
Çorum’un tarihi kent merkezine oldukça yakın mesafede, Çöplü Mahallesi’nde bulunan bu kütüphane, Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi adını taşıyor. Ancak tek katlı ve bahçe içindeki çocuk kütüphanesi, Çorum Belediyesi’nin aldığı kentsel dönüşüm kararıyla yıkılarak yerine 9 katlı apartmanlar yapılacak. TOKİ eliyle uygulanacak olan kentsel dönüşüm projesiyle ilgili imar planları onaylandı.
Faik Tonguç (ortada) Ruslara esir düştüğü günlerde Vetluga'da çekilmiş bir fotoğraf.jpg(Faik Tonguç (ortada), Birinci Dünya Savaşı sırasında doğu cephesinde savaştığı Ruslara esir düştü. Yukarıdaki fotoğraf, Rus esir kampının bulunduğu Vetluga’daki esirlik günlerinden…)
TONGUÇ’UN TORUNLARI KÜTÜPHANENİN YIKILACAK OLMASINA TEPKİLİ
Çorum Belediyesi’nin kütüphanenin de bulunduğu parselde kentsel dönüşüm uygulayacağını öğrenen Faik Tonguç’un torunları, belediyeye başvurarak konu hakkında bilgi talebinde bulundu. Aileye yazılı olarak yanıt veren Çorum Belediyesi, kütüphanenin bulunduğu parselin de altı ticarethane olarak ayrılan 9 katlı konut projesi kapsamında kaldığını bildirdi.
Çorum Belediyesi'nin yanıtı.jpgÇocuk kütüphanesinin bulunduğu parsel de konut ve ticari alana dönüştürüldü.jpg(Çorum Belediyesi, Tonguç’un ailesine kütüphanenin bulunduğu alana 9 katlı konut yapılmasını öngören kentsel dönüşümle ilgili uygulama imar planının onaylandığını bildirdi…)
‘KENDİSİ ESKİ BİR EVDE YAŞAYIP MEMLEKETİNE KÜTÜPHANE YAPTIRDI’
Dedesinin adını taşıyan çocuk kütüphanesinin yıkılarak yerine apartmanlar yapılmak istenmesine tepki gösteren yazar Şafak Okdemir Elginöz, Faik Tonguç’un büyük bir öngörüyle Çorum’da tam da ihtiyaç duyulan bir mahallede çocuk kütüphanesi yaptırdığına işaret ederek, şöyle konuştu: “Kendisi Ankara’da eski bir kagir evde son derece mütevazı bir hayat sürerken, memleketi Çorum’da bir çocuk çocuk kütüphanesi yaptırarak ve kendisinin binlerce kitabını da bağışlayarak; yalnızca Çorum’un değil, tüm ülkenin geleceğine bir miras bırakmıştı. Hazine arazisine yurttaş katkısıyla inşa edilmiş yüzlerce kültürel ve sosyal hizmet yapılarından yalnızca bir tanesidir.
Faik Tonguç bütün kitaplarını çocuk kütüphanesi kurulması için bağışladı.jpg
(Faik Tonguç)
‘KÜLTÜREL VE SOSYAL HAYATIN ZENGİNLEŞTİRİLMESİ İÇİN YAŞATILMALI’
Ülkemizin her köşesi, bağışçılarının adıyla anılan okullar, sağlık ocakları, kütüphaneler, çeşmeler ve camilerle doludur. Her biri kendilerinden sonra, hiç tanımadıkları, bilemeyecekleri insanların hayatlarına dokunur. Çocukları ve torunları da onları bu eserlerle anar ve biraz da bu yüzden daha çok sever. Ve bu sonsuzluğa akışın sürdürülmesi için, insanların el birliğiyle kültürel ve sosyal hayatın zenginleştirilmesine, her gün yeniden çoğaltılmasına katkı yapabilmesi için de, yaşatılmaları gerekir.
Türkiye'nin az sayıdaki çocuk kütüphalenerinden biri olan Faik Tonguç kütüphanesi.JPG(Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi, geniş bahçe içerisinde tek katlı binadan oluşuyor)
‘DÖNÜŞÜM DAHA GÜZEL OLSUN DİYE YAPILMAZ MI?’
Çocuk kütüphanesinin kentsel dönüşüm kapsamında yıkılacağını geçtiğimiz 2017 yazında tesadüfen öğrendiklerini anlatan Elginöz, “Önce inanmak istemiyor insan. Kentsel dönüşümde eski, yıkılma tehlikesi olan, içinde yaşaması zor olan, toplumun sağlığını ve güvenliğini tehdit eden binalar yıkılmıyor muydu? ‘Dönüşüm’ daha iyi, daha güzel olsun diye yapılmaz mı? Saf mıyız? Sonra, ‘e yıkılacaksa, yenisi ve daha güzeli yapılacaktır a inanmaya çalıştık. Hatta, telefonla ulaştığımız kütüphaneler il müdür vekili de- her ne kadar kendisine sorulmamış, bildirilmemiş olsa da- tabii ki, yıkılsa da yenisi yapılacaktır inancındaydı. Ama işin aslını öğrenmek maalesef bize düştü” diye konuştu.
Faik Tonguç'un torunlarından Şafak Okdemir.jpg(Kendisi de çocuk kitapları yazarı ve ressam olan Tonguç’un torunlarından Şafak Okdemir Elginöz, kütüphanenin yıkılmasını öngören projedeki yanlıştan dönülmesini istedi…)
TEK KATLI BİNA YENİLENDİ, 54 YILDIR HİZMET VERİYOR
Kütüphanenin 54 yıldır yetkililerin gözü gibi baktığı ve yıllar içinde onarımı, yenilenmesi yapılmış tek katlı bir bina olduğunu dile getiren Elginöz, “En son ısı yalıtımı bile yapılmış, mobilyaları yenilenmiş, bilgisayarları alınmış, kapasitesi yeterli, çok kıymetli kitap birikimine sahip şipşirin bir yapı. Her şeyden önemlisi, bulunduğu yerde, 54 yıldır hiç azalmadan çok yoğun bir ihtiyaca cevap veriyor. Personel sıkıntısı yok. Canla başla ve bilinçle çalışan kütüphanecileri var. Üstelik kütüphaneye tahsis edilmiş olan arsa, güvenli bir bahçeye dönüştürülmüş, yetişkin ağaçlarıyla, çiçekleriyle çocuklar için tam bir vaha niteliğinde” dedi.
Faik Tonguç kütüphanesi bahçesi. fot. fatih erdoğan.jpg(Faik Tonguç Çocuk Kütüphanesi’nin bahçesi de çocuklar için nefeslenme ve oyun alanı niteliğinde. Fotoğraf: Fatih Erdoğan.)
‘BELEDİYE BAŞKANINA ULAŞMAK MÜMKÜN OLMADI’
Çorum Belediyesinden konuyla ilgili bilgi almaya çalıştıklarını dile getiren Şafak Okdemir Elginöz, belediye başkanına ulaşmalarının da mümkün olmadığını belirterek, şunları söyledi: “İmar müdürlüğünden planla ilgili önce sözlü, sonra sorgu dilekçelerimize yazılı cevap aldık. Her yazılı cevap için bir ay bekleyerek. Anladık ki, plan bir yıkım projesidir. 54 yıllık çocuk kütüphanesinin yıkılması ve yerine 9 katlı bir apartman yapılması öngörülmektedirYeni bir kütüphane için ayrılmış bir yer bulunmamaktadır.
Yazar Fatih Erdoğan ve Şafak okdemir 2015'te kütüphanede bir etkinlik yaptı.JPG (2015 yılında kütüphanede yapılan bir etkinlikten)
‘TONGUÇ’UN TORUNLARI OLARAK KAYGI VE ÖFKE İÇİNDEYİZ’
Düşünmeden edemiyor insan, acaba bu imar planını çizenler, onaylayanlar, daha güzel bir mahalle yaratma iddiasındaki ‘yetkililer’, ülkenin en eski çocuk kütüphanelerinden birini yok edip, yerine 9 katlı bina dikmeyi düşünenler; Çorum’da büyüyen binlerce çocuktan biri değiller miydi? Binlercesi gibi onların da yolu düşmemiş miydi kütüphaneye? Eğer onlar da kütüphanede büyümüş olsalardı, yine de aynı soğukkanlılıkla böyle bir proje geliştirebilirler miydi?
IMG_8451.JPG
KÜLTÜR BAKANLIĞI, KÜTÜPHANENİN YIKILACAĞINI AİLEDEN ÖĞRENDİ
Faik Tonguç’un torunları olarak üzüntü, kaygı ve öfke içinde olduklarını söyleyen Elginöz, kentsel dönüşüme kurban edilmek istenen çocuk kütüphanesini kurtarmak için geçtiğimiz yazdan bu yana sürdürdükleri mücadeleyi ve duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Kültür Bakanlığının ilgili birimleriyle kurduğumuz temaslar sonucu, bir kültür varlığı olduğu halde, kütüphane yıkım projesinin kendilerine bildirilmediğini de öğrenmiş bulunuyoruz. Bu nasıl olabilir? O bir şehir belediyesidir, istediği yeri yok eder, istediği yere uygun gördüğü yapıları diker-öyle mi? Bir şehrin tarihini, mahallelerin hayatını bir hamlede yok edip, yerine dilediğini koyabilir mi? Belediyeler, şehirlerin efendileri midir? Bizim zamanımızda, hizmet için, şehir halkının mutluluğu, sağlığı için çalıştıkları öğretilmişti.
IMG_8450.JPG(Kütüphanedeki kitaplardan bir bölümü)
‘SORMAK İSTİYORUZ, NASIL YIKACAKSINIZ?’
Sormak istiyoruz, nasıl yapacaksınız? Yani nasıl olacak? Bir gece ansızın ya da sabahın erkeninde bir kamyon dayanacak kapıya. Binlerce kitap, dolaplar sonra masa ve sandalyeler, bilgisayarlar, arşiv kayıtları taşınacakYüklenecek kamyona… Ya da belki önce, kütüphanenin güvenli ve güzel bahçesinin rengarenk boyanmış demir parmaklıkları, araziyi çevreleyen duvarları yıkacaksınız. Ağaçları devireceksiniz önce… Böylece içerideki her şeyi boşaltmak daha kolay olacak… Kütüphanedeki her şeyi boşaltılınca, geriye 54 yıldır orada okuyan, yazan on binlerce çocuğun hayalleri, anıları ve kokuları kalır. Okul kokusu dedikleriBir de dünyanın en güzel kokusu, kitap kokusu kalır bir süre daha. Çok sürmez, ‘dönüşüm’ün iş makineleri için nedir ki, tek katlı bir binayı yerle bir etmek? Çatısını anıların, hayallerin ve çocuksu mis kokuların üzerine indirdiğinizde biter! Böyle mi olacak?
IMG_8445.JPG
KÜTÜPHANENİN BULUNDUĞU PARSEL 95 YILLIĞINA TAHSİS EDİLMİŞ
Bu imar planını çizenler, belediye meclisinde onaylayanlar, bir kültür varlığı olduğu halde, kültür bakanlığına bildirme gereği duymayan ‘sorumlular.’ Ülkemizin ilk çocuk kütüphanelerinden birinin yok edilme fetvasına imza atarken, ‘nasılını, ‘neden’ini düşündünüz mü? 1971 yılındaki Çorum Belediyesinin meclis kararıyla, bulunduğu parsel, 95 yıllığına kütüphaneye tahsis edilmiştir. Gelip geçici bir belediye yönetimi, bir şehrin tarihinde 54 yıldır bulunan bir kültürel varlık hakkında bu denli acımasız bir karar alabilir mi? Böyle bir hakkı olmalı mı?
IMG_8448.JPG
‘BİZLER MANEVİ MİRASIMIZI SAVUNMA HAKKINA SAHİBİZ’
Bizler, Faik Tonguç’un torunları olmakla, bize bırakılmış mal-mülk mirasçıları değiliz. Çaresizce belediye başkanına ulaşmaya çalışırken, özel kalemdeki memurun sorduğu, Mülk sizin mi ki hanfendi? sorusunun cevabı Hayır! Mülk sahibi değiliz ama söz sahibi olduğumuza, manevi mirasımızı savunmak için hak sahibi olduğumuza inanıyoruz.‘ Yalnız değiliz. Ülkemizin en sevilen, en çok okunan çocuk yazarlarıyla duygu ve düşüncelerimiz aynı. Bu yıkımı anlamak, bizim gibi onların da gelişkin yaratıcı zekâlarını zorluyor. Sayın Fatih Erdoğan gibi, ‘9 katlı binanızı yapacak başka yer bulamadınız mı? diyoruz.
Faik Tonguç torunları ile birlikte.jpg                                    (Faik Tonguç, torunları ile birlikte)
‘İNSAN HATASI SONUCU ÇİZİLMİŞ BİR PLANDIR, HATADAN DÖNÜLMELİ’
Sonuçta, takdir-i ilahi değildir. İnsan hatası sonucu, bilisizce ve düşüncesizce çizilmiş bir plandır. Hatadan dönmek gerekir. Geç olmadan. Öngörülen plan içinde, kütüphaneye yeni bir yer aranması da abestir. Bulunduğu parselde, yetişmiş ağaçların gölgesinde, güvenli bahçesinde, tertemiz ışıl ışıl binasında, canla başla çalışan personeliyle en iyi şekilde hizmet veren bu kütüphaneyi planın dışında tutunuz. Dönüşmesin, korunsun! Bir çocuk kütüphanesini 9 katlı anlamsız bir apartmana dönüştürenler olarak geçirmeyin adınızı tarihe.54 yıldır, on binlerce çocuğa yuva olmuş bir kütüphaneyi yok etmeye kalkıyorsunuz, İl Halk Kütüphanesi’nin, İl Kültür Müdürlüğü’nün fikrini sormuyorsunuz. Kültür Bakanlığı mülkü olduğu halde bakanlığa sormuyorsunuz. Peki, çocuklara sordunuz mu?
Faik Tonguç, savaş yılları ve esaret altında yaşadığı coğrafyaların insanını müthiş bir gözlem ve analiz gücüyle anlattığı anılarını ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Bir Yedek Subayın Anıları’ adıyla kitaplaştırmıştı.
Faik Tonguç'un anıları ve günlüklerini bir araya  getirdiği kitabın kapağı.JPG