26 Aralık 2015 Cumartesi

Balkanlar benim yurdum / Al Jazeera Türk Belgesel Haber: Prof Dr Zeynep ZAFER


Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardaki topraklarının çok büyük kısmını kaybetti. Geride kalan Türkler ve Müslümanlar, bu savaşları takip eden 100 yılda sayısız asimilasyon politikasına direndi. Bugün Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan'da yaşayan yarım milyona yakın Türk hala dinlerini, dillerini ve kültürlerini koruyabilmek için mücadele veriyor.

25 Aralık 2015 Cuma

Prof. Dr. Zeynep ZAFER; SAFİYE’DEN SOFİA’YA ÇALINAN KİMLİKLER PROGRAMI & Bulgaristan'da Türk Asimilasyonu

SAFİYE’DEN SOFİA’YA
ÇALINAN KİMLİKLER PROGRAMI
Yapım ve Yönetim: Arzu BALKIZ
Danışman: Prof. Dr. Zeynep ZAFER
 Bulgaristan’da yaşayan Türk ve Müslüman halk üzerinde uygulanan asimilasyon ve göç olaylarının ele alındığı  (13 bölüm x 30’) Safiye’den Sofia’ya  - Çalınan Kimlikler adlı bir belgesel program hazırlanmıştır. 
Arşiv görüntüleri, canlandırma ve animasyonların yanı sıra, Politbüro belgeleri, dönemin gazete haberleri gibi çok sayıda belge, bilgi, gravür ve fotoğraflarla desteklenen proje kapsamında yaklaşık 200 kişi ile röportaj yapılmıştır.
Programın çekimleri Bulgaristan’ın Sofya, Kırcaali, Hasköy, Filibe, İslimye, Plevne, Silistre, Razgrad, Şumnu, Varna,  Nevrekop bölgelerinde gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de ise İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Muğla, Manisa ve Balıkesir illerinde çekimler yapılmıştır.
Programın objektifliği açısından Bulgar Bilim insanları (Prof. Dr. Mihail Gruev - Sofya Ün. Tarih Bölüm Başkanı-Bulgaristan Devlet Arşivleri Başkanı,  Prof. Dr. Evgeniya İvanova - Sosyolog ve Yeni Bulgar Ün. Öğr. Üy., Doç. Dr. Aleksey Kalonski – Sofya Ün. Tarih Blm.  Öğr. Üy., Dr. Antonina Jelyazkova - Uluslararası Azınlıklar ve Kültürlerarası İlişkiler Merkezi Başkanı, Dr. Georgi Zelongora-Tarihçi,  Tatyana Vaksberg- Gazeteci ve Belgesel Yönetmeni) ile  olayları bizzat yaşayan Türk, Pomak ya da Bulgar halkın anlatımıyla bir döneme ışık tutulmaya çalışılmıştır.
Ayrıca Bulgar Prensi Aleksandır Batenberg,  ünlü bir siyasetçi olarak hatırlanmakla birlikte, Balkan Savaşları döneminin Rus muhabiri olan Lev Troçki’nin yanı sıra Hristo Silyanov gibi bazı Bulgar çetecilerin anı kitaplarından alıntılara da yer verilmiştir.
Safiye’den Sofia’ya – Çalınan Kimlikler adlı 13 bölümden oluşan belgesel projenin tüm bölümlerini özetleyen 56’ dakikalık bir film de ayrıca hazırlanmıştır.
Belgeselin bölüm içerikleri:
1. Bölüm:  93 Harbi, katliamlar, göç ve Hıristiyanlaştırma olayları,
2. Bölüm:  Balkan Savaşları, katliamlar, göç ve Hıristiyanlaştırma,
3. Bölüm: Rodina Birliği, Pomaklar ve Türklerin ayrıştırılma çabaları, 50-51 göçü,  1960’lardaki isim değiştirme süreci ve Ribnovo örneği. 
4. Bölüm: 1970’lerdeki isim değiştirme süreci ile Barutin ve Kornitsa’ya baskın, insanlık dışı muameleler, kurbanlar...
5. Bölüm: Burgaz’ın Karageorgievo (Çenge) köyünde isim değiştirme çabaları ile Türk aydınlar Nuri Turgut Adalı ve Ömer Osman Erendoruk örneğinden yola çıkılarak örgütlenmeler, 
6. Bölüm:  Kırcaali’nin Killi ilçesindeki protestolar ve 17 aylık Türkan bebek ile iki kişinin öldürülmesi olayları,  
7. Bölüm: Kırcaali’nin Mestanlı ilçesine uzanan protestolar, baskınlar, isim değiştirme uygulamaları ve ölümler,
8.  Bölüm: Alvanlar, Küçükler ve Hamzalar köylerinde yaşanan müthiş direniş,
9.  Bölüm: Kuzey Bulgaristan’da seferberlik olayları ve isimlerin Bulgarlaştırılması,
10.Bölüm: Belene Kampı (Belene Kampında kalanlar ve onların yakınlarının anlatımıyla yargısız tutuklanmalar ele alınıyor.  Belene kampında tutuklu kaldığı dönemlerde boş zamanlarında diğer tutukluların kara kalem resimlerini çizen Doç. Dr. Ressam Rasim Özgür de Ada’ya götürülmüş ve yaşadıklarını bizzat orada anlatmıştır.
11.Bölüm: Yasaklanan gelenek-görenekler… Türkçe konuşma yasağı, sünnet yasağı, mezarların yok edilmesi…
12. Bölüm: Asimilasyona ve Baskılara Karşı Mücadele. Halkın en güçlü tepkisi-Mayıs Protestoları., Yakınlarını yitirenler…
13. Bölüm: Yeniden Göç Yolunda… 1989 zorunlu göç olayları…
            Yapım ve yönetimini Arzu BALKIZ’ın gerçekleştirdiği belgeselin danışmanlığını ise asimilasyon sürecini bizzat yaşamış olan DTCF Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Zeynep ZAFER üstlenmiştir.
            LÜTFEN DİKKAT !..
         ÖNEMLİ “BİLGİ NOT”
TRT tarafından çekilen ve Bulgaristan'da Pomaklara, Türklere ve Romanlara yönelik uygulanan zorunlu asimilasyonun ve baskıların ele alındığı “Safiye'den Sofia'ya - Çalınan Kimlikler” adlı belgesel, 26 Aralık 2015 – Cumartesi günü (YARIN) saat 18.05'de TRT AVAZ'da 56 dakikalık özet bölümü ile tanıtılacaktır.
Toplam 13 bölümden oluşan belgeselin birinci bölümü 29 Aralık, ikinci bölümü ise 30 Aralık'ta saat 19.05'de, tekrarları ise 01.45'de yayınlanacaktır. Diğer bölümler ise her hafta Salı ve Çarşamba günleri aynı saatlerde yayına girecektir. 
            Dikkatinize sunarak arkadaşlarınıza ve çevrenize haber vermenizi diliyoruz.
            Prof. Dr. Zeynep ZAFER,
Arzu BALKIZ ve Mustafa Nevruz SINACI

17 Aralık 2015 Perşembe

Yazar Şükrü Server Aya, Ermeni iddalarını çürüten tanıtım kitabı konferansı Londra

2 Ara 2013 tarihinde yayınlandı
Araştırmacı yazar Şükrü Server Aya, İngiliz hukukçu Geoffrey Robertson'un 2009 yılında yazdığı 'Bir Ermeni Soykırımı Var mıdır?' başlıklı kitabındaki iddiaları çürüten 'Çarpıtılmış Hukuk Belgelenmiş Tarihe Karşı' adlı kitabının tanıtımını Cuma akşamı Londra'da, Queen Mary Üniversitesi'nde İngilizce olarak yaptı.

16 Aralık 2015 Çarşamba

ATO’DAN (Ankara Ticaret Odası) TÜRKMENLERE YARDIM ELİ

ATO’DAN TÜRKMENLERE YARDIM ELİ
-ATO, (ANKARA TİCARET ODASI BAŞKANLIĞI) SURİYE’DEKİ TÜRKMENLERE 10 BİN ÇUVAL UN GÖNDERDİ.
-ATO MECLİS BAŞKANI NURİ GÜRGÜR “SINIRLARIMIZIN ÖTESİNDE TARİHİMİZİN EN BÜYÜK İNSANLIK DRAMLARINDAN BİRİ YAŞANIYOR. ATO OLARAK KAYITSIZ KALAMAZDIK”
-SALİH BEZCİ ” “DÜNYANIN NERESİNDE BİR SIKINTI VARSA ATO OLARAK YARDIMA KOŞMAYA HAZIRIZ”
-AFAD SİVİL SAVUNMA DAİRE BAŞKANI AHMET ATİK: “SOYDAŞLARIMIZIN YANINDA OLMAYA HAZIRIZ”
16 ARALIK 2015 –Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından Suriye’nin Bayırbucak Bölgesi’nde zor koşullarda yaşayan Türkmenler için hazırlanan 6 tırlık 10 bin çuval undan oluşan yardım konvoyu AFAD koordinasyonunda yola çıktı.
ATO’nun yardım tırlarının yola çıkması nedeniyle düzenlenen törende bir konuşma yapan ATO Meclis Başkanı Nuri Gürgür, Suriye’de Türkmenlerin yaşadıklarına dikkat çekerek, “Sınırlarımızın ötesinde tarihin en büyük insanlık dramlarından biri yaşanıyor. Bölgeye bir ateş düştü, bütün insanlığı tehdit ediyor” dedi. Batı dünyasının duruma sessiz kaldığını aktaran Gürgür,  mağdurlara yardım etmenin hem insani hem de milli görev olduğunu, sivil toplum kuruluşları olarak görevlerini yerine getirmeye hazır olduklarını aktardı.
-ATO HER ZAMAN MAĞDURUN YANINDA YER ALACAK
ATO Yönetim Kurulu Başkanı Salih Bezci de konuşmasında, ATO’nun daha önce Irak Türkmenleri’ne yardım malzemesi gönderdiğini, Somali’ye insani yardım ve Soma maden işçilerine maddi yardım yaptığını, Van depreminin ardından Erciş’e öğrenci yurdu yaptırdığını hatırlatarak, “Dünyanın neresinde bir sıkıntı varsa ATO olarak yardıma koşmaya hazırız” dedi.
-ATİK: “KOMŞUMUZDAKİ YANGININ FARKINDAYIZ”
AFAD Sivil Savunma Daire Başkanı Ahmet Atik de “Komşumuzdaki yangının farkındayız. Her türlü ihtiyacı olan soydaşlarımızın yanında olmaya hazırız” diye konuştu. Atik, Ankara Ticaret Odası’na yaptığı yardımlar için özellikle de soydaşların yanında olduğu için teşekkür etti. Konuşmaların ardından yardım tırları yola çıktı. Törene, ATO Yönetim Kurulu Üyeleri ile Meclis Üyeleri katıldı. 

10 Aralık 2015 Perşembe

İnşallah "İPTAL KARARI" ile sonuçlanır. Danıştay'dan Yeşil Yol için yürütmeyi durdurma kararı!

Azgın Rantiyeciler çıldıracak. "Danıştay'dan Yeşil Yol için yürütmeyi durdurma kararı çıktı!"
Danıştay, Tema Vakfı tarafından, 'Yeşil Yol Projesi'ni de kapsayan Karadeniz Bölgesi'ndeki 6 ilin 'Çevre Düzeni Planı' için açılan davada 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi.
Danıştay, Tema Vakfı tarafından 'Yeşil Yol Projesi'ni de kapsayan Karadeniz Bölgesi'ndeki 6 ilin 'Çevre Düzeni Planı' için açılan davada 'yürütmeyi durdurma' kararı verdi.
Rize, Artvin, Trabzon, Gümüşhane, Giresun ve Ordu illerindeki vadilerin doğal varlıklarının değerlendirildiği 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı, 2011 yılının Ağustos ayında dönemin Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlandı. TEMA Vakfı, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma ile ilgili olarak, bir haftalık askı süresi içerisinde planın 36 maddesine itiraz etti. İtirazlardan sonuç alamayan TEMA, planın yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle 2011 yılının Aralık ayında Danıştay'a dava açtı. Dava kapsamında 2013 yılının Kasım ayında Danıştay üyeleri ile birlikte aralarında Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim görevlilerinin yer aldığı bilirkişi heyeti, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde 36 noktada 3 gün süreyle bilirkişi incelemesi yaptı.
PLANDA BÖLGENİN DOĞAL VARLIKLARI KORUNMUYOR VURGUSU
Bilirkişi raporunda Çevre Düzeni Planı'nın bölgedeki önemli doğa koruma alanlarını, su havzalarını, tarım alanlarını korumadığına vurgu yapıldı. Planın, merkezine yaşam önceliğini ve bunun sürdürülebilirliğini koyması gerekirken, sadece insanı esas alan bir yaklaşımla hazırlandığı belirtildi. Planın ayrıca bölgedeki korunması gereken doğal varlıkları, 'Doğal kaynak' olarak görmekle, ticarileştirilmesinin yolunu açtığına dikkat çekildi. Danıştay İdari Dava Daireleri, bilirkişi raporlarına dayanarak 6 ilin Çevre Düzeni Planının yürütmesini durdurma kararı verdi.
'YEŞİL YOLLA DOĞAL YAPI OLUMSUZ ETKİLENECEK'
TEMA Vakfı Rize Temsilcisi Nevzat Özer, Samsun'dan Artvin'e kadar Karadeniz yaylalarını yüksek rakımdan denize paralel bir şekilde birbirine bağlayacak olan Yeşil Yol projesini de kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı ile ilgili Danıştay'ın verdiği yürütmeyi durdurma kararının önemli olduğunu belirterek şunları söyledi:"Planın iptali talep edilen bölümlerinden biri de Yeşil Yol Projesi ile ilgiliydi. Planda, 'Yayla turizminin geliştirilmesi için yaylalar arası entegrasyon' olarak yer verilen Yeşil Yol Projesi'nin, bölgenin doğal ve kültürel yapısını bozacağı gerekçesi ile iptalini talep ettik. Bölgede yapılan mahkeme keşfinde, bilirkişi heyeti de, 'Yaylaların karayolu ile birbirlerine bağlanması halinde araç trafiğinin denetlenmesinin zor biçimde artacağı, yaylalardaki geleneksel yaşam tarzını sürdürmenin zorlaşacağı, yaylaları yapılaşma için cazip hale getireceği, bu durumun, yaylaların doğal yapısını olumsuz olarak etkileyeceği' yönünde görüş bildirdi. Yine raporda, yaylaların entegrasyonu amacıyla yeni yolların açılması ile ilgili olarak, 'Bölgenin topografik yapısının oluşturduğu denize dik ve derin vadilerin denize paralel yollarla birbirine bağlanması durumunda büyük bir çevre tahribatına neden olunacağı, böylesine bir tahribata neden olmak yerine, bugünkü gibi her yaylaya mevcut güzergahlardan erişilmesinin doğru bir yaklaşım olacağı' belirtildi.
"PROJE DURDURULMALI"
Bilirkişi heyetinin oluşabilecek tahribata dikkat çektiğini hatırlatan Özer, "Bilirkişi heyeti raporunda da belirtildiği gibi, yol inşaatlarıyla çok özgün doğal özellikleri olan vadilerin ve doğal çevrenin tahribatı söz konusu olacak. Yeşil Yol projesi Karadeniz bölgesinin sahip olduğu eşsiz güzelliklere telafisi güç zararlar vermeden durdurulmalıdır" dedi.
YEŞİL YOL PROJESİ NEDİR?
Yeşil Yol, Samsun'dan başlayarak Ordu, Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Trabzon, Rize ve Artvin'in yaylaları ve turizm merkezlerini üst koddan birbirine bağlayan yaklaşık 2 bin 600 kilometre uzunluğunda turizm yolu olarak planlandı. 7 metre genişliğinde gidiş - geliş tek şerit olarak planlanan yolun zemini taş parke döşemeli olacak. Bu yolla birlikte 40 noktada oteller, restoranlar ve kayak tesislerinden oluşan turizm merkezleri oluşturulacak. İki yıldır süren ve 90 milyon lira harcanan yol çalışmasının 2018 yılında tamamlanması planlanıyor. Yeşil yol projesi geçen yaz döneminde Rize'de protestolara neden olmuştu. Çamlıhemşin İlçesi Yukarı Kavron ve Samistal yaylaları arasındaki Yeşil yol bağlantısına karşı çıkan bölge halkı iş makinelerinin önüne çıkarak eylem yapmıştı. Havva ana lakabıyla tanınan Rabia Bekar, komandolar eşlinde getirilen iş makinelerinin çalışmasına karşı direnerek Yeşil yol mücadelesinin sembolü olmuştu. Uzun süren protestolar ve tepkiler nedeniyle Rize Valiliği Yukarı Kavrun-Samistal bağlantı yolunu durdurmuştu.
CNN TÜRK'te Güven islamoğlu, Yeşil Doğa programının 09.11.2015 tarihli bölümünde Yeşil Yol'u ekrana taşıdı. İslamoğlu yaylalarda bir rota yaptı. Yeşil Yol’u halka sordu. "Yeşil Yol Projesi nedir, yapılırsa ne olur, yola ihtiyaç var mı?" sorularına cevap aradı.

3 Aralık 2015 Perşembe

CAMİLERDEN VATİKAN'A PARA!.."Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor?"

CAMİLERDEN VATİKAN'A PARA!..
Yıl 1997. Eminönü Hizmet Vakfı, ilçede bulunan vakıf eserleriyle ilgili bir araştırma yapıyor. Araştırma, Selâtin Camileri, yani sultanların camileri üzerine yoğunlaşıyor. Araştırma sonucunda tüyler ürperten sonuçlara ulaşılıyor.
Saray geleneğinde selâtin camilerinin yaptırılabilmesi için birtakım koşullar vardır. Öncelikle padişahın, askerî bir zafer kazanması ve bu zaferle birlikte önemli bir savaş ganimeti ele geçirmesi gerekirdi. Selâtin camilerinin yapımında devlet hazinesi kullanılmaz, yalnızca padişahın kişisel serveti kullanılırdı.
Camilerin neredeyse hepsi birer külliye olarak inşa ediliyor. Osmanlı zamanında camiler önemli sosyal kurumlar durumunda. Külliyede, cami ile birlikte medrese, imaret, türbe, kütüphane, hamam, aşevi, kervansaray, çarşı, okul, hastane, tekke, zaviye binaları mevcut.
Tüm bu kompleksi bir arada düşündüğünüzde, komplike bir işletme karşımıza çıkıyor. Buranın işletilmesi de ayrı bir maharet istiyor. Camiler bugünkü gibi namaz sonrasında, kapının önüne bir kutu konarak halktan yardım toplamıyor.
Halka el açmıyor. Bilakis, veren el durumunda…
Peki, tüm bu külliyenin harcamaları nasıl karşılanıyor. Elbette vakıflar yardımıyla. Öncelikle cami yaptıran sultan, vakfiye olacak dükkânlar ihdas ettiriyor. Bu dükkânların kira gelirleri cami ve külliye için kullanılıyor. Hayırsever vatandaşlar da, ev, tarla, dükkân vb. gayrimenkul ve menkullerini camilere vakfedebiliyor. İşte bu sosyal olgu, camileri toplumun merkezine yerleştiriyor.
Günümüzde, İstanbul Karaköy Perşembe Pazarı’nda bulunan bir işhanı Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilmiş ve Ayasofya Camii’ne vakfedilmiş. Halen kitabesi durmaktadır. Bunun gibi daha nice vakfiyeler bulunuyor. Hatta Sultanahmet Camii’nin vakfiyesi olarak Trakya’da yüzlerce dönüm tarlası bile bulunuyor.
Hayrete düşüren bir durum değil mi?
Ama daha can alıcı bölüme gelmedik.
Bu vakfiyelere 1935 yılında CHP hükümeti tarafından el konuluyor. Nuruosmaniye Camii’nin girişinde bulunan dükkânlar, Sultanahmet Camii’nin alt tarafındaki arasta, bunlara küçük bir örnek.
El konulan vakıf malları devlet kasasını doldurmak için satışa çıkarılıyor. Vakıf malının haram olduğuna inanan Müslüman halk uzak dururken, gayrimüslimler adeta yağmalanan vakıf mallarını satın alıyor.
Gayrimüslimler satın aldıkları vakıf taşınmazlarını ya kendileri işletiyor veya kiraya veriyorlar. Gel zaman git zaman… Bunlardan bazıları çeşitli nedenlerden dolayı ülkeyi terk ediyor. Giderken de, kiracılarına bir banka hesap numarası bırakıyorlar. Kiracılar da kiralarını bu hesaplara yatırmaya devam ediyor.
Şimdi sıkı durun.
1997 yılında olayı öğrendiğimde soluğu araştırmayı yapan Eminönü Hizmet Vakfı’nda aldım. Vakıf Başkanı Hüsnü Hepgür, araştırma sonucunda insanı dehşete düşüren bir sonuca varmıştı:
Kiracıların kira ücretlerini yatırdıkları banka hesabının Vatikan Papalığı’na ait olduğunu saptamışlar.
Araştırmamı biraz daha derinleştirince, geçen yıl kaybettiğimiz vatansever gazeteci-yazar Necdet Sevinç’in, daha 1969 yılında konuyla ilgili bulgulara rastladığını öğrendim. Sevinç Nuruosmaniye Camii hakkında yaptığı bir araştırmada, caminin vakfiyelerini Ermeni ve Süryanilerin satın aldıklarını ve bunların Ermeni kiliselerine vakfedildiğini tespit etmişti.
Haber çalıştığım gazetede sürmanşetten girdi. Birkaç gün kamuoyunda tartışıldı. Ancak sonuca giden yol kapalıydı.  28 Şubat’ın hemen ertesiydi: Memleket toz duman. Herkes kendi paçasını kurtarma peşine düşmüştü. Bizim haberde gümbürtüye gitti.
BUGÜNKÜ DURUM
AKP hükümeti, azınlık vakıflarının hemen hepsini teslim etti. Tüm kilise vakıfları artık sahiplerini buldu. Geçen yıl Bülent Arınç vakıflardan elde edilen gelirin bilmem ne kadar arttığını söylüyordu.
Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor?
Gayrimüslimlerin vakıfları iade edilmesine rağmen, Müslüman vakıfları neden iade edilmiyor? Kimse bu konuda konuşmuyor merak edilmediği gibi, onlarca İslamcı(!) aydın, yazar ve ilahiyatçı hiçbir platformda camilere ait vakıf mallarının iadesini dile getirmiyorlar. Hayret!!!
Din-iman, Allah-kitap edebiyatı yapan yöneticilerimizin bu yürek burkan duruma müdahale etmemeleri, hatta dışarıdan bir seyirci gibi bakmalarını hazmedebilmemiz mümkün mü?

30 Kasım 2015 Pazartesi

MHP'DE "PARTİ İÇİ DEMOKRASİ, ADALET VE HUKUK" YANLILARI ATAKTA

M.Akşener: Her türlü sorumluluğu almaya hazırız
MHP'de Selim Kaptanoğlu, Sinan Oğan ve Koray Aydın'dan sonra eski İstanbul milletvekili Meral Akşener olağanüstü kurultay çağrısı yaptı
Akşener'in açıklamalarından satır başları şöyle;
* Bizi gizli ve kirli senaryoların bozulması için kararlıyız.
* Hiçbir Türk bitti demeden bitmez. Ne mutlu Türküm diyene.
* Kimse üst kurul delegelerimizibnn üstünde değildir.
"HİÇBİR SİYASETÇİ İLE GÖRÜŞMEDİM"
Buradan açıklıkla söylüyorum ne Sayın Bülent Arınç'la ne Sayın Abdullah Gül ile ya da diğer siyasetçilerle bir araya gelmedim, herhangi bir görüşme yapmadım. Bu iddiayı yalanlamam rağmen hala bunu bu şekildeymiş gibi lanse edenleri de şaşkınlıkla karşılıyorum.
MERAL AKŞENER ADAY OLACAK MI?
Ben ve arkadaşların ülkücü iradenin üzerimize yükleyeceği her türlü sorumluluğu almaya hazırız. 
Şu an itibariyle çok değerli arkadaşlarımız aday olacaklarını açıkladılar. Kendilerine başarılar diliyorum. Her ülküdaşımızın Genel Başkan adayı olmaya hakkı vardır. 
Olağanüstü kongre yapılırsa, seçimli kongreye geçilecek
Hukuki bir metin üzerinden imza toplayacağız.  İşbirliği için rekabet edeceğiz. 
" HİÇBİR KOLTUĞA ADAY OLMAYACAĞIM"
* Milletvekilliği için aday olmayacağım. MHP'de hiçbir koltuğa talip olmayacağım. Sade bir vatandaş olacak milliyetçi harekete destek vermeye devam edeceğim.
"NİÇİN OY ALAMADIK?"
* Yapılan araştırmalarda Ben milliyetçiyim diyen sayısı yüzde 80, Türk Milliyetçisiyim diyen yüzde 30 ve ben dindarım diyen sayısı da ortada. Biz bunun için çalışırsak çok farklı rakamlar elde etmek mümkün.
* Biz oy alamamışsak biz kalkıp milletimizi suçlayamayız. Biz niçin oy alamadık sorusunu kendi kendimize sormamız halinde seçmenimizin bize teveccühünün olacağına inanıyoruz.
* Ben istediğimi elde etmediğim halde hiçbir görev gayesinde olmayacağım. Bizim için tek yol var. başaracağız, başaracağız, MHP'de kimseyi ihbar etmeden, şikayetçi olmadan var olmuştur. Bizde kimse korkak yoktur. Ben bütün hayatım boyunca "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" diyen bir politikacıyım. Bizim için sokaktan çekilmiş tabirini kesinlikle reddetiyorum. MHP okumuş, yazmış, siyasi mantığı, bu ülke için hedefleri ve projeleri olan bir harekettir.
"SONUCUNA HEP BİRLİKTE KATLANALIM"
* Geçen Kurultay'da sayın Bahçeli'ye oy verdiler. Biz o üyelerin ferasetine inanıyoruz. Biz gelin Kurultay düzenleyelim ve eşit şekilde yarışalım. Sonucuna da hep birlikte katlanalım.
* Eğer MHP her seçimde daha fazla oy alsaydı o zaman bu toplantı yapılmayacaktı. Eğer sonuç bir başarısızlıkla genel başkan da o sorumluluğu üstlenmek zorundadır. Bu yarışı bir demokrasi şöleni içinde ortaya koyalım diye gönül isterdi.
TAHİR ELÇİ AÇIKLAMASI
Yakınlarına baş sağlığı diliyorum. Her türlü ölüm acıdır. Hiçbirimiz Türkiye'de bir yönetim içinde değiliz. Basında siz ne yazıyorsanız, hükümet ne diyorsa o hadiseler ışığında olaylara bakmalıyız. Bir korku iklimi artarak devam ediyor. Birbirimize karşı kullandığımız dilde saygı esas almamız gerekiyor. Bildiklerimiz basında söylenenlerden ibarettir.
(30 Kasım 2015 Pazartesi, Ulusal Ajans & Ulusal Haber)

28 Kasım 2015 Cumartesi

Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi öldürüldü. Çatışmada 1 polis memuru şehit oldu

TOPLUMSAL DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL BAŞKANI AV. FETHİ BOLAYIR: 
“ŞEHİTLERİMİZ” HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI
YAZIKLAR OLSUN !...
“Açılım” denilen karanlık politikaların ürünü olarak hain PKK’nın palazlanması, insan ve silah gücü toplaması, kırsaldan şehir merkezlerine inmesi olmuştur. Bu oluş, ülkemize kan ve gözyaşı getirmiştir.
Lâik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünü parçalamayı hedef seçmiş olan alçaklar, şerefsizler, namussuzlar, hainler, sonunda gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olduklarını anlayacaklar ve bu anlamanın bedelini ağır ödeyeceklerdir.
Bu güzel vatanda Kürt-Türk, Alevi-Sünni, Laz-Çerkez laik ve demokratik Cumhuriyeti kanla, irfanla kurdu. Bu ulvi kuruluşu hiçbir hain güç parçalayamayacaktır. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren karanlık güçler, Türkiye’yi Ortadoğu bataklığının içine çekemeyeceklerdir. Türk Ordusu’nu kumpaslarla hırpalayan, kozmik odasının altını üstüne getirenler amaçlarına ulaşamayacaklardır.
Bu aziz vatan için Mehmetçikler ve polislerimiz mertçe, yiğitçe, onurluca bir mücadele veriyorlar. Zaman zaman, aziz vatanın bölünmez bütünlüğü için şehit oluyorlar. Bu şahadet ay yıldızlı bayrağın yurdun her köşesinde göklerde dalgalanmasının güvencesi oluyor. Vatan dardaysa, mertçe savaşa giden, onurluca canını veren Mehmet’in ve polisimin yüreğimize düşen acısının siyasi hesaplara malzeme edilmesini istemiyoruz.
“Analar ağlamasın.” ninnisiyle halkı uyutarak bölücü örgütün ayrık otu gibi özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerimiz başta olmak üzere Anadolu’nun her tarafına yayılmasına fırsat veren siyasi anlayışlar, akan kanların sorumlularıdır.
Büyük vatan şairi Namık Kemal,
“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yoğ imiş kurtaracak bahtı kara mağderini.” diyor.
Büyük devlet adamı Atatürk, Namık Kemal’e cevap veriyor:
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur elbet de kurtaracak bahtı kara mağderini.” diyor ve “Milli Mücadele Destanı”nı yazıyor.
Şimdi ülkemiz sanki Namık Kemal’in dediği noktaya gelmiş gibi. Haykıracak bir ses duymak istiyor Türk Milleti. Bu sese kulak tıkayanların Allah belasını versin. Dağlıca ve Iğdır’ da yüreğimize düşen ateşe sebep olanlara yazıklar olsun, yazıklar olsun, yazıklar olsun.
Kamuoyuna saygılarımızla…

24 Kasım 2015 Salı

24 KASIM 2015 & ÖĞRETMENLER GÜNÜ'NÜZ KUTLU OLSUN!...

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
Emekli Öğretmen
Cemal ÇALIŞKAN
            “Ak parti dönemiyle birlikte, eğitim-öğretimle, askerlik stratejilerinde bir saniye içinde birisi birinin kulağına bir şey fısıldıyor, kulaklarına fısıldananlarda kimsenin haberi olmadan bir araya geliyor, Meclise birisi öneri veriyor, diğerleri de bir robot gibi sorgulamadan ellerini kabule kaldırıp” evet diyorlar. İşte kanun. Bu gün okullarda yaşanan eğitim sorunu ve Suriye’de yaşanan askeri – siyasi başarısızlıkların her birisi kulaklara gizlice fısıldanan uğursuz ilhamlardan geliyor. Bunu inkâr edenler kimler? Belli oluyor, beşinci sınıf gazeteciler, beşinci sınıf fikir sahipleridir. Aldıkları para, işkâl ettikleri makamları ise, beş yıldız üstü yerler.
            Efendimiz “ İnsana iki vadi dolusu altını olsa, bir üçüncü vadi dolusu altın ister” buyurdu. Sınıf öğretmenliği yağan ve yapmayan değerli öğretmenlerimize şunu söyleyebilirim. Görev esnasında öğrencilerin, kendilerinde hayat boyu huzurlu olmak, bu huzurla yaşamak istiyorlarsa, varsın bazı öğretmenler öğrencilerden hediye kabul etmeye devam etsinler. Sen vicdanı huzurlu öğretmenim, sen 24 Kasımlarda öğrencilerden hediye kabulüne kabul etmek ve engel ol! Atatürk’ün direktifleriyle kurulan Milli Eğitim ne hale gelmiş? Her şey siyasetin seçtiği insanların kazanabileceği şekle sokulmuş, birinci sınıf eğitimci ve yönelteciler görevlerinden alınıyor, yerlerine beşinci sınıf yandaşlar yerleştiriliyorlar. 
            SINIFLARDA İLİM VE İRFAN- HÜR FİKİR YERİNE PATİ FİKRİ VE İNANCI GEÇMİŞ DURUMDADIR”
            Bu sene öğretmen gününü kutlarken öğretmenler öncelikle, meleklerin ve peygamberlerin- velilerin meslekleri yaptıkları bilincinde olmalıdır. Bütün ilahi dinler bu mesleği yüceltmişlerdir. Bedi zaman ”bu zamanın öğretmenleri, eski zamanın halka hizmet eden evliyaları gibidirler! İmkanım olsaydı her gün öğretmene 10 altın verirdim, der.
 Siyasiler için eğitimin kaliteli olup olmaması önemli değil, bu okullardan yetişenlerin kaçı kendilerine oy verecek kıvama getirilmesi önemlidir. Bu sebeple bakanlıklar arasında en fazla yazboz tahtası Milli Eğitim bakanlığıdır.
            Bu mesleği siyasiler sıradanlaştırmamaktır. Cumhuriyeti kuranlar, öğretmenliği en öne almışlardı. Atatürk ülkenin geleceğini hür fikirli öğretmenlerin yetiştirecekleri gençliğe emanet etmişti,  unutmayalım. Günümüz eğitimde Cumhuriyet ruhu unutturulmak istenmektedir.  Din ve Atatürk eğitimde iyi ve doğru anlatılmalı ve öğretilmelidir. Atatürk eğitim konusunda “Bir halkın yüzde sekseni cahildir. O halk için bu yüz karasıdır” demiş dinin öğretilmesi içinde devletin parasıyla “Buhari’yi ve Elmalı’ya tefsiri yazdırmış” basımını sağlamıştır.  eğitimi ve okulları en ücra köylere kadar götürmüştür.
            Bu mesleğin toplumda saygı görmesini sağlamak gerekir. Belediye otobüslerine Polisler bedava biniyorsa, öğretmenler bu haktan öncelikli hak sahibi olmalıdır. Öğretmenlik riskli meslekler haline gelmiştir.
            Bu gün öğretmenlerimize öğrencilerin hediye getirmesini idareciler yasak etmelidir. Öğretmenin biri bu gibi günlerin birinde, fakir öğrencilerin hediyesi olmadığı için okula gelmediğini öğrendiği için bu hediye işini sınıfında yasaklamıştır.  Ecdadımızın alimleri,  “çocuklarına özel ders vermesini isteyen devlet adamına, ilim ayağa gitmez, ilmin ayağına gidilir” cevabını vermiştir. Kuranda ”Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” “Allah’tan ancak gerçek ilim sahipleri korkar” buyrulmuştur. Peygamberimiz ”İlim beşikten mezara kadar, her kadın ve erkek üzerine farzdır.” “İlim öğrenmekte kaba bakılmaz; ilim müminin yitik malıdır; onu nerede bulursa oradan alır” buyurmuştur. Geldiğimiz nokta, bize uyarsa ilim, diğerleri batıl oldu. İlimde tekrarların rağbet edilmeye başladı. eğitim kalite haline nasıl getirebilire kafa yormalıdır. Peygamberimiz: “Ya öğretici ol, ya öğrenci, ya da bunlara yardım edenlerden ol. Sakın bunlara düşmanlık yapanlardan olma! Helak olursun.”  Buyurdu.
            Melekler ve peygamberler insanların ilk öğreticileridir. Önce Melekler peygamberleri eğitti, sonra onlarda insanları. 24 Kasımlarda öğretmenliğin manevi yönü öne çıkarılmalıdır. Lokman hekime sormuşlar: “Baban mı, annen mi daha büyük, yoksa öğretmenin mi?” Lokman Hekim: hocam diye cevap vermiştir. Çünkü annem babam beni yeryüzüne getirdiler; öğretmenim ise beni, gökyüzünde uçmayı öğretti” demiştir. 
            ***
Öğretmenler Günümüz Kutlu Olsun
Aytekin ERTUĞRUL
Her günümüzü öğretmenler günüdür. Neden böyledir. Çünkü gün geçmez ki bir öğretmenimizin bize öğrettiklerini kullanmadığımız bir gün olsun.
Öğretmenler günü nedir nereden gelmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile birlikte  her şey bilime göre yapılmaya başlanmıştır. Yüce dinimiz de buna dâhildir. Yüce yaratanın “OKU” emri ile Yüce peygamberimizin “ Bilim Çin’de bile olsa gidin alın” ve “ Beşikten mezara bilim okuyun” Hadis-iş şerifleri hayata geçirmiştir. O zaman da öğretmenler değer kazanmıştır. Öğretmen toplumun en önemli mesleği olmuştur. Bilim yolunda yürüyen Cumhuriyetimiz altın başarılar elde etmeye başlamıştır. Atatürk bu gelişmeleri memnuniyetle izlerken kendisine Millet mektepleri başöğretmenliği önerilmiştir. Ve Atatürk bu öneriyi sevinçle kabul etmiştir. Bu tarih 24 Kasım 1928 dir. Ancak bu tarihten sonra da böyle bir tarih süreci yaşandığı nerdeyse unutulmuş iken 12 Eylül müdahalesinin hükümeti 24 Kasım Atatürk’ün Millet mektepleri Başöğretmenliğini kabul buyurdukları 24 Kasım tarihini öğretmenler günü olarak kabul etmiştir. Ve bu tarihten itibaren de Türkiye’mizde 24 Kasım Öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır. Böyle bir günün kabul ve ilan edilmesinde emeği geçmiş olan Öğretmen Tuğgeneral Osman Güngör Feyzoğlu’nun halen 86 yaşında aramızda yaşadığını da bir kadirşinaslık olarak yazmak isterim.(*)
Herkes öğretmen olamaz ama herkes bir veya birden fazla öğretmenin bir üründür. Öğretmenler iyi olursa ürünleri de iyi olur. Öğretmen iyi olmazsa ürünleri de iyi olmaz. Büyük Atatürk bu gerçeği şöyle ifade etmiştir.
“ Muallimler yeni nesil sizlerin eseri olacaktır”  Bu yeni nesil nedir. Atatürk direktiflerinde vardır.
“ Cumhuriyeti biz kurduk onu yaşatacak ve yükseltecek olan sizlerisiniz” dediği gençliktir.
14 Mayıs 1950 tarihinden itibaren Türk milletini bilimden uzaklaştırarak onu tam bağımsız alnı açık özgür bir millet olmaktan çıkararak haçlıların kölesi/kapıcısı durumuna indirgemek isteyen dâhili ve harici bedhahlar önce öğretmenlere saldırdılar.1946-50 arasında başlayan bu ihanet uygulaması 14 Mayıs 1950 den itibaren yüksele yüksele bu gün tavan yapmıştır.
Bu gün vardığımız noktada Yüce Yaratanın “ OKU” emri, “Beşikten mezara bilim okuyun” ve “Bilim Çin’de bile olsa gidin alın” hadis-i şerifleri  Atatürk’ümüzün” Hayatta en hakiki mürşit bilimdir” özdeyişi ile Hazreti Ali’nin” Bilim olmayan yolun sonu karanlıktır” özdeyişleri hepsi ama hepsi kenara itilmiştir. Neden bu böyle olmuştur. Düşman tarifi yapılmıştır. En öz en kısa düşman tarifi benim sevdiğim şu tanımdır. ” Düşman elindekini alan seni ilerletmeyendir” İnsan elinde ne vardır para mal mülk vs. Düşman bunları elimizden tek tek aldı. Benim Ata’mın gününde bir ABD doları 80 kuruş iken bu gün 2.900.000 TL dir. Emeğimiz alın terimiz para etmiyor. Elimizdeki üretim araçlarını Özelleştirme adı altında onlara altın tepsi ile verdik.  Sahip olduğumuz bilgiler artmasın diye eğitim 4+4+4 eğitim uygulaması ile orta çağ eğimine doğru süratle değişmektedir. Prof dr Muammer Aksoy “Devrimci Öğretmenin Kıyımı ve Mücadelesi” diye iki ciltlik kocaman kitap yazmıştır. İlk çilekeş öğretmenlerimizden Mahmut Makal  acı anılarını” Anımsı Acımsı” adı ile kitaplaştırmıştır. Andan Gündüz hocamızın Şekilsiz Ömer adı ile topladığı anılar daha şimdiden bir cilt doldurmuştur.
Eskiden evlerimizde anlatılanlar hep güzel öğretmen anıları idi bu gün ise her evde en az bir tane acı öğretmen anısı vardır. Bu neden böyledir. Harici bedhahların dâhil bedhahlarla işbirliği yaparak iktidara geldikleri tarih 14 Mayıs 1950 dr. O tarihte harici bedhahlar şüphesiz ki birçok tecavüz planladılar. O zaman yönetircilerimizin harici bedhahların ilerleme plan ve tecavüzlerini bozacak fikri hür irfanı hür vicdanı hür nesiller yerine her şeyin Allahtan geldiğini kabul eden her şeye kader diyen bir nesil ihtiyacı doğdu. İşte bu gün yaşadıklarımız DP nin başlattığı, Demirel’in, Özal’ın ve Tansu Çillerin Ecevit’in ve nihayet sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulundukları siyası partilerin, iktidarları Türkiye’nin gelecekteki ihtiyacı olan fikri hür irfanı hür ,vicdani hür nesiller yerine harici bedhahların ilerlemelerine itiraz etmeyen onu kader olarak benimseyen nesiller yetiştirdiler. Bu nesiller AKP de örgütlenerek iktidara getirildiler. Yetişen yeni!!!! nesil maalesef Milletimizin sofrasından yiyeceklerin alınması ve ceplerinden paralarının alınması demek olan açık bütçeleri anlamıyorlar ve Türk Milletinin yanında yer alarak Türk milletinin yaptığı mücadeleye katılmıyorlar. Dahili ve harici bedhahlar yaptıkları eğitimlerin kendilerine getiri sağladığını da görmüş oluyorlar.
Bana bir kelime öğretenin kölesi olurum diyen hazreti Ali’nin “ Bana bir kelime öğretenin kölesi olurum” sözü yere düşmüş” 14 Mayıs 1950 den sonra laik eğitim baltalanarak Türk milleti emperyalizme köle yapılmıştır. Hazreti Ali’nin sözü de “ Bana hiçbir şey öğretmeyenin kölesi olurum” şekline dönüşmüştür.  Türk milletine adeta 14 Mayıs 1950 den bu yana köleliğe evet denilmeye doğru sürüklenmektedir. Öğretmenini iyi yetiştirmeyen onu maddi ve manevi olarak desteklemeyen milletlerin gelecek nesillerini de iyi yetiştiremez. Dost acı söyler.
(*) Osman Güngör Feyzoğlu bildiğim kadarı iler TSK lerinin en son öğretmen generalidir. Hep düşünmüşümdür Askeri Liselerin ve Harp okullarının komutanları neden öğretmen General/Amiral değildir diye. Öznel düşüncem de ünlü öğretmen şairimiz Bekir Sıtkı Erdoğan’ın bilindiği gibi Dz. Öğretmen Albaydır. Neden terfi ettirilerek önce Deniz Lisesi sonra da Deniz Harp Okulu Komutanı olmamıştır diye. Bilindiği gibi kendisi 50. Yıl marşımızın  
Cumhuriyetimizin 50. Yıl Marşı
Müjdeler var yurdumun toprağına taşına,
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına,
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım,
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk’ün özgür başına.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu…
ve
Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri! '
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahzunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım...

Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım...

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki aşık, senelerdir bekleşti...
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!

20 Kasım 2015 Cuma

ANKARA'DA BAŞARILI BİR SANAT GALERİSİ: "GALERİ FINE ART"IN YENİ MEKÂNI

ANKARA'DA BAŞARILI BİR SANAT GALERİSİ
GALERİ FINE ART

Sanat ve Sanatçı’nın topluma öncü ve sesi olmasından yola çıkarak 2012 yılında Seramik Sanatçısı & Ressam Funda Tümer öncülüğünde FINE ART SANAT BİRLİĞİolarak international boyutta çalışmalarına başlamıştır.



2015 yılında Ressam ve Eğitmen Mehmet Atlı ile birlikte GALERİ FINE ART kuruluşu ileSanat Galerisi ve Sanat Atölyesi çalışmalarını da hızlandıran kuruluş profesyonel kadrosu ile tam bir SANAT hizmeti vermektedir.


Sanatçılar ve başta Koleksiyonerler olmak üzere Sanatseverler arasında bir köprü görevi üstlenmiştir.
Galeri Fine Art profesyonel kadrosu ile sanatçıların tanıtımından başlayan süreç ile eserlerinin koleksiyonerlere ulaşmasına kadar geçen süreçte tam ve titiz bir çalışma sergilemektedir. Sanat yolunda sanatçının izlemesi gereken tüm süreci profesyonel bir Piar ile gerçekleştiren Fine Art kurulduğu günden beri özellikle Genç ve Ortak Kuşak olmak üzere birçok sanatçının hak ettiği yere ulaşmasında ciddi bir emek sarf etmiştir.
İnternational boyutta, galeri kadrosu ve koleksiyonunda birçok önemli sanatçı bulunmaktadır.
2012 yılından beri Birlik olarak birçok başarılı Sanat Projesi, Sergi ve Sempozyumlara imza atan Fine Art artık galeri olarak kendi projeleri dışındaki her tür sanat organizasyonuna ( kişisel sergi, karma sergi, seminer vs. ) ev sahipliği yapmaya hazır bulunmaktadır.
125 m2 ve 3 kattan oluşan Galeri Fine Art bünyesinde 1 adet sergi salonu, 1 adet misafir odası, 1 adet Resim atölyesi ve showroom , 1 adet seramik-heykel atölyesi bulunmaktadır.
Atölye çalışmalarına da büyük önem veren Galeri Fine Art, tüm branş dersleriniAkademik düzeye yakın bir seviyede uygulama ve teorik olmak üzere hazırlamıştır.
Galeri Fine Art hedefi sanat dünyasında yaptığı başarılı çalışmalar ve izlediği yol ile international bir marka olmaktır. 

CHP'den "ANA MUHALEFET PARTİSİ" olur mu? İşte, olursa böyle olur!..


13 Kasım 2015 Cuma

AKİT TV'nin 10 Kasım Günü "ZULÜM 1938 DE SON BULDU" Yayınına suç duyusu

AKİT TV'nin 10 Kasım Günü "ZULÜM 1938 DE SON BULDU" Alt Yazılı Yayınına SUÇ DUYURUSU 
Ulusal Eğitim Derneği Isparta Şube Başkanı Mahmut Özyürek ve TEMAD Isparta Şube Başkanı O.Mümtaz Çapçı tarafından Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyusunda bulunuldu
***
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
ISPARTA
ŞİKÂYETÇİ: Mahmut ÖZYÜREK
Ulusal Eğitim Derneği - Piri Mehmet Mah. Mimar Sinan cad. Uslu Ün Psj. Kat:2 No: 16-17 Isparta
ŞÜPHELİLER:         Akit TV. Yetkilileri
SUÇ:                           TC Anayasasının Giriş, Cumhuriyetin niteliklerini tanımlayan 2.    maddesi,  Anayasamızın “İnkılâp kanunlarının korunması” ile ilgili 174.maddesi ve 5816 sayılı kanun ihlali.
SUÇ TARİHİ:           10 KASIM 2015
AÇIKLAMALAR
Atatürk’ün yaşamını yitirmesinin 77. yılında Türkiye'nin ve Dünya’nın dört bir yanında anılırken, Akit TV isimli televizyon kanalında, ekrana "ZULÜM 1938'DE SON BULDU" başlığı yazılarak verilen haber içeriğinde şu ifadelere yer verilmiştir:
“Resmiyette öyle kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’den bahsediyoruz elbette. İngilizlerin dahi yapamadığını yapmış ve de başarılı olmuştu nihayetinde. Bu konudaki başarısını takdir etmemek ne haddimize. Mesela bin yıllık tarihimiz onun marifetiyle bir gecede yok olup gitmişti. Anadolu’yu istila eden Moğol bile başaramazdı bunu. Öyle ya Müslüman kıyafetlerini ortadan kaldırmakta öyle Fransızların Maraş’ta yaptıkları gibi peçeye el uzatmakla olmazdı. Hem öyle olunca karşına bir Sütçü İmam dikiliveriyordu birden bire. Daha akıllıcası lazımdı. O da eksik olmasın Mustafa Kemal’in Kılık Kıyafet Kanunu’yla başarılıyordu. Öyle ya bunu Anadolu’yu işgal eden gâvur Fransız askeri bile başaramamıştı. (…) inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı. Ve şimdi bizler inanan insanların sözcüsü namında olan bizler, böylesi bir durumda ne diyelim ki, rahmetle anamıyoruz seni paşam! Anamıyoruz!”
Öncelikle, “Resmiyette öyle kabul edilen…” denilmek suretiyle Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı olduğu tarihsel ve vicdani gerçeğini yadsıyarak, bırakın kendi ülkesinin kurtuluşuna öncülüğü, tüm dünyanın sömürülen ülkelerinin “kurtuluş savaşlarına” öncülük eden Atatürk gerçeğini inkâra yönelecek kadar büyük bir hazımsızlıkla Atatürk’e karşı kin ve nefret içinde olduklarını daha haberin ilk cümlesinde göstermişlerdir.
Haberde, “İngilizlerin dahi yapamadığını yapmış (…) Mesela bin yıllık tarihimiz onun marifetiyle bir gecede yok olup gitmişti. Anadolu’yu istila eden Moğol bile başaramazdı bunu. (…)Öyle ya bunu Anadolu’yu işgal eden gâvur Fransız askeri bile başaramamıştı. (…) inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı.” Denilerek, Atatürk’ü bir vatan haini ve din düşmanı gibi göstermek suretiyle açıkça Atatürk'ün hatırasına hakaret edilmiştir.
Yine aynı haberde, “…inananlara yapılan her zulüm O’nun adına O’nun kutsiyeti namına yapılacaktı. Ve şimdi bizler inanan insanların sözcüsü namında olan bizler, böylesi bir durumda ne diyelim ki, rahmetle anamıyoruz seni paşam! Anamıyoruz!” denilmek suretiyle, dini duyguları kuvvetli insanların hamisi olduklarını açıkça deklare edip, bu insanların, Atatürkçü/laik insanlar aleyhine kin ve düşmanlığa, öç almayı gerektirecek şiddetli nefrete yönlendirilmek suretiyle “Halk kin ve düşmanlığa tahrik” edilmiştir.
Açıklanan bu nedenlerle, bahsi geçen Akit TV isimli televizyon kanalında bu eylemler ile:
1) Basın oluyla Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret edilerek, 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Yasa’nın 1/1, 2/1 maddesindeki “Basın  yoluyla Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret etmek” suçu işlenmiştir.
2) Halk kin ve düşmanlığa tahrik edilerek, 5237 sayılı TCY’nin 216/1. madde fıkrasındaki “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmek suçu işlenmiştir.
İSTEM:
Bu suçlar Cumhuriyet savcılıkları tarafından resen soruşturulması gereken suçlar olup; bu nedenle sorumlular hakkında yasal gereğinin yapılarak
1) Cezalandırılmaları için haklarında kamu davası açılması ile;
2) Kurtuluş Savaşı sırasında, düşman Yunan ordusu generali olarak görev yapan Trikopis’in bile Atatürk’ten bahsederken “…Bu büyük Komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım." Demiş olması gerçeği karşısında, asıl saygı duyması gerekenler olarak, kendi ülkesini ve halkını emperyalizmin işgalinden kurtaran büyük önder Atatürk’e hakaret eden sanıkların suç kastının yoğunluğu göz önünde bulundurularak, ceza adaletinin sağlanması bakımından, haklarında uygulanacak ceza belirlenirken, TCY 61. maddesi gereğince uygulama yapılırken alt sınırdan uzaklaşılarak uygulaması yapılması talep olunur   12.11.2015
Mahmut Özyürek

12 Kasım 2015 Perşembe

TOPLUMSAL ETİK DERNEĞİ 2015 YILI ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

TOPLUMSAL ETİK DERNEĞİ 
"2015 YILI ÖDÜLLERİ" SAHİPLERİNİ BULDU
Toplumsal Etik Deneği Başkanı
AHMET AKGÜN
2015 Yılı Meslekte Etik Davranışları Teşvik Ödülleri; Yönetim Kurulu Adına Ahmet AKGÜN Başkanlığında Ankara merkezli olarak, kamu yararına hareket eden ve faaliyet gösteren "Toplumsal Etik Derneği'nin" 2015 Yılı "Meslekte Etik Davranışları Teşvik Ödülleri"nde Ödüle lâyık görülenler belirlendi ve ödülleri muhteşem bir törenle sahiplerine verildi  
Ödül'e Lâyık Görülenler ve Aldıkları Ödüller:
1- AHMET ACAR
ODTÜ Rektörü 
Onur Ödülü
2- ALİ COŞKUN 
Bilim, Sanayi ve Teknoloji (E) Bakanı
Onurlu Duruş Ödülü
3- PROF.DR. ÖMER ÖZKAN 

AKDENİZ Üniversitesi, Tıp Fakültesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi ABD. Öğretim Üyesi
Tıp Bilimi ve Tıp Sanatı Ödülü
4- ÖZGÜR ÖZEL 

Manisa Milletvekili 
İnsan Yaşamına Saygı Ödülü
5- FETHİ YAŞAR 

Yenimahalle Belediye Başkanı 
Yönetici Ödülü
6- HASAN BASRİ BOZKURT 

Hidromek A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı
İlkeli Sanayici Ödülü
TOPLUMSAL ETİK DERNEĞİ BAŞKANI AHMET AKGÜN'ÜN; 
TÖRENDE YAPTIĞI KONUŞMA METNİ
Sayın Katılımcılar, konuklar ve medyanın değerli temsilcileri;
Ödül törenimizi onurlandırdığınız için teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum.
Son 2 yılda; özellikle 2013 Haziran’ında başlayan gezi olayları, 2014 te Soma ve Ermenek maden kazaları, hızla artan kadın cinayetleri ve 8 Haziran 2015 ten beri artan terör nedeniyle bir çok can kaybımız olmuştur. Toplum olarak; etnik ve trafik terörü, bölgemizdeki iç savaşlar, aile cinayetleri, yolsuzluk vb. gibi olayların içinde yaşamaktayız. Mağdurlar büyük acılar çekerken, toplumumuzda yeterince empati yaratamıyor. Trafik terörüne yılda yaklaşık 3bin kişiyi kurban vermekteyiz. Trafikte yol verme yüzünden bile, cinayetler işlenmektedir. Toplum olarak hızlı bir bencillik ve çözülme yaşamaktayız. Yasalara ve kurallara uymamaktayız. Herkesin kendine göre kanunları ve anayasası vardır. Toplumun ruh sağlığı ve dengeleri bozuldu. Herkes; “Nereye gidiyoruz” endişesiyle günü karşılıyor. Ancak;
“KENDİMİZE YAPILMASINI İSTEMEDİĞİMİZ EYLEMİ;
BAŞKASINA YAPIYORUZ.”
Birçoğumuz, ahlakı anlamda bir başkasını yargılıyoruz. Ama başkasının bizi yargılamasını kabullenemiyoruz. Kendi yaptığımız eylemden dolayı “kendimizi yargılamayı” düşünmüyoruz. Hep kendimizin haklı olduğunu zannediyoruz. Onun içinde ülkemizde “hoşgörü ortamı”ve “hoşgörü kültürü” gelişmiyor. Medya organlarına çıkarak; kendimizi hâkim ve savcı yerine koyup, “suçu sabit olmayan” insanları suçlayarak anayasaya, yasalara ve insan haklarına aykırı olarak yargılayabiliyoruz.
Kötülüklerle mücadele etmek ve toplumumu iyiye yöneltmek amacıyla bu derneği kurduk. Bütün kurumlara karşı tarafsızız. Maddi ve organik hiçbir kuruluşla bağımız bulunmamaktadır. Etik değeri olan olaylarda, çözümü ile birlikte görüşlerimizi ilgililer ve kamuoyuyla paylaşmaktayız.  Biz gönüllü bir kuruluşuz. Çıkar gözetmeksizin çalışmaktayız. Etik sorunların giderilmesi, bizim kadar, herkesimi ilgilendirmelidir. Ahlaki, yozlaşma ve çöküntüyü ”terör” kadar tehlikeli görmekteyiz. Bundan dolayı dernek olarak,2004 yılından beri çaba sarf etmekteyiz.
Etik, bütün etkinliklerin ve amaçların yerli yerine konulması; neyin yapılacağı, ya da yapılamayacağının, neyin isteneceği ya da istenemeyeceğinin, neye sahip olunacağı ya da sahip olunamayacağının bilinmesidir. Bir başka ifade ile kişinin;yapacağı, ya da yaptığı eylemi yargılaması bilincidir. Bu bilinç çocuklukta kazandırılmalıdır. Sadece yazmakla, okumakla değil, sosyalleşme sürecinde doğru yaklaşımların pekiştirilmesi ile kazanılır. Önce aile, sonra çevreler ve eğitimle etik davranışlar şekillenir. Etik kurallar, ahlaki açıdan bağlayıcı, kısıtlayıcı ve yol gösterici kurallardır. Bilim, teknoloji ve uygarlıklar değiştikçe etik de evrim geçirmektedir. 
Meslekte etik davranışları teşvik ödülleri belirlenirken; Seçici kurulumuz, ödüle layık görülenlerin yaşamı, meslek onuru ve etik davranış ilkelerine bağlılığını göz önüne alarak seçim yapmıştır. Ödüle layık görülenleri kutluyor, örnek davranışlarının ve çizgilerinin devamını diliyoruz.
TOPLUMSAL ETİK DERNEĞİ BAŞKANI
AHMET AKGÜN 
Saygılarımızla.
İLETİŞİM & BİLİŞİM
03124187527 - Gsm: 05324343232 / 05434092939
2015 Etik Ödülleri