23 Mayıs 2016 Pazartesi

HABER-MAKALE: "GÖÇMENLER VE SIĞINMACILAR!.." Erdal Akalın (23.05.2016

GÖÇMENLER VE SIĞINMACILAR!..
Erdal Akalın (23.05.2016)
İnsanoğlu iki ayak üzerine dikildiğinden bu yana dolanıp duruyor.  Amaç aynı, daha iyi yaşam koşullarına ulaşabilmek!
Son yıllar dünya nüfus hareketinin hızla arttığına işaret ediyor.  Dünün at veya deve sırtında yapılan yolculukları günümüzün modern ulaşım teknolojisi sonrası nispeten kolaylaşmış ve hızlanmıştır.  Ancak bu seyahat kavramı ülke değiştirmek, yani göçmenlik ve sığınmacılık boyutuna taşınınca, ev sahibi devletler turistlere gösterdikleri kolaylıkları göçmenlerden ve de özellikle sığınmacılardan esirgemektedirler.
2015 yılında dünya üzerinde göçmen konumunu taşıyan insan sayısının 244 milyonu aştığı saptanmıştır.  Yani tüm insan sayısının % 3.3’ü göçmen statüsündedir.  Bunlarında % 10 kadarı sığınmacı olarak kabul ediliyor.
Türkiye hem göçmen ama özellikle sığınmacılar yönünden çok sayıda taleple karşılaşan bir ülke konumundadır.  Asya ile Avrupa arasında köprü olması hasebi ile Afganlı, Bengaldeşli, Pakistanlı ve Afrikalı göçmen ve sığınmacılar nispeten sınırlı sayıda iken, son birkaç yıl içerisinde komşumuz Suriye’den yoğun sığınmacı talebi hepimizi şaşırtacak boyuta gelmiştir.  Bir kısmı kayıtlı ve diğerleri kayıtsız olanlar dâhil, yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığımız söyleniyor.  Halen kayıtlı olanların sayısı 2.715.789 olarak biliniyor.  Bunların yanında da ülkemizde doğan 152.000 çocuk sığınmacımız vardır.
Sığınmacı sayısı yöre halkını aşmış görünüyor.
Bazı illerimizde sığınmacı sayısı yöre halkını aşmış görünüyor.  Örneğin; Kilis’in yerel insan sayısı 108.000 iken, sığınmacı sayısı 110.000 den fazla olmuştur.  Urfa, Hatay, Gaziantep en çok sığınmacı barındıran şehirlerimizdir.  Kahramanmaraş insanı ise kendi topraklarına yeni bir sığınmacı yerleşkesi kurulmasına tepki koyar hale gelmiştir.
Anlaşıldığı kadarı ile Suriyeli ve diğer ülke sığınmacıları ülkemizi basamak olarak kullanarak Avrupa’ya yerleşmek istiyorlar.  Bu amaçla Yunanistan’a transfer olmak için insan tacirleri denen aracılara yüksek meblağlar ödüyorlar.  Deniz yolu ile yapılan bu geçişler ise maalesef çok acıklı insani kayıplara neden oluyor.   Mali krizinin sancılarını çözememiş Yunanistan ise gelen sığınmacılardan kurtulmak isteyerek batı sınırlarını açmış olsa bile diğer ülkeler sınırlarını kapatınca geçişler trajediye dönüyor.
AB, sonunda kendince bir çare bularak Türkiye ile anlaşma yolunu seçti.  Ülkemizdeki her dört sığınmacıdan 3 tanesi bizde kalacak ve 1 tanesi AB’ye kabul edilecekti.  AB’ye transferler ise azami 400.000 sığınmacı ile sınırlanacak ve bu kabuller dört yılda gerçekleşecekti.  AB ülkeleri sınırlarımızın içinde kalan yabancıların bakım ve eğitim ile sağlık giderlerine katkı adı altında bize 6 milyon avro ödeyecekti ki, bunu da taksitlendirmişlerdi.  Konu halen çözümsüz boyuttadır denebilir.
Almanya bizden alacağı Suriyeli göçmenleri eğitim formasyonuna bakarak kabul edecektir.  Şu ana kadar kabul edilenlerin % 70 kadarı üniversite mezunu olanlardır.  Bizdeki kalan sığınmacıların ise % 50 kadarı okuryazar bile değildir.
İstanbul’da İnsani Zirve
Göçmen sorunu BM nezdinde de çözüm arayışları için üzerinde çalışılan bir konudur.  Bu yazı yazılırken, İstanbul’da İnsani Zirve denen bu konulu çözüm arayışları tartışılıyordu.
Milenyum ile birlikte sermaye ve anapara ülkeler arası serbest dolaşıma girmiş olmakla birlikte, aynı kolaylık insanlar adına gösterilmemektedir.  Hâlbuki bazı ekonomistler göçmen işçilerin yeni ülkelerine kazanç getirdiği kanısındadırlar.  Onlara göre ucuz işçi talebini göçmenler karşılamakta, keza o ülke insanlarının yapmak istemediği işleri göçmenlere yaptırmak kolayca sağlanabilmektedir.  Uluslararası İşçi Örgütü (ILO), göçmen sayısının % 1’lik artışına karşılık olarak sığınılan ülkenin büyüme hızının 1.25 ile 1.5 arası artmakta olduğunu iddia etmektedir.
Daha başka olumlu rakamlar söz konusu olmakla birlikte, pek çok ülke insanları sığınmacı alımına ve göçmenlerin kendi vatan topraklarına yerleşmesine sıcak bakmamaktadır.  Sıradan insanlar, her yeni gelenin kendi ülkelerinin işgücü sıkıntısını daha çok bozacağı ve işsizlik riskinin artacağına inanmaktadır.  Bir diğer etken ise yeni gelenlerin kendi toplumsal birliklerine karşı olumsuzluklar yansıtacağı inancının varlığıdır.  Keza göçmenler için ayrılacak sosyal yardım fonlarının kendilerinin hakkından kesileceği korkusu egemendir.  Yeni bir endişe ise kültürel farklılıkların ve bilhassa kadın erkek eşitliği uyuşmamasının suç oranını arttıracağı korkusudur.  Özellikle Almanya’da Köln şehrinde tanık olunan taciz ve tecavüz benzeri olaylar insanları ürkütmüştür.  Ayrıca yabancıların yaşadıkları kentlerin uç yörelerinde kendi alanlarını (getto) yaratmalarının ve böylece etnik farklılıklarına devam etmelerinin, yeni katıldıkları ülke içinde karşılıklı güven tesisi yönünden sakıncaları olabileceği dile getirilmektedir.
Araştırmacı Scott Page, kültür farklılıklarını zenginlik olarak görmekte ve alternatif uyuşma modellerinin gelişebileceğini savunmaktadır.  Kanada Başbakanı Justin Trudeau ise, toplumsal çeşitliliğin yatırımlar için lokomotif olacağını ve yaratıcılığı teşvik edeceği inancındadır.
Bu konu uzun süre gündemi meşgul edecektir. 
Anlaşılacağı kadarı ile bu konu uzun süre gündemi meşgul edecektir.  Çok uzun yıllar sonra dünyamız yeni bir büyük jeolojik değişim gösterir ve ayrılmış kıtalar yeniden birleşirse, o zaman sınırlar kavramı ortadan kalkabilir ve bu sorunda kökünden çözülmüş olabilir.  Aksi halde, ülkeler ve toplumlar arası varsıllık farkları gittikçe açıldıkça ve bazı ülkeler açlık sınırında yaşadıkça, göçmenler ve sığınmacılar sayıları artarak varsıl ülke topraklarına akacaktır.  Ki, bunu insani bir talep olarak görmek haklılığı belki de galip gelecektir!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder