29 Aralık 2018 Cumartesi

Doğu Türkistan kan ağlıyor haberiniz var mı? Lânetli Arabistan/Kahrolası İran ve masum/mazlum Yemen, "Hepsi Türk Düşmanı" Dünyada emperyalizmi yenen il ve tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK

Doğu Türkistan kan ağlıyor haberiniz var mı?..
Irzımız'dır çiğnenen, evladımızdır doğranan..
Ağlayamıyorsanız bari gülmekten utanın..
Doğu Türkistan KAN AĞLIYOR..
1. Fotoğraftaki çocuk şimdi nerede bilen var mı? O sabinin annesini, babasını katil Çinli tutukladı. O çocuk sokakta kimsesiz şekilde donarak öldü.

24 Aralık 2018 Pazartesi

ŞOK BELGE!.. Necip Fazıl, 1946 Milletvekili genel seçiminde CHP’den milletvekili olmak için başvuruyor. İnönü:”Bu adamı İşbankası’na işe soktuk, çalışmadı. Örtülüden para vermekten bıktık. Başvurusunu iade edin” diyor.. CHP düşmanlığı başlıyor. Sonra, Menderesi desteklemeye başlıyor. Yassı Ada’daki mahkemede Menderes aleyhine ifade veriyor.

Necip Fazıl KISAKÜREK, 1946 Milletvekili genel seçiminde CHP’den milletvekili olmak için başvuruyor. İnönü:”Bu adamı İşbankası’na işe soktuk, çalışmadı. Örtülüden para vermekten bıktık. Başvurusunu iade edin” diyor..
CHP düşmanlığı başlıyor. Sonra, Menderesi desteklemeye başlıyor. Yassı Ada’daki mahkemede Menderes aleyhine ifade 
veriyor.

MÜSVEDDE DEDİN DE AKLIMA GELDİ... NECİP FAZIL!...

Necip Fazıl (KISAKÜREK) denilince aklıma gelenleri şöyle bir sıralayayım dedim!..

Savaştan yeni çıkmış yoksul devlet zeki çocukları ceplerine para koyup yurt dışına okumaya gönderir. Bunlardan biri de 1924’te İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmasından sonra Cumhuriyet Hükümeti daha iyi bir öğrenim alabilmesi için onu devlet bursuyla Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilir. Bu arkadaş yoksul milletinin okusun diye cebine koyduğu paraları kumarda kadınlarla aşna fişne de yer. . Hızını alamaz kadın bacaklarına şiirler düzer. . Milli Eğitim Bakanlığı okuması için kendisine gönderilen parayı Necip Fazıl’ın kumar masalarında harcadığını okula adımını bile atmadığını öğrenir ve bursunu keser. Devletin verdiği tüm parayı kumarda yiyen Necip Fazıl arkadaşlarının rezil olmasın diye topladığı para ile yurda döner.
1936 yılında bir edebiyat dergisi çıkaracağını söyleyerek CHP nin İktisat Vekili Celal Bayar’ın evine kadar gitmiş ve 1.600 lira almayı başarmıştı. 1600 lira diye sakın küçümsemeyin. O zamanlar bir milletvekili maaşının 200 lira olduğu düşünülecek olursa bugünün parasıyla 120.000 TL almıştı dergisini çıkarmak için. Devletten para almanın ne kadar kolay ve zevkli olduğunun farkına belki de o gün varmıştı.
Bu yolu tatlı bulmuştur ki yeni herzeleri Adnan Menderes'in yargılandığı Yassıada Duruşmalarındaki “Örtülü Ödenek” davasında ortaya çıkacaktı. Örtülü ödenekten para alanlardan biri de Necip Fazıl’dı ve Yassıada’da yargıca her yıl aldığı bu paralar hakkında ifade veriyordu:
1951 50 bin lira
1952 50 bin lira
1954 18 bin 500 lira
1955 10 bin lira
1957 5 bin lira
1957 5 bin lira (Hapisteyken eşine verilen)
1958 10 bin lira (Bir miktarı Teyfik İleri eliyle)
1959 10 bin lira (Teyfik İleri eliyle)
Az buz değildi Necip Fazıl’ın örtülü ödenekten aldığı para. O dönemde 5 tonluk Austin kamyonların tanesinin 5.000 lira olduğu düşünülürse tam 30 kamyon almaya yetecek kadar parayı cebe indirmişti Necip Fazıl…
Hani şimdi bazı arkadaşlar canım adam Ahmet Arvasi ile tanıştıktan sonra imana gelmiş doğru yolu bulmuş diye itiraz edebilirler. Emmeee. .
Arvasi ile tanışması 1934. . Yukarıdaki herzeler 1936'dan sonra. .
Ve sene 1951. . Polis kumarhane olarak kullanılan bir eve baskın yapıyor. . Aaaa kim ola! Bizim Necip Fazıl da orada. .
İşte dün bu ademin adına düzenlenen törenle edebiyat ödülleri dağıtıldı. . Acaba muhterem adına edebiyat değil de devleti soyma ödülleri mi dağıtılsaydı...
-- 
KAYNAK VE DAYANAK: a45UyF587661  // __._,_.___ 
Posted by: "Oraj POYRAZ at openmail.cc" <oraj.poyraz@openmail.cc>

21 Aralık 2018 Cuma

HABER.MAKALE: "MENEMEN OLAYI" (23 Aralık 1930) Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, Atatürkçü Düşünür, Cengiz Önal TARAKÇIOĞLU (21 Aralık 2018 - Cuma, Ankara)

