Ülkemiz
hayvancılığında uygulanan yanlış politikalar gıda ve yem sanayinin soya ve
mısıra yönelmesine neden olmakta, yaratılan talep arzın üstüne çıktığından
ithalat sorumluluğu doğmaktadır.
Bu
çerçevede, son on bir yıllık dönemde (2003-2013) Türkiye’de;
45 milyon
ton mısır üretilmiş; buna karşılık, arz açığı nedeniyle 9 milyon ton mısır
ithal edilmiş ve karşılığında 2,3 milyar dolar (5 milyar lira) ithalat parası
ödenmiştir.
804 bin
ton soya üretilmiş; buna karşılık, arz açığı nedeniyle 12,5 milyon ton soya
ithal edilmiş ve karşılığında 5,3 milyar dolar (11,6 milyar lira) ithalat
parası ödenmiştir.
Soya ve
mısır, ağırlıklı olarak, ABD ve Arjantin gibi, genetiği değiştirilmiş üretim
yapan ülkelerden ithal edilmektedir. Bu çerçevede ülkemize, 1998 yılından bu
yana, milyonlarca ton genetiği değiştirilmiş ürün girmiş, gıda ve yem
sanayiinde hammadde olarak kullanılmış ve 700 çeşitten fazla ürün olarak
tüketici sofralarına ulaşmıştır.
18 Mart
2010 tarihinde çıkarılan 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu ve ilgili mevzuat
GDO’lu ürünlerin yurtiçinde üretilmesine yasak getirmiş, ithalatının
düzenlenmesinde ise oluşturduğu Biyogüvenlik Kurulu’nu yetkili kılmıştır.
Biyogüvenlik
Kanunu, Türkiye’ye ithal edilen ürünlerin analize tabi tutularak üç aşamalı bir
testten geçmesini öngörmektedir; 1-GDO var/yok testi, 2-GDO varsa ürün içindeki
bileşiminin %0.9’un üstünde olup olmadığına dair test, 3- Oran %0.9’un
üzerindeyse ürünün yasaklı genleri içerip içermediğine dair test.
Biyogüvenlik
Kurulu, yem amaçlı kullanılmak üzere 3 soya ve 16 mısırın ithalatına izin
vermiştir. Platform bileşenlerinin hukuki mücadelesi sonucunda Danıştay, dava
açılan 2 GDO’lu mısır çeşidinin iznini iptal etmiştir. Bunların dışındaki GDO’lu soya ve mısırın,
insan ve hayvan sağlığı üzerine oluşturdukları yüksek riskler nedeniyle
Türkiye’ye girişleri yasaktır.
Halen
Türkiye’de, çeşitli firmalar tarafından, yem sektöründe kullanılmak üzere,
ABD’den 1 milyon ton’a yakın DDGS ve mısır grizi siparişi verilmiş olup, bu
siparişlerin ilk partileri limanlarımıza ulaşmış durumdadır.
DDGS,
Biyoetanol üretimi sırasında açığa çıkan bir yan ürün olup, yem katkı maddesi
olarak kullanılmaktadır. ABD’de üretilen mısırın % 92’si GDO’ludur. Sözü edilen
ülkede, biyoetanol üretiminde ise GDO’lu 38 mısır çeşidinin kullanıldığı
bilinmektedir. Bu çerçevede, ABD’den ithal edilen DDGS ürününde GDO bulunmama olasılığı
yok denecek kadar azdır. Üstelik sözü edilen gen, Türkiye’de yasaklı gen
durumundadır.
Nitekim
Çin, ABD’den ithal ettiği 1 milyon 450 bin ton DDGS ürünlerinde kendi ülkesinde
yaptığı analizlerde yasaklı gen çıkması üzerine, bu ürünlerin mahrece iadesine
karar vermiştir.
Bunun
üzerine, DDGS fiyatları, 430 $/ton düzeyinden 300 $/ton düzeylerine kadar
gerilemiştir. Sözü edilen ürüne uygulanan gümrük vergisi %4,3 düzeyinde olup,
DTÖ Anlaşması gereğince artırılamamaktadır. Düşük gümrük vergisi ve düşük mal
bedeli, DDGS ürününün ithal maliyetini düşürmüş ve bir talep patlaması
yaratmıştır.
Türkiye’den
sipariş edilen DDGS’nin ilk partileri Eylül 2014 ayı içerisinde limanlarımıza
ulaşmış olup, alınan numuneler üzerinde yapılan analizlerde, ürünün GDO
içermediği raporlanmış bulunmaktadır. Bu durum ithalatçının iştahını daha da
kabartmış ve 700 bin ton’luk sipariş rakamı 1 milyon ton’lara dayanmış
durumdadır.
Sözü
edilen süreç, ülkemizin sosyo ekonomik yapısı yanında, insan-hayvan ve çevre
sağlığı açısından da ciddi sorunlara yol açmaktadır;
1 – ABD,
ithalat siparişi veren ülkenin mevzuatına göre, ürünün yasaklı olmayan gen
içerdiğine yönelik raporları kolayca verebilmektedir. İlginç olan, mevzuat
kendi dinamikleri ya da yargı kararları sonucunda değiştiğinde, mahreç ülke
raporları da değişmektedir. Bu durum, sistemin güvenilmezliğini açıkça ortaya
koyduğundan, bu raporlara dayanarak GDO’lu ürünlerin millileştirilmesi işleminden
derhal vazgeçilmelidir.
2 – Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın mısır türevi ürünlerde uyguladığı % 20 GDO
analiz sıklığı, geriye kalan ürünlerin evrak üzerinden yapılan inceleme ile
millileştirilmesine neden olmaktadır.
Ülkeye giren her partinin analize tabi tutulması büyük önem
taşımaktadır.
3 –
Türkiye’nin laboratuvar altyapısı, yasaklı gen saptama kapasitesine sahip
değildir. Nitekim Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bilgi edinme hakkı kanunu
nedeniyle yapılan başvurumuza verdiği yanıtta da bunu itiraf etmiştir. Bu
durumda, ürünün yurtiçi analizine dayalı olarak yasaklı gen taşıyan GDO’lu ürün
reddi adeta olanaksız duruma gelmektedir. Nitekim, GDO’lu olduğu mal beyanında
yazılı olan ürünlerin Türkiye’deki analizlerinde GDO’suz olduğunun ilan
edilmesi, bu denli önemli bir sorunun nasıl gayri ciddi ele alındığını ortaya
koymaktadır.
4 - Sorun
o noktaya ulaşmıştır ki, bu ürünlerin GDO izin başvurusunu yapan Yem
Sanayicileri Birliği, piyasanın denetlenemediğini belirterek sorumluluk
üstlenmeyeceğini ifade etmekte ve yazdığı bir yazı ile Bakanlığı göreve davet
etmektedir.
5 –
Milyonlarca ton GDO’lu mısır ve türevinin yurtiçine düşük fiyatlarla girmesi,
arz açığımız olan yerli mısırın üreticinin elinde kalmasına neden olmakta,
ayrıca yağ sanayiinin küspe satışlarını da olumsuz etkilemektedir.
6 –
Onaylanmamış gen içeren GDO’lu mısır ve türevlerinin milyon ton’lar düzeyinde
Türkiye’ye girmesi ve yem sanayii hammaddesi olarak kullanılması insan, hayvan
ve çevre sağlığı açısından geri dönüşü imkânsız zararlar doğuracaktır. Allerjik
reaksiyonlardan başlayıp, organ hasarları, doğum anomalileri ve kısırlık gibi
sağlık sorunlarının nesiller içinde ortaya çıkacağını gösteren araştırmalar,
sorunun boyutunu da göz önüne sermektedir.
Yukarıda
çerçevesi çizilen sorunun ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler
aşağıda ifade edilmektedir;
1 – Sözü
edilen ürünlerin denetimi için, yasaklı gen analizi yapabilecek laboratuvar
kapasitesi DERHAL oluşturulmalı, bu aşamaya kadar ürün millileştirilmesi
KESİNLİKLE yapılmamalıdır. Bu çerçevede bugüne kadar verilmiş GDO izinleri,
Kanun’un ilgili hükümleri uyarınca iptal edilmelidir.
2 – Bu
çerçevede yapılacak analizlerde yasaklı gen çıkması durumunda, taahhüt zinciri
içinde bulunan sorumlulara, Biyogüvenlik Kanunu’nda sayılan cezalar hızlı ve
adil bir biçimde verilmelidir.
3 – Bu tip
ürünlerden millileştirilenlerin mutlaka toplanması ve tüketici sofrasına
ulaşmasının engellenmesi gerekmektedir.
4 – Mera
ve çayırlarımızın amaç dışı kullanımı mutlaka önlenmeli, doğal yaşama dayalı
hayvancılık politikalarımıza önem verilmelidir.
5 – Mısır,
soya, çeltik gibi ürünlerdeki arz açığının orta vadede kapatılması için gerekli
tarımsal altyapı ve planlama yaşama geçirilmelidir. Bu aşamaya kadar gerekli
durumlarda ithalatın GDO’suz üretim yapan ülkelerden yapılması sağlanmalıdır.
GDO’YA
HAYIR PLATFORMU BİLEŞENLERİ
GÖKHAN
GÜNAYDIN ANKARA
MİLLETVEKİLİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder