26 Aralık 2015 Cumartesi

Balkanlar benim yurdum / Al Jazeera Türk Belgesel Haber: Prof Dr Zeynep ZAFER


Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardaki topraklarının çok büyük kısmını kaybetti. Geride kalan Türkler ve Müslümanlar, bu savaşları takip eden 100 yılda sayısız asimilasyon politikasına direndi. Bugün Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan'da yaşayan yarım milyona yakın Türk hala dinlerini, dillerini ve kültürlerini koruyabilmek için mücadele veriyor.

25 Aralık 2015 Cuma

Prof. Dr. Zeynep ZAFER; SAFİYE’DEN SOFİA’YA ÇALINAN KİMLİKLER PROGRAMI & Bulgaristan'da Türk Asimilasyonu

SAFİYE’DEN SOFİA’YA
ÇALINAN KİMLİKLER PROGRAMI
Yapım ve Yönetim: Arzu BALKIZ
Danışman: Prof. Dr. Zeynep ZAFER
 Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman halk üzerinde uygulanan asimilasyon ve göç olaylarının ele alındığı  (13 bölüm x 30’) Safiye’den Sofia’ya  - Çalınan Kimlikler adlı bir belgesel program hazırlanmıştır. 
Arşiv görüntüleri, canlandırma ve animasyonların yanı sıra, Politbüro belgeleri, dönemin gazete haberleri gibi çok sayıda belge, bilgi, gravür ve fotoğraflarla desteklenen proje kapsamında yaklaşık 200 kişi ile röportaj yapılmıştır.
Programın çekimleri Bulgaristan’ın Sofya, Kırcaali, Hasköy, Filibe, İslimye, Plevne, Silistre, Razgrad, Şumnu, Varna,  Nevrekop bölgelerinde gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ise İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Muğla, Manisa ve Balıkesir illerinde çekimler yapılmıştır.
Programın objektifliği açısından Bulgar Bilim insanları (Prof. Dr. Mihail Gruev - Sofya Ün. Tarih Bölüm Başkanı-Bulgaristan Devlet Arşivleri Başkanı,  Prof. Dr. Evgeniya İvanova - Sosyolog ve Yeni Bulgar Ün. Öğr. Üy., Doç. Dr. Aleksey Kalonski – Sofya Ün. Tarih Blm.  Öğr. Üy., Dr. Antonina Jelyazkova - Uluslararası Azınlıklar ve Kültürlerarası İlişkiler Merkezi Başkanı, Dr. Georgi Zelongora-Tarihçi,  Tatyana Vaksberg- Gazeteci ve Belgesel Yönetmeni) ile  olayları bizzat yaşayan Türk, Pomak ya da Bulgar halkın anlatımıyla bir döneme ışık tutulmaya çalışılmıştır.
Ayrıca Bulgar Prensi Aleksandır Batenberg,  ünlü bir siyasetçi olarak hatırlanmakla birlikte, Balkan Savaşları döneminin Rus muhabiri olan Lev Troçki’nin yanı sıra Hristo Silyanov gibi bazı Bulgar çetecilerin anı kitaplarından alıntılara da yer verilmiştir.
Safiye’den Sofia’ya – Çalınan Kimlikler adlı 13 bölümden oluşan belgesel projenin tüm bölümlerini özetleyen 56’ dakikalık bir film de ayrıca hazırlanmıştır.
Belgeselin bölüm içerikleri:
1. Bölüm:  93 Harbi, katliamlar, göç ve Hıristiyanlaştırma olayları,
2. Bölüm:  Balkan Savaşları, katliamlar, göç ve Hıristiyanlaştırma,
3. Bölüm: Rodina Birliği, Pomaklar ve Türklerin ayrıştırılma çabaları, 50-51 göçü,  1960’lardaki isim değiştirme süreci ve Ribnovo örneği. 
4. Bölüm: 1970’lerdeki isim değiştirme süreci ile Barutin ve Kornitsa’ya baskın, insanlık dışı muameleler, kurbanlar...
5. Bölüm: Burgaz’ın Karageorgievo (Çenge) köyünde isim değiştirme çabaları ile Türk aydınlar Nuri Turgut Adalı ve Ömer Osman Erendoruk örneğinden yola çıkılarak örgütlenmeler, 
6. Bölüm:  Kırcaali’nin Killi ilçesindeki protestolar ve 17 aylık Türkan bebek ile iki kişinin öldürülmesi olayları,  
7. Bölüm: Kırcaali’nin Mestanlı ilçesine uzanan protestolar, baskınlar, isim değiştirme uygulamaları ve ölümler,
8.  Bölüm: Alvanlar, Küçükler ve Hamzalar köylerinde yaşanan müthiş direniş,
9.  Bölüm: Kuzey Bulgaristan’da seferberlik olayları ve isimlerin Bulgarlaştırılması,
10.Bölüm: Belene Kampı (Belene Kampında kalanlar ve onların yakınlarının anlatımıyla yargısız tutuklanmalar ele alınıyor.  Belene kampında tutuklu kaldığı dönemlerde boş zamanlarında diğer tutukluların kara kalem resimlerini çizen Doç. Dr. Ressam Rasim Özgür de Ada’ya götürülmüş ve yaşadıklarını bizzat orada anlatmıştır.
11.Bölüm: Yasaklanan gelenek-görenekler… Türkçe konuşma yasağı, sünnet yasağı, mezarların yok edilmesi…
12. Bölüm: Asimilasyona ve Baskılara Karşı Mücadele. Halkın en güçlü tepkisi-Mayıs Protestoları., Yakınlarını yitirenler…
13. Bölüm: Yeniden Göç Yolunda… 1989 zorunlu göç olayları…
            Yapım ve yönetimini Arzu BALKIZ’ın gerçekleştirdiği belgeselin danışmanlığını ise asimilasyon sürecini bizzat yaşamış olan DTCF Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Zeynep ZAFER üstlenmiştir.
            LÜTFEN DİKKAT !..
         ÖNEMLİ “BİLGİ NOT”
TRT tarafından çekilen ve Bulgaristan'da Pomaklara, Türklere ve Romanlara yönelik uygulanan zorunlu asimilasyonun ve baskıların ele alındığı “Safiye'den Sofia'ya - Çalınan Kimlikler” adlı belgesel, 26 Aralık 2015 – Cumartesi günü (YARIN) saat 18.05'de TRT AVAZ'da 56 dakikalık özet bölümü ile tanıtılacaktır.
Toplam 13 bölümden oluşan belgeselin birinci bölümü 29 Aralık, ikinci bölümü ise 30 Aralık'ta saat 19.05'de, tekrarları ise 01.45'de yayınlanacaktır. Diğer bölümler ise her hafta Salı ve Çarşamba günleri aynı saatlerde yayına girecektir. 
            Dikkatinize sunarak arkadaşlarınıza ve çevrenize haber vermenizi diliyoruz.
            Prof. Dr. Zeynep ZAFER,
Arzu BALKIZ ve Mustafa Nevruz SINACI

17 Aralık 2015 Perşembe

Yazar Şükrü Server Aya, Ermeni iddalarını çürüten tanıtım kitabı konferansı Londra

2 Ara 2013 tarihinde yayınlandı
Araştırmacı yazar Şükrü Server Aya, İngiliz hukukçu Geoffrey Robertson'un 2009 yılında yazdığı 'Bir Ermeni Soykırımı Var mıdır?' başlıklı kitabındaki iddiaları çürüten 'Çarpıtılmış Hukuk Belgelenmiş Tarihe Karşı' adlı kitabının tanıtımını Cuma akşamı Londra'da, Queen Mary Üniversitesi'nde İngilizce olarak yaptı.

16 Aralık 2015 Çarşamba

ATO’DAN (Ankara Ticaret Odası) TÜRKMENLERE YARDIM ELİ

ATO’DAN TÜRKMENLERE YARDIM ELİ
-ATO, (ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI) SURİYE’DEKİ TÜRKMENLERE 10 BİN ÇUVAL UN GÖNDERDİ.
-ATO MECLİS BAŞKANI NURİ GÜRGÜR “SINIRLARIMIZIN ÖTESİNDE TARİHİMİZİN EN BÜYÜK İNSANLIK DRAMLARINDAN BİRİ YAŞANIYOR. ATO OLARAK KAYITSIZ KALAMAZDIK”
-SALİH BEZCİ ” “DÜNYANIN NERESİNDE BİR SIKINTI VARSA ATO OLARAK YARDIMA KOŞMAYA HAZIRIZ”
-AFAD SİVİL SAVUNMA DAİRE BAŞKANI AHMET ATİK: “SOYDAŞLARIMIZIN YANINDA OLMAYA HAZIRIZ”
16 ARALIK 2015 –Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından Suriye’nin Bayırbucak Bölgesi’nde zor koşullarda yaşayan Türkmenler için hazırlanan 6 tırlık 10 bin çuval undan oluşan yardım konvoyu AFAD koordinasyonunda yola çıktı.
ATO’nun yardım tırlarının yola çıkması nedeniyle düzenlenen törende bir konuşma yapan ATO Meclis Başkanı Nuri Gürgür, Suriye’de Türkmenlerin yaşadıklarına dikkat çekerek, “Sınırlarımızın ötesinde tarihin en büyük insanlık dramlarından biri yaşanıyor. Bölgeye bir ateş düştü, bütün insanlığı tehdit ediyor” dedi. Batı dünyasının duruma sessiz kaldığını aktaran Gürgür,  mağdurlara yardım etmenin hem insani hem de milli görev olduğunu, sivil toplum kuruluşları olarak görevlerini yerine getirmeye hazır olduklarını aktardı.
-ATO HER ZAMAN MAĞDURUN YANINDA YER ALACAK
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci de konuşmasında, ATO’nun daha önce Irak Türkmenleri’ne yardım malzemesi gönderdiğini, Somali’ye insani yardım ve Soma maden işçilerine maddi yardım yaptığını, Van depreminin ardından Erciş’e öğrenci yurdu yaptırdığını hatırlatarak, “Dünyanın neresinde bir sıkıntı varsa ATO olarak yardıma koşmaya hazırız” dedi.
-ATİK: “KOMŞUMUZDAKİ YANGININ FARKINDAYIZ”
AFAD Sivil Savunma Daire Başkanı Ahmet Atik de “Komşumuzdaki yangının farkındayız. Her türlü ihtiyacı olan soydaşlarımızın yanında olmaya hazırız” diye konuştu. Atik, Ankara Ticaret Odası’na yaptığı yardımlar için özellikle de soydaşların yanında olduğu için teşekkür etti. Konuşmaların ardından yardım tırları yola çıktı. Törene, ATO Yönetim Kurulu Üyeleri ile Meclis Üyeleri katıldı. 

10 Aralık 2015 Perşembe

İnşallah "İPTAL KARARI" ile sonuçlanır. Danıştay'dan Yeşil Yol için yürütmeyi durdurma kararı!

Azgın Rantiyeciler çıldıracak. "Danıştay'dan Yeşil Yol için yürütmeyi durdurma kararı çıktı!"
Danıştay, Tema Vakfı tarafından, 'Yeşil Yol Projesi'ni de kapsayan Karadeniz Bölgesi'ndeki 6 ilin 'Çevre Düzeni Planı' için açılan davada 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi.
Danıştay, Tema Vakfı tarafından 'Yeşil Yol Projesi'ni de kapsayan Karadeniz Bölgesi'ndeki 6 ilin 'Çevre Düzeni Planı' için açılan davada 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi.
Rize, Artvin, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu illerindeki vadilerin doğal varlıklarının değerlendirildiği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, 2011 yılının Ağustos ayında dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlandı. TEMA Vakfı, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma ile ilgili olarak, bir haftalık askı süresi içerisinde planın 36 maddesine itiraz etti. İtirazlardan sonuç alamayan TEMA, planın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle 2011 yılının Aralık ayında Danıştay'a dava açtı. Dava kapsamında 2013 yılının Kasım ayında Danıştay üyeleri ile birlikte aralarında Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim görevlilerinin yer aldığı bilirkişi heyeti, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 36 noktada 3 gün süreyle bilirkişi incelemesi yaptı.
PLANDA BÖLGENİN DOĞAL VARLIKLARI KORUNMUYOR VURGUSU
Bilirkişi raporunda Çevre Düzeni Planı'nın bölgedeki önemli doğa koruma alanlarını, su havzalarını, tarım alanlarını korumadığına vurgu yapıldı. Planın, merkezine yaşam önceliğini ve bunun sürdürülebilirliğini koyması gerekirken, sadece insanı esas alan bir yaklaşımla hazırlandığı belirtildi. Planın ayrıca bölgedeki korunması gereken doğal varlıkları, 'Doğal kaynak' olarak görmekle, ticarileştirilmesinin yolunu açtığına dikkat çekildi. Danıştay İdari Dava Daireleri, bilirkişi raporlarına dayanarak 6 ilin Çevre Düzeni Planının yürütmesini durdurma kararı verdi.
'YEŞİL YOLLA DOĞAL YAPI OLUMSUZ ETKİLENECEK'
TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Nevzat Özer, Samsun'dan Artvin'e kadar Karadeniz yaylalarını yüksek rakımdan denize paralel bir şekilde birbirine bağlayacak olan Yeşil Yol projesini de kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile ilgili Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararının önemli olduğunu belirterek şunları söyledi:"Planın iptali talep edilen bölümlerinden biri de Yeşil Yol Projesi ile ilgiliydi. Planda, 'Yayla turizminin geliştirilmesi için yaylalar arası entegrasyon' olarak yer verilen Yeşil Yol Projesi'nin, bölgenin doğal ve kültürel yapısını bozacağı gerekçesi ile iptalini talep ettik. Bölgede yapılan mahkeme keşfinde, bilirkişi heyeti de, 'Yaylaların karayolu ile birbirlerine bağlanması halinde araç trafiğinin denetlenmesinin zor biçimde artacağı, yaylalardaki geleneksel yaşam tarzını sürdürmenin zorlaşacağı, yaylaları yapılaşma için cazip hale getireceği, bu durumun, yaylaların doğal yapısını olumsuz olarak etkileyeceği' yönünde görüş bildirdi. Yine raporda, yaylaların entegrasyonu amacıyla yeni yolların açılması ile ilgili olarak, 'Bölgenin topografik yapısının oluşturduğu denize dik ve derin vadilerin denize paralel yollarla birbirine bağlanması durumunda büyük bir çevre tahribatına neden olunacağı, böylesine bir tahribata neden olmak yerine, bugünkü gibi her yaylaya mevcut güzergahlardan erişilmesinin doğru bir yaklaşım olacağı' belirtildi.
"PROJE DURDURULMALI"
Bilirkişi heyetinin oluşabilecek tahribata dikkat çektiğini hatırlatan Özer, "Bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği gibi, yol inşaatlarıyla çok özgün doğal özellikleri olan vadilerin ve doğal çevrenin tahribatı söz konusu olacak. Yeşil Yol projesi Karadeniz bölgesinin sahip olduğu eşsiz güzelliklere telafisi güç zararlar vermeden durdurulmalıdır" dedi.
YEŞİL YOL PROJESİ NEDİR?
Yeşil Yol, Samsun'dan başlayarak Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin'in yaylaları ve turizm merkezlerini üst koddan birbirine bağlayan yaklaşık 2 bin 600 kilometre uzunluğunda turizm yolu olarak planlandı. 7 metre genişliğinde gidiş - geliş tek şerit olarak planlanan yolun zemini taş parke döşemeli olacak. Bu yolla birlikte 40 noktada oteller, restoranlar ve kayak tesislerinden oluşan turizm merkezleri oluşturulacak. İki yıldır süren ve 90 milyon lira harcanan yol çalışmasının 2018 yılında tamamlanması planlanıyor. Yeşil yol projesi geçen yaz döneminde Rize'de protestolara neden olmuştu. Çamlıhemşin İlçesi Yukarı Kavron ve Samistal yaylaları arasındaki Yeşil yol bağlantısına karşı çıkan bölge halkı iş makinelerinin önüne çıkarak eylem yapmıştı. Havva ana lakabıyla tanınan Rabia Bekar, komandolar eşlinde getirilen iş makinelerinin çalışmasına karşı direnerek Yeşil yol mücadelesinin sembolü olmuştu. Uzun süren protestolar ve tepkiler nedeniyle Rize Valiliği Yukarı Kavrun-Samistal bağlantı yolunu durdurmuştu.
CNN TÜRK'te Güven islamoğlu, Yeşil Doğa programının 09.11.2015 tarihli bölümünde Yeşil Yol'u ekrana taşıdı. İslamoğlu yaylalarda bir rota yaptı. Yeşil Yol’u halka sordu. "Yeşil Yol Projesi nedir, yapılırsa ne olur, yola ihtiyaç var mı?" sorularına cevap aradı.

3 Aralık 2015 Perşembe

CAMİLERDEN VATİKAN'A PARA!.."Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor?"

CAMİLERDEN VATİKAN'A PARA!..
Yıl 1997. Eminönü Hizmet Vakfı, ilçede bulunan vakıf eserleriyle ilgili bir araştırma yapıyor. Araştırma, Selâtin Camileri, yani sultanların camileri üzerine yoğunlaşıyor. Araştırma sonucunda tüyler ürperten sonuçlara ulaşılıyor.
Saray geleneğinde selâtin camilerinin yaptırılabilmesi için birtakım koşullar vardır. Öncelikle padişahın, askerî bir zafer kazanması ve bu zaferle birlikte önemli bir savaş ganimeti ele geçirmesi gerekirdi. Selâtin camilerinin yapımında devlet hazinesi kullanılmaz, yalnızca padişahın kişisel serveti kullanılırdı.
Camilerin neredeyse hepsi birer külliye olarak inşa ediliyor. Osmanlı zamanında camiler önemli sosyal kurumlar durumunda. Külliyede, cami ile birlikte medrese, imaret, türbe, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, çarşı, okul, hastane, tekke, zaviye binaları mevcut.
Tüm bu kompleksi bir arada düşündüğünüzde, komplike bir işletme karşımıza çıkıyor. Buranın işletilmesi de ayrı bir maharet istiyor. Camiler bugünkü gibi namaz sonrasında, kapının önüne bir kutu konarak halktan yardım toplamıyor.
Halka el açmıyor. Bilakis, veren el durumunda…
Peki, tüm bu külliyenin harcamaları nasıl karşılanıyor. Elbette vakıflar yardımıyla. Öncelikle cami yaptıran sultan, vakfiye olacak dükkânlar ihdas ettiriyor. Bu dükkânların kira gelirleri cami ve külliye için kullanılıyor. Hayırsever vatandaşlar da, ev, tarla, dükkân vb. gayrimenkul ve menkullerini camilere vakfedebiliyor. İşte bu sosyal olgu, camileri toplumun merkezine yerleştiriyor.
Günümüzde, İstanbul Karaköy Perşembe Pazarı’nda bulunan bir işhanı Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiş ve Ayasofya Camii’ne vakfedilmiş. Halen kitabesi durmaktadır. Bunun gibi daha nice vakfiyeler bulunuyor. Hatta Sultanahmet Camii’nin vakfiyesi olarak Trakya’da yüzlerce dönüm tarlası bile bulunuyor.
Hayrete düşüren bir durum değil mi?
Ama daha can alıcı bölüme gelmedik.
Bu vakfiyelere 1935 yılında CHP hükümeti tarafından el konuluyor. Nuruosmaniye Camii’nin girişinde bulunan dükkânlar, Sultanahmet Camii’nin alt tarafındaki arasta, bunlara küçük bir örnek.
El konulan vakıf malları devlet kasasını doldurmak için satışa çıkarılıyor. Vakıf malının haram olduğuna inanan Müslüman halk uzak dururken, gayrimüslimler adeta yağmalanan vakıf mallarını satın alıyor.
Gayrimüslimler satın aldıkları vakıf taşınmazlarını ya kendileri işletiyor veya kiraya veriyorlar. Gel zaman git zaman… Bunlardan bazıları çeşitli nedenlerden dolayı ülkeyi terk ediyor. Giderken de, kiracılarına bir banka hesap numarası bırakıyorlar. Kiracılar da kiralarını bu hesaplara yatırmaya devam ediyor.
Şimdi sıkı durun.
1997 yılında olayı öğrendiğimde soluğu araştırmayı yapan Eminönü Hizmet Vakfı’nda aldım. Vakıf Başkanı Hüsnü Hepgür, araştırma sonucunda insanı dehşete düşüren bir sonuca varmıştı:
Kiracıların kira ücretlerini yatırdıkları banka hesabının Vatikan Papalığı’na ait olduğunu saptamışlar.
Araştırmamı biraz daha derinleştirince, geçen yıl kaybettiğimiz vatansever gazeteci-yazar Necdet Sevinç’in, daha 1969 yılında konuyla ilgili bulgulara rastladığını öğrendim. Sevinç Nuruosmaniye Camii hakkında yaptığı bir araştırmada, caminin vakfiyelerini Ermeni ve Süryanilerin satın aldıklarını ve bunların Ermeni kiliselerine vakfedildiğini tespit etmişti.
Haber çalıştığım gazetede sürmanşetten girdi. Birkaç gün kamuoyunda tartışıldı. Ancak sonuca giden yol kapalıydı.  28 Şubat’ın hemen ertesiydi: Memleket toz duman. Herkes kendi paçasını kurtarma peşine düşmüştü. Bizim haberde gümbürtüye gitti.
BUGÜNKÜ DURUM
AKP hükümeti, azınlık vakıflarının hemen hepsini teslim etti. Tüm kilise vakıfları artık sahiplerini buldu. Geçen yıl Bülent Arınç vakıflardan elde edilen gelirin bilmem ne kadar arttığını söylüyordu.
Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor?
Gayrimüslimlerin vakıfları iade edilmesine rağmen, Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor? Kimse bu konuda konuşmuyor merak edilmediği gibi, onlarca İslamcı(!) aydın, yazar ve ilahiyatçı hiçbir platformda camilere ait vakıf mallarının iadesini dile getirmiyorlar. Hayret!!!
Din-iman, Allah-kitap edebiyatı yapan yöneticilerimizin bu yürek burkan duruma müdahale etmemeleri, hatta dışarıdan bir seyirci gibi bakmalarını hazmedebilmemiz mümkün mü?