DEĞERLİ DOSTLAR!..
23 Aralık 2018 tarihi, Cumhuriyet Tarihimiz’de kara bir leke olarak yer alan Menemen Olayı’nın 88. Yıldönümüdür. Hafızalarımızı tazelemek ve bilgilerimizi yenilemek ile olay hakkında bilgi edinmek olanağı bulamamış olan Gençlerimiz’in de bilgilenmelerini sağlamak amacıyla, konuyu bir kez daha ve özet olarak sunuyorum:
MENEMEN OLAYI (23 Aralık 1930)
“Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye de muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle karıştırmamağa çalışıyor, kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyor ve müsaade etmiyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa Kemal, yurt gezilerinden birinde Edirne’de bulunduğu sırada, İzmir’in Menemen ilçesinde, şeriat rejimine geri dönülmesiiddiasıyla gerici ve kanlı bir irticai olayın meydana geldiği haberi alındı.
Ne acıdır ki, bu, genç Cumhuriyet’teki ikinci büyük ve ciddi bir Dinci Ayaklanmaydı. Kısa bir araştırmadan sonra olayın arkasında İngilizlerin olduğu öğrenildi.
Ayaklanmanın tertipçisi, Nakşibendî tarikatından olduğunu söyleyen, dinci, gerici ve yobaz birisi olan Giritli Derviş Mehmet adında bir meczuptu.
Kökü dışarıda olan bir gücün kullandığı Derviş Mehmet, Mehdi olduğu iddiasıyla etrafına topladığı ve kendisine inanmalarını sağladığı birkaç arkadaşıyla birlikte bu eylemi gerçekleştirmeye karar vermişti.
Meczupların amacı, daha doğrusu hayalleri Şeriat Düzeni’ni yeniden kurmak, karşı oldukları ise Cumhuriyet Rejimi ile Atatürk İlke ve Devrimleri’ni ortadan kaldırmaktı.
Bu gerici, yobaz ve dinciler, önce 6 Aralık 1930 tarihinde Manisa’nın köylerinden birinde bir araya gelmişler ve neler yapmaları gerektiğini planlamışlardı. Eylemlerini İzmir’in Menemen ilçesinde yapmayı kararlaştıran bu meczuplar, iki haftayı aşan bir süre Manisa ile yakındaki köyler ve Menemen arasında oyalanmışlar ve 23 Aralık 1930 günü gece yarısından sonra yola çıkarak, sabahın erken saatlerinde Menemen’e ulaşmışlardı.
Asteğmen Kubilay Şehit Ediliyor
Meczup Derviş Mehmet, kasabanın merkezine kadar geldiğinde Cami’ye girmiş, camidekilerle beraber sabah namazını kıldıktan sonra, içerideki yeşil bezden yapılmış sözde şeriat bayrağını almış, Cami’deki15-20 kadar kişiyi de silah zoruyla yanına alıp, dışarıdaki arkadaşlarıyla birlikte tekbir getirerek yürüyüşe geçmiştir.
Bu dinci güruh, bir yandan tekbir getirirken, bir yandan da slogan atmayı ihmal etmiyor ve “Şapka giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti geri getireceğiz” sözleriyle halkı galeyana getirmeye çalışıyorlardı.
Halk ne olduğunu anlamaya çalışırken, Derviş Mehmet kalabalığa, Menemen’in etrafının 70 bin kişilik şeriat ordusu tarafından sarıldığını söyleyerek, “Daha ne duruyorsunuz? Gelin Yeşil Sancak altında toplanalım ve Şeriat isteyelim!” diye haykırmaya başlamış ve bir yandan da yürüyerek, Menemen’in merkezi yerindeki Belediye Meydanı’na kadar gelmiştir.
Kalabalık meydana vardığında yüz kişiye kadar ulaşmış, hep bir ağızdan tekbir getirmeye ve şeriat ilan edildiğini haykırmaya başlamıştır. Meydandaki halkın bir kısmı bu meczuplara katılırken, bir kısmı ise sessiz kalmış, olup-biteni seyretmeye koyulmuştur.
Olayı duyan İlçe jandarma Bölük Komutanı, 24 yaşında bir öğretmen olan ve askerliğini Yedek Subay olarak yapan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, komutasındaki bir takım askerle birlikte durumun ayrıntısını öğrenmek amacıyla asilerin olduğu yere göndermiştir.
Cesur ve yürekli bir vatansever olan Kubilay, Meydana geldiğinde, Derviş Mehmet ve adamlarından silahlarını bırakıp teslim olmalarını isteyince, gözü dönmüş ve insanlıktan nasibini almamış asiler, sözlü uyarıya ateşle karşılık vermişler ve Asteğmen Kubilay’ı yaralamış, olaya müdahale etmeye çalışan iki bekçiyi de öldürmüşler.
Bununla yetinmeyen meczup Derviş Mehmet ve beraberindeki yobaz takımı,  yaralı bir halde hemen oradaki caminin merdivenlerine kadar ulaşabilmiş olan Asteğmen Kubilay’ın yanına gitmişler, bağ-bahçe işlerinde kullanılan ve testere ağızlı kör bir bıçakla Kubilay’ın başını vücudundan keserek ayırmışlardır. Sonra da Kubilay’ın kesik başını elindeki yeşil bezin bağlı olduğu sopanın tepesine bağlamış ve ilçe sokaklarında dolaştırmaya başlamışlardır.
Asiler Bertaraf Ediliyor
Olay etraftan çabuk duyulmuş ve yakındaki bir karargâhtan hemen olay yerine takviye olarak gelen askeri birliğin, “Teslim Ol!” çağrısına, “Bize Kurşun İşlemez!” sözleriyle karşılık veren asiler, askeri birliğe ateş etmeye başlamışlardır.
Yaşanan kısa süreli yoğun bir çatışma sonucunda, Giritli meczup Derviş Mehmet ve birkaç arkadaşı vurulmuş, kaçanlar da kısa sürede yakalanmıştır.
Hükümetin olaya büyük bir titizlik ve duyarlıkla yaklaşması sonucunda çatışmadan sağ kurtulabilen asilerden 25’i Menemen’de, 13 kişi ise Manisa’da yakalanarak tutuklanmıştır.
Yaşanan bu dinci, gerici ve yobaz bir zihniyetin ürünü olan menfur saldırı, başta Mustafa Kemal olmak üzere, hükümet, basın ve kamuoyu sert tepkiler göstermiştir. Olay sırasında Edirne’de bulunan Devlet Başkanı Mustafa Kemal, yurt gezisini hemen keserek, olayın üzerinde titizlikle durmuş, bu ve benzeri olayların Cumhuriyet’i yıkmayı hedef almış hareketler olduğunu belirtmiştir.
Mustafa Kemal, olaydan duyduğu üzüntü üzerine yayımladığı demecinde, mürtecilerin Kubilay’ı katlederken gösterdikleri vahşet karşısında, halktan bazılarının alkış tutmasının, cehaletle değil insanlıkla ilgili bir husus ve bunun da utanılacak bir durum olduğunu vurgulamıştır.
Mustafa Kemal, orduya başsağlığı dilemiş ve “Büyük ordunun genç subayı ve Cumhuriyetin aydın öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır!” sözleriyle tepkisini dile getirmiştir.
Hükümet’in Aldığı Önlemler
Mustafa Kemal, İstanbul’da, 27 Aralık 1931 tarihinde Başbakan İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi(Çakmak) Paşa, Meclis Başkanı Kâzım(Özalp) Paşa ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın katıldığı bir toplantıda, Menemen olayını ayrıntılı olarak görüşmüş ve değerlendirmiştir.
Toplantıda olay yöresel bir ayaklanma olarak değil, aksine devrimlere ve Cumhuriyet Rejimi’ne yönelik olarak Karşı Devrimciler tarafından hazırlanmış bir tertip olarak değerlendirilmiş ve ivedilikle gerekli tedbirler alınması öngörülmüştür. Sonrasında Hükümet, 31 Aralık 1930 tarihinde Menemen ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süreli sıkıyönetim kararı almış ve karar Meclis tarafından da hemen onaylanmıştır. Daha sonra sıkıyönetim kararı bir ay daha uzatılmıştır.
Devrimlerin korunması için Hükümet’in sert tedbirler alması kaçınılmaz bir hal almıştır. Bölgeye, suçluları yargılamak üzere Korgeneral Mustafa(Muğlalı) Paşa başkanlığında bir askeri mahkeme(Divan-ı Harp) gönderilmiş, yargılama sonucunda olayla ilgileri görülen Nakşibendî Şeyhi Esat ve müritleri tutuklanmıştır. Çoğu Giritli ve Rumeli göçmeni 36 kişi hakkında ölüm ve 41 sanık hakkında da değişik hapis cezaları verilmiştir.
Menemen olayının suçluları Askeri Mahkeme’de hesap verirken; gericiliği bir şekilde körükleyenler cezalandırılmaya başlanmış ve bu amaçla yurdun çeşitli yerlerinde, bu yola başvuranlardan çok kişi tutuklanarak, gerekli cezaya çarptırılmıştır.
Haklarında idam kararı verilenlerin durumu kendilerine bildirilmiş ve kararın uygulanması için Meclis 2 Şubat 1931 tarihinde onay vermiş ve kararlar 3 Şubat 1931’de uygulanmıştır.
Olayın Yurt Çapındaki Etkisi
Menemen olayı bütün yurtta büyük üzüntü ve nefret uyandırmıştır. Ülkenin dört bir yanında menfur saldırıyı lanetleyen mitingler düzenlenmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde, 31 Aralık 1930 günü büyük bir miting yapılmış, mitingdeki konuşmalarda olayın boyutlarının ne denli ciddi olduğu ortaya konularak, Cumhuriyet’in ve Türk Ulusu’nun birlik ve beraberliğinin, bu dinci, yobaz ve gerici zihniyete karşı korunmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
Başka bir öğrenci grubu da; “Hainleri Telin ediyoruz. Kahrolsunlar!” şeklinde slogan atarak Taksim’e doğru hareket edip, eylemlerini orada da biraz sürdürdükten sonra sessizce dağılmışlardır.
Ankara’da da, 3 Ocak 1931 günü Türk Ocakları Merkezi’nde büyük bir miting düzenlenmiştir. Aynı gün Konya, İnegöl, Bergama, Bursa ve Balıkesir’de de mitingler yapılmıştır.  İzmir Vilayet Meclisi de olayı meydana getirenleri lanetleyen bir bildiri yayımlamıştır. Rize’de de 4 Ocak 1931 günü büyük bir miting tertip edilmiştir.
İlginç Tespitler
Bölge’de o dönemde görev yapan Askeri Mahkeme Başkanı Korgeneral Mustafa Muğlalı Paşa’nın anılarında yer alan:
Dinci Ayaklanmanın asıl tertipçisi olan Şeyh Esat yurt dışı bağlantılı birisiydi. Hilafet Komitesi’yle ilişkili olduğu doğrultusunda bir itirafname hazırladığı biliniyordu. Yunanistan’daki İngiliz Ajanları ile de münasebeti olduğunu ifadelerinde doğruluyordu. İtirafnamesini tamamlamasına hastalığı engel oldu” şeklindeki sözleri, olayın nerelere dayandığının açık bir kanıtıdır.
Ayrıca bu insanlık dışı olayın birçok kişi tarafından tertiplendiği gerçeğini tarih önümüze koymaktadır.
Birisi;
“Manisa eski Mutasarrıfı ve aynı zamanda Nakşibendî tarikatı mensubu olduğu bilinen Giritli Hüsnü Bey’dir. Bu şahıs, Eylül-1922 başında, Ordumuz İzmir’e girmek üzereyken Yunan Ordu Güçleri’yle birlikte Yunanistan’a kaçmıştır. İlk olarak dini inancını Ortodoks Hıristiyanlığı’na dönüştürmüş, adını ise Hüsnüyadis olarak değiştirmiştir. Meczup Derviş Mehmet’in de öz amcası olduğu bilinmektedir.”
Diğeri ise;
“Menemen eski Belediye Başkanı Giritli Şeyh Sükûti’dir. Bu kişi de İngiliz Muhipler Cemiyeti(İngilizlerin Çıkarlarını Koruma Derneği) üyesi ve Şeyh Esat’ın da müritlerinden birisidir. Şeyh Sükûti de Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı esnasında Yunan Güçleri’yle birlikte kaçanlardandır.”
Ne ilginçtir ki; Şeyh Sükûti ile Hüsnüyadis Yunanistan’da bir araya gelmiştir. Her iki şahsın,  Dinci Ayaklanmanın dış bağlantılarında önemli isimler olduğu ve İngiliz Gizli Servisi(Intelligence)’yle bağlantılı olduğu Askeri Mahkeme Kayıtlarıyla kanıtlanmıştır.
Menemen Olayı, hızlı bir Devrim hamlesi gerçekleştirilmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nde ciddi bir irtica tehlikesi bulunduğunu, devrimlerin yerleşmesi için daha çok ve sistemli çalışmanın gerekli olduğunu göstermiştir.
Ayrıca, Olaya sebebiyet verenlere çok ağır cezalar verilmesi, Hükümet’in Devrim Politikası’na uygun düşmekle beraber; ilgililerin bu konuda ne denli ciddi ve kararlı olunduğunun bir göstergesidir.
Türk Ulusu’nun büyük çoğunluğu Devrimlerin devamını arzu ederken, bir kısım dinci, gerici, yobaz ve karşı devrimci unsurların Devrimlere karşı hareketlerde bulunması, hele şeriat fikri ile hareket etmesi, hiç kuşku yok ki,  devrimleri tehlikeye düşüren hareketlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken asıl önemli konu;
Atatürkçü Düşünceye, Atatürk İlke ve Devrimleri’ne, Laik Cumhuriyete ve dolaysıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğüne kasteden gerici ve bölücü hareketlerin tamamının emperyalizmden güç almakta olduğudur.
Şu gerçeği göz ardı edemeyiz:
Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti Geri Getireceğiz.” yaygarasını koparanların bilmesi gereken en önemli hususa sadece bir örnek olarak;
Mustafa Kemal’in, 28 Ekim 1923 günü Fransız Gazeteci Maurice Pernot ile yaptığı söyleşisinde dile getirdiği;
İslamiyet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ideolojisi değil, aksine Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları’nın inanç sistemidir, dinidir.” Sözlerini hatırlatmam sanırım yeterlidir.
Mustafa Kemal’e göre, devrimcilerin her zaman bu tip hareketlere hazır olması kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Cumhuriyet Rejimi adına hayatını veren Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın adı 26 Aralık 1934’de Menemen’de açılan bir anıtla ölümsüzleştirilmiştir.
Saygılarımla…
CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU
Kaynak: Doğumundan Ölümüne ATATÜRK adlı kitabım.

3 Aralık 2018 Pazartesi

İMZA GÜNÜ "Cengiz Önal TARAKÇIOĞLU & Doğumundan Ölümüne ATATÜRK" ATA YURT Yayın Evi, 15-16 Aralık 2018 tarihlerinde // 12.00 - 19.00 saatleri arasında (SALON: 2 - STANT 103B) TÜYAP, ESKİŞEHİR KİTAP FUARI-Ata Yurt Dergisi

Beklenen muhteşem kitap değerli ATAYURT okuyucuları ile!..
DOĞUMUNDAN ÖLÜMÜNE ATATÜRK
CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU
“Atatürk İlke ve Devrimleri ile Atatürkçü Düşünce Sistemi ve Laik Cumhuriyet Rejimi’ni, ellerine geçirdikleri her fırsatta yok etmek isteyen malum zihniyetin, bugüne kadar aldıkları yol ve ulaştıkları nokta hepimizce bilinmekte ve görülmektedir.
Bir yandan Laik Cumhuriyet’in bütün erdemlerinden sonuna kadar yararlanan ancak diğer taraftan da Ulusal Tarihimiz’i hurafe, yalan ve uydurmalarla değiştirmekten, hatta yok etmekten geri durmayan bu zavallı kesim, kin, nefret ve hınç duygusuyla hareket etmektedir. Oysa üzeri örtülemeyecek bir gerçek; Tarihini Bilmeyenlerin Geleceklerini Kuramayacaklarıdır…
Bu aşamada bizi Biz yapan değerlere hak ettiğini verebilmek ve Mustafa Kemal Atatürk ve O’na ilişkin değerler hakkında, Türk Ulusu’na doğru ve gerçek bilgileri aktarabilmek için gerek araştırmalarında, gerekse makaleleri ve hazırlığı içinde olduğu kitaplarında, çalışmalarını bir kuyumcu titizliği ile sürdüren ve dolayısıyla büyük bir sorumluluğun gereğini inanç ve kararlılıkla yapmaya çalışan Tarihçi, Araştırmacı, Yazar CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU’nu kutlar, kendisine kolaylık ve başarılar temenni ederim.” 
Turgut ÖZAKMAN - 2008 / ANKARA

24 Kasım 2018 Cumartesi

YEREL SEÇİM ODAKLI BASKI, MANİPÜLÂSYON VE TEHDİT Mİ?.. İYİ Parti'den şok iddia: AKP TBMM'yi kapatacak! İYİ Parti'li vekil Lütfü Türkkan'dan şok iddia: AKP TBMM'yi kapatacak! İYİ Parti Meclis Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapatılacağını ileri sürdü.

İYİ Parti'den şok iddia: AKP TBMM'yi kapatacak!..
İYİ Parti'li milletvekili Lütfü Türkkan'dan "çok konuşulacak, siyaset sahasını derinden sarsacak ve gündem yaratacak" şok iddia: 
AKP TBMM'yi kapatacak!
İYİ Parti TBMM, Meclis Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kapatılacağını ileri sürdü.
İYİ Partili Lütfü Türkkan, parlamentosuz bir yönetim biçimi kurgulandığını iddia etti. Türkkan yaptığı açıklamada "TBMM çalışması fiilen 2 güne düştüğü andan itibaren, 'Bu kadar para alıyorlar, bir de çalışmıyorlar' denilecek. Beştepe de 'Çalışmayan Meclis, millete yük oluyor' deyip TBMM'nin feshine kadar gidebilir" dedi.
ÇALIŞMA GÜNÜNÜN 2'YE DÜŞMESİ
Sözcü yazarı Saygı Öztürk, bugünkü "Bomba sözler: TBMM'yi kapatacaklar" başlıklı yazısında milletvekili ödeneğinin üç aylık 56 bin lira olduğunu, emekli olup da milletvekilliğini sürdürenlerin eline ise yaklaşık 90 bin lira geçtiğini belirtti.
Öte yandan, Salı-çarşamba-perşembe genel kurul yapılırken, şimdi çalışma gününü ikiye düşürmek gibi bir plan olduğunu aktaran Öztürk, söz konusu değişiklik yaşandığı takdirde vekillerin ayda 8 gün çalışacağını kaydetti.
Öztürk, bunun yanı sıra İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan'ın çalışma gün sayısının düşürülmesinin altında başka nedenler olduğunu öne sürdüğünü belirterek köşesinde Türkkan'ın iddialarına yer verdi.
"TBMM'NİN FESHİNE KADAR GİDEBİLİR"
İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, TBMM'yi, perşembe günleri çalıştırmama gayreti olduğunu, bu durumun parlamentoyu etkisizleştirme çabalarından biri olduğunu iddia etti.
Parlamentosuz bir yönetim biçimi kurgulandığını öne süren Türkkan, Cumhurbaşkanlığından gelecek hükümet kararlarını onaylayacak bir senato hayali kurulduğunu savundu. Türkkan, "İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, parlamentosuz bir yönetim biçimi kurgulandığını iddia etti. Türkkan yaptığı açıklamada "TBMM çalışması fiilen 2 güne düştüğü andan itibaren, 'Bu kadar para alıyorlar, bir de çalışmıyorlar' denilecek. Beştepe'de , 'Çalışmayan Meclis, millete yük oluyor' deyip TBMM'nin feshine kadar gidebilir" diye konuştu.
"AK PARTİLİ İSİM 'İTTİFAK ARTIK ZORUNLU HALE GELDİ' DEDİ"
Öztürk, yazısının devamında şu ifadelere yer verdi: Hemen tüm siyasi partilerde yerel seçimlerde işbirliği konuşuluyor. İYİ parti cephesinden siyasetteki gelişmeleri Lütfü Türkkan'la konuştuk. "16 yıldır iktidarda olan AK Parti, artık tek başına seçime giremeyecek kadar yorgun, tükeniş sendromunu iliklerine kadar yaşıyor. Bastonsuz yürüyemeyen yaşlı adam görüntüsü veriyor" diyor.
Lütfü Türkkan, şöyle devam ediyor:
"AK Partili arkadaşlarımızla konuştuğumda aynı ifadeleri kullanıyorum. Partinin önemli isimlerinden birisi, 'Kabul edelim ya da etmeyelim İYİ Parti diye bir gerçek var. Yeni kurulmasına rağmen pastadan yüzde 10 pay aldı. Bu gerçek karşısında ittifak artık zorunlu hale geldi' dedi. İYİ Parti, kendisine oy veren 5 milyon vatandaşın hakkını, hukukunu koruyacak, bütün siyasi manevraları sonuna kadar yapacak. İYİ Parti'nin yerel seçimlerden daha da güçlenerek çıkacağını biliyoruz. Sola hep soğuk bakan Türk seçmeninin, iktidar alternatifi İYİ Parti'dir. Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı MHP, AK Parti'nin çöküş sürecine dahil olarak kendisi de bu süreci AK Parti ile birlikte yaşamayı tercih etti." [Kaynak.Gündem: 23 Kasım 2018]
DEVLET BAHÇELİ ÇILDIRMIŞ OLMALI!..
Milliyetçi (!) Hareket Partisi Genel Başkanı (MHP) Devlet Bahçeli açıkladı! 
MHP'den son dakika İstanbul, Ankara ve İzmir kararı... (İttifak icabı, Adalet ve Kalkınma Partisi Lehine Feragat!.. Kritik ve stratejik yerlerde Aday Göstermeyecekler)
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Antalya’daki Belediye Başkanları Toplantısı’nda sert konuştu. Devlet Bahçeli yaptığı son dakika açıklamasında, adeta seçmeni tehdit etti ve (partili cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi lehine) İstanbul, Ankara ve İzmir'de aday göstermeyeceklerini açıkladı.
Bahçeli’nin açıklamalarından satırbaşları:
Nefesi kesilenler, nefsine yenik düşenler çıkmıştır. Bundan sonra da çıkmaları muhtemeldir. İnsanoğlu çiğ süt emmiştir. Yanlış istikametlere sürüklenmesi beklenmelidir. Geçmişin kuytu köşelerinde şuurumuzun merceğiyle baktığımızda hüzüne perçinleşmiş pek çok ibretlik misal verilecektir. Davanın omzuna basanlarla, davaya omuz verenler tecrübeyle sabittir. ‘ben’ diyen, bencilliğe gömülen dünyanın kendi çevresinde döndüğüne aldanan nice insan bu dünyadan gelip geçmiştir.
'HİÇ KİMSE VAZGEÇİLMEZ DEĞİLDİR'
Hiç kimse davadan daha önemli değildir. Hiç kimse vazgeçilmez değildir. ne yaptığımızı, neyi amaçladığımızı, nereye varmak istediğimizi dar ufkuyla çürük ahlakıyla sorgulayıp dedikodu çarkında dönenler yoldan çıkıp yolunu şaşıranlardır. Şunu bilmenizi isterim ki, yoldan çıkan davanın önünde engeldir. ‘Ben’ diyenler sinsi planlar yapanlardır. Dava insanı akıldan önce adanmış bir yüreğe ihtiyaç duyacaktır.
‘SİNSİ SİNSİ ÇALIŞANA GEÇİT YOKTUR’
Ülkü sevdamızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk diyor ki, “Hiçbir zaman kesmeyeceğiz, çalışacağız, memleketi kurtaracağız. Umutsuzluğa yer yoktur. Karamsarlık aşılayanlara müsamaha yoktur.” Davayı öne geçirmek yerine, kendini öne çıkarmaya, kendi gizli gündemi için sinsi sinsi çalışana geçit yoktur. Tahammül yoktur.
‘ALTTAN ALMAMIZ SÖZ KONUSU BİLE DEĞİLDİR’
Eğer hatalarını fark edip geri dönüş için gayret etmezlerse bize sadece gereğini yapmak düşecektir. Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılamamış, bundan sonra da aşılamayacaktır. Bayat taktiklere, bayağı ayak oyunlarına dayanmamız, alttan almamız söz konusu bile değildir. Kuru gürültüye asla pabuç bırakmayız. İpini una serenlere, ipte cambazlık yapanlara toprakta izi olmadan harmandan pay isteyenlere hoş görüyle bakamayız.
‘HEDEFİMİZ KIZIL ELMA DEDİK…’
Ülkücü olan, ülkücü yaşayan, ülkücü kalan tertemiz vicdanlar her şeyin en temizine müstahaktır. Bazı insanlar başkalarından bir dakika önce cesaret gösterdikleri için kahraman olmuştur. MHP’nin her bir ferdi kahramandır. Aklımızda hep Türkiye vardı. Boşa konuşmadık, boşluğa seslenmedik. Hedefimiz kızıl elma dedik. Pazarda satılan kırmızı elma sananlara acı acı gülüp geçtik. Gaye varsa güç vardır. Güç varsa istikrar vardır. İstikrar varsa tutarlılık vardır. Bunların hepsi varsa gelecek güvendedir. Her sözümüzün bir fikri dayanağı, her teklifimizin özünde yere düşen alın terimizin sıcaklığı belirleyicidir.
‘TÜM DÜNYA DA KISKANÇLIKLA TÜRKİYE’Yİ İZLEMİŞTİR’
Bu bir milattır. 14 Temmuz 2018’de yaptığımız basın toplantısında önümüzdeki 5 yılda 2023 hedeflerini yakalamanın mücadelesi sahnelenecektir tespitini dile getirmiştim. Yeni hükümet sistemi, Türkiye’nin ayağına vurulan prangayı kıracaktır. Başka çare de kalmamıştır. Çünkü Türkiye düşmanları sürekli güç toplamakta, sürekli açığımızı ve zaaf anımızı kollamaktadır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bütün kurul ve kurallarıyla olgunlaşmalı, tam olarak oturmalıdır. Geçiş sürecinde çıkan pürüzler zamanında yapılacak müdahalelerle bertaraf edilmelidir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türk milletinin başarısıdır. Hiçbir yönlendirme, baskı yaşanmadan hükümet sistemi, cumhurun bizzat irade ve isteğiyle değişmiştir. Kendi kaderimize çok şükür kendimiz yön verdik. Kendi söküğümüzü kendimiz diktik. Kansız, kavgasız ve krizsiz bir sistem değişikliği dünyada eşine az rastlanır bir kazanımdır. Tüm dünya kimi zaman gıpta ile kimi zaman da kıskançlıkla Türkiye’yi izlemiştir.
‘ÖNLEM ALINMAZSA YENİ SİSTEM ÖLDÜRÜCÜ BİR DARBE YİYECEKTİR
Çelişkiler aşılmakta, uyum sorunları giderilmektedir. Çok şükür, aşı tutmuş, Türk milleti Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle Cumhur ittifakına takdirini göstermiş, buna da devam etmektedir. Türkiye’nin bekası ve yeni hükümet sisteminin geleceği için mahal idareler seçiminin makul neticelenmesi bu aşamadaki en büyük arzumuzdur. Cumhur ittifakının devamı milli beka için mecburidir. Eğer 31 Mart’ta rövanşı almak isteyenlere gün doğarsa karşımıza çok büyük risk ve tehlikeler çıkacaktır. Bunun emareleri şimdiden görülmektedir. Şayet önlem alınmazsa yeni sistem öldürücü bir darbe yiyecektir. Kaotik tartışmalar tırmanacaktır.
‘SİYASİ ŞEYTAN ÜÇGENİNDE HEVESLE BULUŞANLAR…’
Türkiye belirsizliğe sürüklenecek. En başta hükümetin meşruiyeti sorgulanacaktır. Kargaşadan geçim sağlayan zillet ittifakı kaldırdığı hançeri Türkiye’nin sırtına indirmek üzere tetikte beklemektedir. Bu takdirde Cumhuriyetin 100’üncü yılında, mağrur ve mahcup olmuş bir Türkiye ile karşılaşmamız kesinlik kazanacaktır. Bu maksada hizmetle motive olan CHP, İP, HDP, FETÖ, PKK boş durmuyor. Malum çete Türkiye’nin kuyusunu kazıyor. El birliği yapmışlar, güç birliği yapmışlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ölüm fermanını hazırlıyorlar. PKK lobisi iş başındadır. AİHM’e çoktan nüfuz etmiştir. PKK’lı Demirtaş ile ilgili karar rezilliktir. Ancak Türkiye’nin haklı tezlerini gölgelemeye yetmeyecektir. 15 Temmuz’a tiyatro diyenler, vatan millet din düşmanı FETÖ’yü aklamaya çalışanlar aynı merkezden kumanda edilen siyasi şeytan üçgeninde hevesle buluşanlardır. 13 Eylül 2018 tarihinde Polatlı’da konuşmamda şunları dile getirmiştim. “Biz 19 Mart 2019’a cumhurun ittifak ruhunun damga vurmasını istiyoruz. İstanbul, Ankara, İzmir büyükşehirleri başta olmak üzere diğer belediyelerin şekillenmesini temenni ediyoruz.”
Partimizi takip eden basın mensuplarıyla yemek sırasında İstanbul’dan aday göstermeyebileceğimizi ifade ettim. Ne var ki bazı olumsuzluklar nüksetti. Yanlış değerlendirmeler vuku buldu. Amacımız ya anlaşılmadı ya da anlaşılmak istenmedi. Sabote edildik, görüşlerimiz çarpıtıldı.
30 Eylül 2018’de milletvekilleri MYK üyeleri ortak toplantısında da şunları söylemiştim. “31 Mart 2019’a sadece belediye başkanlarının, il genel meclis üyelerinin seçimi olarak bakmıyoruz. Türkiye’nin 2023’ten önceki son virajı, yeni hükümet sisteminin son virajı olarak yorumluyoruz. Cumhur ittifakının milli sorumluluğunu icra etmesini mühim görüyoruz. “
Biz Cumhur ittifakına asla taktiksel bakmadık. Samimi ve dürüst davrandık. Muhataplarımızdan bunu bekledik. Kızılcahamam’da ayrıca dedim ki “İstanbul’un dışındaki her seçim bölgesinde, il ilçe ve beldede diğer siyasi partiler gibi adaylarımız olacaktır” Malumunuz 23 Ekim 2018 grup toplantımızda, yerelde ittifak arayışımızın artık kalmadığını ifade etmiştim. Bazı müessif beyanlar, cumhur ittifakının ruhunu yaralayan açıklamalar, üs
Sanki bir taraf istiyor da diğer taraf nazlanıyor izlenimi doğmuştur. Yanlış anlamalar cumhur ittifakını çatladı-çatlıyor polemiklerine bile kapı araladı. Bu durum karşısında siyaset farklı bir faza girmiştir. Zillet ittifakı saklandığı inden çıkmışlar, netice itibariyle siyasi risk ve belirsizlikler iyice ayyuka çıkmıştır. CHP İP arasındaki görüşmeler seriye bağlanmış, HDP de arkaya alınmıştır. Terörle mücadelenin bu kadar yüksek bir moralle yapıldığı bir dönemde, PKK’nın il ve ilçe belediyelerine zillet ittifakı kulvarında yerleşme kepazeliğine nasıl olur da seyirci kalacaktık?
Beka diyen cumhur ittifakına bağlılığını haykıran MHP bunu nasıl görmezden gelecekti? Önce ülkem ve milletim, sonra partim demiyor muyuz? Bunu yıllardır söylemiyor muyuz?
Demirtaş üzerinden yeni bir senaryo hazırlığı, ekonomik saldırılar, demokrasi dışı eğilim ve özlemler tehlike sinyallerini yoğunlaştırmıştır. Biz dağdaki teröristlerin büyükşehirlere konuşlanmasına rahatsız olamazdık. Biz HDP’nin, İstanbul’dan İzmir’e kadar yönetimlerde mevzi elde etmesine tahammül gösteremezdik. Türkiye’nin çıkarları neyi işaret ediyorsa oradayız. Biz Türk milleti ne diyorsa onu yaparız.
İSTANBUL, ANKARA VE İZMİR’DE ADAY GÖSTERMEYECEĞİZ…
Elimizi taşın altına koyacağız. Fedakarlıksa gene yapacağız. Daha önce büyükşehir ölçeğinde İstanbul’da aday çıkarmayacağımı söylemiştim. MHP, İstanbul’un yanı sıra Ankara ve İzmir büyükşehir belediye başkan adaylarını da göstermeyecek.
***
ALENEN TEHDİT!.. Sabah yazarı Salih TUNA: "AKP ve MHP (31 Mart 2019 tarihli yerel seçimlerde) oy kaybederse bu yolun sonu iç savaştır"
AKP’nin yayın organı Sabah’ın yazarı Salih Tuna,
yerel seçimlerde AKP ve MHP’nin oy kaybetmesi
durumunda  “iç savaş” çıkacağını öne sürdü.
AKP’nin yayın organı Sabah’ın yazarı Salih Tuna, yerel seçimlerde AKP ve MHP’nin oy kaybetmesi durumunda “iç savaş” çıkacağını öne sürdü.
AKP’nin yayın organı Sabah’ın yazarı Salih Tuna, yerel seçimlerde AKP ve MHP’nin oy kaybetmesi durumunda “iç savaş” çıkacağını öne sürdü.
Tuna, 21 Kasım 2018 tarihli “Tercih mi zaruret mi” başlıklı yazısında, yerel seçimde AKP ve MHP’nin olası oy kaybettiği bir sonuç ortaya çıkması durumuyla ilgili yazarken, 24 Haziran seçimlerini hatırlatıp “Sırf “Adam kazandı” diyerek yenilgiyi kabul ettiği, sokaklara çıkmaya çağırmadığı için Muharrem İnce’ye siyasi şizofrenlerin neler yaptıklarını biliyorsunuz… Söylemeye dilim varmıyor ama söylemesem de olmaz: Bu yolun sonu maalesef iç savaştır!..” ifadelerini kullandı.
Tuna’nın yazısında o bölüm şöyle:
“Önümüzdeki yerel seçimlerde AK Parti’yi oy kaybına uğratmak, “kaos ittifakının” yegâne hedefi.
Bu arada, MHP de oy kaybına uğrarsa, çifte bayram yapacakları muhakkak.
Başarırlarsa…
“Sistem değişikliği halktan güvenoyu almadı” tezviriyle erken seçimi zorlayacaklar, gerekirse sokakları harekete geçirmeye çalışacaklardır.
Yıllar yılı zehirledikleri sosyolojileri buna aşeriyor zaten.
Sırf “Adam kazandı” diyerek yenilgiyi kabul ettiği, sokaklara çıkmaya çağırmadığı için Muharrem İnce’ye siyasi şizofrenlerin neler yaptıklarını biliyorsunuz…
Söylemeye dilim varmıyor ama söylemesem de olmaz:
Bu yolun sonu maalesef iç savaştır!..
Türkiye’yi binlerce TIR silah verdikleri terör örgütüyle güneyden ve doğu Akdeniz’den kuşatan müstevlilerin beklentisi de budur.” (SABAH: 22 Kasım 2018)

10 Kasım 2018 Cumartesi

YERLİ VE MİLLİ Olmazsa, Olacağı Budur! Yurt dışından getirilen cep telefonunda harç tutarı artırıldı

Yurt dışından getirilen cep telefonunda harç tutarı artırıldı
Yolcu beraberinde getirilen cep telefonu maktu harç tutarı 500 TL olarak belirlendi.


Türk vatandaşların yurt dışından yanlarında getirdikleri cep telefonları için ödenecek harç ücretinde önemli miktarda değişiklik yapıldı. Konuya ilgili Resmi Gazete'de yayımlanan kararda Yolcu Beraberinde Getirilen Telefon Kullanım Harcı Tutarının Yeniden Belirlendi. (Karar Sayısı: 320) Buna göre ve bundan böyle:  2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı 8 sayılı tarifenin VII — Yolcu beraberinde getirilen telefon kullanım izin harcı başlıklı bölümünün 1 numaralı fıkrasında yer alan maktu harç tutarı 500 TL olarak yeniden belirlendi.

5 Kasım 2018 Pazartesi

BASIN BİLDİRİSİ: "TÜRKİYE’NİN BEŞ BÜYÜK İLİ DÜNYANIN EN PAHALI ŞEHİRLERİ LİSTESİNDE"

TÜRKİYE’NİN BEŞ BÜYÜK İLİ (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya) DÜNYANIN EN PAHALI ŞEHİRLERİ LİSTESİNDE!..

Dünyadan farklı şehirlerin yaşam maliyeti endeksleri açıklanırken, Türkiye’den İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya’nın da bu listede olduğu görüldü.

Medya takibinin öncü kurumu Ajans Press, dünyadaki farklı şehirlerin yaşam maliyetini ele alan araştırmayı inceledi. Ajans Press’in Numbeo verilerinden ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye’den İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya gibi büyükşehirlerin bu listede olduğu görüldü. Böylelikle, yaşam maliyet endeksi 44,73 olan İstanbul’un Türkiye içinde en pahalı şehir olduğu saptandı. İstanbul’un hemen arkasından ise Ankara gelirken yaşam maliyet endeksi 41,21 olarak gözlendi. Bu oran İzmir’de ise 40,97 olurken, Bursa’da 40,26, Antalya’da da 38,77 oldu. Dünyanın en pahalı şehri ise Bermuda’nın başkenti Hamilton olarak görüldü. Yaşam maliyet endeksi 145,43 olan Hamilton’u da 141,25 oran ile Zürih (İsviçre) ve 134, 83 ile Cenevre (İsviçre) takip etti.

HAYAT PAHALILIĞI MEDYANIN GÜNDEMİNDE
ITS Medya ve Ajans Press’in konuyla ilgili gerçekleştirdiği medya incelemesinde, yazılı basına yansıyan haber adetleri de belli oldu. Hayat pahalılığı ile ilgili 2018 yılında yazılı mecralarda 4 bin 163 haber çıkışı tespit edildi. Özellikle döviz kurlarında yaşanan hareketlilik medyanın gündeminde yer alırken; yaşanan hareketliliğin doğrudan etkilediği temel gıda maddelerinden ulaşıma, lüks tüketimden beyaz eşyaya, konut fiyatlarından teknolojik aletlere birçok ürün başlığının yaşanan artış sebebiyle medyada oldukça sık yer aldığı görüldü.
*Daha Fazla bilgi için; AJANS PRESS / tolga.topcu@ajanspress.com.tr/ 444 7 212 - 1191

3 Kasım 2018 Cumartesi

HABER.MAKALE: EMİN OKTAY TARİHİ "Yalçın KOÇAK" (18. Dönem Sakarya Milletvekili GARBİYAT ENSTİTÜSÜ) -Emin OKTAY bir önemli vakıa’dır. Rivayete göre soyadı Oktavitz dir, derler. Şimdi objektif okumalarla çevre tarihi okuduğumuzda görüyoruz ki çevre ve merkez arasında çok özel bir husumet ve düşmanlık dokuma ameliyesi var, çok önemli bir işçilik, felaket akıllı ve geniş tabanlı aynı merkezli operasyon.

EMİN OKTAY TARİHİ
Yalçın KOÇAK
18. Dönem Sakarya Milletvekili
GARBİYAT ENSTİTÜSÜ

Benim gibi 50 doğumlu kuşağım yakın tarihimizi; kendisi tarih öğretmeni olmadığı halde tarih ders kitaplarını yazan Emin OKTAY’dan öğrenmişizdir. Emin sen tarihçi değilsin, niye tarih yazıyorsun dendiğinde.

Bana yaz dediler yazıyorum, cevabını vermiştir.
Emin OKTAY bir önemli vakıa’dır. Rivayete göre soyadı Oktavitz dir, derler. Şimdi objektif okumalarla çevre tarihi okuduğumuzda görüyoruz ki çevre ve merkez arasında çok özel bir husumet ve düşmanlık dokuma ameliyesi var, çok önemli bir işçilik, felaket akıllı ve geniş tabanlı aynı merkezli operasyon.
I. Dünya savaşında düşmanımız olan İngiliz neredeyse kendisini manevi kurtarıcımız konumuna getirecek şekilde yalanlarla tarihi yanıltmak garabetine düşmüş; koca bir İmparatorluğumuzu yıkmak, parçalamak için savaş bakanlığını yönlendiren Wellington kara propaganda evinin 37 yalan ürünü kitabını ve kurumunu yok ederek sanki İngiliz oryantalizminin parçalanma senaryomuzda hiç olmamış gösterme siyasetini yakalıyoruz. Amerikalı Prof. Justin Mc Cartey bu gerçekleri belgeleriyle ortaya koyuyor, güneş balçıkla sıvanmıyor.
Eski Emperyaller, dostluk müttefiklik yıllarında da aynı davranıyorlar, bir farkla dost gözükerek diplomasiyle yapıyorlar, yapacaklarını.
Geldik zurnanın zırt dediği yere.
Emin OKTAY’ın düzmece tarihinde beynimize nakşedilen en büyük düşman RUS o zaman Bulgar Demirperde idi, Gürcistan, Ermenistan onların birliğindeydi yeni Kuzeyimiz ve Karadeniz her an gelebilecek Rus Kızıl ordusunu beklemekle geçti gençliğimiz.
Trakya’ya Sokak lambası takmadık, karartma uyguladık, tek bir fabrika yapmadık, yollarını genişletmedik, neymiş Yunan gelirse savunma hattını Çatalca’dan geride kuracakmışız. Bunu kim yapar ancak maşalar, kim güler kargalar.
Ege ve Adalar Yunan ile Batı cenahımızda da düşmanlık.
Üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili, çemberde Türkiye Akrep sendromuna mı sokulmak istenmektedir sorusunu akla getiriyor.
İran en problemsiz komşumuz onunla da mezhep problemimiz var, yahu güldürmeyin laik devlet, deistik rejim dediniz şu mezhep işi nereden çıktı, düşmanlık icat etmek için iyi bir bahane idi, oysa Kasrı-Şirin 1639’dan beri problemsiz komşumuzdur, bu iyi komşuluk bazılarının işine gelmez, ilişkileri germeye çalışırlar ama iki tarafta yüzyıllardır bu dolmaları yutmaz, gene yutmayacaklardır.
Güneyimizde Suriye ve Irak yani olmayan iki devlet aslında Şam ve Bağdat vilayetlerimiz var, kendilerini yönetmekten aciz, ihtilaller Cumhuriyetleri sabah erken kalkanın darbe yaptığı sahipsiz topraklar, 1960’a kadar ihtilali yapanlar kimi başbakan yapalım diye Malatya ordu komutanlığı üzerinden Ankara’ya sorarlardı? Şimdi nüfusları planlı göç ettirilerek yüzölçümleri seyrekleştiriliyor, kalanlar bir birine kırdırılarak azaltılıyor. Göç, savaş ve nüfusu azaltma kimin işine geliyor, bu soru niye sorulmuyor? Bu coğrafyada parçalanması konusunda konuşulmayan tek bir ülke var, nedir kerameti? Niye konuşulmuyor?
Evet çevre ülkelerin hiç birisi ile dostane ilişkimizin olmadığı bir coğrafyanın tarihi öğretildi bizlere; Kadere bak şimdi geldik o günlere.
Meğer Emin OKTAY tek merkezden yazdırılan emperyalist sömürü düzeninin sadece Türkiye acentesiymiş. Her ülkede bir yed-i emin adamları var. Arab’ın tarihinde de Türk düşmanlığı var. İngiltere veliaht prensi geçen yıl bizden sonra hatırlayın Arabistan’a gitti ve orada bedevi prenslerle ellerinde kılıç folklorik bir dans yaptı, neydi o ? İngiliz’in Arapları, Türk zulmünden kurtarma oratoryosu.
Rumeli’de Arnavut’a hürriyet veriyoruz, adamlar Türkleri buradan nasıl attık diye tarih yazıyorlar, yazana değil yazdırana bakmak lazım.
İmparatorluğumuzu yıkan fikrin babası İngiliz A.Toynbee Amerika’lılara 1945 te bir akıl notu veriyor.
“ Biz Güney İslam’ını hallettik, size kalan Kuzey İslamı Horasan, İstanbul hattı” Akıl hattı, Maturidi eksen, bu eksende ki bütün Yesevi dergahları büyük Asya’ dakiler Ruslar tarafından, küçük Asya Anadolu’da kilerde maalesef İngiliz arka planlı yerli muhipleri olan bizim bürokratik oligarşimiz tarafından kapatılmış Yesevilik, Bektaşilik tahrip edilerek, aslı yok edilmiştir.
Şimdi Cemevin de sıkıştık, kaldık. Aşamayacak mıyız?
Yesevi hacegânlarını açamayacakmıyız?
Yalçın KOÇAK

18 Ekim 2018 Perşembe

BÖYLE DOST DÜŞMAN BAŞINA!.. Suudi Arabistan'dan PKK/PYD'ye 100 milyon dolarlık yardım!

Türk-İslâm ve İnsanlık düşmanı S. Arabistan'dan PKK/PYD'ye 100 milyon dolarlık yardım!
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo'nun kayıp gazeteci Cemal Kaşıkçı olayını görüşmek üzere Riyad'a gittiği sırada, Suudi Arabistan'dan PKK/PYD'ye 100 milyon dolar destek geldi.
Kaşıkçı olayındaki tepkiler nedeniyle zor günler geçiren Suudi Arabistan yönetimi, ABD'ye, Dışişleri Bakanı Pompeo'nun Riyad'a ulaştığı saatlerde terör örgütü PKK'nın kontrol ettiği bölgede kullanmak üzere 100 milyon dolar verdi.
New York Times gazetesinde yer alan habere göre Riyad yönetimi, Suriye'de IŞİD'den kurtarılan bölgeler için vermeyi taahhüt ettiği 100 milyon dolarlık yardımı, Pompeo'nun dün Suudi Arabistan'a düzenlediği ziyaret sırasında ABD hükümetine ait hesaplara yatırdı.
"ZAMANLAMA KESİNLİKLE TESADÜF DEĞİL"
​Trump yönetimi söz konusu mali desteği uzun süredir talep ediyor olsa da tahsilatın Pompeo'nun Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda kaybolması olayıyla ilgili ziyarete denk gelmesi dikkati çekti.
New York Times, ABD yönetiminden Suriye siyasetini yönlendiren ancak adının açıklanmasını istemeyen bir yetkilinin, "Zamanlama kesinlikle tesadüf değil" ifadesine yer verdi.
MCGURK REDDETTİ
Gazete, haberinde Trump'ın IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk'ün de açıklamalarına yer verdi. McGurk, ödemenin Pompeo'nun ziyaretiyle bağlantılı olduğu iddiasını reddetti. Suudilerin söz konusu yardımı yapmayı Ağustos ayında taahhüt ettiğini savunan McGurk, ödemenin güz aylarında yapılmasının planlandığını öne sürdü.
Kaynak Yeniçağ: Suudi Arabistan'dan PKK/PYD'ye 100 milyon dolarlık yardım!

13 Ekim 2018 Cumartesi

AGOS ve Ararat Vurgusu, Yorum No: 2018/77 AVİM (11.10.2018) AVRASYA İNCELEMELERİ MERKEZİ

AGOS VE “ARARAT” VURGUSU
YORUM NO : 2018 / 77
AVİM(11.10.2018) AVRASYA İNCELEMELERİ MERKEZİ

Türkiye’nin Ermeni cemaatinin yayınlarından birisi olan ve çoğunlukla Türkçe yayın yapan Agos gazetesi, kurucusu ve genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinden bu yana Ermeni diasporasının fanatik mensuplarının söylemlerini giderek daha fazla benimsemeye başlamıştır. Bu dönüşüme verilebilecek örneklerden bir tanesi de gazetede yayınlanmakta olan “Ararat'ın Öte Yanı” başlığına sahip yorum yazılarıdır.[1]Bu yazılarda Ermenistan’daki güncel siyasi gelişmeler ele alınmaktadır. Yazılarla ilgili sorun başlıkla ilgilidir, zira bu Türkçe yazılarda “Ağrı” ismi kullanılmak yerine bu ismin Ermenice karşılığı olan “Ararat” kullanılmaktadır. Bir şeyin (bu bağlamda Türkiye’deki bir dağın) Türkçe yerine başka bir dildeki isminin kullanılmasının pek bir anlam ifade etmediği düşünülebilir, ancak isimlerin insanlar ve toplumlar üzerinde güçlü psikolojik etkileri olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Ağrı Dağı’nın Ermeni etnik milliyetçi söylemindeki yeri:
Ağrı Dağı’nın Ermeni etnik milliyetçi söyleminde önemli bir yeri bulunmaktadır (Ağrı Dağı’nın Ermenistan başkenti Erivan’dan çok etkileyici bir görünüme sahip olduğu da unutulmamalıdır). Hatta bazı anlatımlara göre Ağrı Dağı, Ermeni halkının en önemli simgelerinden birisidir. Dolayısıyla Ağrı Dağı ve bu dağı kapsayan “Batı Ermenistan” bölgesi (Türkiye’nin doğu kısımlarına Ermeni etnik milliyetçilerinin verdiği isim), milliyetçi kesimler açısından gelecekte mutlaka “geri alınması” gereken yerlerdir. Oysa Anadolu toprakları Türk yurdudur. Türklerin yaşadığı bu toprakların komşu bir ülke tarafından sahiplenilmesi ve “geri alınmasının” istenmesi, gerçeklerden kopuk bir zihniyetin sağlıksız bir hayal ürünüdür.
Öte yandan belirtilmesi gerekmektedir ki Ağrı Dağı ve Anadolu’nun tüm toprakları, Ermeni kökenli olanlar dahil her Türk vatandaşının ortak mirasıdır.
Dolayısıyla Agos gazetesinin Türkçe yayınında “Ağrı” ismini kullanmak yerine Ermenice karşılığı olan “Ararat” ismini ısrarla vurgulaması Türkiye’nin ortak mirası olan bir olguyu reddetmekte, bunun yerine Türkiye dışındaki bazı fanatik Ermeni kesimlerin ayrıştırıcı ve yıkıcı söylemlerine işaret etmektedir.
Bu fanatik zihniyet ve temsil ettiği tehlike hafife alınmamalıdır, zira bu zihniyet en yüksek kademelerde bile karşılık bulmaktadır. Örnek olarak Ermenistan’ın eski Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 2011’de gençlerle yaptığı bir etkinlik sırasında “Batı topraklarımızı [Doğu Anadolu/”Batı Ermenistan”] Ağrı Dağı’yla birlikte geri alabilecek miyiz?” sorusuna şu yanıtı vermiştir:
“Bu sizin neslinize bağlı. Mesela benim nesil üzerine düşen görevi başarıyla yerine getirdi. 90’lı yıllarda vatanımızın parçası Artsah’ı [Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesini] düşmanın elinden kurtardık. Her neslin bir görevi vardır. Siz de ileride bizim gibi görevinizi yerine getirip getirmeyeceğiniz birlik ve beraberliğinize bağlıdır…”[2]
Türkiye’nin komşusu olan bir ülkenin cumhurbaşkanın Türkiye’ye ait olan topraklar ilgili sarf ettiği bu sözler, Türkiye dışındaki bazı Ermeni kesimlerin Türkiye’ye yönelik düşmanca tavrını gözler önüne sermektedir. Agos, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde “Ararat” vurgusuyla bu düşmanca tavrı benimseyenlerle aynı saflarda yer almaktadır.

[1] En son örneği için bakınız: Alin Ozinian, “ARARAT'IN ÖTE YANI/ Paşinyan’dan taktik istifa,” Agos, 3 Ekim 2018, http://www.agos.com.tr/tr/yazi/21346/ararat-in-ote-yani-pasinyandan-taktik-istifa
[2] Nerdun Hacıoğlu, “Karabağ’ı biz aldık Ağrı’yı size bıraktık,” Hürriyet, 26 Temmuz 2011, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/karabag-i-biz-aldik-agri-yi-size-biraktik-18338718

11 Ekim 2018 Perşembe

FİKRET SEVİNÇ VEFAT ETTİ "DEMOKRATİK PARTİ, ADALET PARTİSİ, DYP VE GÜNCEL DEMOKRAT PARTİ’NİN DAVA VE MİSYON BÜYÜKLERİNDEN FİKRET SEVİNÇ (1955-2018) VEFAT ETTİ "

DEMOKRATİK PARTİ, ADALET PARTİSİ, DYP VE GÜNCEL DEMOKRAT PARTİ’NİN DAVA VE MİSYON BÜYÜKLERİNDEN FİKRET SEVİNÇ (1955-2018) VEFAT ETTİ
[ANKARA: 11 Ekim 2018, Ulusal Ajans]
Fikret Sevinç, 20 Kasım 1955 tarihinde Isparta İli Yenişarbademli İlçesi Gölkonak köyünde; Yöre’de çok sevilen ve sayılan Demokrat Partili, mazbut bir ailenin çocuğu olarak dünya’ya geldi.
İlk ve Orta eğitimini kendi köyünde tamamladı.
Dönemin Isparta Milletvekili (babasının çok yakın, kadim dostu) ve Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Sadettin BİLGİÇ’in ilgi, istek ve tavsiyesi üzerine; Tahsilini devam ettirmek üzere Ankara’ya giderek, Beşevler Turizm ve Otelcilik Okulu’na başladı.
Fikret Sevinç burada bir yandan okuluna davem ederken, diğer taraftan da, önce Adalet Partisi ve müteakiben Ferruh BOZBEYLİ başkanlığında (yeni kurulan) Demokratik Parti’de (Merhum) Sadettin Bilgiç ve Dr. Faruk Sükan ekibinde çalıştı. Mustafa Nevruz Sınacı’nın Genel Başkanı olduğu “Demokratik Parti Gençlik Kolları Teşkilâtı”nda aktif ve yetkin görevler aldı.
Bu süreçte, başta Ispartalılar olmak üzere, Demokratik Parti ve memleketinden dolayı Adalet Partisi içerisinde geniş bir çevrede bilindi. Bilhassa AP-DP camiasının yönetim unsurları ve teşkilâtı nezdinde tanındı, sevildi, sayıldı. Herkesten hürmet gördü. Bütün camiada hürmetle ve muhabbetle anıldı. Bu yakın ilgi, samimiyet “dava ve misyon kalenderlği ortamında” çok değerli hizmetlere vesile oldu. 1973-1976 döneminde Demokratik Parti’de önemli başarılara imza attı.
Demokratik Parti parçalanmaya başlayınca Dr. Sadettin Bilgiç ile tekrar Adalet Partisi’ne döndü. Burada, AP Genel Başkanı, Başbakan ve nihayet Cumhurbaşkanlığı da yapan Süleyman Demirel’in itimad, özel güven ve teveccühüne mazhar oldu. Beyefendi’nin siyaset makamı ve yazıhanesinin müdavimleri arasında yer aldı. Süleyman Demirel hayatı boyunca Fikret Sevinç’i çok sevdi, değer verdi, siyasette ve iş hayatında himaye etti ve yaşadığı sürece korudu. Tıpkı Dr. Sadettin Bilgiç ve AP, DP, DYP ve nihayet tekrar DP erkânının yaptığı gibi onu her fırsatta onurlandırdı.
FİKRET SEVİNÇ, Ankara Beşevler Turizm ve Otelcilik Okulu’ndan mezun olduktan sonra; Ankara’nın en büyük otellerinden olan (Ankara’nın protokol oteli) “STAD OTELİ”nde çalışma hayatına başladı.
Çalıştığı süre içinde Otel’e çok büyük katkılarda bulundu. Yönetimin siyasetle ve önemli siyasetçilerle irtibatını sağladı. Böylece, kendisi’de siyasetle yakın ilgisini rahatlıkla sürdürdü. Otelde çalışırken gerek siyaset, devlet, hükümet ve halk içinde çok geniş bir çevre edindi. Başta Isparta ili, kendi ilçesi ve Köyü olmak üzere; Bütün Türkiye nezdinde kurumlara hizmet, insanlara himmet ve yardım etti.
1999 Yılında saygın Yöneticileri arasında yer aldığı STAD OTELİ’ndan emekli oldu.
Emekli olduktan sonra, daha rahat ve açık bir şekilde aktif siyasete atıldı.
DYP’de MKYK üyeliği yaptı. İki defa Milletvekili adayı oldu.
DYP Demokrat Parti ile birleştikten sonra da da Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı, Isparta Milletvekili adayı oldu. DYP-ANAP-DP birleşme-bütünleşme süreçlerinde “birleştirici, geliştirici ve bütünleştirici” rol oynadı. Bu dönemlerin bütün yönetimleri ile yakın bir işbirliği içinde ve hiçbir karşılık beklemeden “sadece Demokrat Parti dava ve misyonunun” başarısı uğruna “tam bir vefa ve fedakârlıkla” çalıştı. Hiçbir göreve kendisi aday olmadı. Daima, bir boluğu dpldurmak ve bir gediği kapatmak üzere muhtelif yer ve görevlere aday gösterildi.
Bu hoşgörü, gönül dostluğu ve tavezuu yüzünden gönüllerde taht kurdu.
Asla unutulmadı, unutulmayacak. Allah (CC) O’ndan razı olsun.
Evli ve iki Kız Babası olan Fikret Sevinç 10 Ekim 2018 Çarşambagünü; Doğduğu yer olan Isparta Yenişarbademli Gölkonak köyünde 63 yaşında hayata gözlerini yumdu ve aramızdan ayrıldı.
Allah rahmet ve mağfiret eylesin. Nur, huzur ve ışıklar içinde yatsın.
TAZİYE İÇİN TEL: 0 532 799 65 46
(ANKARA: Ulusal Haber & Ulusal Ajans)

5 Ekim 2018 Cuma

"15 yılın rekoru" -Döviz kurundaki ani yükseliş ve sonrasında üst üste gelen zamlar eylül ayında enflasyonu zirveye çıkardı.

Hayat pahalılığı, enflâsyon, işsizlik ve mutfak yangınında 15 yılın rekoru!..
Döviz kurundaki ani yükseliş ve sonrasında üst üste gelen zamlar eylül ayında enflasyonu zirveye çıkardı.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) dün enflâyon verilerini açıkladı. Tüketici enflasyonu (TÜFE) eylülde ağustos ayına göre yani 1 ayda yüzde 6.30 yükseldi, yıllık tüketici enflasyonu yüzde 24.52’ye çıktı. Aylık ve yıllık tüketici enflasyonundaki bu rakamlar 15 yılın en yüksek seviyesi. Üretici enflasyonunda (Yİ-ÜFE) işler daha kötü. Aylık üretici enflasyonu yüzde 10.88 arttı, yıllık üretici enflasyonu yüzde 46.15’e sert yükseldi. Bu iki rakam da 15 yıldır görülmedi. Ağustosta yıllık tüketici enflasyon yüzde 17.90, yıllık üretici enflasyonu yüzde 32.13 idi. Gıdadan giyime, ulaştırmadan haberleşmeye tüm harcama grupları enflasyonu arttırırken en fazla etki gıda ve ulaştırmadan geldi. Gıdadaki yüzde 6.4 aylık artış enflasyonu 1.49, ulaştırmadaki yüzde 9.15’lik artış enflasyonu 1.67 puan yükseltti. Şimdi, gözler 25 Ekim’deki Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısında. Analistler yılsonu enflasyon beklentilerini yüzde 25’e kadar yükseltirken hükümetin Yeni Ekonomi Programı’ndaki beklentisi yüzde 20.8.
GIDADA SERT ARTIŞ;
MUTFAKTA BÜYÜK YANGIN...
Gıdada en büyük sorun girdi maliyetleri. Kurdaki artış ithal tüm girdileri ve ithal ürünlerin fiyatlarını arttırdı. Buna tarla ürünlerinin bitmesi ve sera ürünlerinin pazara gelmesinin beklendiği sezon arası girince fiyatlar daha da katlandı. Her yıl eylülde gündeme gelen domatesin fiyatı yüzde 35.3 arttı. Mevsimi biten karpuz zam şampiyonu ve yüzde 60.4 fiyat artışı yaşadı. Yine domates gibi serası beklenen biber, dolmalık biber mevsimi biten meyve ve sebzelerdeki yüzde 20-30’ları bulan artışın yanında sürekli tartışılan ekmekte yüzde 4.5, kekte yüzde 35.3, ağustosun zam şampiyonu salçada yüzde 29.1 zam var. İthal edilen bademde ise artış yüzde 17.7. Yumurtada da yem fiyatlarının yükselmesinin yanında yaşlanan hayvanların gençleştirilememesi verimsizliği arttırdı ve fiyata yansıdı. Süt ve süt ürünlerinde dikkat çekici artış var ki arkasında çiğ sütün kilogram fiyatının 1.53 TL’den 1.70 TL’ye çıkması ile ambalaj fiyatındaki artışlar yatıyor. Ayçiçek ve mısırözü yağında hammadde zammı var.
KATLAMALI ELEKTRİK VE DOĞALGAZ ZAMMI
Ağustostan bu yana elektrik ve doğalgaza her ay zam var. Eylülde de doğalgaza yüzde 9, elektriğe yüzde 15 zam yapıldı. Böylece zamların aylık enflasyona etkisi de 0.82 puan oldu. Ağustosta da elektrik ve doğalgaza yüzde 9 zam gelmişti. Ekimde ise zam oranları elektrikte ve doğalgazda yüzde 9 olarak belirlendi. Yani ekim enflasyonu da zamlı geçecek. Giyim yeni sezona zamla başladı, tüm ürünler fiyat artışıyla vitrinde. Giyimde aylık artış yüzde 3.97, enflasyona etkisi 0.25 puan. Eğitim okulların açılmasıyla okul fiyatlarındaki zamlardan, lokanta ve oteller de gıdadaki yükselişin ve kurun etkisinden yükseldi.
EŞEL ARASI YÜKSELİŞİ
Petrol faturamız kabarıyor çünkü artık 100 doları konuşuyoruz şu günlerde ise 85 dolar seviyesinde. Bu artış her ne kadar hükümet eşel mobil sistemiyle benzin ve motorindeki artışı tüketiciye vergileri düşürerek yansıtmamaya çalışsa da bazen çıkmaza giriliyor ve o zam yapılıyor. Nitekim eylülde zam yapıldı. Benzine 68 kuruş, motorine 72 kuruş zam geldi. Euru Kuru otomotiv fiyatlarını fırlattı. Böylece ulaştırma grubunda aylık artış yüzde 9.15 enflasyona etki 1.67 puan oldu.
İTHAL MALI TEKNOLOJİ VURDU
Eğlence sektöründe bulunan bilgisayar, tablet, konsol gibi ithalat ağırlıklı ürünlerde kur zammı ağır oldu. Bilgisayarda yüzde 31.3, tablet ve konsolda yüzde 23 fiyat artışı var. Televizyon yerlisini üretsek de girdi maliyeti nedeniyle yüzde 15 zamlandı. Okul açılınca gelen kırtasiye zamlarıyla eğlence sektöründe aylık enflasyon yüzde 6.62 çıktı.
EVLENMEKTEN KORKAN TALİHSİZ BİR NESİL;
EV KURMAK ZORLAŞTI
En büyük beyaz eşya ihracatçılarındanız. Ama yine ham madde ithal olunca fiyat artışı yaşanıyor. Ev eşyası grubunda artış yüzde 11.41 ve enflasyona etkisi 0.91 puan. Ocaklar yüzde 24.8, bulaşık, çamaşır makineleri yüzde 20 zamlandı.
ÜRETİCİ ENFLASYONU KORKUTUYOR
ÜRETİCİ enflasyonu yüzde 46.15’e fırlayarak rekor kırdı. Üretici ve tüketici enflasyonu arasındaki makas giderek açılıyor ve bu maliyet baskısı bir şekilde yansıyacak. Üretici enflasyonunda da en önemli ithal girdi maliyetlerindeki artış ve enerji fiyatlarındaki yükseliş. Doğalgaz zammı üreticiyi biraz daha sert vurdu. Elektrik ve gazda üretici maliyetlerinin eylülde yüzde 40 arttı. Çekirdek enflasyon da sıkıntılı.
İKTİBAS: HÜRRİYET (05 Ekim 2018) Şebnem TURHAN sturhan@hurriyet.com.tr