25 Haziran 2015 Perşembe

Bulgaristan'da Üç Türk’e; (Yusuf Hüseyin BABEKOĞLU, Mustafa ÖMER, Ali ORMANLI) Devlet Töreni ile "Onurlu Yurttaşlık Görevi" devlet nişanı verildi.

MEDAR-I İFTİHARIMIZ, ONURUMUZ VE “MİLLİ KAHRAMANLARIMIZ” O’NLAR
Üç Türk’e "Onurlu Yurttaşlık Görevi" devlet nişanı:
Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, Bulgaristan'da 1989 yılında yıkılan komünizm rejimine karşı direnişin öncülüğünü yapan üç Türk’e "ONURLU YURTTAŞLIK GÖREVİ" devlet nişanı verdi.
Hükümetin teklifi üzerine Cumhurbaşkanlığı köşkünde düzenlenen törende Mustafa Ömer, Yusuf Hüseyin Babekoğlu ve Ali Ormanlı'ya verilen nişanlar sırasında ülkede 45 yıl süren komünizm diktatörlüğünün vahşetleri bir kez daha hüzünle hatırlandı.
Cumhurbaşkanı Plevneliev, 10 Kasım 1989 tarihindeki diktatörlüğün çöküşünün, 26 yıl önce Türk ve Müslümanların direnişi ile başlayan, "Mayıs Olayları" olarak bilinen hareketle başladığını ifade etti.
Plevneliev, eski rejimin zorla isimlerini değiştirmeye, dinini yasaklamaya çalıştığı bir dönemde Bağımsız İnsan Hakları Koruma Derneği ve Demokratik İnsan Hakları Ligi gibi Türklerin kurduğu örgütlerin cesur bir mücadele verdiklerinin altını çizdi.
Hiç bir totaliter idare halkın ruhu ve iradesinden daha güçlü olmadığını belirten Plevneliev sözlerini şöyle sürdürdü: "Eğer bugün eski totaliter rejim ile ilgili gerçekleri açık olarak konuşabiliyorsak, bunu baş eğilmeden adaletsizlikle mücadele veren o Bulgaristan vatandaşlarının gösterdiği cesaretleri sayesinde yapabiliyoruz. Demokrasimiz varlığı, önemli ölçüde bugün saygıyla ödüllendirdiğimiz bu kişilerin totaliter eziyet mekanizmalarına karşı mücadelesine borçludur. Mayıs olaylarına katılan o 30 bin kişilik hareket demokrasinin gelmesini sağladı" dedi.
Yusuf Hüseyin BABEKOĞLU
- Cehennemi yaşadık
Bulgaristan'da 1988 yılında kurulan Demokratik İnsan Hakları Ligi'nin Başkanı Mustafa Ömer, tören sonrası AA muhabirine yaptığı açıklamada kendisi ve ailesinin maruz kaldığı eziyetleri anlattı: "Adlarımızın zorla değiştirilmesi bir cehennemin dibiydi" diyen Ömer, kurdukları örgütün komünizme karşı direnişi başlatan en büyük teşkilatlardan biri olduğunu söyledi. Memleketi olan Güneydoğu Bulgaristan'daki Koşukavak (Krumovgrad) kentinde 5, ülke genelinde ise 50'ye yakın kişinin öldürüldüğü direniş olaylarında bir çok insanın sürgün edildiği, dövülerek sakat bırakıldığını anlattı. Ömer sözlerini şöyle sürdürdü: "Komünistlerin siyasi polisleri beni öldürmeye çalıştılar. Başaramayınca dönemin parası ile 200 bin leva rüşvet teklif ederek satın almaya çalıştılar. Ancak hareketimizin adı Batıda duyulmuştu, dışarıdan destek alıyorduk. Yargılamak istediler, ben de yabancı basını getiririm dedim. Sonunda beni yurt dışına kovdular. Türkiye'ye oradan da Paris'e gittim. Mücadeleme devam ettim." Ömer, Ligin Başkanı olarak her türlü bölücülük ve terör eylemlere hayır diyerek, Hür AvrupaRadyosu'ndan devletin kendi halkını yabancılaştırmasına karşı çıkarak hak ve özgürlük için mücadele verdi. Rejim değişikliği sonrası Koşukavak'ın demokratik seçilmiş il Belediye başkanı olan Ömer, ardından emekliliğe ayrılıp politikayı da bıraktığını söyledi.
- Üçüncü nesil Belene mahkûmu:
Yusuf Hüseyin
BABEKOĞLU
Cumhurbaşkanı Plevneliev'in elinden nişanını alan Yusuf Bebekoğlu da dedesi ve babasından sonra ülkenin kuzeyindeki Belene Toplama Kampı'nda hapis yatmış olan "ÜÇÜNCÜ NESİL MAHKUM" olduğunu belirtti. Halen Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinde Öğretim Görevlisi olan Yusuf Hüseyin Babekoğlu ise ülkenin Doğusundaki Varna bölgesinde, 1988 yılında kurulan Bağımsız İnsan Hakları Koruma Derneği'nin Başkan yardımcısı olarak görev yaptığı gerekçesiyle önce okuduğu üniversiteden atıldı, ardından sürgün edildi. "Bizim muhalefetimiz, aslında Bulgaristan'ın insan hakları için mücadele veren en radikal muhalefetiydi" diyen Babekoğlu, "Er veya geç gerçekler ortaya çıkar, hak yerini bulur" ifadesini kullandı.
Dedesinin bir süre Belene'de mahkum olduktan sonra babasının da oraya yollandığını anlatan Babekoğlu, "1985 sonrası bir yıl babamdan haber alamamıştık. Yaşayıp yaşamadığın bile bilmiyorduk" diye konuştu.
Bulgaristan'daki Mayıs Olayları'nın zemini yaratan bir direniş ağı oluşturan Babekoğlu, yurt dışına kaçmaya çalışırken yakalanarak, Belene kampına yollanmış. Eski rejim, iradesini kıramayacağını görünce kendisini sınır dışı ederek Avusturya'ya göndermiş. Babekoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz asla terörist olmadık. Sivil, medeni bir savaşım yaptık. Bulgaristan'da Türklerden kaynaklanan bir bölücülük hareketinin olabileceğine inanmıyorum. İstediğimiz tek şey olduğumuz gibi, rahat bir yaşam sürdürebilmekti." Bulgaristan'daki o dönemle ilgili hala bir çok gerçeğin halktan saklandığını paylaşan Babekoğlu, "Umutluyum. Türk ve Müslümanlar eninde sonunda haklarını elde edecek. Bazı çevreler mani olmasına rağmen bu haklarına tam olarak kavuşacaklar" dedi. Bulgaristan hükümeti tarafından ödüle laik görülen Demokratik İnsan Hakları Ligi'nin Başkan Yardımcısı Ali Ormanlı özel nedenlerden ötürü törene katılamadı.
- Todor Jivkov dönemi
Bulgaristan'ın devrik diktatörü Todor Jivkov'un komünist rejiminin 1985 yılında Türk ve Müslümanlara karşı giriştiği asimilasyon kampanyası sonucu ülkede özüne ve dinine sadık kalan çok sayıda insan mahkum edilmiş ya da sürgüne yollanmıştı. Rejimin yıkılmasına neden olan azınlığın iradesini kıramayan komünistler iktidardan düşmeden önce 450 bin kişiyi Türkiye'ye göçe zorlamıştı. (10 Haziran 2015 Çarşamba)
ELEŞTİRİ, YORUM VE KJATKILAR:
1 YORUM: Adsız dedi ki...
1984-5 yılları gerçekleşen kalkınmalar kendiliğinden olduğunu zannedersiniz birileri zaten o kalkınmaları üstlenmiş "biz yaptık" tarihe kendilerini gerçek gaziler olarak geçirmeye çalışıyorlar. Kendilerini gazi bilenler ve her gösterilerde ön planda duranlar her platformlarda ileri geri konuşanlar 1983-4-5 hatta daha eskilere bile dayanan sessiz kalırlarken, sürgün edilen yerlerde susarken birleri Bulgaristan'da ikamet eden Türk bölgelerini sessiz sade bir şekilde dolaştılar ve BG Türkünü Bulgar'ın o korkunç planını anlattılar ve ulusal çapta bir gösteri hazırlıkları yapmışlardı… Bu ne anlama gelir bilir misin: kedinin bıyığının altından fare geçirmek. İşte o sessiz kahramanlar bunu yaptılar BG Türkünü her bölgeye hücre evleri kurarak toplu bir direnişe hazırladılar.
Bu gün bazılar hayatta değiller bazıları da sessiz Allahtan başka kimsenin takdirini beklemeden sade bir hayat yaşamaktalar. Şaşırmayın araştırın "Bılgarsko natcıonalno osvobodıtelno dvıjenıe" "Demokratıçna liga" yıllar sonra ortaya çıktı. Bu tür örgütler 1983-4-5 yılları vazifesini yapıp ceza evlerine girenlerin kurdukları örgütlerin devamıdır. O yiğit çocukları hiç bir zaman ön plana çıkarmazlar eğer çıkarırlarsa her şeyden önce BG yaşayan Türk çocukları anadili eğitimi okullarda zorunlu olması için konuşmalar yapacaklar ve arkası çorap söküğü gibi gelecek olduğundan dolayı BG hala çalışan eski DS derin devleti kendilerine zorluk çıkarmayacak birilerini 1984 gazisi ilan edip olayı kapatmak istiyorlar. O üç arkadaşı tebrik eder hayırlı olsun. Kimseler tarihi isteseler de değiştiremez. Haziran 12, 2015

SELÂHATTİN DEMİRTAŞ: "HDP APTULLAH ÖCALAN'IN PROJESİDİR"

HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ (HDP) EŞ BAŞKANI SELÂHATTİN DEMİRTAŞ: "HDP APTULLAH ÖCALAN'IN PROJESİDİR!.." 

HDP 
SAFLARINDA YER ALAN ÜNLÜLER
HDP bu seçimde büyük bir sürpriz yaptı. ‘Dağ’dan beslenen bir parti olarak yüzde 13 oyla, 80 milletvekili çıkarmak büyük bir başarı. Parti kurmayları da biliyor ki sadece Kürt tabanından değil Türkiye’nin genelinden oy alarak bu orana ulaştılar.
HDP, PKK ile olan bağını kestiğine dair hiçbir açıklama yapmadı, dağdaki silahlı kadro için hiçbir eleştiride bulunmadı, PKK’nın eylemlerini eleştirecek hiçbir söz sarf etmedi; buna rağmen ‘Türk milleti’ onlara 80 vekil hediye etti!
Demokrasi böyle bir şey… İster beğenin ister beğenmeyin. Arkasında ‘silahlı bir güç’ olan parti seçime giriyor ve 80 vekil kazanabiliyor.
Silah ile demokrasi kelimeleri taban tabana zıt kavramlar olsa da, bu iki kavrama da eşit mesafede olan bir ideolojik yapı demek ki Türkiye’de ilgi görebiliyor.
Ve asıl üzerinde durmak istediğim konu ise toplumda aydın geçinen pek çok kişinin (ki bunların çoğunun Kürtlükle hiçbir alakası yok) göğüslerini gere gere HDP’ye oy verdiklerini söylemeleri. Bunların çoğu ise bir süre önce şu veya bu şekilde ya AKP’yi aktif desteklemişler ya da AKP medyasından çalışmışlar.
Mesele Nazlı Ilıcak, HDP’ye oy verdiğini göğsünü gere gere söyleyenlerden.
Mesela Ali Bayramoğlu açıkça okurlarını HDP’ye oy vermeye davet etti.
Mesela Oral Çalışlar HDP’ye oy verdi.
Mesela CHP’li İnal Batu’nun sanatçı kızı Pelin Batu ‘ailecek’ HDP’ye oy verdi.
Mesela sanatçı Nejat İşler, yazar Murathan Mungan, Vedat Türkali, hatta Aziz Nesin’in oğlu Prof. Dr. Ali Nesin de HDP’ye oy verdi.
Şair Asım Gönen’in HDP’ye oy verme gerekçesini hepimizi güldürecek cinsten şu cümleyle anlatıyor: “Anadolu halklarının, demokrasiye ihtiyacı olan herkesin, tüm emekçilerin kendisini ifade edebileceği tek parti HDP’dir.”
HDP’nin siyasi kimliğini ya da parti olarak aldığı oyları eleştiriyor değilim. Meydana çıktılar ve arkalarındaki ‘dağın’ desteğini gizlemeden, inkar etmeden Türk milletinden hem de ‘hayli meşhur’ kesimi de dahil olmak üzere yüzde 13 oy aldılar.
Peki, bu Nazlı Ilıcak’lar, Nejat İşler’ler, Ali Bayramoğlu’lar, Ali Nesin’ler, Pelin Batu’lar, Oral Çalışlar’lar ne ara ‘bölücü terör örgütünün’ siyasi uzantısının bu ülkeye gerçek demokrasi, özgürlük, adalet, eşitlik getireceğini inanmaya başladılar?
Önceden beri böyle miydi de bu sevdayı bizden gizliyorlardı?
Deseydiler ki “çözümü demokraside aradıklarını ve silahlı çözüme kesinlikle karşı olduklarını ilan etsinler biz de HDP’yi destekleyelim” bu kadar şaşırmazdım.
Türk aydınını tanımakta bir hayli zorlandım.
Seçilir seçilmez “artık kimse PKK’ya terör örgütü diyemez” diyen HDP’lileri gayet iyi anlıyorum da ‘şu aydın’ takımını anlamıyorum.
Aralarında bu toplumun tez, proje, fikir, çözüm üreten ‘değerlerine karşı’ keskin saldırılar savuran bazı isimleri de bu dağ kadrosunun hayranları arasında görünce doğrusu öfkem daha da artıyor.
Ne hale geldik diyorum kendi kendime.
Biz de mi kendimize bir Kandil bulup çözümü orada arasak!
[[Muharrem Bayraktar, http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12014155]]
(Ref: ÖNCE VATAN_Süfeyla Şahin, Haber/Basın)

24 Haziran 2015 Çarşamba

LEYMOSUNLU BAYAR HÜSEYİN PİSKOBULU; A. Erdem AKYÜZ

LEYMOSUNLU BAYAR HÜSEYİN PİSKOBULU
Bir arkadaşımdan aldığım haberi ve acı öyküyü paylaşıyorum.
Biz ve yöneticilerimiz nelerle uğraşıyor, neleri kaçırıyoruz.
A. Erdem AKYÜZ
1935 doğumlu Bayar Hüseyin, Kıbrıs’da ilk öğrenimini tamamladıktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olan ve diplomasını İsmet İnönü’nün elinden alan, ilk Kıbrıslı aydınlardan biri idi..
Limasol’a gitmek üzere, Lefkoşe’deki evinden ayrılan Bayar Hüseyin ve arkadaşları, en son 18 Nisan 1964 günü saat 16.30 da, Küçük Kaymaklı’da Rum barikatı önünde Lefkoşe Rum polisi ve EOKA mensuplarının arasında görüldüler. Bütün aramalara rağmen onu bulamayan ailesi, ölümü yakıştırmadığı için kayıp olarak kabul edildi. Bu acılı bekleyiş ve arama süreci tam 51 sene sonra bulunan ceset artıklarının DNA eşleşmesi ile son buldu. O zaman 6 yaşında bir çocuk olan oğlu Prof.Dr. Esen Bayar şunları söyledi : “Annem hayattayken (babamdan geride kalanların bulunması) iyi oldu. Ancak annem babamı sanki dün kaybetmişiz gibi çok üzgündür. Bu olay çok üzücü bir olay olarak sonsuza dek içimizde kalacak… O zaman ben henüz altı yaşında bir çocuktum, üzücü haberi aldığı zaman Leymosun’daki evimizin mermer basamaklarından ağlayarak, saçlarını yolarak indiğini çok canlı biçimde hatırlıyorum.”
“Kayıp” Bayar Hüseyin Piskobulu için devlet cenaze töreni 26 Haziran 2015 Cuma günü saat 10.00’da Lefkoşa Mezarlığı’nda gerçekleştirilecek. (Bütün bu haberler Kıbrıs Basınında yer alıyor.)
…………………………..
Benzer durum Rumlara olsa idi, rum kesimi ve Yunanistan kıyameti koparırdı. Buyrun, ülkemizden tek bir haber, baş sağlığı, katkı var mı? Bu vahşeti duyuran tek bir görevli, yönetici, siyasetçi var mı? İşleri güçleri”Laf-ı güzaf”.
***
“Tanrı bu acıyı kimseye nasip etmesin…” (17 Haziran 2015, 11:47) 
18 Nisan 1964’te “kayıp” edilen Leymosunlu Bayar Hüseyin Piskobulu’dan geride kalanlar Maşera’da bulunarak DNA testleriyle kimlik tespiti yapıldı.  Cenaze töreni 26 Haziran Cuma günü Lefkoşa’da yapılacak.   Piskobulu’nun oğlu Profesör Dr. Esen Bayar, babasının öyküsünü kaleme alarak bize gönderdi, biz de babası “kayıp” bir çocuğun anlatısını sayfamızda yayımlıyoruz…
Esen Bayar, bize yazdığı mail’de şöyle dedi:
“Sevgili Sevgül, dediğin gibi bu bir yerde bir sondur, annem hayattayken (babamdan geride kalanların bulunması) iyi oldu. Ancak annem babamı sanki dün kaybetmişiz gibi çok üzgündür. Bu olay çok üzücü bir olay olarak sonsuza dek içimizde kalacak… O zaman ben henüz altı yaşında bir çocuktum, üzücü haberi aldığı zaman Leymosun’daki evimizin mermer basamaklarından ağlayarak, saçlarını yolarak indiğini çok canlı biçimde hatırlıyorum… Dedemin pek çok Kıbrıslırum arkadaşı vardı, Makarios’la da konuşabiliyordu ve dedem babamı kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştı. Eğer bu mümkün olsaydı, eminim başarabilecekti. Ancak babam ve beraberindeki arkadaşlarının alındıkları gün öldürülmüş olduklarına inanma eğilimindeyiz, böylece kimseciklere onu ve arkadaşlarını kurtarma fırsatı bırakılmadı…
Çalışmaların için sana çok teşekkür ederim…
Bu bir son ancak acıyı ve dramı bir kez daha yaşıyoruz…
Tanrı bu acıyı kimseye nasip etmesin…”
Babası “kayıp” oğlun yazdıkları…
Profesör Dr. Esen Bayar, bize göndermiş olduğu yazıda, babasını şöyle anlattı:
“Bayar Hüseyin PİSKOBULU, 30.12.1935 -18.4.1964
Bayar Hüseyin PİSKOBULU
(Oğlu: Prof. Dr. Esen BAYAR)
Bayar Hüseyin Piskobulu kimdir?
Bayar Hüseyin Piskobulu, 1935 yılında Limasol’da doğdu. İlk eğitimini Limasol’da tamamladıktan sonra, Lefkoşa Erkek Lisesinden mezun oldu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünden mezun olan ve diplomasını İsmet İnönü’nün elinden alan, ilk Kıbrıslı aydınlar arasında idi. Yüksek lisans eğitimini burslu olarak Galler’in Carmathen şehrindeki tamamladıktan sonra iş hayatına Amerikan Kalkınma Bankası’nda başladı.
Bayar Hüseyin Piskobulu 1956 yılında, Limasol’un Çakartaş ailesinden  Gökçen hanım ile evlendi. Perican, Esen ve Özün isimli üç çocukları oldu.
Kıbrıs’ta 1963-64 yılları arasında şiddet eylemleri başlamıştı. Çalıştığı Amerikan Kalkınma Bankası Lefkoşa’nın Rum kesiminde bulunuyordu. Kıbrıslı bir Türk aydını olmak bu bankada çalışmasını riskli hale getirmişti. Nihayet çalıştığı bu bankadan ayrılmak zorunda kaldı. Lefkoşa’da Köşklü Çiftlik mahallesindeki evini boşaltarak Limasol’da Çiftlikler bölgesine taşındı. Yeni işi Hayat İçki Şirketi’nde genel müdürlüktü.
18 Nisan 1964, Cumartesi günü saat 16.30’da Limasol’a gitmek üzere, Lefkoşa’dan ayrılan Bayar Hüseyin Piskobulu beraberinde olan arkadaşları Özel Reşat Kansoy ve Erol İsmail seyahat ettikleri TBW 126 numaralı Hayat İçki Şirketi’nin aracı ile Küçük Kaymaklı Rum barikatında son kez görüldüler, ve Lefkoşa Rum Polisi ve EOKA mensupları tarafından alıkonularak kayıplara karıştılar.
Bayar Hüseyin Piskobulu ailesi için acılı bir bekleyiş ve arama süreci  51 sene sonra DNA eşleşmesi ile  sonuçlandı. Yaşanması ve yaşatılması asla düşünülemeyecek böyle bir hadisenin hiç kimse için asla tekrarlanmaması acılı ailemizin temennisidir. Prof. Dr. Esen Bayar (oğlu)”
Cenaze töreni 26 Haziran’da: “Kayıp” Bayar Hüseyin Piskobulu için devlet cenaze töreni 26 Haziran 2015 Cuma günü saat 10.00’da Lefkoşa Mezarlığı’nda gerçekleştirilecek.

18 Haziran 2015 Perşembe

Kılıçdaroğlu hakkındaki fezleke, Adalet Bakanlığı'na gönderildi

Kılıçdaroğlu hakkındaki fezleke, Adalet Bakanlığı'na gönderildi!..
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında düzenlenen (suç duyurusu) fezleke, işleme konulmak ve gereği yapılmak üzere Adalet Bakanlığı'na gönderildi.
CHP grup toplantısında, "hakkında kısıtlama kararı bulunan ses ve görüntü kayıtları"nı yayınlaması dolayısıyla "soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal" suçundan hazırlanan fezleke Adalet Bakanlığı'na gönderildi
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, partisinin grup toplantısında, "hakkında kısıtlama kararı bulunan ses ve görüntü kayıtları"nı yayınlaması dolayısıyla "soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal" suçundan hazırladığı fezlekeyi, TBMM Başkanlığına sunulmak üzere Adalet Bakanlığına gönderdi
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun 11 Şubat 2014'te Meclis'te partisinin grup toplantısı sırasında yaptığı şikayete konu olayın soruşturmasının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğüne yer verilen fezlekede, İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesinin kısıtlama kararı bulunan dosyada, mevcut ses ve görüntü kayıtlarını yayınladığı ve bu konu üzerinde fikir ve görüşlerini beyan ettiği, o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret içeren beyanlarda bulunduğu kaydedildi.

13 Haziran 2015 Cumartesi

ULUSLARARASI "DÜNYA İLETİŞİMCİLER DERNEĞİ" KURULDU

DÜNYA İLETİŞİMCİLER DERNEĞİ KURULDU
Dr. Şemsettin KÜZECİ
Dünya İletişimciler Derneği
Başkanı
Merkezi Ankara’da olmak ve dünya çapında & uluslararası alanda faaliyet göstermek üzere “Dünya İletişimciler Derneği” kuruldu.
Uluslar arası alanda faaliyet göstermesi plânlanan Dünya İletişimciler Derneğinin kurucuları arasında Dr. Şemsettin Küzeci, Murat Toylu ve İsmail Kara yer alıyor.
Kurucu üyelerden Şirin Uvalı, Gözde Dizdar, Hüseyin Altınalan ve Aybeniz Küzeci; Dernek kuruluşunun gerçekleşmesini takiben yaptıkları ilk “görev taksim toplantısında” aşağıdaki şekilde görev dağılımı yaptılar.
Buna göre: Yönetim Kurulu Başkanlığına Dr. Şemsettin Küzeci,
Başkan Yardımcılığına Gözde Dizdar,
Genel Sekreterliğe Murat Toylu,
Muhasip Üyeliğe (İdari işler sorumluluğu dâhil) İsmail Kara getirilirken; diğer kurucuların da yönetim kurulu üyeleri olarak Dernek çalışmalarına katkıda bulunmaları kararlaştırıldı.
Derneğin Kurucu Başkanı Dr. Şemsettin Küzeci, bu önemli ve evrensel teşebbüsün amaçları ile faaliyet konularını kısaca şöyle özetlemek suretiyle açıkladı:
“Dünya İletişimciler Derneği, dünyada iletişim alanında aktif olarak faaliyet gösteren yazılı, görsel, işitsel ve elektronik basın mensupları arasında işbirliği, fikir alışverişi yapmak. Uluslar arası aktivitelerde bulunmak, forumlar ve platformlar oluşturmak. Türk ve Türk dünyası iletişimcilerini bir çatı altında buluşturmak, Türkiye ile dünya iletişimcileri arasında gönül köprüsü, teknik işbirliği, “iletişim, bilişim ve koordinasyon ağı kurmak” gelişen teknolojiden verimli yarar sağlamaya özen göstermek, iletişimciler arasında gerektiğinde örnek eğitimler geliştirmek ve sunmak gibi görevleri yerine getirecektir” dedi.  
İletişim: Başkan Dr. Şemsettin Küzeci, TEL: 0533 255 26 60

TÜRKİYE, TÜRKLER VE TÜRKMENLER İHANET KISKACINDA!...


4 Haziran 2015 Perşembe

REKOR ÜSTÜNE REKOR; Ahmet Şimşek’li yüzücüler İstanbul üçüncüsü oldu.

Ahmet Şimşek’li yüzücüler İstanbul üçüncüsü oldu
Ahmet Şimşek Koleji yüzme takımı, İstanbul genelinde 120 okulun katıldığı İstanbul Okul Sporları, Okullar arası yüzme yarışlarında üçüncü oldu. Başarılı öğrencilere ailelerin de katıldığı törende madalyalar takıldı, ödüller dağıtıldı.
Öte yandan, daha önce kulüpler arası yarışlarda 4 altın madalya kazanan 3. Sınıf öğrencisi Ela Naz Özdemir ise, girdiği tüm yarışlarda İstanbul birincisi oldu ve Ahmet Şimşek Koleji camiasına gurur yaşattı.
“Şimşek gençler yetiştiriyoruz.”
Kolejin Kurucusu Ahmet Şimşek törende yaptığı konuşmada, “Bizim bir markamız, sloganımız var. ‘Şimşek gençler’ yetiştiriyoruz. Şimşek gençler tüm yurt sınırlarına yayılmıştır ve dağlara taşlara ‘Şimşek gençler’ yazılmıştır. Böyle güzel, başarılı, mükemmel evlatlar yetiştirdiğiniz için hepinizi kutluyorum. Canınız kadar sevdiğiniz evlatlarınızı bizlere teslim ederek aradan çekildiniz, bize güvendiniz ve büyük bir vebal yüklediniz. Bizler de yavrularınızı fikri hür, vicdanı hür, kalbi hür, mükemmel insanlar olarak yetiştirmek için çalışıyoruz. Görüyorsunuz, sanki hepsi büyümüş de küçülmüş gibi duruyorlar. Çok yetenekliler. Öğrencilerimizin yeteneklerini kolejimizdeki etkinlik kulüpleri ortaya çıkarmaktadır. Öğrencilerimiz her zaman başarıdan başarıya koşacaklar, Atatürk İlke ve İnkılapları ışığında yetişerek Türklüğü dünyaya tanıtacaklardır. Öğrencilerimizin mükemmel yetişmesi için çalışan herkese teşekkür ediyorum. “dedi.
“Ela Naz Özdemir girdiği bütün yarışlarda İstanbul birincisi oldu.”
Ahmet Şimşek Koleji Yüzme Baş Antrenörü İ. Burak Sezgin ise şöyle konuştu; “120 Okulun katıldığı İstanbul Okul Sporları, Okullar arası yarışmalarına 19 sporcumuzla katıldık ve takım halinde üçüncü olduk. Sporcularımızın hepsi kendi yaş kategorilerinde üst düzey performans gösterdiler. Ayrıca Ela Naz Özdemir girdiği bütün yarışlarda İstanbul birincisi oldu. Bu başarının en büyük mimarı öğrencilerimizdir ama onlara en büyük desteği veren ailelerdir. Ailelerimize, Kurucumuza, Koordinatörümüze, Antrenörlerimize, öğrencilerimize ve tüm okulumuza teşekkür ediyorum.” 
(Haber: Zekeriya TÜMER, Ulusal Haber & Ulusal Ajans)