9 Ocak 2015 Cuma

TBMM eski Başkanı ve hukukçu Hüsamettin Cindoruk, SÖZCÜ’ye konuştu: Nil SOYSAL / SÖZCÜ & GRUP: [dp2010yeniden]

TBMM eski Başkanı ve hukukçu Hüsamettin Cindoruk, SÖZCÜ’ye konuştu:
Cindoruk, adı yolsuzluğa karışan 4 eski bakanı aklayan komisyon kararını değerlendirdi.
“Aklama eylemi dört bakan, artı bir başbakan için yapılmıştır. Dosyanın kapatılması nafile bir çalışmadır. Komisyondan çıkan karar nafile bir karardır” dedi. Cindoruk’a göre, Erdoğan AKP’lilerin ‘hayır’ oyuyla şaibeden kurtulma fırsatını da kaçırdı, onun için hâlâ tehlike var…
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den sonra yaşayan en kıdemli siyasetçi ve uzman hukukçu Hüsamettin Cindoruk ile Galatasaray’daki bürosunda bir araya geldik. Soruşturma Komisyonu’ndan çıkan kararı, hukuki boyutunu ve bundan sonrası için öngörülerini konuştuk.
İşte o röportaj:
ZATEN YAPILAN HER ŞEY YANLIŞ
- Komisyonunun 4 eski bakanı Yüce Divan’a göndermeme kararını nasıl yorumluyorsunuz?
Parlamentonun soruşturma komisyonları bir yasama faaliyeti yaparlar. Ancak başlangıcından itibaren bu komisyonun bir adli soruşturma yaptığı izlenimi verilmek istendi. Değildir. Nitekim hem iç tüzükte, hem de Anayasa’da soruşturma komisyonları Meclis’in denetim faaliyetleri sayılmaktadır. Bu nedenle Komisyon Başkanı’nın bir mahkemeden yayın yasağı kararı alması da hem kuvvetler ayrılığı prensibine, hem de Meclis’in iç tüzüğüne ve Anayasa’ya aykırıdır. Yani yanlışlar en başından itibaren başlamış ve sürüp gitmiştir. Meclis’e gelen soruşturma evrakı, aslında parlamentonun evrakına kaydedildiği andan itibaren alenileşir. Bunda hiçbir şüphe ve kuşku olamaz. Yapılan iş bütünüyle yanlıştır. Meclis’e gelen dosya da çok önemli bir siyasi evraktır. Sadece dört eski bakan hakkında soruşturma yapılmamıştır. Soruşturma devlet bürokrasisi içindeki çeşitli kişiler hakkında yapılmıştır. Görünen de bir İran vatandaşının etrafında toplanan bir suç örgütünün ortaya çıkarıldığı şeklindedir.
DARBE BİR ÜLKENİN İŞGALİDİR
-Tayyip Erdoğan; “17-25 Aralık darbe girişimidir” diyor.
Buna darbe denmesi hem hukuken, hem de fiili durum itibarıyla yanlıştır. Bunun darbeyle ilgisi yoktur. Çünkü bunu söyleyenler hiç darbe görmemişlerdir. Darbe; bir ülkenin işgalidir. Bir dosya ile darbe olmaz. Üstelik devletin savcısının, kolluk güçlerinin yapmış oldukları soruşturma ve kovuşturmalar darbenin konusu olmaz. Eğer olursa; o zaman her gün bir darbe yapılmış olur. Her hadise ve her dosya bir darbeyi temsil eder. Bu nedenle önce bir düzeltme yapmak istiyorum, Soruşturma Komisyonu çalışmaları başından itibaren yanlış götürülmüş, evrak saklanmıştır. Bu evrak vekillerden saklandığı için, soruşturmanın sonuçları kuşkulu gözükmektedir.
- İç tüzükte yazılı ‘gizlilik’ ibaresinden yararlanıldığı söyleniyor…
İç tüzükte yazılı olan gizlilik, sadece müzakerelerle ilgilidir. Yoksa oraya gelmiş olan evraklardan örnek almak, onları tartışmak, onları alenileştirmek hiçbir zaman bir mahkeme kararıyla yasaklanamaz. Eğer bu yasaklama fiili olarak devam ederse, yargı Meclis faaliyetlerini yasaklayan bir organ haline gelir. Bu da parlamentoyu itibarsızlaştırır, adaleti bir vesayet organı haline getirir.
TOPLANAN DELİLLER ÇOK AÇIK
- Peki Soruşturma Komisyonu’ndan çıkan karar ile dört eski bakan aklanmış mıdır?
Bu karar sadece dört eski bakan hakkında alınmış bir karar değil. Dört bakan ve bir başbakan için alınmış karardır. O evrakı hem eski bir Meclis Başkanı, hem de bir avukat olarak dikkatle inceledim. Toplanan deliller ve maddi vaka çok açık. Bu suçun işlendiği yer olarak da gösterilen mekan bir başbakan evi. Bu başbakanın çocuklarıyla konuşmaları var. Bu konuşmaların ışığında tahkikatın ucu açık olarak Erdoğan’a ve çocuklarına yöneliktir. O nedenle diyorum ki; aklama eylemi sadece dört eski bakan için değil, dört bakan ve artı bir başbakan için yapılmıştır. Bunu da çok tehlikeli buluyorum. İleri günlerde bu dosya kapatılamaz. Bu dosyanın kapatılması nafile bir çalışmadır. Dolayısıyla komisyondan çıkan karar da nafile bir karardır.
Kapatsanız bile o dosya başka bir yerde hortlar
- Tapelerin imha edilmesi yasal mıdır? Soruşturma Komisyonu’nun bu tapelerin imhasına yönelik bir karar alma yetkisi var mıdır?
Alenileşmiştir bir kere. Bugün dağdaki çobanda bile Tayyip Erdoğan’ın oğluna soruları ve oğlunun verdiği cevaplar var. Çağımızın teknolojisi ve sosyal medyası bunları tamamen boşa çıkarmıştır. Orijinalini iptal etseniz dahi, yapılan işlem bütünüyle nafile bir işlemdir. Ancak asıl önemlisi, demin de söylediğim gibi bunun sadece bir adli belge değil, aynı zamanda siyasi belge olmasıdır. Bu da o dört bakanı ve o partiyi takip edecektir. Bunu tecrübelerime dayanarak söylüyorum; Bunu burada kapatırsanız, bu dosya başka bir yerde hortlar! Ama burada ana muhalefet partisine de bir şey hatırlatmak istiyorum. Eğer ana muhalefet partisi Anayasa Mahkemesi’ne götürürse, bu karar iptal edilir.
- Akla şöyle bir soru da geliyor; böylesi bir iddia ve böylesi delillere rağmen dört eski bakan Yüce Divan’a gitmiyorsa, Yüce Divan’a kim gidecek?
Yüce Divan siyaset için ve siyasetçiler için bir güvencedir. Şaibeden kurtulmak için Yüce Divan yolunu açık tutmak gerekir. Bundan kurtulmak için siyasetçiler Yüce Divan’a gönderilmeyi kendileri talep eder. Geçmişte bunun örnekleri vardır. 1991-1995 yılları arasında Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi arasında önemli bir siyasi hesaplaşma yapılmıştı. O zaman bakanlar; “Bizi Yüce Divan’a sevk edin” diyerek cesaret göstermişlerdi. O Yüce Divan’a giden bakanlar beraat ettiler ve daha sonra siyasette yine önemli mevkilere geldiler. Mesela Tayyip Erdoğan o ses kayıtlarının taklit olduğunu söylüyor. Ama şaibe devam ediyor. Şimdi o da bu fırsatı kaçırdı. Yüce Divan’a gitseydi, ileri teknoloji sayesinde Anayasa Mahkemesi o ses kayıtlarının orijinal olup olmadığını tahkik edecek ve dönemin başbakanı da iddiasında haklıysa bu da ortaya çıkacaktı. Böylece kendisini de, iktidar partisini de, o bakanları da tehlikeden kurtarmış olacaktı.
Kolu kesecekti ama kol saatini bile alamadı
“Bu karar seçimi etkiler ve etkileyecektir de. Dönemin başbakanı, bugün cumhurbaşkanı oldu ve bir sorumsuzluk şemsiyesinin altına girdi. Sayın Davutoğlu da, ‘Yolsuzluk yapan kolum olsa, o kolu keserim’ demiştir. Şimdi ortaya şu çıktı: Davutoğlu kolu kesecekti. Ama kol saatini bile alamadı (!). Artık onu Kiziroğlu Mustafa da kurtaramaz.” (Nil SOYSAL / SÖZCÜ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder