5 Ocak 2019 Cumartesi

HABER MAKALE: Affet Bizleri Ceren!.. "Arzu KÖK, Eğitimci-Öğretmen, Şair-Yazar" (Bu elim ve derin acıların nedeni: Din Tüccarlığı, Siyaset Simsarlığı, koyu cehalet ve imansızlık olup; Aklın, İman ve İnsanlığın Şiarı Hakkaniyet, Adalet, Hikmet ve Yüksek Fazilettir.")

Affet Bizleri Ceren!... 
HABER MAKALE: Arzu KÖK
Eğitimci-Öğretmen, Şair ve Yazar
Güney Afrika’da bir üniversitenin girişindeki bir yazı şöyle der: “Bir ülkeyi yok etmek için atom bombası veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur. Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine müsaade etmek yeterlidir. Bunun sonucunda:1- Hastalar doktorların elinde can verir. 2- Binalar mühendislerin elinde çöker. 3- Para ekonomistler elinde kaybolur. İnsanlık dinci akademisyenlerin elinde ölür. 4- Adalet hakimlerin elinde yok olur. Eğitimin çökmesi bir ulusun çöküşüdür.”
Eğitimin çökmesi bir ulusun çöküşüdür.
Bu sözün doğruluğu hiçbir şüphe götürmez bir gerçektir. Bu sözün ardından düşündüm de eğitimde çocuklara kazandırılması istenen davranışlar vardı. Onlar mı? 1- Saygı 2- Dürüstlük 3- Kitap okuma alışkanlığı 4- Kimseyle alay etmemesi gerektiği 5- Küfür sözcüklerini kesinlikle kullanmamak 6- Teşekkür etmeyi bilmesi gerektiği 7- Hayvan ve doğa sevgisinin anlamını 8- Erdemli insan olmanın gerekliliği 9- Zamanın boşa harcanmayacak kadar değerli olduğu 10- Kusurlarla dalga geçmemesi gerektiği… Bunlar sadece aklıma gelenler.
Eskiden veliler toplantılarda öğretmene evladı için, saygılı mı, dürüst mü diye sorarlardı.
Bu edinimler çok basit ve sıradan kabul edilirdi. Ancak bunun önemi her geçen gün artan olaylarla yeniden gündeme oturdu. Eskiden veliler toplantılarda öğretmene evladı için, saygılı mı, dürüst mü diye sorarlardı. Şimdi ise soruları neti kaç arttı, neden 100 değil de 90 aldı? Veya “Çocuklar telefon bağımlısı oldu, ne yapalım hocam?” diye soruyorlar. Ama hiç düşünmüyor, o pahalı telefonları çocukların ellerine verenlerin yine kendileri olduğunu.
Salt dürtüleriyle hareket eden çocuklar yetişiyor artık. 
Notları öğretmene, okul idarelerine yaptıkları baskıyla alan, hayatı boş beleş yaşayan ve hep öyle olacağını sanan, her şeyi kendine hak gören, insani erdemleri edinememiş, öz benliği, öz saygısı gelişmemiş, iç görüsü ve empatisi gelişmemiş, salt dürtüleriyle hareket eden çocuklar yetişiyor artık. Hayatın sınavlardan ibaret olduğunu öğreten, çocuğuyla ilgili hiçbir farkındalığı olmayan başta aileler olmak üzere tüm eğitim sistemi, eğitim kurumları, öğrencinin ve velinin karşısında köleleştirilen öğretmenler… Bunların hepsi Ceren Damar’ın ölümünde, yaşanan vahşette sorumludur.
Affet bizleri Ceren!... 
Eğitim özelleştirilirken karşısında duramadık. Gün geçtikçe de özelleşen eğitimin bilime-bilim adamlarına verdiği değeri(!) gördük!... Bir slogandan korkanların ‘güvenlik’ kaygılarını da!... Affet bizleri Ceren!... Çocuktan-gençten katil yaratan sistem hepimizin gözleri önünde palazlandı, semirdi ve biz bir şey yapamadık. Sonuç mu işte başına gelenler…
Parayla-pulla eğitim olmaz.
Parayla-pulla eğitim olmaz. Zengin çocuklarının egolarını tatmin etmek değildir eğitim kurumları. Unutmayın ki her çocuk dünyaya bir melek olarak gelirken onu canavara, şeytana dönüştürenler ebeveynler ve ne yazık ki eğitim sistemidir. Yazıktır ki bizim eğitim sistemimiz özgün ve özgür düşünceli, yaratıcı, sanattan anlayan insanlar yetiştirmek istemiyor. İşte sonuç: Cehalet tunçtan bir heykel gibi karşımızda. Eğitim sistemi gün geçtikçe bilimsel çizgiden dinci çizgiye kaymakta. Belki de orada itiraz, eleştiri ya da yaratıcılık olmadığındandır, ne dersiniz?
Günümüz medreseleri
Eskiden karanlık, loş hücrelerde mum ışığı altında kitapların ezberlendiği Ortaçağ medreseleri yerine günümüzde modern binalarda öğretim yapan, adına ‘lise’, ‘üniversite’ dedikleri günümüz medreseleri geldi. Eleştirmeyin yok yere, sadece son zamanlarda uluslararası alanda kabul gören makale sayılarını inceleyin yeter. Ne kadar gerilediğimizi göreceksiniz.
Şiddeti meşrulaştıran yıkıcı politikalar
İşte tüm bunlar ve toplumu kutupsallaştıran, şiddeti meşrulaştıran yıkıcı politikalar son meyvesini Ceren olayı ile verdi. Tekrar söylüyorum ki bu olayda: Üniversiteleri ticari işletme, öğrencileri ise müşteri gören, değerli akademisyenleri olmaz iftiralarla meslekten ederken, üniversite eğitiminin ve üniversitenin insana kattığı gelişimin içini boşaltan, eğitimcileri itibarsızlaştıran ve bunun sonucunda nasıl acı hadiselerin yaşanacağını umursamayan, toplumun her kesimine, kutuplaştırıcı politika ve söylemlerle şiddeti aşılayan, kadına şiddete susan ve hatta çoğu zaman cezasız bırakma ya da az ceza verme suretiyle bu şiddete dolaylı olarak azmettiren, zihniyetin payı büyüktür.
Ceren'in, hepimizden alacağı var... 
Özellikle de eğitim öğretimi yaz boz tahtasına çevirip, bataklığa dönüştüren eğitim yöneticilerinden daha fazla da öğretmenlerden... Eğitim sisteminin şiddet üretmesinden her birimiz sorumluyuz, suçluyuz... Çocukları iyi eğitememekten, onlara sevgiyi kardeşliği, haklıyı, haksızı, emeği, alın terini öğretememekten suçluyuz... Bu sonuçtan kimse yakasını sıyırmamalı... Kimse sütten çıkmış ak kaşık olamaz...
Küfrün konuşmalara egemen olduğu, kültürün, sanatın, edebiyatın, müziğin, sinemanın insan yaşamından çıkarıldığı bir toplumda bu sonuçların ortaya çıkmaması şaşırtıcı olmaz mı?
Ceren hepimizi mahkemeye suçlu olarak gönderip gitti. Hakim karşısındayız şimdi. Doğruyu, yalnız doğruyu söylemek zorundayız...
Ülke yangın yeri, her taraf öfke...Sevgisiz bir toplum, saygısız insanlar üretmeye devam ediyoruz... Büyük küçük kavramı kalmadı...
"Yasam: Büyüklerimi SAYMAK, KÜÇÜKLERİMİ SEVMEKTİR" diye bağırdığımız andımız yasaklandı, ne diyorsunuz!...
Okuduğunu anlayamayan, ama çalışan çalışmayan herkesin teşekkür, takdir belgesi aldığı bir sistem... Öğrenci çalışsa da çalışmasa da sınıf geçilen bir sistem... Kendi dilini doğru dürüst konuşamayan ve yazamayan bir toplum...
Heyyyy nereye doğru gidiyoruz?...
Daha doğrusu bu kafayla nereye gidebiliriz?...
Affet Bizleri Ceren!... 
Yazık ki eğitim sistemi düzelmedikçe Ceren son olmayacak. Yalnız bununla da kalmayacak, ülkeyi bile kurtarmamız güçleşecek. Geleceğe umutla bakamayacağız…
Ceren hepimizin gözlerine bakıyor şimdi. Talihsiz bedeni ve yaşayamadığı hayatı toprak altına giderken, hepimizi suçlu ilan ediyor...
Affet bizi Ceren!...
Affet bizi!...
Arzu KÖK

1 yorum: Ahmet Z. Özdemir, 4 Ocak 2019-23:00
Arzu Hanım, inanım bana, Osmanlı'yı yıkan kafa da bu kafa. Ben buna "medrese kafası" diyorum. Ne demek medrese kafası, "aklı bir odaya kapatarak nakille idare eden kafa..." Bakınız, bizde o kadar çok ULEMA var ki, bir açık oturum yaparak şu İslam aleminin hal-i pür melalini tartışarak gerçeği ortaya çıkaramıyorlar. Denizde boğulma tehlikesine rağmen hep de Hıristiyan ülkelerine sığınanların dramını, hiçbir bilim dalında bir icada niçin imza atanlarımız olmaz! diye düşünen bir ulemaya rastladınız mı! Tek bildikleri: "Efendim biz İslam'dan uzaklaştık da ondan bu hale geldik" demeleri. Ondan sonra da İbni Sina'yı, El Buruni'yi.. örnek göstermeleri. Ama bu değerli insanların "Bunlar Kur'an dışına, hadis dışına çıkıyorlar" diye dışlandıklarını söylemezler. Her neyse söz çok ya, Tanrı Türk milletini korusun diyelim ama AKLI kullanmayı unutmayalım. Dam dolusu selamlar.
KAYNAK: Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi WEB Sitesi ve Haber Portal (05.01.2019-15:30)
***
2 yorum: Fethi Murat DOĞAN, 4 Ocak 2019-17.45
BÜTÜN TOPLUMU UYARIYORUM !
PARTİLERİMİZİ, YÖK'ü, ÜNİVERSİTELERİ, MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINI, DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINI, BAROLARI, MESLEK ÖRGÜTLERİNİ, GAZETE ve TV SORUMLULARINI, BÜTÜN AYDINLARIMIZI, BÜTÜN HALKIMIZI, ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ CEREN DAMAR HOCAMIZI KAYBETTİĞİMİZ BU ALÇAKÇA ve VAHŞİCE CİNAYETİ ŞİDDETLE LANETLEMEYE DAVET EDİYORUM!
BU CİNAYET, ASLA ÖNEMSİZ GÖSTERİLEMEZ! BİLİME, ÂLİME, TÜRKİYE'nin GELECEĞİNE, KÜLTÜRÜNE ve DEĞERLERİNE, İNSANLIĞA KARŞI SİLAH ÇEKİLMİŞTİR! 2 OCAK, ÜLKEMİZ İÇİN KAPKARA BİR GÜNDÜR!
BU CİNAYET, HERHANGİ BİR CİNAYET DEĞİLDİR!
ANNESİNİ, ÇOCUĞUNU, EŞİNİ ÖLDÜRMEKTEN, HEKİMLERİN ÖLDÜRÜLMESİNE GELİNMİŞTİ; BU ALÇAKÇA CİNAYETLE AYNI ZAMANDA, BÜYÜĞÜMÜZE, ÖĞRETMENİMİZE, HOCAMIZA SAYGI GİBİ BİR DEĞERİMİZ YOK EDİLMEKTEDİR!
BUNUN SONUCUNDA BİLİMDEN ESER KALMAZ! TOPLUM ÇÜRÜR! BÖYLE BİR SAHTEKÂRLIK KARŞISINDA AHLAK ve BİLİM TAMAMEN ÖNEMSİZLEŞİR!
İLK, ORTA VE YÜKSEKOKULLARDA BİLİME, ÖĞRETMENE ve HOCAYA SAYGI DERSİ VERİLMELİDİR.
ŞEHİT HOCAMIZIN ADI BİRÇOK KURUMDA YAŞATILMALIDIR.
EĞİTİMBİLİMCİLER, PSİKOLOGLAR, TOPLUMBİLİMCİLER, İLETİŞİMCİLER, DİĞER UZMANLAR, ÜNİVERSİTELER, YÖK; BU VAHŞİ ve ALÇAKÇA CİNAYETE ORTAM HAZIRLAYAN ETKENLERİ ARAŞTIRMALI ve BU OLUMSUZ ETKENLERİ ORTADAN KALDIRMAK İÇİN TOPLUM OLARAK MUTABAKAT SAĞLANMALIDIR!
2 OCAK; BİLİME, ÖĞRETMENE ve HOCALARIMIZA SAYGI GÜNÜ İLAN EDİLMELİDİR.

29 Aralık 2018 Cumartesi

Doğu Türkistan kan ağlıyor haberiniz var mı? Lânetli Arabistan/Kahrolası İran ve masum/mazlum Yemen, "Hepsi Türk Düşmanı" Dünyada emperyalizmi yenen il ve tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK

Doğu Türkistan kan ağlıyor haberiniz var mı?..
Irzımız'dır çiğnenen, evladımızdır doğranan..
Ağlayamıyorsanız bari gülmekten utanın..
Doğu Türkistan KAN AĞLIYOR..
1. Fotoğraftaki çocuk şimdi nerede bilen var mı? O sabinin annesini, babasını katil Çinli tutukladı. O çocuk sokakta kimsesiz şekilde donarak öldü.

24 Aralık 2018 Pazartesi

ŞOK BELGE!.. Necip Fazıl, 1946 Milletvekili genel seçiminde CHP’den milletvekili olmak için başvuruyor. İnönü:”Bu adamı İşbankası’na işe soktuk, çalışmadı. Örtülüden para vermekten bıktık. Başvurusunu iade edin” diyor.. CHP düşmanlığı başlıyor. Sonra, Menderesi desteklemeye başlıyor. Yassı Ada’daki mahkemede Menderes aleyhine ifade veriyor.

Necip Fazıl KISAKÜREK, 1946 Milletvekili genel seçiminde CHP’den milletvekili olmak için başvuruyor. İnönü:”Bu adamı İşbankası’na işe soktuk, çalışmadı. Örtülüden para vermekten bıktık. Başvurusunu iade edin” diyor..
CHP düşmanlığı başlıyor. Sonra, Menderesi desteklemeye başlıyor. Yassı Ada’daki mahkemede Menderes aleyhine ifade 
veriyor.

MÜSVEDDE DEDİN DE AKLIMA GELDİ... NECİP FAZIL!...

Necip Fazıl (KISAKÜREK) denilince aklıma gelenleri şöyle bir sıralayayım dedim!..

Savaştan yeni çıkmış yoksul devlet zeki çocukları ceplerine para koyup yurt dışına okumaya gönderir. Bunlardan biri de 1924’te İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun olmasından sonra Cumhuriyet Hükümeti daha iyi bir öğrenim alabilmesi için onu devlet bursuyla Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’ne gönderilir. Bu arkadaş yoksul milletinin okusun diye cebine koyduğu paraları kumarda kadınlarla aşna fişne de yer. . Hızını alamaz kadın bacaklarına şiirler düzer. . Milli Eğitim Bakanlığı okuması için kendisine gönderilen parayı Necip Fazıl’ın kumar masalarında harcadığını okula adımını bile atmadığını öğrenir ve bursunu keser. Devletin verdiği tüm parayı kumarda yiyen Necip Fazıl arkadaşlarının rezil olmasın diye topladığı para ile yurda döner.
1936 yılında bir edebiyat dergisi çıkaracağını söyleyerek CHP nin İktisat Vekili Celal Bayar’ın evine kadar gitmiş ve 1.600 lira almayı başarmıştı. 1600 lira diye sakın küçümsemeyin. O zamanlar bir milletvekili maaşının 200 lira olduğu düşünülecek olursa bugünün parasıyla 120.000 TL almıştı dergisini çıkarmak için. Devletten para almanın ne kadar kolay ve zevkli olduğunun farkına belki de o gün varmıştı.
Bu yolu tatlı bulmuştur ki yeni herzeleri Adnan Menderes'in yargılandığı Yassıada Duruşmalarındaki “Örtülü Ödenek” davasında ortaya çıkacaktı. Örtülü ödenekten para alanlardan biri de Necip Fazıl’dı ve Yassıada’da yargıca her yıl aldığı bu paralar hakkında ifade veriyordu:
1951 50 bin lira
1952 50 bin lira
1954 18 bin 500 lira
1955 10 bin lira
1957 5 bin lira
1957 5 bin lira (Hapisteyken eşine verilen)
1958 10 bin lira (Bir miktarı Teyfik İleri eliyle)
1959 10 bin lira (Teyfik İleri eliyle)
Az buz değildi Necip Fazıl’ın örtülü ödenekten aldığı para. O dönemde 5 tonluk Austin kamyonların tanesinin 5.000 lira olduğu düşünülürse tam 30 kamyon almaya yetecek kadar parayı cebe indirmişti Necip Fazıl…
Hani şimdi bazı arkadaşlar canım adam Ahmet Arvasi ile tanıştıktan sonra imana gelmiş doğru yolu bulmuş diye itiraz edebilirler. Emmeee. .
Arvasi ile tanışması 1934. . Yukarıdaki herzeler 1936'dan sonra. .
Ve sene 1951. . Polis kumarhane olarak kullanılan bir eve baskın yapıyor. . Aaaa kim ola! Bizim Necip Fazıl da orada. .
İşte dün bu ademin adına düzenlenen törenle edebiyat ödülleri dağıtıldı. . Acaba muhterem adına edebiyat değil de devleti soyma ödülleri mi dağıtılsaydı...
-- 
KAYNAK VE DAYANAK: a45UyF587661  // __._,_.___ 
Posted by: "Oraj POYRAZ at openmail.cc" <oraj.poyraz@openmail.cc>

21 Aralık 2018 Cuma

HABER.MAKALE: "MENEMEN OLAYI" (23 Aralık 1930) Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, Atatürkçü Düşünür, Cengiz Önal TARAKÇIOĞLU (21 Aralık 2018 - Cuma, Ankara)

DEĞERLİ DOSTLAR!..
23 Aralık 2018 tarihi, Cumhuriyet Tarihimiz’de kara bir leke olarak yer alan Menemen Olayı’nın 88. Yıldönümüdür. Hafızalarımızı tazelemek ve bilgilerimizi yenilemek ile olay hakkında bilgi edinmek olanağı bulamamış olan Gençlerimiz’in de bilgilenmelerini sağlamak amacıyla, konuyu bir kez daha ve özet olarak sunuyorum:
MENEMEN OLAYI (23 Aralık 1930)
“Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye de muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle karıştırmamağa çalışıyor, kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyor ve müsaade etmiyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz!”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Mustafa Kemal, yurt gezilerinden birinde Edirne’de bulunduğu sırada, İzmir’in Menemen ilçesinde, şeriat rejimine geri dönülmesiiddiasıyla gerici ve kanlı bir irticai olayın meydana geldiği haberi alındı.
Ne acıdır ki, bu, genç Cumhuriyet’teki ikinci büyük ve ciddi bir Dinci Ayaklanmaydı. Kısa bir araştırmadan sonra olayın arkasında İngilizlerin olduğu öğrenildi.
Ayaklanmanın tertipçisi, Nakşibendî tarikatından olduğunu söyleyen, dinci, gerici ve yobaz birisi olan Giritli Derviş Mehmet adında bir meczuptu.
Kökü dışarıda olan bir gücün kullandığı Derviş Mehmet, Mehdi olduğu iddiasıyla etrafına topladığı ve kendisine inanmalarını sağladığı birkaç arkadaşıyla birlikte bu eylemi gerçekleştirmeye karar vermişti.
Meczupların amacı, daha doğrusu hayalleri Şeriat Düzeni’ni yeniden kurmak, karşı oldukları ise Cumhuriyet Rejimi ile Atatürk İlke ve Devrimleri’ni ortadan kaldırmaktı.
Bu gerici, yobaz ve dinciler, önce 6 Aralık 1930 tarihinde Manisa’nın köylerinden birinde bir araya gelmişler ve neler yapmaları gerektiğini planlamışlardı. Eylemlerini İzmir’in Menemen ilçesinde yapmayı kararlaştıran bu meczuplar, iki haftayı aşan bir süre Manisa ile yakındaki köyler ve Menemen arasında oyalanmışlar ve 23 Aralık 1930 günü gece yarısından sonra yola çıkarak, sabahın erken saatlerinde Menemen’e ulaşmışlardı.
Asteğmen Kubilay Şehit Ediliyor
Meczup Derviş Mehmet, kasabanın merkezine kadar geldiğinde Cami’ye girmiş, camidekilerle beraber sabah namazını kıldıktan sonra, içerideki yeşil bezden yapılmış sözde şeriat bayrağını almış, Cami’deki15-20 kadar kişiyi de silah zoruyla yanına alıp, dışarıdaki arkadaşlarıyla birlikte tekbir getirerek yürüyüşe geçmiştir.
Bu dinci güruh, bir yandan tekbir getirirken, bir yandan da slogan atmayı ihmal etmiyor ve “Şapka giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti geri getireceğiz” sözleriyle halkı galeyana getirmeye çalışıyorlardı.
Halk ne olduğunu anlamaya çalışırken, Derviş Mehmet kalabalığa, Menemen’in etrafının 70 bin kişilik şeriat ordusu tarafından sarıldığını söyleyerek, “Daha ne duruyorsunuz? Gelin Yeşil Sancak altında toplanalım ve Şeriat isteyelim!” diye haykırmaya başlamış ve bir yandan da yürüyerek, Menemen’in merkezi yerindeki Belediye Meydanı’na kadar gelmiştir.
Kalabalık meydana vardığında yüz kişiye kadar ulaşmış, hep bir ağızdan tekbir getirmeye ve şeriat ilan edildiğini haykırmaya başlamıştır. Meydandaki halkın bir kısmı bu meczuplara katılırken, bir kısmı ise sessiz kalmış, olup-biteni seyretmeye koyulmuştur.
Olayı duyan İlçe jandarma Bölük Komutanı, 24 yaşında bir öğretmen olan ve askerliğini Yedek Subay olarak yapan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, komutasındaki bir takım askerle birlikte durumun ayrıntısını öğrenmek amacıyla asilerin olduğu yere göndermiştir.
Cesur ve yürekli bir vatansever olan Kubilay, Meydana geldiğinde, Derviş Mehmet ve adamlarından silahlarını bırakıp teslim olmalarını isteyince, gözü dönmüş ve insanlıktan nasibini almamış asiler, sözlü uyarıya ateşle karşılık vermişler ve Asteğmen Kubilay’ı yaralamış, olaya müdahale etmeye çalışan iki bekçiyi de öldürmüşler.
Bununla yetinmeyen meczup Derviş Mehmet ve beraberindeki yobaz takımı,  yaralı bir halde hemen oradaki caminin merdivenlerine kadar ulaşabilmiş olan Asteğmen Kubilay’ın yanına gitmişler, bağ-bahçe işlerinde kullanılan ve testere ağızlı kör bir bıçakla Kubilay’ın başını vücudundan keserek ayırmışlardır. Sonra da Kubilay’ın kesik başını elindeki yeşil bezin bağlı olduğu sopanın tepesine bağlamış ve ilçe sokaklarında dolaştırmaya başlamışlardır.
Asiler Bertaraf Ediliyor
Olay etraftan çabuk duyulmuş ve yakındaki bir karargâhtan hemen olay yerine takviye olarak gelen askeri birliğin, “Teslim Ol!” çağrısına, “Bize Kurşun İşlemez!” sözleriyle karşılık veren asiler, askeri birliğe ateş etmeye başlamışlardır.
Yaşanan kısa süreli yoğun bir çatışma sonucunda, Giritli meczup Derviş Mehmet ve birkaç arkadaşı vurulmuş, kaçanlar da kısa sürede yakalanmıştır.
Hükümetin olaya büyük bir titizlik ve duyarlıkla yaklaşması sonucunda çatışmadan sağ kurtulabilen asilerden 25’i Menemen’de, 13 kişi ise Manisa’da yakalanarak tutuklanmıştır.
Yaşanan bu dinci, gerici ve yobaz bir zihniyetin ürünü olan menfur saldırı, başta Mustafa Kemal olmak üzere, hükümet, basın ve kamuoyu sert tepkiler göstermiştir. Olay sırasında Edirne’de bulunan Devlet Başkanı Mustafa Kemal, yurt gezisini hemen keserek, olayın üzerinde titizlikle durmuş, bu ve benzeri olayların Cumhuriyet’i yıkmayı hedef almış hareketler olduğunu belirtmiştir.
Mustafa Kemal, olaydan duyduğu üzüntü üzerine yayımladığı demecinde, mürtecilerin Kubilay’ı katlederken gösterdikleri vahşet karşısında, halktan bazılarının alkış tutmasının, cehaletle değil insanlıkla ilgili bir husus ve bunun da utanılacak bir durum olduğunu vurgulamıştır.
Mustafa Kemal, orduya başsağlığı dilemiş ve “Büyük ordunun genç subayı ve Cumhuriyetin aydın öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır!” sözleriyle tepkisini dile getirmiştir.
Hükümet’in Aldığı Önlemler
Mustafa Kemal, İstanbul’da, 27 Aralık 1931 tarihinde Başbakan İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi(Çakmak) Paşa, Meclis Başkanı Kâzım(Özalp) Paşa ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın katıldığı bir toplantıda, Menemen olayını ayrıntılı olarak görüşmüş ve değerlendirmiştir.
Toplantıda olay yöresel bir ayaklanma olarak değil, aksine devrimlere ve Cumhuriyet Rejimi’ne yönelik olarak Karşı Devrimciler tarafından hazırlanmış bir tertip olarak değerlendirilmiş ve ivedilikle gerekli tedbirler alınması öngörülmüştür. Sonrasında Hükümet, 31 Aralık 1930 tarihinde Menemen ile Manisa ve Balıkesir merkez ilçelerinde bir ay süreli sıkıyönetim kararı almış ve karar Meclis tarafından da hemen onaylanmıştır. Daha sonra sıkıyönetim kararı bir ay daha uzatılmıştır.
Devrimlerin korunması için Hükümet’in sert tedbirler alması kaçınılmaz bir hal almıştır. Bölgeye, suçluları yargılamak üzere Korgeneral Mustafa(Muğlalı) Paşa başkanlığında bir askeri mahkeme(Divan-ı Harp) gönderilmiş, yargılama sonucunda olayla ilgileri görülen Nakşibendî Şeyhi Esat ve müritleri tutuklanmıştır. Çoğu Giritli ve Rumeli göçmeni 36 kişi hakkında ölüm ve 41 sanık hakkında da değişik hapis cezaları verilmiştir.
Menemen olayının suçluları Askeri Mahkeme’de hesap verirken; gericiliği bir şekilde körükleyenler cezalandırılmaya başlanmış ve bu amaçla yurdun çeşitli yerlerinde, bu yola başvuranlardan çok kişi tutuklanarak, gerekli cezaya çarptırılmıştır.
Haklarında idam kararı verilenlerin durumu kendilerine bildirilmiş ve kararın uygulanması için Meclis 2 Şubat 1931 tarihinde onay vermiş ve kararlar 3 Şubat 1931’de uygulanmıştır.
Olayın Yurt Çapındaki Etkisi
Menemen olayı bütün yurtta büyük üzüntü ve nefret uyandırmıştır. Ülkenin dört bir yanında menfur saldırıyı lanetleyen mitingler düzenlenmiştir. İstanbul Üniversitesi’nde, 31 Aralık 1930 günü büyük bir miting yapılmış, mitingdeki konuşmalarda olayın boyutlarının ne denli ciddi olduğu ortaya konularak, Cumhuriyet’in ve Türk Ulusu’nun birlik ve beraberliğinin, bu dinci, yobaz ve gerici zihniyete karşı korunmasının gerekliliği vurgulanmıştır.
Başka bir öğrenci grubu da; “Hainleri Telin ediyoruz. Kahrolsunlar!” şeklinde slogan atarak Taksim’e doğru hareket edip, eylemlerini orada da biraz sürdürdükten sonra sessizce dağılmışlardır.
Ankara’da da, 3 Ocak 1931 günü Türk Ocakları Merkezi’nde büyük bir miting düzenlenmiştir. Aynı gün Konya, İnegöl, Bergama, Bursa ve Balıkesir’de de mitingler yapılmıştır.  İzmir Vilayet Meclisi de olayı meydana getirenleri lanetleyen bir bildiri yayımlamıştır. Rize’de de 4 Ocak 1931 günü büyük bir miting tertip edilmiştir.
İlginç Tespitler
Bölge’de o dönemde görev yapan Askeri Mahkeme Başkanı Korgeneral Mustafa Muğlalı Paşa’nın anılarında yer alan:
Dinci Ayaklanmanın asıl tertipçisi olan Şeyh Esat yurt dışı bağlantılı birisiydi. Hilafet Komitesi’yle ilişkili olduğu doğrultusunda bir itirafname hazırladığı biliniyordu. Yunanistan’daki İngiliz Ajanları ile de münasebeti olduğunu ifadelerinde doğruluyordu. İtirafnamesini tamamlamasına hastalığı engel oldu” şeklindeki sözleri, olayın nerelere dayandığının açık bir kanıtıdır.
Ayrıca bu insanlık dışı olayın birçok kişi tarafından tertiplendiği gerçeğini tarih önümüze koymaktadır.
Birisi;
“Manisa eski Mutasarrıfı ve aynı zamanda Nakşibendî tarikatı mensubu olduğu bilinen Giritli Hüsnü Bey’dir. Bu şahıs, Eylül-1922 başında, Ordumuz İzmir’e girmek üzereyken Yunan Ordu Güçleri’yle birlikte Yunanistan’a kaçmıştır. İlk olarak dini inancını Ortodoks Hıristiyanlığı’na dönüştürmüş, adını ise Hüsnüyadis olarak değiştirmiştir. Meczup Derviş Mehmet’in de öz amcası olduğu bilinmektedir.”
Diğeri ise;
“Menemen eski Belediye Başkanı Giritli Şeyh Sükûti’dir. Bu kişi de İngiliz Muhipler Cemiyeti(İngilizlerin Çıkarlarını Koruma Derneği) üyesi ve Şeyh Esat’ın da müritlerinden birisidir. Şeyh Sükûti de Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı esnasında Yunan Güçleri’yle birlikte kaçanlardandır.”
Ne ilginçtir ki; Şeyh Sükûti ile Hüsnüyadis Yunanistan’da bir araya gelmiştir. Her iki şahsın,  Dinci Ayaklanmanın dış bağlantılarında önemli isimler olduğu ve İngiliz Gizli Servisi(Intelligence)’yle bağlantılı olduğu Askeri Mahkeme Kayıtlarıyla kanıtlanmıştır.
Menemen Olayı, hızlı bir Devrim hamlesi gerçekleştirilmekte olan Türkiye Cumhuriyeti’nde ciddi bir irtica tehlikesi bulunduğunu, devrimlerin yerleşmesi için daha çok ve sistemli çalışmanın gerekli olduğunu göstermiştir.
Ayrıca, Olaya sebebiyet verenlere çok ağır cezalar verilmesi, Hükümet’in Devrim Politikası’na uygun düşmekle beraber; ilgililerin bu konuda ne denli ciddi ve kararlı olunduğunun bir göstergesidir.
Türk Ulusu’nun büyük çoğunluğu Devrimlerin devamını arzu ederken, bir kısım dinci, gerici, yobaz ve karşı devrimci unsurların Devrimlere karşı hareketlerde bulunması, hele şeriat fikri ile hareket etmesi, hiç kuşku yok ki,  devrimleri tehlikeye düşüren hareketlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken asıl önemli konu;
Atatürkçü Düşünceye, Atatürk İlke ve Devrimleri’ne, Laik Cumhuriyete ve dolaysıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğüne kasteden gerici ve bölücü hareketlerin tamamının emperyalizmden güç almakta olduğudur.
Şu gerçeği göz ardı edemeyiz:
Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti Geri Getireceğiz.” yaygarasını koparanların bilmesi gereken en önemli hususa sadece bir örnek olarak;
Mustafa Kemal’in, 28 Ekim 1923 günü Fransız Gazeteci Maurice Pernot ile yaptığı söyleşisinde dile getirdiği;
İslamiyet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ideolojisi değil, aksine Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları’nın inanç sistemidir, dinidir.” Sözlerini hatırlatmam sanırım yeterlidir.
Mustafa Kemal’e göre, devrimcilerin her zaman bu tip hareketlere hazır olması kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Cumhuriyet Rejimi adına hayatını veren Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın adı 26 Aralık 1934’de Menemen’de açılan bir anıtla ölümsüzleştirilmiştir.
Saygılarımla…
CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU
Kaynak: Doğumundan Ölümüne ATATÜRK adlı kitabım.

3 Aralık 2018 Pazartesi

İMZA GÜNÜ "Cengiz Önal TARAKÇIOĞLU & Doğumundan Ölümüne ATATÜRK" ATA YURT Yayın Evi, 15-16 Aralık 2018 tarihlerinde // 12.00 - 19.00 saatleri arasında (SALON: 2 - STANT 103B) TÜYAP, ESKİŞEHİR KİTAP FUARI-Ata Yurt Dergisi

Beklenen muhteşem kitap değerli ATAYURT okuyucuları ile!..
DOĞUMUNDAN ÖLÜMÜNE ATATÜRK
CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU
“Atatürk İlke ve Devrimleri ile Atatürkçü Düşünce Sistemi ve Laik Cumhuriyet Rejimi’ni, ellerine geçirdikleri her fırsatta yok etmek isteyen malum zihniyetin, bugüne kadar aldıkları yol ve ulaştıkları nokta hepimizce bilinmekte ve görülmektedir.
Bir yandan Laik Cumhuriyet’in bütün erdemlerinden sonuna kadar yararlanan ancak diğer taraftan da Ulusal Tarihimiz’i hurafe, yalan ve uydurmalarla değiştirmekten, hatta yok etmekten geri durmayan bu zavallı kesim, kin, nefret ve hınç duygusuyla hareket etmektedir. Oysa üzeri örtülemeyecek bir gerçek; Tarihini Bilmeyenlerin Geleceklerini Kuramayacaklarıdır…
Bu aşamada bizi Biz yapan değerlere hak ettiğini verebilmek ve Mustafa Kemal Atatürk ve O’na ilişkin değerler hakkında, Türk Ulusu’na doğru ve gerçek bilgileri aktarabilmek için gerek araştırmalarında, gerekse makaleleri ve hazırlığı içinde olduğu kitaplarında, çalışmalarını bir kuyumcu titizliği ile sürdüren ve dolayısıyla büyük bir sorumluluğun gereğini inanç ve kararlılıkla yapmaya çalışan Tarihçi, Araştırmacı, Yazar CENGİZ ÖNAL TARAKÇIOĞLU’nu kutlar, kendisine kolaylık ve başarılar temenni ederim.” 
Turgut ÖZAKMAN - 2008 / ANKARA