21 Aralık 2018 Cuma

HABER.MAKALE: "MENEMEN OLAYI" (23 Aralık 1930) Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, Atatürkçü Düşünür, Cengiz Önal TARAKÇIOĞLU (21 Aralık 2018 - Cuma, Ankara)

DEĞERLİ DOSTLAR!..
23 Aralık 2018 tarihi, Cumhuriyet Tarihimiz’de kara bir leke olarak yer alan Menemen Olayı’nın 88. Yıldönümüdür. Hafızalarımızı tazelemek ve bilgilerimizi yenilemek ile olay hakkında bilgi edinmek olanağı bulamamış olan Gençlerimiz’in de bilgilenmelerini sağlamak amacıyla, konuyu bir kez daha ve özet olarak sunuyorum:
MENEMEN OLAYI (23 Aralık 1930)
“Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye de muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle karıştırmamağa çalışıyor, kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyor ve müsaade etmiyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa Kemal, yurt gezilerinden birinde Edirne’de bulunduğu sırada, İzmir’in Menemen ilçesinde, şeriat rejimine geri dönülmesiiddiasıyla gerici ve kanlı bir irticai olayın meydana geldiği haberi alındı.
Ne acıdır ki, bu, genç Cumhuriyet’teki ikinci büyük ve ciddi bir Dinci Ayaklanmaydı. Kısa bir araştırmadan sonra olayın arkasında İngilizlerin olduğu öğrenildi.
Ayaklanmanın tertipçisi, Nakşibendî tarikatından olduğunu söyleyen, dinci, gerici ve yobaz birisi olan Giritli Derviş Mehmet adında bir meczuptu.
Kökü dışarıda olan bir gücün kullandığı Derviş Mehmet, Mehdi olduğu iddiasıyla etrafına topladığı ve kendisine inanmalarını sağladığı birkaç arkadaşıyla birlikte bu eylemi gerçekleştirmeye karar vermişti.
Meczupların amacı, daha doğrusu hayalleri Şeriat Düzeni’ni yeniden kurmak, karşı oldukları ise Cumhuriyet Rejimi ile Atatürk İlke ve Devrimleri’ni ortadan kaldırmaktı.
Bu gerici, yobaz ve dinciler, önce 6 Aralık 1930 tarihinde Manisa’nın köylerinden birinde bir araya gelmişler ve neler yapmaları gerektiğini planlamışlardı. Eylemlerini İzmir’in Menemen ilçesinde yapmayı kararlaştıran bu meczuplar, iki haftayı aşan bir süre Manisa ile yakındaki köyler ve Menemen arasında oyalanmışlar ve 23 Aralık 1930 günü gece yarısından sonra yola çıkarak, sabahın erken saatlerinde Menemen’e ulaşmışlardı.
Asteğmen Kubilay Şehit Ediliyor
Meczup Derviş Mehmet, kasabanın merkezine kadar geldiğinde Cami’ye girmiş, camidekilerle beraber sabah namazını kıldıktan sonra, içerideki yeşil bezden yapılmış sözde şeriat bayrağını almış, Cami’deki15-20 kadar kişiyi de silah zoruyla yanına alıp, dışarıdaki arkadaşlarıyla birlikte tekbir getirerek yürüyüşe geçmiştir.
Bu dinci güruh, bir yandan tekbir getirirken, bir yandan da slogan atmayı ihmal etmiyor ve “Şapka giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti geri getireceğiz” sözleriyle halkı galeyana getirmeye çalışıyorlardı.
Halk ne olduğunu anlamaya çalışırken, Derviş Mehmet kalabalığa, Menemen’in etrafının 70 bin kişilik şeriat ordusu tarafından sarıldığını söyleyerek, “Daha ne duruyorsunuz? Gelin Yeşil Sancak altında toplanalım ve Şeriat isteyelim!” diye haykırmaya başlamış ve bir yandan da yürüyerek, Menemen’in merkezi yerindeki Belediye Meydanı’na kadar gelmiştir.
Kalabalık meydana vardığında yüz kişiye kadar ulaşmış, hep bir ağızdan tekbir getirmeye ve şeriat ilan edildiğini haykırmaya başlamıştır. Meydandaki halkın bir kısmı bu meczuplara katılırken, bir kısmı ise sessiz kalmış, olup-biteni seyretmeye koyulmuştur.
Olayı duyan İlçe jandarma Bölük Komutanı, 24 yaşında bir öğretmen olan ve askerliğini Yedek Subay olarak yapan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, komutasındaki bir takım askerle birlikte durumun ayrıntısını öğrenmek amacıyla asilerin olduğu yere göndermiştir.
Cesur ve yürekli bir vatansever olan Kubilay, Meydana geldiğinde, Derviş Mehmet ve adamlarından silahlarını bırakıp teslim olmalarını isteyince, gözü dönmüş ve insanlıktan nasibini almamış asiler, sözlü uyarıya ateşle karşılık vermişler ve Asteğmen Kubilay’ı yaralamış, olaya müdahale etmeye çalışan iki bekçiyi de öldürmüşler.
Bununla yetinmeyen meczup Derviş Mehmet ve beraberindeki yobaz takımı,  yaralı bir halde hemen oradaki caminin merdivenlerine kadar ulaşabilmiş olan Asteğmen Kubilay’ın yanına gitmişler, bağ-bahçe işlerinde kullanılan ve testere ağızlı kör bir bıçakla Kubilay’ın başını vücudundan keserek ayırmışlardır. Sonra da Kubilay’ın kesik başını elindeki yeşil bezin bağlı olduğu sopanın tepesine bağlamış ve ilçe sokaklarında dolaştırmaya başlamışlardır.
Asiler Bertaraf Ediliyor
Olay etraftan çabuk duyulmuş ve yakındaki bir karargâhtan hemen olay yerine takviye olarak gelen askeri birliğin, “Teslim Ol!” çağrısına, “Bize Kurşun İşlemez!” sözleriyle karşılık veren asiler, askeri birliğe ateş etmeye başlamışlardır.
Yaşanan kısa süreli yoğun bir çatışma sonucunda, Giritli meczup Derviş Mehmet ve birkaç arkadaşı vurulmuş, kaçanlar da kısa sürede yakalanmıştır.
Hükümetin olaya büyük bir titizlik ve duyarlıkla yaklaşması sonucunda çatışmadan sağ kurtulabilen asilerden 25’i Menemen’de, 13 kişi ise Manisa’da yakalanarak tutuklanmıştır.
Yaşanan bu dinci, gerici ve yobaz bir zihniyetin ürünü olan menfur saldırı, başta Mustafa Kemal olmak üzere, hükümet, basın ve kamuoyu sert tepkiler göstermiştir. Olay sırasında Edirne’de bulunan Devlet Başkanı Mustafa Kemal, yurt gezisini hemen keserek, olayın üzerinde titizlikle durmuş, bu ve benzeri olayların Cumhuriyet’i yıkmayı hedef almış hareketler olduğunu belirtmiştir.
Mustafa Kemal, olaydan duyduğu üzüntü üzerine yayımladığı demecinde, mürtecilerin Kubilay’ı katlederken gösterdikleri vahşet karşısında, halktan bazılarının alkış tutmasının, cehaletle değil insanlıkla ilgili bir husus ve bunun da utanılacak bir durum olduğunu vurgulamıştır.
Mustafa Kemal, orduya başsağlığı dilemiş ve “Büyük ordunun genç subayı ve Cumhuriyetin aydın öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır!” sözleriyle tepkisini dile getirmiştir.
Hükümet’in Aldığı Önlemler
Mustafa Kemal, İstanbul’da, 27 Aralık 1931 tarihinde Başbakan İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi(Çakmak) Paşa, Meclis Başkanı Kâzım(Özalp) Paşa ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın katıldığı bir toplantıda, Menemen olayını ayrıntılı olarak görüşmüş ve değerlendirmiştir.
Toplantıda olay yöresel bir ayaklanma olarak değil, aksine devrimlere ve Cumhuriyet Rejimi’ne yönelik olarak Karşı Devrimciler tarafından hazırlanmış bir tertip olarak değerlendirilmiş ve ivedilikle gerekli tedbirler alınması öngörülmüştür. Sonrasında Hükümet, 31 Aralık 1930 tarihinde Menemen ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süreli sıkıyönetim kararı almış ve karar Meclis tarafından da hemen onaylanmıştır. Daha sonra sıkıyönetim kararı bir ay daha uzatılmıştır.
Devrimlerin korunması için Hükümet’in sert tedbirler alması kaçınılmaz bir hal almıştır. Bölgeye, suçluları yargılamak üzere Korgeneral Mustafa(Muğlalı) Paşa başkanlığında bir askeri mahkeme(Divan-ı Harp) gönderilmiş, yargılama sonucunda olayla ilgileri görülen Nakşibendî Şeyhi Esat ve müritleri tutuklanmıştır. Çoğu Giritli ve Rumeli göçmeni 36 kişi hakkında ölüm ve 41 sanık hakkında da değişik hapis cezaları verilmiştir.
Menemen olayının suçluları Askeri Mahkeme’de hesap verirken; gericiliği bir şekilde körükleyenler cezalandırılmaya başlanmış ve bu amaçla yurdun çeşitli yerlerinde, bu yola başvuranlardan çok kişi tutuklanarak, gerekli cezaya çarptırılmıştır.
Haklarında idam kararı verilenlerin durumu kendilerine bildirilmiş ve kararın uygulanması için Meclis 2 Şubat 1931 tarihinde onay vermiş ve kararlar 3 Şubat 1931’de uygulanmıştır.
Olayın Yurt Çapındaki Etkisi
Menemen olayı bütün yurtta büyük üzüntü ve nefret uyandırmıştır. Ülkenin dört bir yanında menfur saldırıyı lanetleyen mitingler düzenlenmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde, 31 Aralık 1930 günü büyük bir miting yapılmış, mitingdeki konuşmalarda olayın boyutlarının ne denli ciddi olduğu ortaya konularak, Cumhuriyet’in ve Türk Ulusu’nun birlik ve beraberliğinin, bu dinci, yobaz ve gerici zihniyete karşı korunmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
Başka bir öğrenci grubu da; “Hainleri Telin ediyoruz. Kahrolsunlar!” şeklinde slogan atarak Taksim’e doğru hareket edip, eylemlerini orada da biraz sürdürdükten sonra sessizce dağılmışlardır.
Ankara’da da, 3 Ocak 1931 günü Türk Ocakları Merkezi’nde büyük bir miting düzenlenmiştir. Aynı gün Konya, İnegöl, Bergama, Bursa ve Balıkesir’de de mitingler yapılmıştır.  İzmir Vilayet Meclisi de olayı meydana getirenleri lanetleyen bir bildiri yayımlamıştır. Rize’de de 4 Ocak 1931 günü büyük bir miting tertip edilmiştir.
İlginç Tespitler
Bölge’de o dönemde görev yapan Askeri Mahkeme Başkanı Korgeneral Mustafa Muğlalı Paşa’nın anılarında yer alan:
Dinci Ayaklanmanın asıl tertipçisi olan Şeyh Esat yurt dışı bağlantılı birisiydi. Hilafet Komitesi’yle ilişkili olduğu doğrultusunda bir itirafname hazırladığı biliniyordu. Yunanistan’daki İngiliz Ajanları ile de münasebeti olduğunu ifadelerinde doğruluyordu. İtirafnamesini tamamlamasına hastalığı engel oldu” şeklindeki sözleri, olayın nerelere dayandığının açık bir kanıtıdır.
Ayrıca bu insanlık dışı olayın birçok kişi tarafından tertiplendiği gerçeğini tarih önümüze koymaktadır.
Birisi;
“Manisa eski Mutasarrıfı ve aynı zamanda Nakşibendî tarikatı mensubu olduğu bilinen Giritli Hüsnü Bey’dir. Bu şahıs, Eylül-1922 başında, Ordumuz İzmir’e girmek üzereyken Yunan Ordu Güçleri’yle birlikte Yunanistan’a kaçmıştır. İlk olarak dini inancını Ortodoks Hıristiyanlığı’na dönüştürmüş, adını ise Hüsnüyadis olarak değiştirmiştir. Meczup Derviş Mehmet’in de öz amcası olduğu bilinmektedir.”
Diğeri ise;
“Menemen eski Belediye Başkanı Giritli Şeyh Sükûti’dir. Bu kişi de İngiliz Muhipler Cemiyeti(İngilizlerin Çıkarlarını Koruma Derneği) üyesi ve Şeyh Esat’ın da müritlerinden birisidir. Şeyh Sükûti de Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı esnasında Yunan Güçleri’yle birlikte kaçanlardandır.”
Ne ilginçtir ki; Şeyh Sükûti ile Hüsnüyadis Yunanistan’da bir araya gelmiştir. Her iki şahsın,  Dinci Ayaklanmanın dış bağlantılarında önemli isimler olduğu ve İngiliz Gizli Servisi(Intelligence)’yle bağlantılı olduğu Askeri Mahkeme Kayıtlarıyla kanıtlanmıştır.
Menemen Olayı, hızlı bir Devrim hamlesi gerçekleştirilmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nde ciddi bir irtica tehlikesi bulunduğunu, devrimlerin yerleşmesi için daha çok ve sistemli çalışmanın gerekli olduğunu göstermiştir.
Ayrıca, Olaya sebebiyet verenlere çok ağır cezalar verilmesi, Hükümet’in Devrim Politikası’na uygun düşmekle beraber; ilgililerin bu konuda ne denli ciddi ve kararlı olunduğunun bir göstergesidir.
Türk Ulusu’nun büyük çoğunluğu Devrimlerin devamını arzu ederken, bir kısım dinci, gerici, yobaz ve karşı devrimci unsurların Devrimlere karşı hareketlerde bulunması, hele şeriat fikri ile hareket etmesi, hiç kuşku yok ki,  devrimleri tehlikeye düşüren hareketlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken asıl önemli konu;
Atatürkçü Düşünceye, Atatürk İlke ve Devrimleri’ne, Laik Cumhuriyete ve dolaysıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğüne kasteden gerici ve bölücü hareketlerin tamamının emperyalizmden güç almakta olduğudur.
Şu gerçeği göz ardı edemeyiz:
Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti Geri Getireceğiz.” yaygarasını koparanların bilmesi gereken en önemli hususa sadece bir örnek olarak;
Mustafa Kemal’in, 28 Ekim 1923 günü Fransız Gazeteci Maurice Pernot ile yaptığı söyleşisinde dile getirdiği;
İslamiyet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ideolojisi değil, aksine Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları’nın inanç sistemidir, dinidir.” Sözlerini hatırlatmam sanırım yeterlidir.
Mustafa Kemal’e göre, devrimcilerin her zaman bu tip hareketlere hazır olması kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Cumhuriyet Rejimi adına hayatını veren Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın adı 26 Aralık 1934’de Menemen’de açılan bir anıtla ölümsüzleştirilmiştir.
Saygılarımla…
CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU
Kaynak: Doğumundan Ölümüne ATATÜRK adlı kitabım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder