29 Ağustos 2017 Salı

GÜNÜN HABERİ "ARAKAN’DA KATLİAM NASIL BAŞLADI?" (Araştırma, Haber.Makale)

ARAKAN’DA KATLİAM NASIL BAŞLADI?
Araştırma, Haber Makale
Bütün dünya ve özellikle Müslümanlık iddiasında olan (sözde) İslâm ülkelerinin ve Müslüman halkın gözü önünde; Uzun yıllardır devam eden Arakan’daki Müslüman soykırım ve katliamı ile ilgili bilinmeyen bir çok yönü aydınlatacak olan bir makaleyi siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.  Echo Of Jihad dergisi kaynaklı makalede Budist rahiplerin ve Burma hükümetinin zulmünü bir kez daha gözler önüne seriliyor. İşte o makale; 
Arakan’da Katliam Nasıl Başladı?
Rohingya’da müslüman azınlığa karşı başlatılan soykırım, Budist Rahiplerin 3 müslüman gencin üzerine attıkları iftiranın alevlenmesi ile başladı. 
Öncelikle 3 kişilik bir Budist Rahip grubu, 26 yaşındaki Burmalı bir kadına tecavüz edip ardından onu öldürdüler. Kadına tecavüz eden 3 kişiden birisi, kendisinin erkek arkadaşıydı ve kısa süre önce kadın tarafından terkedilmişti. Fakat aynı kadına tekrar geri dönmek istemesine rağmen, kadın tarafından reddedildi. Bunun ardından aynı kadın kendisine farklı bir erkek arkadaşı buldu. Bu durumu kaldıramayan eski erkek arkadaşı, yanına 2 kişiyi de alarak önce kadına tecavüz etti ve daha sonra da onu öldürdüler.
Katil Budist Rahipler, öldürdükleri kadının cesedini, bölgede bulunan bir müslüman köyünün yakınlarına bırakıp kaçtılar. Cesedin bulunmasının ardından yetkili Budist Rahipleri ve Burma Hükümet yetkilileri kadının başına gelen hadiselerden ötürü müslümanları sorumlu tuttular. Neticede 3 tane masum müslüman genç tutuklandılar. Tutuklanan gençlerden bir tanesi dövülerek öldürüldü. Diğer ikisi de mahkeme tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Böylece hükümet, bir iftira vasıtası ile tüm dünyanın gözü önünde müslümanlara karşı bir soykırımın ilk tohumlarını atmış oldu...
Bu hadiseyi takip eden aylarda, bir çok radikal rahip, Burma içerisinde ve dışarısında Rohingyalılara karşı bir anti-propoganda başlattılar. Burmalılara karşı kullandı slogan şöyleydi ; “Rohingya Burmanın bir vilayeti değildir. Onlar Bangladeşten gelen illegal göçmenlerdir”...
Anti-Rohingya Propogandalarından bir kare...
Daha sonra bu gösteriler, bir takım hükümet yetkililerinin katılımı ve desteği ile amacından saptırılarak çizgiden çıkmıştır. 
Soykırım nasıl başladı ?
3 Haziran 2012 – Arakan şehri güneyinde bulunan Toungup şehir merkezinde, 8 Müslüman hacı ve yanlarında bulunan 2 otobüs muavini ve bir kadın, Budist Rahipler tarafından alçakça, hunharca ve öldürüldüler. 5 kişi ise tesadüfen kaçarak, zorlukla canlarını kurtarabildi. Hadise olduğu sırada öldürülen hacılar Thandwe’deki Thetsa mescidindeki bir dini merasimden ( islami/ilmi bir toplantı ya da münazara ) dönüyorlardı. 
Öldürülen müslüman hacıların cesetleri...
Hacıları taşıyan otobüs, dönüş yolundayken terörist Budist rahipler tarafından durduruldu. Durdurulan otobüsün plakası 7(Ga)7868’dir. Rahiplerden birisi kapıya gelerek “Hepiniz inin aşağıya” diye seslendi. Otobüs şöförü ve muavin müdahale etmek istediler, otobüste herhangi yabancı birisinin olmadığını söylediler. Buna rağmen budist rahipler ilk olarak onları dövmeye başladılar. Daha sonra otobüsün içine dalan Budistler müslüman hacıları hunharca döverek zorla, cebir ve şiddetle otobüsten dışarı çıkardılar. Sayıları 300’ü bulan cinnet getirmiş cani Budistler, Müslüman hacıları yolun ortasına alarak ölünceye kadar vahşice, kancıkça ve kalleşçe dövdüler. Buna rağmen ne bir polis, ne bir asker, ne de bir hükümet yetkilisi olaya müdahale etmedi. Ne olay sırasında ne de olay bittikten sonra...
Otobüs baskını sonrasında hunharca dövülerek alçakça öldürülen,  canice katledilen Müslüman hacılar...
Dövülerek hayatlarını kaybeden 8 hacının kimlikleri şu şekildedir;
Muhammed Sharif - Taung Twin Gyi şehrinden
Muhammed Hanif - Taung Twin Gyi şehrinden
Shafield Bai - Taung Twin Gyi şehrinden
Aslam Bai - Taung Twin Gyi şehrinden
Balai Bai - Taung Twin Gyi şehrinden
Shuaib - Taung Twin Gyi şehrinden
Salim Bai – Myaung Mya şehrinden
Lukman Bai – Myaung Mya şehrinden
Ve bunlarla birlikte otobüste görevli olan bir karı-koca çift dövülerek öldürüldüler.
Diğer 5 müslüman hacı bu katliamdan kaçarak kurtulmayı başardılar. Rahipler kazandıkları bu zaferi ( ?) yola attıkları cesetlerin üzerlerine tuvaletlerini yaparak ve içtikleri şaraplarından dökerek kutladılar. Buna rağmen hiçkimse tutuklanmadı ve bu katillere karşı herhangi resmi bir soruşturma dahi açılmadı. Cesetler aynı günün akşamında Thandwe de toprağa verildiler.
Hacıların cesetleri cenaze için götürülürken...
Bu elim hadisenin ardından ise, Burma hükümetinin verdiği destekle ve iç güvenliği tehdit ettikleri gerekçesi ile rahipler tarafından müslümanların köyleri baskına uğramaya ve yakılmaya başlandı...
Budist rahipler Burma güvenlik güçleri ile beraber gece vakti bir müslüman köyü yakıyorlar...
Rahipler müslümanların evlerini yakarken, güvenlik güçleri rahiplerin emniyetini sağlamakla görevlendirilmişlerdi.
Bir Burmalı güvenlik görevlisi gündüz vakti müslüman köyü yaktıktan sonra böyle resmedildi.
Bir güvenlik görevlisi alevlerden kaçan müslümanlara ateş ederken...
Çıkan bu hadiselerde güvenlik güçleri ve Rahipler güruhu, Razak, Lalu ve Syed Ahmet köylerindeki evleri yaktılar. Müslümanların ticarethaneleri ve 150,000,000 Kyatlık ticari malları yakıldı. Sawmawna köyündeki bir cami ateşe verildi. 200 Rohingyalı evsiz kaldı.
Tarihler 9 haziranı gösterdiğinde 100’ün üzerinde Rohingyalı müslüman hayatını kaybetmiş, 500ün üzerinde müslüman ise evsiz kalmışlardı.
Bunca zulümün ardından Müslüman halk, Bangladeş devletinin kendilerine bu zor zamanda yardım edeceğini düşünerek onların kapısını çalmak istediler. Zira halk, polis, güvenlik güçleri ve rahipler tarafından her gün katliama uğratılıyordu.
Müslümanlar kaçarak geldikleri Bangladeş ülkesinden barınak talep ederken...
Bangladeşte karaya çıkmak isteyen müslümanların kayıkları tekrar zorla denize itiliyor...
Lakin bunca beklentiye rağmen Tağut Bangladeş hükümeti Arakanlı müslümanların ülkelerine girmelerine izin vermediler. Şayet halk içinden herhangi bir kişi Arakanlılara ensarlık yapıp ev verirse, derhal tutuklamaya ve muhacirleri de sınır dışı etmeye başladılar.
Bangladeş askerleri ülkeye girmek için Burmadan kaçan müslümanların kayıklarını ararken...
Bangladeş askerleri karaya çıkmak isteyen müslümanların kayıklarını tekrar denize itiyor...
Arakanda tutuklanan bir müslümanın akibetinden, herhangi bir akrabasının haber alması mümkün değildir. 
Yukarıda anlattığımız hadiselerin yaşandığı 8 haziran ve 19 haziran tarihleri arasında 60 müslüman kadın Hükümet güvenlik güçleri, polisler ve Budist rahipler tarafından tecavüze uğradılar. Paungzarr köyünden bir kişinin anlattıkları şu şekilde: “Köylere giren güvenlik yetkilileri, köyün erkekleri tek bir meydana toplayarak onlarla gelecekteki durumları hakkında bir toplantı yapacaklarını söylediler. Evlerden çıkıp köyün dışında bir meydanda toplanan erkekler, orada bir grup tarafından oyalanırken diğer bir grup polis ve rahip köye girerek onlarca kadına tecavüz ettiler."
Günümüzde Arakanlı müslümanları koruyan hiç bir kuvvet yoktur. Maruz kaldıkları onca zulüm, tecavüz ve evlerinden çıkarılmaya karşı hiç bir koruyucuları bulunmamaktadır. Buna rağmen Burma hükümeti tarafından, Rahiplerin ölcülük ettiği bu katliamı meşrulaştıran bir çok kanun tasarısı devamlı olarak kabul edilip yürütmeye konmaktadır. Hükümet destekli bu sistematik soykırım faaliyeti günden güne hıncını ve hırsını arttırarak devam etmektedir. 
***
(Murad Gündoğan/@mur_gundogan tarafından 2016 yılında ISLAH HABER için tercüme edilmiştir. Kaynak : Echo of Jihad Magazine & ISLAHHABER  HABER MERKEZİ) 

18 Ağustos 2017 Cuma

ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘küre’ ve ‘kılıç danslı’ fotoğraflarıyla hafızalara kazınan Suudi Arabistan ziyaretinin ayrıntıları ortaya çıkmaya devam ediyor.

ŞOK HABER: MÜTHİŞ İDDİA!...
ABD'DEN SUUDİLERE TEKLİF: TÜRKİYE'Yİ DENKLEMDEN ÇIKARALIM
ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘küre’ ve ‘kılıç danslı’ fotoğraflarıyla hafızalara kazınan Suudi Arabistan ziyaretinin ayrıntıları ortaya çıkmaya devam ediyor. Yeni Şafak Gazetesi'nden Yılmaz Bilgen'in haberine göre Riyad’daki masada, Türkiye’nin Suriye denkleminden tamamen çıkarılması gerektiği konuşuldu.
ABD heyetinin “Suriyeli muhaliflerle Türkiye’nin tüm ilişkileri kesilmeli. Bu konuda insiyatif yeniden şekillenmeli” dediği ileri sürüldü. Ayrıca merkezi İstanbul’da bulunan Suriye Muhalif Devrimciler Güçler Koalisyonu (SMDK) ile Gaziantep’te faaliyet yürüten Suriye Geçici Hükümeti’nin Türkiye dışına çıkarılmasının da aynı görüşmelerde konuşulan konular arasında yeraldığı iddia edildi.
İddiaya göre, yeni karar ve yönetim merkezinin Riyad olmasının kararlaştırıldığı toplantıda, silah ve lojistik destek konusunda Ürdün ve Mısır’ın daha etkin kullanımı da karara bağlandı. Trump yönetiminin Suudi Arabistan’ın yeni süreçte ‘lider’ rolü üstlenmesini istediği, Suudi yetkililerin ise ABD’den İran’ın Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut Şii koridorunun engellenmesi konusunda desteğini istediği öne sürüldü. Riyad yönetiminin ayrıca İran’ın Yemen ve Bahreyn konusunda devam eden tutumu karşısında ABD’den daha etkin destek istediği de iddialar arasında yer aldı.

15 Ağustos 2017 Salı

DARISI "ÖNCE BİZİM" SONRA DA "BÜTÜN İNSANLIK ÂLEMİ VE MEDENİ MİLLETLERİN" BAŞINA OLSUN

MUNDAR PİSLİK, İĞRENÇ TECAVÜZCÜNÜN SONU!
ELLERİNİ ARKADAN BAĞLAYIP “LÂNETLER OKUYARAK” İDAM ETTİLER
Yemen'in başkenti Sana'da 5 yaşındaki bir kız çocuğuna hiç acımadan, kudurmuş köpek domuzları gibi hayvan altı bir mahluk şeameti ile alçakça ve kancıkça tecavüz eden kâfirden bir melanet yakalanarak Tahrir Meydanı'nın ortasında “tam da olması gerektiği gibi” lâyık olduğu şekilde asılarak idam ve infaz edildi.. Melânet mahlûkun infazı ve yeryüzünün iğrenç bir pislikten temizlenmesi işi bir vinçle gerçekleştirildi.
Yemen'de 22 yaşındaki Hüseyin El-Sakit 5 yaşındaki masum ve müsemma bir kız çocuğuna alçakça tecavüz edip, öldürmek suçundan “hakiki bir mahkeme, geçek bir yargıç ve evrensel hukukun insani yasaları tarafından öngörüldüğü biçimde” idama mahkûm edildi.
Kâfirin infazı başkent Sana'nın en kalabalık noktası olan Tahrir Meydanı'nda “halka ve bütün dünyaya ibret olsun diye” bir vincin ucuna asılarak gerçekleşti. Pis, necis ve iğrenç tecavüzcü vincin ucuna elleri arkadan bağlı bir şekilde asılarak yavaş yavaş yerle bağlantısı kesildi. 
Lânetli yarattık acı çeke çeke can verdi. Reuters haber ajansı tarafında  paylaşılan infaz anlarında pislik domuzunun önce yaralı hali, ardından infaz sonrası cansız kirli ve irinli bedeni görüntülendi. (Kaynak: Reuters Haber Ajansı)

11 Ağustos 2017 Cuma

ENTERESAN!.. "VERGİ REKORTMENLERİ LİSTESİNDEKİ GİZLİ LİDER" (DOĞALGAZ'CI) BOTAŞ ÇIKTI!.."

‘GİZLENEN’ VERGİ REKORTMENİ BELLİ OLDU
GELİR VERGİSİ REKORTMENLERİ AÇIKLANDI. 2016 YILINA İLİŞKİN GELİR VERGİSİ GİZLİ REKORTMENİNİN BOTAŞ OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI.
2016 yılına ilişkin kurumlar vergisi rekortmenler listesinin ilk sırasında isminin açıklanmasını istemeyen bir kurum yer aldı. Kurumun bu tavrı ise merak konusu oldu. Hürriyet yazarı Sefer Levent gizlenen rekortmenin BOTAŞ olduğunu yazdı. BOTAŞ’ın sitesinde yer alan 2016 bilançosunu inceleyen Levent “BOTAŞ kurumlar vergisine konu olan 2016 bilançosunu zaten kendi internet sitesinden duyurmuştu. BOTAŞ’ın resmi internet sitesindeki bilanço incelendiğinde mahçup ya da gizli şampiyonun BOTAŞ olduğu net bir şekilde görülüyor. 2015 yılında 541 milyon lira kar elde eden BOTAŞ geçtiğimiz yılı 8.9 milyar liralık kar ile kapatmış” diye yazdı.
VERGİ REKORTMENLERİ LİSTESİNDEKİ GİZLİ LİDER BOTAŞ ÇIKTI
Maliye Bakanlığı'nın yayınladığı vergi rekortmenleri listesindeki gizli lider BOTAŞ çıktı. 2016'da 1.9 milyar TL vergi ödeyen BOTAŞ, şampiyon oldu.
Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı bu yıl 2016'da vergi şampiyonu olan kurumları kimseye haber vermeden internet sitesine koydu. En ilginç rakam ise bu yıl vergi şampiyonu olan kurumun adının açıklanmamasıydı. En çok vergi ödeyen ikinci kurum ise geçen yılların şampiyonu Ziraat Bankası1 milyar 863 milyon lira vergi ödedi. Şampiyon kurumun ise doğal olarak vergisinin bu rakamın üstünde olması yani en az 1.9 milyar lira civarında olması gerekiyor. Bu vergi ise en az 8 milyar liralık bir kâr rakamının olması gerektiği anlamına geliyor. Gazete Habertürk'ten Rahim AK'ın haberine göre, Türkiye'de bu büyüklükte kâr eden tek kurum ise Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ yani kısa adı ile BOTAŞ'tan başkası değil. BOTAŞ, 2015'te 2.4 milyar lira kâr ederken bu tutar 2016'da 8.1 milyar liraya çıktı.
REKOR KÂR FİYAT VE KURDAN
BOTAŞ'ın rekor kârının nedeni ise 2016'da dünya doğalgaz fiyatlarının (MMBTU) 3 bin dolardan bin 639 dolara inmesi ve bunun yanı sıra dolar kurunun da 3 liranın üstünden 2.79'a kadar gerilmesi. Böylece hem kurdan hem satış maliyetinden avantajlı hale gelen BOTAŞ'ın kâr rakamı 3.5 kat artmış oldu. Kurumun satışları 2015'te 37 milyar liraydı. Bu rakam fiyatın düşmesiyle 29 milyar liraya indi. Doğalgazın BOTAŞ'a maliyeti ise 34 milyar liradan 21 milyar liraya geriledi. Böylece vergi öncesi faaliyet kârı rakamı 2 milyar 357 milyondan 7 milyar 996 milyona tırmandı. 2015'te karşılık ve önceki dönem giderleri nedeniyle vergi ödenecek bir tutar oluşmayan kurumun 2016 vergisi 1 milyar 998 milyon lira oldu. Net kâr rakamı ise 6 milyar 935 milyon TL olarak gerçekleşti. Bu kârda Merkez Bankası'nın da rolü oldu. Merkez'in BOTAŞ için yaptığı döviz alımları şirketin gaz satın alma maliyetlerine avantaj sağladı. Türkiye'nin ithal ettiği doğalgazı, Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) dağıtım şirketlerine belirli bir bedel üzerinden satıyor. Dağıtıcılar da aldıkları doğalgazı üzerine kârlarını koyarak hanelere ve işyerlerine ulaştırıyor.
VERGİYİ YÜZDE 26 TIRMANDIRDI
BOTAŞ'ın da etkisiyle 2016'da kurumlar vergisi tutarı % 26 artarak 37 milyar liradan 46.9 milyar liraya tırmandı. Kurumlar vergisi 2015'te yüzde 5 ve 2014'te yüzde 11 artabilmişti.
İSTE BOTAŞ'IN 2016 YILI BİLANÇOSU








Kurum 2016'da safi kârını 3.5 kat artırarak 8.6 milyar liraya çıkardı ve 1.9 milyar lira vergi ödedi. BOTAŞ'ın 8.1 milyarlık rekor kârı ile Maliye Bakanlığı, Kurumlar Vergisi'nde önemli bir gelir elde etti. Maliye Bakanı Naci Ağbal, Türkiye'de yüzde 20 olan Kurumlar Vergisi oranının tahsilatı ve yatırımları artırmak için ileride indirilebileceğini açıklamıştı.

DOĞALGAZ FATURASI 1 YILDA YAKLAŞIK YÜZDE 27 GERİLEDİ
BOTAŞ, 2010'da doğalgazın standart metreküpünü (Sm3) dağıtıcılara 0.4713 TL'den verdi. Aradan geçen süre içerisinde BOTAŞ'ın doğalgaz fiyatları 0.8484 TL'ye kadar çıksa da 2016'da bu fiyat 0.7041 TL oldu. 2016'nın başından itibaren petrol ve doğalgaz fiyatlarının da etkisiyle Türkiye'nin doğalgaz faturası azaldı. 2012'de 42.3 milyar dolarlık doğalgaz ithalatı yapan Türkiye, doğalgaza 2015'te 24.8 milyar dolar, 2016'da ise yaklaşık 16 milyar dolar ödedi. BOTAŞ'ın faturası ise dolar bazında yüzde 27 gerileme ile 2015'te ortalama 230 dolardan 180 dolara kadar inen doğalgaz fiyatı ile birlikte yaklaşık 7.5 (21 milyar TL) milyar dolara indi. Dolar kuru da gerileyince Türk Lirası bazında geliri önemli oranda arttı.
ZİRAAT BANKASI 1.8 MİLYAR TL İLE İKİNCİ

İLK 10 REKORTMENİN 8'İ BANKALARDAN
2015'te listenin zirvesinde Merkez Bankası, 2014'te Ziraat Bankası yer almıştı. İkinci Ziraat Bankası'na 1 milyar 863 milyon 822 bin 27 lira vergi tahakkuk ettirildi. 2015 yılında listenin ilk sırasındaki Merkez Bankası, tahakkuk ettirilen 1 milyar 625 milyon 60 bin 930 lira ile 3. sırada yer aldı. Kurumlar Vergisi rekortmenlerini, sırasıyla Garanti Bankası, Akbank, Türkiye İş Bankası, Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Türkiye Halk Bankası, Elektrik Üretim AŞ izledi. Türkiye Halk Bankası'nın katılımıyla listenin ilk 10 sırasındaki banka sayısı 8'e çıktı. Listede bankacılığın yanı sıra telekomünikasyon, enerji, inşaat, çimento, şirketleri ön plana çıktı. İlk 100'e giren kurum ve şirketlerden 27'si ise isminin açıklanmasını istemedi.
ÇOK ÖNEMLİ BİR ANALİZ, YORUM VE KATKI
EY OLİGARŞİK TEKELCİ!
NECATİ DOĞRU
15 yıllık yönetim mayasının içinden bir de “tekelci…” çıktı! Bekledim. Normal olarak “Ey oligarşik tekelci… Sen benim başı örtülü bacıma, camiye giden inanmışıma, Anadolu Kaplanı işadamıma bunu nasıl yaparsın…” diye kızacak.
Haddini bildirecek.
Boşa bekledim.
Bir haykırış olmadı.
Kabullendiler.
“Oligarşik tekelci büyük sermaye, Batı'yla bir oldu bizi devirmeye, iktidarımızı bitirmeye çalışıyor, bunu başarabilmek için de ekonomimizle oynuyor, bizi halkın gözünde başarısız göstermeye çalışıyor…”  iddiası yere düşmüş taze yumurta gibi oldu. 15 yıllık Tayyip Erdoğan yönetimi içinden “oligarşik tekelcilik” de çıktı.
Sessiz kabullendiler.
Gördünüz değil mi!
Özel ve devlet bütün şirketler; ilk 10, ilk 20, ilk 50, ilk 100 diye sıralandı, liste yayınlandı. Bu listenin en başındaki ilk 10'unun birincisi yani en yüksek kurumlar vergisini ödeyen şirket, ismini gizledi.
İsim yeri boş bırakıldı.
Şerefli bir iş yapmış.
Kazanmış.
Vergisini de ödüyor.
Bunu niçin gizliyor?
Tuhaf!
Çok tuhaf kaçtı!
*  *  *
O, devlet şirketiydi.
Devlet tekeli.
Tek el.
Tek yetkili.
Tek alıcı.
Tek satıcı.
Tek fiyat koyucu.
Oligarşik gücü var.
Herkes ona mahkum.
Ülkenin ihtiyacı olan doğal gazı Rusya'dan o alıyor. Alış fiyatının üstüne boru hattı işletme giderlerini koyuyor.  Kârını da koyuyor. Belediyelere (evlere, dükkanlara, işyerlerine) fabrikalara, doğal gazdan elektrik üreten santrallere o satıyor. Vatandaşın, fabrika sahibinin gidip doğal gaz alabileceği bir başka el yok.
Doğal olarak.
Normal olarak.
Küresel ilke olarak.
Akılcı ekonomik davranış olarak.  Petrol fiyatları ve ona bağlı olarak doğal gaz fiyatları dünyada düştüğü zaman onun da düşürmesi, arttığı zaman da haklı olarak yükseltmesi gerekir.
Fakat o ne yaptı?
Doğal gaz fiyatı arttığı zaman yükü kullanan halka, fabrikaya, santrale yükledi. Fakat dünyada doğal gaz fiyatı indiğinde  ise indirmedi, yine yüksek fiyata sattı.
*  *  *
Petrol dünyada düştü.
Doğal gaz da ona bağlı düştü
2013: doğal gaza ödenen:
35 milyar dolardı.
2016 doğal gaza ödenen:
15 milyar dolara kadar indi.
Bu 3 yıl içinde Türkiye'nin Rusya'dan aldığı doğal gaz birim fiyatı dolar bazında yüzde 60.7 ve Türk Lirası bazında da yüzde 33.4 ucuzladı. Ama bu ucuzlama evlerdeki doğal gaz faturalarına, fabrikalara, işyerlerine yansıtılmadı.
Halk yine pahalı doğal gaz ile ısındı, sanayici pahalı doğalgazla üretim yaptı.  Böylece BOTAŞ, kâr rekortmeni olduğu için vergi rekortmeni de oldu.
Türkiye'nin yıldızı oldu.
En kârlı şirket o oldu.
Listenin başına o oturdu.
Yaman avcı oldu.
Adam demiş ki:
Ben yaman avcıyım.
Attığım kuşu vururum.
Nasıl diye sormuşlar.
Kuşu ağaca bağlarım.
Ateş ederim.
Kuş benden kurtulamaz.
Ben yaman avcıyım!

3 Ağustos 2017 Perşembe

Çapulcu Barzani'ye: "STATÜKO ANTE" mutlaka dayatılmalı; İki Yüzlü Kalleş ve Küstah ABD'ye: "Küre, DİYARBAKIR Kaçak Üssü ve İNCİRLİK'e ACİLEN VE DERHAL KAPATMA" Yaptırımı uygulanması Şarttır.

BARZANİ’YE KARŞI ELİMİZDEKİ BÜYÜK KOZ: "STATÜKO ANTE"
AHMET TAKAN
Çapulcu başı Barzani, ateşe odun taşımakta ısrarcı… Küstahça meydan okumaya devam ediyor. 25 Eylül’de Kuzey Irak’ta bağımsızlık konusunda referandum düzenleyeceğini her gün papağan gibi tekrarlıyor. Dış destekçileri hepinizin bildiği gibi. Sırtını sıvazlayıp duruyor!.. İran referanduma şiddetle karşı çıkıyor. Peşmerge paçavrasını Türkiye’de göndere çeken AKP iktidarı sessiz kalarak çapulcu başına ve sözde Kürt devletine desteğini sürdürüyor. Peki, bu duruma karşı, Türkiye çaresiz mi?.. Eli kolu bağlı mı?.. Uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan hakları yok mu?.. Tabii ki var. Hem de kapı gibi!.. Ama bunların gündeme getirilmesi ve harekete geçilmesi için önce millî bir Hükümet gerekli.
Adam yerine koyanların Allah bin türlü belasını versin.
Bu kirli oyunun perde arkasını daha da netleştirmek için yıllar öncesine dönelim;
Sene 2002… ABD’nin Bahreyn Manama’da konuşlu 5’inci Deniz Kuvvetleri Filosu’nun Komutanı Koramiral Timoty Keatings, Ürdün Amman’da katıldığı bir resepsiyonda Türk Askeri Ataşesi’ne önemli açıklamalarda bulunur… Koramiral Keatings, "ABD’nin, İngiltere ve Türkiye ile birlikte Irak’ta savaşa girmek istediğini ve Saddam yönetiminin devrilmesi sonrasında Irak’ı üçe bölerek kuzeyde Kürt Devleti orta bölgede Sünni Devleti ve güneyde Şii Devleti kuracaklarını" söyler.
Türk Askeri Ataşesi’nin, "Kuzey Irak’ta 3,5 milyon Türk var, onlar ne olacak?" sorusuna verilen cevap daha da ilginçtir. Keatings, "Kuzey Irak’taki Türkler, kurulacak Kürt Devletinin egemenliği altında yaşarlar, beğenmezlerse Türkiye’ye giderler" der. Bunun üzerine Türk Askeri Ataşesi, şiddetli bir tepki gösterir, "Irak’ın üçe bölünmesi halinde 5 Haziran 1926 Antlaşması’nın geçerliliğini yitireceği ve ‘statüko ante’ye dönülerek Musul ve Kerkük petrol alanları dahil olmak üzere Kuzey Irak bölgesinin Türk toprağı olacağını" ABD’li generalin suratına haykırır. Türk Askeri Ataşesi’nin, "ABD’nin kurmak istediği devlet Kürt Devleti mi yoksa İkinci İsrail Devleti mi" sorusuna karşılık olarak Koramiral Keatings, "yorum yok" demekle yetinir, pabucun pahalı olduğunu görünce hemen oracıktan sıvışır!..
Merak ettiniz değil mi bu Türk Askeri Ataşesi’nin kimliğini?.. YENİÇAĞ okurları çok yakından tanır. Yıllardır Ege’deki adalarımızın Yunanistan tarafından nasıl işgal edildiğini belgeleriyle ortaya çıkaran ve yılmadan mücadelesini sürdüren, Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli Kurmay AlbayÜmit Yalım.
Yıllar önce, bizzat kendisinden dinlediğim bu olayı yazmak için müsaadesini aldığım Ümit Yalım ile, "Barzani’nin karşısında Türkiye çaresiz mi?"yi konuştuk. Yalım, tarihi gelişimi sıraladıktan sonra"Bağımsız Kürt Devleti" ifadesinin tamamen paravan olup Kuzey Irak’ta kurulacak olan İkinci İsrail Devleti‘ni gizlemek için kullanıldığının altını çizdi, "referandumun gerçekleşmesi ve bağımsız devlet kurulmasına karar verilmesi halinde Türkiye ve İran, İkinci İsrail Devleti ile komşu olacak"dedi. AKP iktidarının da Barzani’ye zemin hazırladığını örnekleriyle anlatan Ümit Yalım şunları söyledi:
"Amerika, Irak Savaşı sonrasında Saddam yönetimini devirdikten sonra, Kerkük-Ürdün-Hayfa/İsrail Petrol Boru Hattını açmak istedi. Ancak Ürdün Hükümeti boru hattını açmayı kabul etmedi. Amerika, Ürdün’ün açmadığı petrol boru hattı yerine daha kolay bir yol seçti ve petrolün Türkiye üzerinden Akdeniz’e çıkarılmasını sağladı. Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümeti, boru hattını işletmeye açarak Barzani yönetimine hayat öpücüğü verdi ve İsrail’in petrol maliyetlerini düşürdü. Barzani, PKK terör örgütüne silah, mühimmat, yiyecek ve giyecek desteği sağlıyor. Yani Türkiye üzerinden Akdeniz’e çıkarılan petrol, Mehmetçiğe kurşun olarak geri dönüyor."
"Kuzey Irak’ta İkinci İsrail Devletinin kurulması halinde Irak’ın güney bölgesinde bulunan Şiilerin de İran ile birleşmesi kaçınılmaz bir durumdur. Böyle bir birleşme bölgedeki gerilimi iyice artıracaktır" diyen Ümit Yalım, Türkiye’nin haklarını nasıl savunabileceğini tane tane anlattı:
"Türkiye ile Irak arasındaki sınırı belirleyen ve komşuluk ilişkilerini düzenleyen Ankara Antlaşması, 5 Haziran 1926 tarihinde, Türkiye, Irak ve İngiltere arasında imzalanmıştır. Antlaşmanın1’inci maddesi ile Türk-Irak hududu, Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 tarihinde kararlaştırıldığı şekilde (Brüksel Sınır Çizgisi) kesinleşmiştir. Kuzey Irak’ta bağımsız bir devlet kurulması halinde1926 Ankara Antlaşması ile Milletler Cemiyeti’nin 29 Ekim 1924 tarihli kararı ortadan kalkmış olacaktır. Böyle bir durumda ‘statüko ante’ye dönülerek Musul ve Kerkük petrol alanları dahil olmak üzere Kuzey Irak bölgesi yeniden Türk toprağı olacaktır.
Türkiye ne yapmalı ?
Türkiye, 1926 Ankara Antlaşması’nın tarafları olan İngiltere ve Irak nezdinde diplomatik girişimlerde bulunmalı, tarafları referandumun neden olacağı vahim sonuçlar konusunda uyarmalı ve referandumun yapılmasına kesinlikle engel olmalıdır.
Türkiye, İngiltere ve Irak’ın yeterli tepki vermemesi halinde 29 Mart 1946 Türkiye-Irak Dostluk ve iyi Komşuluk Antlaşması’nın 11’inci maddesinden kaynaklanan hakkını kullanarak uygun tedbirlerle referanduma engel olmalıdır. Anılan madde Türkiye’ye, Irak’ın ülke bütünlüğüne yönelik hareketlere karşı engel olma yetkisi vermektedir.
Kuzey Irak-Ceyhan boru hattı derhal kapatılmalı; Barzani’nin Türkiye’de bulunan paravan şirketlerine el konulmalıdır.
1926 Ankara Antlaşması’nın taraflarına, ABD ve Birleşmiş Milletler’e, Kuzey Irak’ta referandum yapılması halinde Türkiye’nin "statüko ante"den kaynaklanan hakkını kullanacağı diplomatik nota ile duyurulmalıdır." 
Lozan’ı beğenmeyenler!.. Her şey ortada… Haydi bakalım görelim sizi!..

1 Ağustos 2017 Salı

DES “TOPLU GÖRÜŞMELERDE ZAM ORANI YILLIK EN AZ YÜZDE 30 OLMALI”

DES “2018 VE 2019 DÖNEMİ TOPLU GÖRÜŞMELERDE ZAM ORANI YILLIK EN AZ YÜZDE 30 OLMALI”
2018 ve 2019 yıllarını kapsayan ve ağustos ayında başlayacak olan 4.toplu sözleşme pazarlığının geçen yıllarda olduğu gibi bu yılda hezimet ile sonuçlanmaması gerektiğini söyleyen Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı İshak ÇELEBİ, “Toplu Sözleşme masasına oturacak sendika temsilcilerini dikkatli, memurun ve emeklisinin hakkını korumaya hükümeti de insaflı olmaya davet ediyorum” dedi.
ÇELEBİ, “Dört kişilik bir memur ailesi kira, gıda, giyecek, yakacak, eğitim, sağlık, haberleşme, ulaşım ve temizlik gibi zorunlu ihtiyaçlarını yüzde 5-6 lık zamlarla karşılaması mümkün değildir. Memur maaşlarına düşük zam verme yoluyla tasarruf yapmak hükümetin sürdürdüğü yanlış bir politikadır. Bu durum Türkiye’ye ve kamu çalışanlarına büyük zararlar vermektedir. Bu tür politikaların sonucudur ki memurlar sosyal hastalıklara karşı adeta itilmiş, ikinci üçüncü ek iş arayışına girmiş ve akabinde kamudan hizmet alan vatandaşın da memnuniyetsizliğini her geçen gün artmıştır. Hükümet gerçekleşen reel enflasyon üzerine milli gelirdeki büyümenin maaşlara yansıtılmasıyla maaşlara yılın 1. Dönemi için % 15,  2. Dönemi için %15  zam yapılmalı ve ikinci yıl içinde  aynı oranlar uygulanmalıdır.  Hükümet memurların bu makul talebini dikkate almalıdır.”
TÜİK’İN İNSAFINA KALDIK, HÜKÜMETİN VE MEMURUN ENFLASYONU FARKLI !
Ülke gündemimizin içerde ve dışarıda meydana gelen gelişmelerle meşgul olduğunu söyleyen DES Genel Başkanı İshak ÇELEBİ, “Yanlış ithalat-ihracat politikaları ve ücret ve zam uygulamaları başta olmak üzere, tarım politikalarının çarpıklığı ve siyasi krizler yüzünden vatandaşın mutfağında yangın çıkmıştır. Vatandaşın mutfak savaşı unutuldu, memurun sofrası kurudu. Türkiye’nin enflasyon oranı yüzde 11 deniliyor ama memurun enflasyonu yüzde 40- 50 olduğunu belirtti. Memurun sofrasındaki enflasyonun TÜİK enflasyonunu üçe dörde katladığını ve memurların ve emeklilerinin geçinmek için ikinci üçüncü işlerde çalışmak zorunda kaldığını da ifade eden DES Genel Başkanı İshak ÇELEBİ, “Hükümetin yüzde 5-6'lık zamlara mahkûm ettiği öğretmenler, memur ve emeklilerinin ücret, maaşları reel olarak erimeye ve gerçek enflasyon karşısında aşınmaya devam ediyor. Tüketici Fiyat Endeksi'nde (TÜFE) gıdanın ağırlığı, yüzde 24 düzeyinde bulunuyor. Öte yandan TÜİK’in enflasyon hesaplamalarında cips, badem gibi fantezi ürünler dışarıda tutulup, memurun en fazla tükettiği temel gıda ürünleri baz alınırsa enflasyon artışının daha fazla olduğu ortaya çıkacaktır. TÜİK veri tabanında yer alan TÜFE madde sepeti ve ortalama fiyatlarına göre bazı ürünlerdeki yıllık fiyat artışı yüzde 100'e yaklaştı.” diye konuştu.
Memur ve emeklilerinin uğradığı bu zararın telafisi için toplu sözleşme süreci önemli bir fırsattır.
Memur ve emeklilerinin uğradığı bu zararın telafisi için toplu sözleşme süreci önemli bir fırsattır. Bu fırsatı hem yetkili sendikaların hem de hükümetin insaf ve vicdan ile hareket edip çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.